40- KİTÂBU'L-VEKÂLE. 2
1- Bâb: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti Hakkındadır 2
2- Bab: Müslüman Kimse Dârıtl-Harb'de Bulunan Yâhud Dârıtl-İslâm'da (Kendisine Emân Verilmekle) Müste'men Olan Bir Harbî'yi Tevkîl Ettiği Zaman. Bu Vekâlet Verme Caizdir 2
3- Sarraflıkta (Yânı Nakdi Nakidle Satmakta) Ve Tartılacak Şeylerde Vekâlet Babı 3
4- Bâb: Çoban, Ölmek Üzere Olan Bir Koyun Gördüğü Veya Vekîl, Bozulacak Birşey Gördüğü Zaman, Çoban O Koyunu Kesse, Vekîl De Fesadından Korktuğu Şeyi İyileştirse (Bu Tasarruflar Caiz Olur) 3
5- Bâb: Şahidin Ve Gaibin Vekâleti Câîzdir 3
6- Borçları Ödeme Hususunda Vekâlet Babı 3
7- Bâb: Bir Kimse Bir Kavmin Vekilime Yâhud Şefaatçısına Bırşey Hibe Ettiğinde Bu Hibe Caizdır 4
8- Bâb: Bir Adam Bir Adamı. Ne Kadar Vereceğini Beyân Etmeyerek Bir Şahsa Birşey Vermesi İçin Vekîl Yaptiği Zaman, Vekîl Bu Şahsa İnsanların Örf Edindiği Şey Üzere Verirse (Bu Câizdib) 4
9- Kadının Nikâh Akdi (Yâni Kendisini Evlendirmesi) Hususunda İmâma Vekâlet Vermesi Babı 5
10- Bâb: Bir Kimse Bir Kimseyi Vekîl Ta'yîn Ettiği Ve Vekil De Tevkîl Edildiği Maldan Bir Mikdâr Şeyi Terk Ettiği Zaman (Müvekkil Vekilin Bu Hareketine İcazet Verdiği Takdirde) Bu İş Caiz Olur 5
11- Bâb: Vekîl, Bir Şeyi Fesâdlı Bir Alışverişle Sattığı /Aman. Vekilin Bu Alışverişi Reddedilmiştir (Yânî Reddedilir) 6
12- Vakif Hususunda Vekâlet, Vekilin Nakafası, Vekilin Vakıf Maldan Arkadaşına Yedirmesi, Kendisinin De Ma'rûf Mikdâr Yemesi Bâbı 6
13- Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Babı 6
14- Ka'be'ye Hediye Olarak Gönderilen Kurbanlık Hayvanların Kesilmesi Ve Bunlarin İşlerinin Araştırılıp Gözetilmesi Hususlarında Vekâlet Babı 7
15- Bab. 7
16- Emniyetli Kimseye Hazînecilik Ve Benzeri İşlerde Vekâlet Verme Babı 7
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
40- KİTÂBU'L-VEKÂLE (Vekâlet Kitabı)
1- Bâb: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti Hakkındadır [1]
Peygamber (S), Alî'yi kendi kurbanlığında ortak etmiş, sonra da ona kurbânın taksim edilmesini emretmiştir [2].
1...... Alî (R): Rasûlullah (S) bana kesilen kurbân develerinin çullarını ve derilerini sadaka vermemi emretti, dedi [3].
2-..... Ukbe ibnu Amir(R)'den: Peygamber (S) Ukbe ibnu Âmir'e, sahâbîlerine taksim etmek üzere bir takım kurbanlık koyun vermiş. (Ukbe bunları taksim etmiş), bir yaşında kuvvetli bir keçi oğlağı kalmıştı. Ukbe bunu Peygamber'e zikretmiş, Peygamber de: "Onu da sen kes!" buyurmuştur [4].
2- Bab: Müslüman Kimse Dârıtl-Harb'de Bulunan Yâhud Dârıtl-İslâm'da (Kendisine Emân Verilmekle) Müste'men Olan Bir Harbî'yi Tevkîl Ettiği Zaman. Bu Vekâlet Verme Caizdir
3-....... Salih ibnu İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf, babası İbrahim'den; o da dedesi Abdurrahmân ibn Avf tan: Bu Abdurrah-mân ibn Avf (R) şöyle demiştir: Ben Mekke'deki malımı (yâhud yakınlarımı) muhafaza etmesi; ben de onun Medine'deki malını ve yakınlarını korumam için Umeyyetu'bnu Halefe bir mektûb yazdım. Mektubun üzerine Abdurrahmân imzasını koyup Rahman ismini zikredince, Umeyye: Senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı ben tanımam, sen bana Câhiliyet'teki isminle yaz, dedi. Bu sefer ben ona " Abdu Amr" diye yazdım. Bedir gazvesi günü geldiği zaman, ben o gün bir gece insanlar uyuduğu bir sırada Umeyye ibn Halefi korumak için onu alıp bir dağa çıktım. Fakat Umeyye'yi Bilâl gördü. Hemen koşup, nihayet bir Ensâr meclisinde durdu ve:
— Bu, Umeyyetu'bnu Haleftir; yakalayın! Eğer Umeyye bu sefer kurtulursa ben kurtulmam! diye haykırdı (Böylece Ensâr'ı Umeyye'yi öldürmeye teşvik etti) [5].
Bunun üzerine onun beraberinde Ensâr'dan bir takım rnücâhid, bizim izlerimizde hareket edip, bizi ta'kîbe koyuldular. (Benim bir elimi Umeyye, bir elimi de oğlu Alî tutuyordu.) Mücâhidlerin bize yetişeceklerinden endîşe edince, ben Ensâr'a:
— Umeyye budur, diye oğlu Alî'yi kendisine halef yapıp geri bıraktım.
Bunu, oğlu ile onları meşgul edip Umeyye'yi kurtarmak için yaptım. Fakat onlar hemen Umeyye'nin oğlunu öldürdüler. Sonra bizi kovalamak için direndiler. Umeyye şişman, ağır bedenli bir adamdı. Kovalayanlar bize yetişince, ben Umeyye'ye:
— Çök, dedim; o diz üstü çöktü.
Ben hücumdan onu korumak için kendimi onun üzerine attım. Fakat hücum edenler kılıçlarını altımdan Umeyye'ye sapladılar ve nı-hâyet onu öldürdüler. Bu sırada mücâhidlerden biri kılıcını benim ayağıma isabet ettirdi [6].
Bu hadîsi Abdurrahmân ibn Avf'tan rivayet eden oğlu İbrâhîm: Babam Abdurrahmân ibn Avf, ayağının üstündeki bu kılıç izini bize gösterir idi, demiştir.
Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Râvî Yûsuf ibnu'l-Mâcişûn, İb-rânun'in oğlu Salih'ten işitti. İbrâhîm de babasından işitti [7].
3- Sarraflıkta (Yânı Nakdi Nakidle Satmakta) Ve Tartılacak Şeylerde Vekâlet Babı
Umer ibn Hattâb ve îbnu Umer, sarraflık hususunda vekâlet vermişlerdir [8].
4-....,. Ebû Saîd eî-Hudrî ile Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) bir kimseyi Hayber üzerine harâc âmili ta'yîn etti. Sonra bu zât Hayber'den Cenîb (denilen en iyi cins) hurması ile geldi. Rasûlullah ona:
— "Hayber'in bütün hurmaları böyle mi?" diye sordu. O sahâbî:
— Biz bu en iyi hurmadan bir sâ' ölçeği, (âdı hurmanın) iki sâ' ölçeği ile, ve yine (bu iyi hurmadan) iki sâ' ölçeği üç sâ' ölçek (âdî) hurma ile alıp değiştirmekteyiz, dedi.
Rasûlullah (S):
— "Böyle yapma! Âdî karışık hurmayı para ile sat, sonra bu para ile Cenîb (nev'i hurma) satın al." Buyurdu [9].
Ve Rasûlullah, tartılacak şeylerde de bunun benzerini söyledi [10].
4- Bâb: Çoban, Ölmek Üzere Olan Bir Koyun Gördüğü Veya Vekîl, Bozulacak Birşey Gördüğü Zaman, Çoban O Koyunu Kesse, Vekîl De Fesadından Korktuğu Şeyi İyileştirse (Bu Tasarruflar Caiz Olur) [11]
5-.......Ka'b ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ka'b ibn Mâlik ailesinin Seli' Dağı'nda güdülür bir sürü davarı vardı. Bunları güden cariyemiz, bu sürüden bir koyunun ölmek üzere olduğunu gördü. Hemen (sert) bir taşı kırdı da bu taş parçasıyle koyunu kesti. Bunu duyunca Ka'b, aile halkına: (Durun)! Bunu Peygamber'den soruncaya kadar, yâhud Peygamber'e soracak bir kimse gönderinceye kadar, koyunun etinden yemeyiniz, dedi. Ve Peygamber'e bu koyunun kesilme suretinden, bizzat kendisi yâhud birisini gönderip, sordu. Peygamber (vS) de Ka'b'a, bu koyunun etini yemeyi emretti [12].
RâvîUbeydullah: O çobanın bir câriye olması ve o cariyenin koyunu kesmesi beni sevindiriyor, demiştir. Abdetu, Ubeydullah'tan rivayette Mu'temir'e mutâbaat etmiştir. Buhârî bu mutâbaatı Zebâih Kitâbı'nda senediyle getirdi.
5- Bâb: Şahidin Ve Gaibin Vekâleti Câîzdir
Abdullah ibn Amr da kendi kahramanına (yânı işlerini gören vekiline) o kendisinden uzakta iken, küçük büyük bütün ailesi halkının fit ir sadakalarını vermesini yazmıştır [13].
6-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Bir adamın Peygamber üzerinde muayyen yaşta bir deve alacağı vardı. Bir gün o adam Peygamber'e geldi de bu alacağını ödemesini istedi. Peygamber hâzır olan
me'mûrlarına hitaben:
— "Bu adama onun devesi yaşında bir deve veriniz'' buyurdu.
Sahâbîler onun devesi yaşında bir deve aradılar. Fakat ona verilecek yaşta deve bulamadılar, ancak onun devesinden daha değerli yaşta bir deve buldular. Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Bunu ona veriniz" buyurdu. ; Deve kendisine verilen adam:
— Sen bana alacağımı fazla verdin, Allah da sana bol versin, dedi. Peygamber bu vesile ile şöyle buyurdu:
— "Şübhesiz sizin en hayırlınız, borç verimi en güzel olantnızdır"[14].
6- Borçları Ödeme Hususunda Vekâlet Babı
7-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Bir adam Peygamber'e geldi de ondan alacağını ödemesini istiyordu. İstemesinde kabalık ve sertlik yapmıştı. Peygamber'in sahâbîleri de onu (söz ve fiille) cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S):
— "Onu serbest bırakın (dokunmayın). Çünkü her hak sahibinin söz söyleme hakkı vardır" buyurdu. Sonra da: "Ona kendi devesinin benzeri yaşta bir deve veriniz" buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, biz ancak onun devesinden daha değerlisini
buluyoruz (onun devesi gibisini bulamıyoruz), dediler. Bunun üzerine Rasûlullah:
daha olan deveye ona veriniz. Çünküsizin borç ödeme yönünden ?n güzeliniz, en hayırlı olamnızdand.r» buyurdu
7- Bâb: Bir Kimse Bir Kavmin Vekilime Yâhud Şefaatçısına Bırşey Hibe Ettiğinde Bu Hibe Caizdır
Çünkü kendisinden, müslümânların Huneyn'de aldıklar ganimetleri geri vermesini istedikleri zaman,Peygamber’in Havazin Heyeti'ne söylediği sözü buna . Peygamber (S) onlara: "Benim o ganîmelen olan payım sizin olsun" demiştil6.
8-.......Mervân ibn Hakem ile Misver ibn Mahreme (R) Urve'ye şöyle haber vermişlerdir: (Huneyn seferinde) Rasûlullah'a Havâ-zin kabilesinin temsilci hey'eti müslümânlar olarak geldikleri ve Rasûlullah'tan mallarının ve esirlerinin kendilerine geri verilmesini istedikleri zaman, Rasûlullah (S) onlara şunları söyledi:
— "Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki şıktan birini tercih ediniz: Ya esirleri, ya malı. Ben (taksîmden evvel) sizin gelmenizi beklemiş idim (siz geciktiniz)" buyurdu.
Ve hakîkaten Rasûlullah Tâif ten (Cı'râne'ye) döndüğü zaman, on bu kadar gece Havâzin elçilerinin gelmesini beklemişti. Havâzin Hey'eti'ne Rasûlullah'ın kendilerine ancak iki şıktan birini geri vereceği açıkça belli olunca, bunlar:
— Biz esirlerimizin geri verilmesini tercîh ediyoruz, dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah (musallaya gitti), müslümânlar arasında ayağa kalktı. Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla sena etti. Sonra "Amma ba'du" (fasıl hitâbiyle başlayarak):
— "Bu Havâzin temsilcileri kardeşleriniz kusurlarından tevbe ediciler olarak bize gelmişlerdir. Ben de (benim ve Abdulmuttalib oğul-ları'nın payı olan) esirleri kendilerine geri vermeyi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim kendi payı üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, (bu bedeli) biz ona, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın!" buyurdu.
Bunun üzerine halk (bir ağızdan):
— Rasûlullah'ın hatırı için bizler Havâzin esirlerini kendilerine vermekle bu hoşnûdluğu yaptık, dediler.
Bunun ardından Rasûlullah:
— "Şimdi biz, sizden esirini vermeye rızâsı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip ayıramıyoruz- Onun için siz gidiniz de, sizin muvafakat emrinizi bize iş bilir nakîbleriniz arzetsinler!" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin iş bilir kişileri kendi halk-larıyle konuştular. Sonra Rasûlullah'a dönüp, herbiri kavminin esîr-lert geri vermekten memnun olduklarını ve Rasûlullah'a bu hususta izin verdiklerini hafcer verdiler [15].
8- Bâb: Bir Adam Bir Adamı. Ne Kadar Vereceğini Beyân Etmeyerek Bir Şahsa Birşey Vermesi İçin Vekîl Yaptiği Zaman, Vekîl Bu Şahsa İnsanların Örf Edindiği Şey Üzere Verirse (Bu Câizdib) [16]
9- Bize Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize tbnu Cureyc, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan ve bir de bâzısı bâzısı üzerine artırarak ondan başkalarından tahdîs etti. Bu hadîsin tamâmını onların hepsi teblîğ etmedi, fakat onlardan bir tek adam tebliğ etti. Câbir ibn Ab-dillah (R) şöyle demiştir:
Ben bir seferde Peygamber'İn maiyyetinde idim ve ağır hareket eden bir deve üzerinde yolculuk ediyordum. Bu deve ancak insanların sonunda idi. Derken yanıma Peygamber (S) uğradı da:
— "Bu arkada kalan kimdir?" dedi.
Ben:
— Câbir ibn Abdillah'tır, dedim. Peygamber:
— "Neyin var ki (geri kaldın)?'* buyurdu. Ben de:
— Ben yürüyüşü yavaş bir deve üzerindeyim, dedim. Peygamber:
— "Beraberinde deve sürecek bir çubuk var mı?" dedi,
— Evet var, dedim.
— "Onu bana ver" buyurdu.
Ben çubuğu kendisine verdim. O da bu deynekle deveye vurdu ve azarladı. Artık deve Peygamber'İn ona vurduğu bu yerden i'tibâ-ren ordunun önde gidenlerinden oldu.
— "Deveyi bana sat" dedi. Ben de:
— Fakat o (bedelsiz olarak) senindir yâ Rasûlallah, dedim.
— "Onu bana sat. Ben bu deveyi senden dört dînâr karşılığında aldım. Medine'ye kadar onun sırtı (yânî binme hakkı) senindir" buyurdu.
Medine'ye yaklaştığımız zaman ben hızlı gitmeye başladım. Peygamber:
— "Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu.
— Kocası ölmüş dul bir kadınla evlendim, dedim. Peygamber:
— "Onun seninle, senin de kendisiyle oynaşacağınız bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyurdu.
— Babam vefat etti ve bir takım kız çocukları bıraktı. Bu sebeb-le ben tecrübe kazanmış, kendinden toyluk gitmiş bir kadınla evlenmek istedim, dedim.
Peygamber:
— "Bu evlilik sana mübarek olsun" dedi. Medine'ye geldiğimizde:
— "Yâ Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini öde ve bedeli biraz da artır" buyurdu.
Akabinde Bilâl, Câbir'e dört dînâr verdi ve bedeli bir kîrât da artırdı.
Câbir: Rasülullah(S)'m bu ziyâdesi artık benden ayrılmasın, dedi.
2140/Sahîh-iWuH8tî ve Tercemesi
(Râvî tfŞ mndan ayrilm) Artık bu kîrât, Câbir ibn Abdillah'ın kılıcının kı-z oldu, dedi [17].
9- Kadının Nikâh Akdi (Yâni Kendisini Evlendirmesi) Hususunda İmâma Vekâlet Vermesi Babı
10-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle dedi: Bir kadın Rasûhıllah(S)'a geldi de: Yâ Rasûlallah, ben nefsimi sana hibe ettim, dedi. Akabinde bir adam: Bu kadını bana zevce yap, dedi. Rasûlullah (S): "Kur'ân'-dan ezberindeki sûrelerdi ona öğretmen) karşılığında, bu kadını sana zevce yaptık" buyurdu [18].
10- Bâb: Bir Kimse Bir Kimseyi Vekîl Ta'yîn Ettiği Ve Vekil De Tevkîl Edildiği Maldan Bir Mikdâr Şeyi Terk Ettiği Zaman (Müvekkil Vekilin Bu Hareketine İcazet Verdiği Takdirde) Bu İş Caiz Olur
Eğer vekîl, vekîl edildiği maldan bir şeyi ta'yîn edilmiş bir müddete kadar ödünç verse, bu da (müvekkil icazet verdiği takdirde) caiz olur.
11-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) beni ramazân zekâtım korumaya vekîl ta'yîn etti. (Bir gece) bana bir gelen geldi ve zekât hurmasından avuçlamaya başladı. Ben onu yakaladım ve: Allah'a yemîn ederim ki, seni muhakkak Rasûlullah'a götüreceğim, dedim. O da: Ben muhtacım, üzerimde de bana muhtâc bir aile (nafakası) vardır; benim bu aldığım şeye şiddetli bir ihtiyâcım vardır, dedi. Ebû Hureyre dedi ki: Bunun üzerine ben de onun yolunu boşalttım (yânî onu salıverdim). Sabaha girdiğimde Peygamber (S):
— "Yâ Ebâ Hureyre, dün gece esirin ne yaptı?*' dedi. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, şiddetli ihtiyâcdan ve ailesinin çokluğundan şikâyet etti. Ben de ona acıdım ve yolunu boşalttım (yânî salıverdim), dedim.
Rasûlullah:
— "Fakat o muhakkak sana yalan söylemiştir, ve yakında yine gelecektir" buyurdu.
Rasûlullah "Yakında yine gelecek" buyurduğu için, onun geleceğini bildim de, onu gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamağa başladı. Onu yakaladım ve: Seni elbette Rasûlullah'a götürürüm, dedim. O: Beni bırak, çünkü ben muhtacım ve üzerimde büyük bir aile (yükü) vardır. Bir daha dönmem, dedi. Ben de ona acıdım ve yolunu açtım. Sabaha eriştiğimde Rasûlullah bana:
— "Yâ Ebâ Hureyre, esirin ne yaptı?" buyurdu. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, şiddetli bir ihtiyâcdan, ailesinin çokluğundan şikâyet etti de ona acıdım ve yolunu açtım (yânî salıverdim), dedim.
Rasûlullah:
— "Fakat o muhakkak sana yalan söylemiştir; yakında gelecektir" buyurdu.
Onu üçüncü defa gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yine yakaladım ve: Bu defa seni muhakkak Rasûlullah'a götürürüm. Artık bu üç defanın sonudur. Sen bir daha dönmem dersin, sonra yine dönersin, dedim. O: Beni bırak da sana bir takım kelimeler öğreteyim ki, Allah sana bu kelimelerle fayda ihsan eder, dedi. Ben: Bu kelimeler nedir? dedim. O da: Yatağına girdiğinde Kürsî Ayeti'ni: Allâhu lâ ilahe illâ huvel-Hayyul-Kayyûm âyetini bitirinceye kadar oku. Muhakkak senin üzerinde Allah tarafından bir koruyucu bulunmakta devam eder ve sana sabaha kadar hiçbir şeytân yaklaşamaz, dedi. Ben de onun yolunu açıp salıverdim.
Sabaha girince Rasûlullah bana:
— "Dün gece esirin ne yaptı?" dedi. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, bu esîr bana bir takım kelimeler öğreteceğim, unlar sebebiyle Allah'ın bana hayır ve yarar ihsan edeceğini söyle-
di. Ben de yolunu açıp salıverdim, dedim. Rasûlullah:
— "Bu kelimeler nedir?" buyurdu. Ben de:
— Bana, yatağıma girdiğimde Kürsî Âyeti'ni evvelinden bitirinceye kadar A llâhu lâ ilahe illâ huve 'l-Hayyu H-Kayyûm.. diye oku dedi. Ve yine bana o: Sabaha girinceye kadar senin üzerinde Allah'tan bir koruyucu bulunmakta devam eder; asla ayrılmaz ve sana şeytân da yaklaşamaz dedi, diye cevâb verdi.
— Sahâbîler hayır öğrenmeye pek hırslı idiler,- Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Dikkat!Bu esîr çok yalancı olduğu hâlde sana doğru söylemiştir. Yâ Ebâ Hureyre, üç geceden beri sana hitâb edip konuşan kimdir bilir misin?" buyurdu.
Ben Ebû Hureyre de:
— Hayır, dedi(m). Rasûlullah:
— "İşte ot (insan suretinde) bir şeytândır" buyurdu [19].
11- Bâb: Vekîl, Bir Şeyi Fesâdlı Bir Alışverişle Sattığı /Aman. Vekilin Bu Alışverişi Reddedilmiştir (Yânî Reddedilir)
12-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: (Bir kerresinde) Bilâl Peygamber'e bernî denilen en iyi cins hurma getirdi. Peygamber, Bilâl'e:
— "Bu hurma neredendir?" dedi. Bilâl:
— Yanımızda ergin nevi'den hurma vardı. Ondan iki sâ' ölçeğini bunun bir sâ' ölçeği ile değiştim. Bunu Peygamber'e yedirmek için yaptım, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Evveh, evveh! Bu ribânın kendisidir; bu ribânın kendisidir; sakın böyle yapma!.. Fakat iyi hurma satın almak istediğinde âdı hurmayı ayrıca sat, sonra onun parası ile bu iyi hurmayı satın al" buyurdu [20].
12- Vakif Hususunda Vekâlet, Vekilin Nakafası, Vekilin Vakıf Maldan Arkadaşına Yedirmesi, Kendisinin De Ma'rûf Mikdâr Yemesi Bâbı
13-.......Amr ibn Dînâr. Umer ibnu'l-Hattâb'ın sadakası, yânî vakıf yaptığı malı hususunda Umer'in: Vakfın işini üstlenen velî üzerine o maldan yemesinde ve mal toplayıcı olmayarak arkadaşına yedirmesinde günâh yoktur, dediğini İbn Umer'den rivayet etmiştir.
İbn Umer kendisi Umer'in vakfına velilik eder, bu maldan Mekke ahâlîsinden insanlara, onlar üzerine inerek (yânî konuk olarak) hediye eder idi [21].
13- Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Babı
14-.......Zeyd ibn Hâlid ile Ebû Hureyre(R)'den; şöyle demişlerdir: Peygamber (S): "Yâ Uneys (ibne'd-Dahhâk), şu zina suçu isnâd edilen kadına git, eğer o kadın zina ettiğini V tirâf ederse ona recm cezası uygula" buyurdu [22].
15-.......Ukbetu'bnu'l-Hârise şöyle demiştir: (Medine'de) Nuaymân yâhud Nuaymân'ın oğlu içki içmiş (yânî sarhoş) olarak (evine) getirildi. Hem Rasûlullah (S) evde bulunan kimselere bu sarhoşu dînî ceza olarak dövmelerini emretti. Ukbe: Ben de onu dövenler arasında idim. Biz onu nalınlarla, kabuğu soyulmuş hurma deyneği ile dövdük, demiştir [23]
14- Ka'be'ye Hediye Olarak Gönderilen Kurbanlık Hayvanların Kesilmesi Ve Bunlarin İşlerinin Araştırılıp Gözetilmesi Hususlarında Vekâlet Babı
16-.......Amre bintu Abdirrahmân, Ebû Bekr ibn Hazm'ın oğlu Abdullah şunu haber verdi ki,Âişe (R) şöyle demiştir: Ben (hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın Ka'be'ye hediye gönderdiği kurbanlık develerin gerdanlık iplerini kendi iki elimle büktüm. Sonra Ra-sûlullah (S) onlara kendi iki eliyle gerdanlıklarım taktı. Sonra da bu kurbanlıkları babam Ebû Bekr ile Mekke'ye gönderdi. Bu işten dolayı Allah'ın kendisine halâl kıldığı (ihrâmlıya haram olan şeylerden) hiç-birşey Rasûlullah'a haram olmadı. Bu kurbânlar kesilinceye kadar Allah ona ihrâmlıya haram olan şeyleri halâl kıldı [24].
15- Bab
Bir adam kendi vekiline: Bunu Allah'ın sana gösterdiği yere (yânı istediğin yere) koy, dediği ve vekili de:
Söylediğin şeyi işittim, dediği zaman (yânî o şeyi istediği yere koyduğu zaman bu caiz o!ur).
17- Bana Yahya ibn Yahya tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mâlik'in huzurunda okudum. O da îshâk ibn Abdillah ibn Ebî Talha'dan ki, o amcası Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken işitmiştir; Ebû Talha Medîne'de hurmalık yönünden Ensâr'ın en zengini idi. Kendisince mallarının en sevimlisi de Bîruhâ denilen bustânı idi. Bîruhâ, Mes-cid'in karşısında idi. Rasûlullah Bîruhâ'ya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi.
"Siz sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız. Her ne infâk ederseniz şübhesiz Allah onu bilicidir" (Âiu imrân: 92) âyeti inince Ebû Talha, Rasûlullah'a geldi de şunları söyledi:
— Yâ Rasûlallah: Yüce Allah kendi Kitâbı'nda "Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız..*"
buyuruyor. Mallarımın bana en sevimli olanı da Bîruhâ'dır. Bu se-beble Bîruhâ Allah için bir sadakadır. Ben bu sadakanın hayrım ve sevabını Allah yanında biriktirip bulacağımı ümîd ediyorum. Yâ Rasûlallah, sen bu bustânımı istediğin "yere koy (sarfet)! Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Ne hoş şey! Bîruhâ gidici (veya kazanç verecek) bir maldır, Bîruhâ gidici (yâhud kazanç verici) bir maldır. Onun hakkında senin söylediğin şeyi işittim (maksadını bildim). Ben bu malı senin kendi yakınlarına tahsis etmeni uygun görüyorum" buyurdu.
Ebû Talha da:
— Yâ Rasûlallah, ben de öyle yaparım, dedi.
Ve Ebû Talha Bîruhâ'yı en yakınları ve amca oğulları arasında taksim etti [25].
Mâlik'ten rivayet eden İsmâîl, Yahya ibn Yahya'ya mutâbaat etti. Ravh da Mâlik'ten olan rivayetinde "Râbihun (= Kazanç getirici)" şeklinde söyledi.
16- Emniyetli Kimseye Hazînecilik Ve Benzeri İşlerde Vekâlet Verme Babı
18-...... Ebu Musa(R) dan: Peygamber (S): '(Efendisi tarafından) emredilen şeyi kamilen, bol bol emredilen kimseye gönül hoşluğu ile infâk etmekte -ve belki de şöyle buyurdu: Vermekte- olan emniyetli hazineci, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur [26]
[1] Vekâlet, bir kimsenin bir işi başkasına tevfiz ve sipariş etmesi ve bu işte o kimseyi kendi yerine geçirmesidir. Tevfiz edene Müvekkil; yerine geçene Vekîl, vekâlet verilene ise Mevkûlün bih denir. Tevkil de bir işte tasarrufu başkasına tevdi' etmektir. Vekâlet, lügat yönünden "korumak'' ma'nâsına da gelir.
Risâlet, bir kimsenin sözünü, tasarrufta dahli olmayarak başka bir kimseye tebliğ etmektir. Gönderene Mürsil; gönderilene Mürselün ileyft, aradaki vâsıtaya Rasûl denilir.
Vekâlet de bey' gibi îcâb ve kabul ile gerçekleşir.
[2] Buhârî bunu Şerîket ve Hacc Kitâblan'nda senediyle rivayet etti.
[3] Bu hadîs de Hacc Kitâbı'nda geçti. Bunun başlığa delîlliği, Peygamber'in onu ortak kılmasıdır.
[4] Butıârî bunu Danaya ve Şerîket Kitâblan'nda da getirmiştir.
Bu hadîsin Vekâlet başlığında getirilme sebebi, Peygamber'in Ukbe ibn Âmir'i, kurban koyunlarını sahâbîlerine taksîm etmeye tevkil buyurmuş olmasıdır.
[5] Umeyye ibn Halef, yazdığı mektûbda "Ben senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı tanımam (yânı O'nun tevhidini İ'tirâf etmem)" demiş, Câhiliyet'teki ismini yazmasını istemiş olan azılı bir müşrik ve İslâm düşmanı idi. Mekke'de müslümanlara ve bu arada Bilâl'a çok eziyetler etmişti. İşte Bilâl'ın Ensâf'ı harekete geçirmesi, onüç sene Mekke'de çekilen azâbların intikaamı ve va'd edilen zaferin şaheser bir tecellîsidir.
[6] Bu hadîsin başlığadelîlliği şöyledir: Abdurrahmân ibn Avf'ın, küfür yurdunda bulunan Umeyye ibn Halefe vekâlet vermesidir. Küfür yurdundaki bir kâfirin müslümân tarafından tevkili caiz olunca, İslâm yurdunda kendisine emân verilip müste'mer. oİan bir kâfiri tevkîl etmek evleviyetle caiz ve sahîh olur.
Abdurrahmân'in Mekke'deki Umeyye ile aralannda sıkı bir dostluk vardı. Bu hadîste Abdurrahmân, yaptığı ahd ve vekâlete hârika bir vefakârlık örneği vermiştir.
[7] Bunun fâidesi, râvîlerin birbirlerinden işitmelerini tesbît ve tahkîk etmektir. Bu-rttahia metindeki isnâddan işitme olmadığı zannma düşülmesi önlenmiş olur.
[8] Bu iki fa'iîki Saîd ibn Mansûr ayrı ayrı senedleriyle mevsûlen rivayet etmiştir.
[9] Hadîsin başlığa~üyğunluğu şöyledir. Peygamber'inme'mûra söylediği sözü, alım satımda bir nevi' vekâlet vermektir. Hurmanın hurma ile elden ele peşin alınıp satılması da müsavi olarak sarraflık gibidir. Bu muamele, ma'nâda sarraflığın benzeridir.
[10] Yânı bir ntl, iki rıtl mukaabilinde satılmaz. Fakat para ile sat, sonra da para ile satın al.
[11] Başlıktaki şartın cevâbı hazfedilmiş olup, takdîri parantez içinde gösterilendir
[12] Hadîsin terdîdli rivayet edilmesi, râvînin şekkinden ileri gelmiştir. Hadîs, müvekkilin malına zarar ve fesâd oîacağı vekîl Tarafından anlaşılırsa, müvekkilin izni eklenmiş olmaksızın, vekilin müvekkelun bİh olan malda tasarrufu caiz olduğunu ve tazmini gerekmîyeceğinİ beyân için sevkolunmuştur.
Yİne bunun gibi bağ bekçisi meyvenin olgunlaştığını görür de toplanmasının geri kalmasında zarar olacağından endîşe eder ve bunları toplarsa, hüküm bunda da aynıdır.
[13] Buhârî, babın altına yazdığı hadîsten, hâzırın vekâleti açıkça anlaşılmakla beraber gaibin vekâleti eksik bulunduğundan bu eksiği tamamlamak için Abdullah ibn Amr'ın İş vekîlİ olan uzaktaki adamına yazdığı vekâletnameyi ta'ltk hâlinde getirmiştir. Bu isim bâzı Buhârî nüshalarında Abdullah ibn Umer şek-.linde gelmiştir. Kahraman, farsça bir kelime olup, işleri gören vekil ma'nâsınadır.
[14] Hadîsin bâb başlığına delîlliği sarihtir. Hadîsin son fıkrası hârika bir borç ödeme adalet ve cömertlik düstûrudur. .
[15] Hadîsin bâb başlığına delîlliği şöyledir: Havâzin temsilciler hey'eti esirlerin geri
[16] Bâb başlığında mahzûf olan cevâb, parantez içinde verildiği şekilde "Bu caizdir" veya "Sahihtir, mu'teberdir" ifâdeleri olabilir. Sevkedilen hadîsin içindeki Peygamber'İn uygulaması bunun delilidir.
[17] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in "Yâ Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini öde ve bedeli biraz da artır" kavimdedir. Bilâl Câbir'e dört dînâr bedeli verdi ve bir kîrât da artırdı. Şübhesiz Peygamber artırma emrini verdiği sırada vereceği fazlanın mikdânnı zikretmemiştir. Bilâl bu hususta örfe dayanarak bedeli bir kîrât artırmıştır (Aynî).
[18] Hadîsin başlığa delîlliği, kadın, Rasûlullah'a: "Nefsimi sana hibe ettim" dediği zaman bu söz, Rasûlullah'ın onu kendine zevce yapması yâhud zevce yapmayı uygun gördüğü kimselerden birine zevce yapması üzerine verdiği vekâlet gibi olması cihetindendir (Aynî).
[19] Bu uzun Ebû Hureyre hadîsinin bâb başlığına uygunluk ciheti şudur: Ebû Hureyre ramazân zekâtını, yânî fıtr sadakasından toplanmış hurmaları korumak için bir vekîl idi. Ebû Hureyre bu sadaka malından bir mikdârmın alınmasına sükût etmiş ve Rasûlullah'a arzettiğinde o da ilâve bir icazet ifâde eder bir hâlde bu hususta sükût etmiştir. Bu da Peygamber'den bir icazettir (Aynî).
[20] Hadîsin bir rivayetinde bildirildiğine göre, Bilâl gidip bu hurmayı sahibine reddetmiştir. Hadîsin bâb başlığına uygunluğu; Peygamber'in "Bu ribânın kendisidir, bunu yapma" kavlinden anlaşılır. Çünkü ribâ alışverişinin reddedilmesi vâcib olan şeylerden olduğu bilinmiştir.
Bu alışverişin merdûd olduğu hükmü, bu hadîsten şu suretlerle alınır: "Evveh" ta'bîrinin tekrarlı zikredilmesiyle; "Bu ribânin kendisidir" ta'bîr bu-yurulmasıyle; hadîsin sonunda ribâdan salim bir mübadele sureti Öğretilmiş bulunmakla (Aynî).
Buhârî'nin Kuşmeyhenî nüshasında "İndenâ" şeklinde; Hamavî ve M üstemi! nüshalarında ise "İndî" şeklinde gelmiştir. Ebû Zerr'den başka bütün Bu-hârî nüshalarında "Li-yat'ama'n-Nebiyy = Peygamber'in yemesi için" şeklinde, Ebû Zerr nüshasında ise "Li-nut'İme'n-Nebiyye = Peygamber'i yedirmemiz için" şeklinde gelmiştir.
Evveh, şikâyet, hüzünlenme, demlenme ifâde eden bir kelimedir. Dilimiz-âh, vâh, oh, of denilir.
[21] Hadfeînbâbbaşlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîs başlıktaki dört şeyi içine almakta ve onları şâmil bulunmaktadır.
İbn Umer'in bu uygulaması e!-Câmi'u's~Sahîh'm el-İsmâîlî nüshasında bu isnâdla mevsûlen rivayet edilmiştir.
Umer ibn Hattâb'ın "Mütevelli olan kimsenin örfe göre vakıf maldan yemesinde günâh yoktur" demesi, vakıf idare edenlerin ma'rüf derecede o maldan faydalanmalarının caiz olduğunu beyân etmiştir.
[22] Hadîsin başlığa delîlliği "Yâ Uneys,bu todmag/r..."sözlerindedir.Çünkü Peygamber'in bu emri, Uneys'e bu işi tevfîz etmektir.
[23] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in bizzat dînî cezayı uygulamayıp başkalarına emretmeyidir ki, bu da o işi gördürmeye başkasını tevkil etmektir. Bundan devlet başkanının cezalan uygulamayı bizzat üzerine almayıp, başkalarını tevkil etmesinin caiz olduğu ve bir de sarhoşa cezanın hemen uygulanması hükmü alınmıştır.
[24] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Bu, Hacc Kitâbı'nın "Gerdanlık iplerini eliyle takan kimse bâbı"nda daha uzun sened ve metinle verilen hadîsin bir parçasıdır. O hadîsin baş tarafı şöyledir:
Amre bintu Abdirrahmân şöyle haber vermiştir: Ziyâd ibn Ebî Sufyân, Ai-şe'ye bir mektûb gönderdi de, mektubunda:
— Abdullah ibn Abbâs: "Kim ki Mekke'ye kurbanlık gönderip Ka'be'ye hediye ederse, kurbânı kesilinceye kadar hacılara ihrâmlı iken işlenmesi haram olan şeyler, O kimseye haram olur" diyor; siz ne dersiniz? diye sormuştu.
Âişe cevaben:
— Bu mes'ele İbn Abbâs'ın dediği gibi değildir. Ben (hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın Ka'be'ye hediye gönderdiği kurbanlıkların gerdanlık iplerini iki elimle büktüm... diyerek, yukarıdaki kısmı söyledi.
Hadîsin burada getirilme sebebi, Rasûlullah'ın iki eliyle gerdanlık taktığı kurbanlık develerinin Mekke'ye gönderilmesi ve nahr gününde kestirilmesi hususunda Ebû Bekr'i tevkil etmesidir.
[25] Hadîsin bâb başlığına uygunluk yeri, Ebû Talha'nın Rasûlullah'a: "Yâ Rasûlullah, bu bustân Allah için bir sadakadır... Sen bu bustânımı istediğin yere tahsis et" diye Rasûlullah'a vekâlet vermesi, Rasûlullah'm da bunu reddetmemiş olmasıdır. Şu var ki Rasûlullah bu vekâleti bizzat infaz etmeyip, Ebû Talha tarafından yakınlarına taksimini emretmiştir. Rasûlullah tarafından bu vekâletin kabul edilmesinden de vekâletin kabû! ile tamâm olacağı hükmü alınmıştır.
[26] Hadîsin başlığa delîlliği, emniyetli hazinecinin âmirinin kendisine olan emrine göre hazîneden harcama yapması, mal vermesi tefvîz edilmiş olmasıdır. Bu hadîs Zekât Kitâbı'nda "Hizmetçinin ecri" babında da geçti.
1- Bâb: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti Hakkındadır 2
2- Bab: Müslüman Kimse Dârıtl-Harb'de Bulunan Yâhud Dârıtl-İslâm'da (Kendisine Emân Verilmekle) Müste'men Olan Bir Harbî'yi Tevkîl Ettiği Zaman. Bu Vekâlet Verme Caizdir 2
3- Sarraflıkta (Yânı Nakdi Nakidle Satmakta) Ve Tartılacak Şeylerde Vekâlet Babı 3
4- Bâb: Çoban, Ölmek Üzere Olan Bir Koyun Gördüğü Veya Vekîl, Bozulacak Birşey Gördüğü Zaman, Çoban O Koyunu Kesse, Vekîl De Fesadından Korktuğu Şeyi İyileştirse (Bu Tasarruflar Caiz Olur) 3
5- Bâb: Şahidin Ve Gaibin Vekâleti Câîzdir 3
6- Borçları Ödeme Hususunda Vekâlet Babı 3
7- Bâb: Bir Kimse Bir Kavmin Vekilime Yâhud Şefaatçısına Bırşey Hibe Ettiğinde Bu Hibe Caizdır 4
8- Bâb: Bir Adam Bir Adamı. Ne Kadar Vereceğini Beyân Etmeyerek Bir Şahsa Birşey Vermesi İçin Vekîl Yaptiği Zaman, Vekîl Bu Şahsa İnsanların Örf Edindiği Şey Üzere Verirse (Bu Câizdib) 4
9- Kadının Nikâh Akdi (Yâni Kendisini Evlendirmesi) Hususunda İmâma Vekâlet Vermesi Babı 5
10- Bâb: Bir Kimse Bir Kimseyi Vekîl Ta'yîn Ettiği Ve Vekil De Tevkîl Edildiği Maldan Bir Mikdâr Şeyi Terk Ettiği Zaman (Müvekkil Vekilin Bu Hareketine İcazet Verdiği Takdirde) Bu İş Caiz Olur 5
11- Bâb: Vekîl, Bir Şeyi Fesâdlı Bir Alışverişle Sattığı /Aman. Vekilin Bu Alışverişi Reddedilmiştir (Yânî Reddedilir) 6
12- Vakif Hususunda Vekâlet, Vekilin Nakafası, Vekilin Vakıf Maldan Arkadaşına Yedirmesi, Kendisinin De Ma'rûf Mikdâr Yemesi Bâbı 6
13- Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Babı 6
14- Ka'be'ye Hediye Olarak Gönderilen Kurbanlık Hayvanların Kesilmesi Ve Bunlarin İşlerinin Araştırılıp Gözetilmesi Hususlarında Vekâlet Babı 7
15- Bab. 7
16- Emniyetli Kimseye Hazînecilik Ve Benzeri İşlerde Vekâlet Verme Babı 7
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
40- KİTÂBU'L-VEKÂLE (Vekâlet Kitabı)
1- Bâb: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti Hakkındadır [1]
Peygamber (S), Alî'yi kendi kurbanlığında ortak etmiş, sonra da ona kurbânın taksim edilmesini emretmiştir [2].
1...... Alî (R): Rasûlullah (S) bana kesilen kurbân develerinin çullarını ve derilerini sadaka vermemi emretti, dedi [3].
2-..... Ukbe ibnu Amir(R)'den: Peygamber (S) Ukbe ibnu Âmir'e, sahâbîlerine taksim etmek üzere bir takım kurbanlık koyun vermiş. (Ukbe bunları taksim etmiş), bir yaşında kuvvetli bir keçi oğlağı kalmıştı. Ukbe bunu Peygamber'e zikretmiş, Peygamber de: "Onu da sen kes!" buyurmuştur [4].
2- Bab: Müslüman Kimse Dârıtl-Harb'de Bulunan Yâhud Dârıtl-İslâm'da (Kendisine Emân Verilmekle) Müste'men Olan Bir Harbî'yi Tevkîl Ettiği Zaman. Bu Vekâlet Verme Caizdir
3-....... Salih ibnu İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf, babası İbrahim'den; o da dedesi Abdurrahmân ibn Avf tan: Bu Abdurrah-mân ibn Avf (R) şöyle demiştir: Ben Mekke'deki malımı (yâhud yakınlarımı) muhafaza etmesi; ben de onun Medine'deki malını ve yakınlarını korumam için Umeyyetu'bnu Halefe bir mektûb yazdım. Mektubun üzerine Abdurrahmân imzasını koyup Rahman ismini zikredince, Umeyye: Senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı ben tanımam, sen bana Câhiliyet'teki isminle yaz, dedi. Bu sefer ben ona " Abdu Amr" diye yazdım. Bedir gazvesi günü geldiği zaman, ben o gün bir gece insanlar uyuduğu bir sırada Umeyye ibn Halefi korumak için onu alıp bir dağa çıktım. Fakat Umeyye'yi Bilâl gördü. Hemen koşup, nihayet bir Ensâr meclisinde durdu ve:
— Bu, Umeyyetu'bnu Haleftir; yakalayın! Eğer Umeyye bu sefer kurtulursa ben kurtulmam! diye haykırdı (Böylece Ensâr'ı Umeyye'yi öldürmeye teşvik etti) [5].
Bunun üzerine onun beraberinde Ensâr'dan bir takım rnücâhid, bizim izlerimizde hareket edip, bizi ta'kîbe koyuldular. (Benim bir elimi Umeyye, bir elimi de oğlu Alî tutuyordu.) Mücâhidlerin bize yetişeceklerinden endîşe edince, ben Ensâr'a:
— Umeyye budur, diye oğlu Alî'yi kendisine halef yapıp geri bıraktım.
Bunu, oğlu ile onları meşgul edip Umeyye'yi kurtarmak için yaptım. Fakat onlar hemen Umeyye'nin oğlunu öldürdüler. Sonra bizi kovalamak için direndiler. Umeyye şişman, ağır bedenli bir adamdı. Kovalayanlar bize yetişince, ben Umeyye'ye:
— Çök, dedim; o diz üstü çöktü.
Ben hücumdan onu korumak için kendimi onun üzerine attım. Fakat hücum edenler kılıçlarını altımdan Umeyye'ye sapladılar ve nı-hâyet onu öldürdüler. Bu sırada mücâhidlerden biri kılıcını benim ayağıma isabet ettirdi [6].
Bu hadîsi Abdurrahmân ibn Avf'tan rivayet eden oğlu İbrâhîm: Babam Abdurrahmân ibn Avf, ayağının üstündeki bu kılıç izini bize gösterir idi, demiştir.
Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Râvî Yûsuf ibnu'l-Mâcişûn, İb-rânun'in oğlu Salih'ten işitti. İbrâhîm de babasından işitti [7].
3- Sarraflıkta (Yânı Nakdi Nakidle Satmakta) Ve Tartılacak Şeylerde Vekâlet Babı
Umer ibn Hattâb ve îbnu Umer, sarraflık hususunda vekâlet vermişlerdir [8].
4-....,. Ebû Saîd eî-Hudrî ile Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) bir kimseyi Hayber üzerine harâc âmili ta'yîn etti. Sonra bu zât Hayber'den Cenîb (denilen en iyi cins) hurması ile geldi. Rasûlullah ona:
— "Hayber'in bütün hurmaları böyle mi?" diye sordu. O sahâbî:
— Biz bu en iyi hurmadan bir sâ' ölçeği, (âdı hurmanın) iki sâ' ölçeği ile, ve yine (bu iyi hurmadan) iki sâ' ölçeği üç sâ' ölçek (âdî) hurma ile alıp değiştirmekteyiz, dedi.
Rasûlullah (S):
— "Böyle yapma! Âdî karışık hurmayı para ile sat, sonra bu para ile Cenîb (nev'i hurma) satın al." Buyurdu [9].
Ve Rasûlullah, tartılacak şeylerde de bunun benzerini söyledi [10].
4- Bâb: Çoban, Ölmek Üzere Olan Bir Koyun Gördüğü Veya Vekîl, Bozulacak Birşey Gördüğü Zaman, Çoban O Koyunu Kesse, Vekîl De Fesadından Korktuğu Şeyi İyileştirse (Bu Tasarruflar Caiz Olur) [11]
5-.......Ka'b ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ka'b ibn Mâlik ailesinin Seli' Dağı'nda güdülür bir sürü davarı vardı. Bunları güden cariyemiz, bu sürüden bir koyunun ölmek üzere olduğunu gördü. Hemen (sert) bir taşı kırdı da bu taş parçasıyle koyunu kesti. Bunu duyunca Ka'b, aile halkına: (Durun)! Bunu Peygamber'den soruncaya kadar, yâhud Peygamber'e soracak bir kimse gönderinceye kadar, koyunun etinden yemeyiniz, dedi. Ve Peygamber'e bu koyunun kesilme suretinden, bizzat kendisi yâhud birisini gönderip, sordu. Peygamber (vS) de Ka'b'a, bu koyunun etini yemeyi emretti [12].
RâvîUbeydullah: O çobanın bir câriye olması ve o cariyenin koyunu kesmesi beni sevindiriyor, demiştir. Abdetu, Ubeydullah'tan rivayette Mu'temir'e mutâbaat etmiştir. Buhârî bu mutâbaatı Zebâih Kitâbı'nda senediyle getirdi.
5- Bâb: Şahidin Ve Gaibin Vekâleti Câîzdir
Abdullah ibn Amr da kendi kahramanına (yânı işlerini gören vekiline) o kendisinden uzakta iken, küçük büyük bütün ailesi halkının fit ir sadakalarını vermesini yazmıştır [13].
6-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Bir adamın Peygamber üzerinde muayyen yaşta bir deve alacağı vardı. Bir gün o adam Peygamber'e geldi de bu alacağını ödemesini istedi. Peygamber hâzır olan
me'mûrlarına hitaben:
— "Bu adama onun devesi yaşında bir deve veriniz'' buyurdu.
Sahâbîler onun devesi yaşında bir deve aradılar. Fakat ona verilecek yaşta deve bulamadılar, ancak onun devesinden daha değerli yaşta bir deve buldular. Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Bunu ona veriniz" buyurdu. ; Deve kendisine verilen adam:
— Sen bana alacağımı fazla verdin, Allah da sana bol versin, dedi. Peygamber bu vesile ile şöyle buyurdu:
— "Şübhesiz sizin en hayırlınız, borç verimi en güzel olantnızdır"[14].
6- Borçları Ödeme Hususunda Vekâlet Babı
7-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Bir adam Peygamber'e geldi de ondan alacağını ödemesini istiyordu. İstemesinde kabalık ve sertlik yapmıştı. Peygamber'in sahâbîleri de onu (söz ve fiille) cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S):
— "Onu serbest bırakın (dokunmayın). Çünkü her hak sahibinin söz söyleme hakkı vardır" buyurdu. Sonra da: "Ona kendi devesinin benzeri yaşta bir deve veriniz" buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, biz ancak onun devesinden daha değerlisini
buluyoruz (onun devesi gibisini bulamıyoruz), dediler. Bunun üzerine Rasûlullah:
daha olan deveye ona veriniz. Çünküsizin borç ödeme yönünden ?n güzeliniz, en hayırlı olamnızdand.r» buyurdu
7- Bâb: Bir Kimse Bir Kavmin Vekilime Yâhud Şefaatçısına Bırşey Hibe Ettiğinde Bu Hibe Caizdır
Çünkü kendisinden, müslümânların Huneyn'de aldıklar ganimetleri geri vermesini istedikleri zaman,Peygamber’in Havazin Heyeti'ne söylediği sözü buna . Peygamber (S) onlara: "Benim o ganîmelen olan payım sizin olsun" demiştil6.
8-.......Mervân ibn Hakem ile Misver ibn Mahreme (R) Urve'ye şöyle haber vermişlerdir: (Huneyn seferinde) Rasûlullah'a Havâ-zin kabilesinin temsilci hey'eti müslümânlar olarak geldikleri ve Rasûlullah'tan mallarının ve esirlerinin kendilerine geri verilmesini istedikleri zaman, Rasûlullah (S) onlara şunları söyledi:
— "Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki şıktan birini tercih ediniz: Ya esirleri, ya malı. Ben (taksîmden evvel) sizin gelmenizi beklemiş idim (siz geciktiniz)" buyurdu.
Ve hakîkaten Rasûlullah Tâif ten (Cı'râne'ye) döndüğü zaman, on bu kadar gece Havâzin elçilerinin gelmesini beklemişti. Havâzin Hey'eti'ne Rasûlullah'ın kendilerine ancak iki şıktan birini geri vereceği açıkça belli olunca, bunlar:
— Biz esirlerimizin geri verilmesini tercîh ediyoruz, dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah (musallaya gitti), müslümânlar arasında ayağa kalktı. Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla sena etti. Sonra "Amma ba'du" (fasıl hitâbiyle başlayarak):
— "Bu Havâzin temsilcileri kardeşleriniz kusurlarından tevbe ediciler olarak bize gelmişlerdir. Ben de (benim ve Abdulmuttalib oğul-ları'nın payı olan) esirleri kendilerine geri vermeyi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim kendi payı üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, (bu bedeli) biz ona, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın!" buyurdu.
Bunun üzerine halk (bir ağızdan):
— Rasûlullah'ın hatırı için bizler Havâzin esirlerini kendilerine vermekle bu hoşnûdluğu yaptık, dediler.
Bunun ardından Rasûlullah:
— "Şimdi biz, sizden esirini vermeye rızâsı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip ayıramıyoruz- Onun için siz gidiniz de, sizin muvafakat emrinizi bize iş bilir nakîbleriniz arzetsinler!" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin iş bilir kişileri kendi halk-larıyle konuştular. Sonra Rasûlullah'a dönüp, herbiri kavminin esîr-lert geri vermekten memnun olduklarını ve Rasûlullah'a bu hususta izin verdiklerini hafcer verdiler [15].
8- Bâb: Bir Adam Bir Adamı. Ne Kadar Vereceğini Beyân Etmeyerek Bir Şahsa Birşey Vermesi İçin Vekîl Yaptiği Zaman, Vekîl Bu Şahsa İnsanların Örf Edindiği Şey Üzere Verirse (Bu Câizdib) [16]
9- Bize Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize tbnu Cureyc, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan ve bir de bâzısı bâzısı üzerine artırarak ondan başkalarından tahdîs etti. Bu hadîsin tamâmını onların hepsi teblîğ etmedi, fakat onlardan bir tek adam tebliğ etti. Câbir ibn Ab-dillah (R) şöyle demiştir:
Ben bir seferde Peygamber'İn maiyyetinde idim ve ağır hareket eden bir deve üzerinde yolculuk ediyordum. Bu deve ancak insanların sonunda idi. Derken yanıma Peygamber (S) uğradı da:
— "Bu arkada kalan kimdir?" dedi.
Ben:
— Câbir ibn Abdillah'tır, dedim. Peygamber:
— "Neyin var ki (geri kaldın)?'* buyurdu. Ben de:
— Ben yürüyüşü yavaş bir deve üzerindeyim, dedim. Peygamber:
— "Beraberinde deve sürecek bir çubuk var mı?" dedi,
— Evet var, dedim.
— "Onu bana ver" buyurdu.
Ben çubuğu kendisine verdim. O da bu deynekle deveye vurdu ve azarladı. Artık deve Peygamber'İn ona vurduğu bu yerden i'tibâ-ren ordunun önde gidenlerinden oldu.
— "Deveyi bana sat" dedi. Ben de:
— Fakat o (bedelsiz olarak) senindir yâ Rasûlallah, dedim.
— "Onu bana sat. Ben bu deveyi senden dört dînâr karşılığında aldım. Medine'ye kadar onun sırtı (yânî binme hakkı) senindir" buyurdu.
Medine'ye yaklaştığımız zaman ben hızlı gitmeye başladım. Peygamber:
— "Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu.
— Kocası ölmüş dul bir kadınla evlendim, dedim. Peygamber:
— "Onun seninle, senin de kendisiyle oynaşacağınız bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyurdu.
— Babam vefat etti ve bir takım kız çocukları bıraktı. Bu sebeb-le ben tecrübe kazanmış, kendinden toyluk gitmiş bir kadınla evlenmek istedim, dedim.
Peygamber:
— "Bu evlilik sana mübarek olsun" dedi. Medine'ye geldiğimizde:
— "Yâ Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini öde ve bedeli biraz da artır" buyurdu.
Akabinde Bilâl, Câbir'e dört dînâr verdi ve bedeli bir kîrât da artırdı.
Câbir: Rasülullah(S)'m bu ziyâdesi artık benden ayrılmasın, dedi.
2140/Sahîh-iWuH8tî ve Tercemesi
(Râvî tfŞ mndan ayrilm) Artık bu kîrât, Câbir ibn Abdillah'ın kılıcının kı-z oldu, dedi [17].
9- Kadının Nikâh Akdi (Yâni Kendisini Evlendirmesi) Hususunda İmâma Vekâlet Vermesi Babı
10-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle dedi: Bir kadın Rasûhıllah(S)'a geldi de: Yâ Rasûlallah, ben nefsimi sana hibe ettim, dedi. Akabinde bir adam: Bu kadını bana zevce yap, dedi. Rasûlullah (S): "Kur'ân'-dan ezberindeki sûrelerdi ona öğretmen) karşılığında, bu kadını sana zevce yaptık" buyurdu [18].
10- Bâb: Bir Kimse Bir Kimseyi Vekîl Ta'yîn Ettiği Ve Vekil De Tevkîl Edildiği Maldan Bir Mikdâr Şeyi Terk Ettiği Zaman (Müvekkil Vekilin Bu Hareketine İcazet Verdiği Takdirde) Bu İş Caiz Olur
Eğer vekîl, vekîl edildiği maldan bir şeyi ta'yîn edilmiş bir müddete kadar ödünç verse, bu da (müvekkil icazet verdiği takdirde) caiz olur.
11-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) beni ramazân zekâtım korumaya vekîl ta'yîn etti. (Bir gece) bana bir gelen geldi ve zekât hurmasından avuçlamaya başladı. Ben onu yakaladım ve: Allah'a yemîn ederim ki, seni muhakkak Rasûlullah'a götüreceğim, dedim. O da: Ben muhtacım, üzerimde de bana muhtâc bir aile (nafakası) vardır; benim bu aldığım şeye şiddetli bir ihtiyâcım vardır, dedi. Ebû Hureyre dedi ki: Bunun üzerine ben de onun yolunu boşalttım (yânî onu salıverdim). Sabaha girdiğimde Peygamber (S):
— "Yâ Ebâ Hureyre, dün gece esirin ne yaptı?*' dedi. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, şiddetli ihtiyâcdan ve ailesinin çokluğundan şikâyet etti. Ben de ona acıdım ve yolunu boşalttım (yânî salıverdim), dedim.
Rasûlullah:
— "Fakat o muhakkak sana yalan söylemiştir, ve yakında yine gelecektir" buyurdu.
Rasûlullah "Yakında yine gelecek" buyurduğu için, onun geleceğini bildim de, onu gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamağa başladı. Onu yakaladım ve: Seni elbette Rasûlullah'a götürürüm, dedim. O: Beni bırak, çünkü ben muhtacım ve üzerimde büyük bir aile (yükü) vardır. Bir daha dönmem, dedi. Ben de ona acıdım ve yolunu açtım. Sabaha eriştiğimde Rasûlullah bana:
— "Yâ Ebâ Hureyre, esirin ne yaptı?" buyurdu. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, şiddetli bir ihtiyâcdan, ailesinin çokluğundan şikâyet etti de ona acıdım ve yolunu açtım (yânî salıverdim), dedim.
Rasûlullah:
— "Fakat o muhakkak sana yalan söylemiştir; yakında gelecektir" buyurdu.
Onu üçüncü defa gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yine yakaladım ve: Bu defa seni muhakkak Rasûlullah'a götürürüm. Artık bu üç defanın sonudur. Sen bir daha dönmem dersin, sonra yine dönersin, dedim. O: Beni bırak da sana bir takım kelimeler öğreteyim ki, Allah sana bu kelimelerle fayda ihsan eder, dedi. Ben: Bu kelimeler nedir? dedim. O da: Yatağına girdiğinde Kürsî Ayeti'ni: Allâhu lâ ilahe illâ huvel-Hayyul-Kayyûm âyetini bitirinceye kadar oku. Muhakkak senin üzerinde Allah tarafından bir koruyucu bulunmakta devam eder ve sana sabaha kadar hiçbir şeytân yaklaşamaz, dedi. Ben de onun yolunu açıp salıverdim.
Sabaha girince Rasûlullah bana:
— "Dün gece esirin ne yaptı?" dedi. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, bu esîr bana bir takım kelimeler öğreteceğim, unlar sebebiyle Allah'ın bana hayır ve yarar ihsan edeceğini söyle-
di. Ben de yolunu açıp salıverdim, dedim. Rasûlullah:
— "Bu kelimeler nedir?" buyurdu. Ben de:
— Bana, yatağıma girdiğimde Kürsî Âyeti'ni evvelinden bitirinceye kadar A llâhu lâ ilahe illâ huve 'l-Hayyu H-Kayyûm.. diye oku dedi. Ve yine bana o: Sabaha girinceye kadar senin üzerinde Allah'tan bir koruyucu bulunmakta devam eder; asla ayrılmaz ve sana şeytân da yaklaşamaz dedi, diye cevâb verdi.
— Sahâbîler hayır öğrenmeye pek hırslı idiler,- Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Dikkat!Bu esîr çok yalancı olduğu hâlde sana doğru söylemiştir. Yâ Ebâ Hureyre, üç geceden beri sana hitâb edip konuşan kimdir bilir misin?" buyurdu.
Ben Ebû Hureyre de:
— Hayır, dedi(m). Rasûlullah:
— "İşte ot (insan suretinde) bir şeytândır" buyurdu [19].
11- Bâb: Vekîl, Bir Şeyi Fesâdlı Bir Alışverişle Sattığı /Aman. Vekilin Bu Alışverişi Reddedilmiştir (Yânî Reddedilir)
12-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: (Bir kerresinde) Bilâl Peygamber'e bernî denilen en iyi cins hurma getirdi. Peygamber, Bilâl'e:
— "Bu hurma neredendir?" dedi. Bilâl:
— Yanımızda ergin nevi'den hurma vardı. Ondan iki sâ' ölçeğini bunun bir sâ' ölçeği ile değiştim. Bunu Peygamber'e yedirmek için yaptım, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Evveh, evveh! Bu ribânın kendisidir; bu ribânın kendisidir; sakın böyle yapma!.. Fakat iyi hurma satın almak istediğinde âdı hurmayı ayrıca sat, sonra onun parası ile bu iyi hurmayı satın al" buyurdu [20].
12- Vakif Hususunda Vekâlet, Vekilin Nakafası, Vekilin Vakıf Maldan Arkadaşına Yedirmesi, Kendisinin De Ma'rûf Mikdâr Yemesi Bâbı
13-.......Amr ibn Dînâr. Umer ibnu'l-Hattâb'ın sadakası, yânî vakıf yaptığı malı hususunda Umer'in: Vakfın işini üstlenen velî üzerine o maldan yemesinde ve mal toplayıcı olmayarak arkadaşına yedirmesinde günâh yoktur, dediğini İbn Umer'den rivayet etmiştir.
İbn Umer kendisi Umer'in vakfına velilik eder, bu maldan Mekke ahâlîsinden insanlara, onlar üzerine inerek (yânî konuk olarak) hediye eder idi [21].
13- Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Babı
14-.......Zeyd ibn Hâlid ile Ebû Hureyre(R)'den; şöyle demişlerdir: Peygamber (S): "Yâ Uneys (ibne'd-Dahhâk), şu zina suçu isnâd edilen kadına git, eğer o kadın zina ettiğini V tirâf ederse ona recm cezası uygula" buyurdu [22].
15-.......Ukbetu'bnu'l-Hârise şöyle demiştir: (Medine'de) Nuaymân yâhud Nuaymân'ın oğlu içki içmiş (yânî sarhoş) olarak (evine) getirildi. Hem Rasûlullah (S) evde bulunan kimselere bu sarhoşu dînî ceza olarak dövmelerini emretti. Ukbe: Ben de onu dövenler arasında idim. Biz onu nalınlarla, kabuğu soyulmuş hurma deyneği ile dövdük, demiştir [23]
14- Ka'be'ye Hediye Olarak Gönderilen Kurbanlık Hayvanların Kesilmesi Ve Bunlarin İşlerinin Araştırılıp Gözetilmesi Hususlarında Vekâlet Babı
16-.......Amre bintu Abdirrahmân, Ebû Bekr ibn Hazm'ın oğlu Abdullah şunu haber verdi ki,Âişe (R) şöyle demiştir: Ben (hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın Ka'be'ye hediye gönderdiği kurbanlık develerin gerdanlık iplerini kendi iki elimle büktüm. Sonra Ra-sûlullah (S) onlara kendi iki eliyle gerdanlıklarım taktı. Sonra da bu kurbanlıkları babam Ebû Bekr ile Mekke'ye gönderdi. Bu işten dolayı Allah'ın kendisine halâl kıldığı (ihrâmlıya haram olan şeylerden) hiç-birşey Rasûlullah'a haram olmadı. Bu kurbânlar kesilinceye kadar Allah ona ihrâmlıya haram olan şeyleri halâl kıldı [24].
15- Bab
Bir adam kendi vekiline: Bunu Allah'ın sana gösterdiği yere (yânı istediğin yere) koy, dediği ve vekili de:
Söylediğin şeyi işittim, dediği zaman (yânî o şeyi istediği yere koyduğu zaman bu caiz o!ur).
17- Bana Yahya ibn Yahya tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mâlik'in huzurunda okudum. O da îshâk ibn Abdillah ibn Ebî Talha'dan ki, o amcası Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken işitmiştir; Ebû Talha Medîne'de hurmalık yönünden Ensâr'ın en zengini idi. Kendisince mallarının en sevimlisi de Bîruhâ denilen bustânı idi. Bîruhâ, Mes-cid'in karşısında idi. Rasûlullah Bîruhâ'ya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi.
"Siz sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız. Her ne infâk ederseniz şübhesiz Allah onu bilicidir" (Âiu imrân: 92) âyeti inince Ebû Talha, Rasûlullah'a geldi de şunları söyledi:
— Yâ Rasûlallah: Yüce Allah kendi Kitâbı'nda "Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız..*"
buyuruyor. Mallarımın bana en sevimli olanı da Bîruhâ'dır. Bu se-beble Bîruhâ Allah için bir sadakadır. Ben bu sadakanın hayrım ve sevabını Allah yanında biriktirip bulacağımı ümîd ediyorum. Yâ Rasûlallah, sen bu bustânımı istediğin "yere koy (sarfet)! Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Ne hoş şey! Bîruhâ gidici (veya kazanç verecek) bir maldır, Bîruhâ gidici (yâhud kazanç verici) bir maldır. Onun hakkında senin söylediğin şeyi işittim (maksadını bildim). Ben bu malı senin kendi yakınlarına tahsis etmeni uygun görüyorum" buyurdu.
Ebû Talha da:
— Yâ Rasûlallah, ben de öyle yaparım, dedi.
Ve Ebû Talha Bîruhâ'yı en yakınları ve amca oğulları arasında taksim etti [25].
Mâlik'ten rivayet eden İsmâîl, Yahya ibn Yahya'ya mutâbaat etti. Ravh da Mâlik'ten olan rivayetinde "Râbihun (= Kazanç getirici)" şeklinde söyledi.
16- Emniyetli Kimseye Hazînecilik Ve Benzeri İşlerde Vekâlet Verme Babı
18-...... Ebu Musa(R) dan: Peygamber (S): '(Efendisi tarafından) emredilen şeyi kamilen, bol bol emredilen kimseye gönül hoşluğu ile infâk etmekte -ve belki de şöyle buyurdu: Vermekte- olan emniyetli hazineci, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur [26]
[1] Vekâlet, bir kimsenin bir işi başkasına tevfiz ve sipariş etmesi ve bu işte o kimseyi kendi yerine geçirmesidir. Tevfiz edene Müvekkil; yerine geçene Vekîl, vekâlet verilene ise Mevkûlün bih denir. Tevkil de bir işte tasarrufu başkasına tevdi' etmektir. Vekâlet, lügat yönünden "korumak'' ma'nâsına da gelir.
Risâlet, bir kimsenin sözünü, tasarrufta dahli olmayarak başka bir kimseye tebliğ etmektir. Gönderene Mürsil; gönderilene Mürselün ileyft, aradaki vâsıtaya Rasûl denilir.
Vekâlet de bey' gibi îcâb ve kabul ile gerçekleşir.
[2] Buhârî bunu Şerîket ve Hacc Kitâblan'nda senediyle rivayet etti.
[3] Bu hadîs de Hacc Kitâbı'nda geçti. Bunun başlığa delîlliği, Peygamber'in onu ortak kılmasıdır.
[4] Butıârî bunu Danaya ve Şerîket Kitâblan'nda da getirmiştir.
Bu hadîsin Vekâlet başlığında getirilme sebebi, Peygamber'in Ukbe ibn Âmir'i, kurban koyunlarını sahâbîlerine taksîm etmeye tevkil buyurmuş olmasıdır.
[5] Umeyye ibn Halef, yazdığı mektûbda "Ben senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı tanımam (yânı O'nun tevhidini İ'tirâf etmem)" demiş, Câhiliyet'teki ismini yazmasını istemiş olan azılı bir müşrik ve İslâm düşmanı idi. Mekke'de müslümanlara ve bu arada Bilâl'a çok eziyetler etmişti. İşte Bilâl'ın Ensâf'ı harekete geçirmesi, onüç sene Mekke'de çekilen azâbların intikaamı ve va'd edilen zaferin şaheser bir tecellîsidir.
[6] Bu hadîsin başlığadelîlliği şöyledir: Abdurrahmân ibn Avf'ın, küfür yurdunda bulunan Umeyye ibn Halefe vekâlet vermesidir. Küfür yurdundaki bir kâfirin müslümân tarafından tevkili caiz olunca, İslâm yurdunda kendisine emân verilip müste'mer. oİan bir kâfiri tevkîl etmek evleviyetle caiz ve sahîh olur.
Abdurrahmân'in Mekke'deki Umeyye ile aralannda sıkı bir dostluk vardı. Bu hadîste Abdurrahmân, yaptığı ahd ve vekâlete hârika bir vefakârlık örneği vermiştir.
[7] Bunun fâidesi, râvîlerin birbirlerinden işitmelerini tesbît ve tahkîk etmektir. Bu-rttahia metindeki isnâddan işitme olmadığı zannma düşülmesi önlenmiş olur.
[8] Bu iki fa'iîki Saîd ibn Mansûr ayrı ayrı senedleriyle mevsûlen rivayet etmiştir.
[9] Hadîsin başlığa~üyğunluğu şöyledir. Peygamber'inme'mûra söylediği sözü, alım satımda bir nevi' vekâlet vermektir. Hurmanın hurma ile elden ele peşin alınıp satılması da müsavi olarak sarraflık gibidir. Bu muamele, ma'nâda sarraflığın benzeridir.
[10] Yânı bir ntl, iki rıtl mukaabilinde satılmaz. Fakat para ile sat, sonra da para ile satın al.
[11] Başlıktaki şartın cevâbı hazfedilmiş olup, takdîri parantez içinde gösterilendir
[12] Hadîsin terdîdli rivayet edilmesi, râvînin şekkinden ileri gelmiştir. Hadîs, müvekkilin malına zarar ve fesâd oîacağı vekîl Tarafından anlaşılırsa, müvekkilin izni eklenmiş olmaksızın, vekilin müvekkelun bİh olan malda tasarrufu caiz olduğunu ve tazmini gerekmîyeceğinİ beyân için sevkolunmuştur.
Yİne bunun gibi bağ bekçisi meyvenin olgunlaştığını görür de toplanmasının geri kalmasında zarar olacağından endîşe eder ve bunları toplarsa, hüküm bunda da aynıdır.
[13] Buhârî, babın altına yazdığı hadîsten, hâzırın vekâleti açıkça anlaşılmakla beraber gaibin vekâleti eksik bulunduğundan bu eksiği tamamlamak için Abdullah ibn Amr'ın İş vekîlİ olan uzaktaki adamına yazdığı vekâletnameyi ta'ltk hâlinde getirmiştir. Bu isim bâzı Buhârî nüshalarında Abdullah ibn Umer şek-.linde gelmiştir. Kahraman, farsça bir kelime olup, işleri gören vekil ma'nâsınadır.
[14] Hadîsin bâb başlığına delîlliği sarihtir. Hadîsin son fıkrası hârika bir borç ödeme adalet ve cömertlik düstûrudur. .
[15] Hadîsin bâb başlığına delîlliği şöyledir: Havâzin temsilciler hey'eti esirlerin geri
[16] Bâb başlığında mahzûf olan cevâb, parantez içinde verildiği şekilde "Bu caizdir" veya "Sahihtir, mu'teberdir" ifâdeleri olabilir. Sevkedilen hadîsin içindeki Peygamber'İn uygulaması bunun delilidir.
[17] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in "Yâ Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini öde ve bedeli biraz da artır" kavimdedir. Bilâl Câbir'e dört dînâr bedeli verdi ve bir kîrât da artırdı. Şübhesiz Peygamber artırma emrini verdiği sırada vereceği fazlanın mikdânnı zikretmemiştir. Bilâl bu hususta örfe dayanarak bedeli bir kîrât artırmıştır (Aynî).
[18] Hadîsin başlığa delîlliği, kadın, Rasûlullah'a: "Nefsimi sana hibe ettim" dediği zaman bu söz, Rasûlullah'ın onu kendine zevce yapması yâhud zevce yapmayı uygun gördüğü kimselerden birine zevce yapması üzerine verdiği vekâlet gibi olması cihetindendir (Aynî).
[19] Bu uzun Ebû Hureyre hadîsinin bâb başlığına uygunluk ciheti şudur: Ebû Hureyre ramazân zekâtını, yânî fıtr sadakasından toplanmış hurmaları korumak için bir vekîl idi. Ebû Hureyre bu sadaka malından bir mikdârmın alınmasına sükût etmiş ve Rasûlullah'a arzettiğinde o da ilâve bir icazet ifâde eder bir hâlde bu hususta sükût etmiştir. Bu da Peygamber'den bir icazettir (Aynî).
[20] Hadîsin bir rivayetinde bildirildiğine göre, Bilâl gidip bu hurmayı sahibine reddetmiştir. Hadîsin bâb başlığına uygunluğu; Peygamber'in "Bu ribânın kendisidir, bunu yapma" kavlinden anlaşılır. Çünkü ribâ alışverişinin reddedilmesi vâcib olan şeylerden olduğu bilinmiştir.
Bu alışverişin merdûd olduğu hükmü, bu hadîsten şu suretlerle alınır: "Evveh" ta'bîrinin tekrarlı zikredilmesiyle; "Bu ribânin kendisidir" ta'bîr bu-yurulmasıyle; hadîsin sonunda ribâdan salim bir mübadele sureti Öğretilmiş bulunmakla (Aynî).
Buhârî'nin Kuşmeyhenî nüshasında "İndenâ" şeklinde; Hamavî ve M üstemi! nüshalarında ise "İndî" şeklinde gelmiştir. Ebû Zerr'den başka bütün Bu-hârî nüshalarında "Li-yat'ama'n-Nebiyy = Peygamber'in yemesi için" şeklinde, Ebû Zerr nüshasında ise "Li-nut'İme'n-Nebiyye = Peygamber'i yedirmemiz için" şeklinde gelmiştir.
Evveh, şikâyet, hüzünlenme, demlenme ifâde eden bir kelimedir. Dilimiz-âh, vâh, oh, of denilir.
[21] Hadfeînbâbbaşlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîs başlıktaki dört şeyi içine almakta ve onları şâmil bulunmaktadır.
İbn Umer'in bu uygulaması e!-Câmi'u's~Sahîh'm el-İsmâîlî nüshasında bu isnâdla mevsûlen rivayet edilmiştir.
Umer ibn Hattâb'ın "Mütevelli olan kimsenin örfe göre vakıf maldan yemesinde günâh yoktur" demesi, vakıf idare edenlerin ma'rüf derecede o maldan faydalanmalarının caiz olduğunu beyân etmiştir.
[22] Hadîsin başlığa delîlliği "Yâ Uneys,bu todmag/r..."sözlerindedir.Çünkü Peygamber'in bu emri, Uneys'e bu işi tevfîz etmektir.
[23] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in bizzat dînî cezayı uygulamayıp başkalarına emretmeyidir ki, bu da o işi gördürmeye başkasını tevkil etmektir. Bundan devlet başkanının cezalan uygulamayı bizzat üzerine almayıp, başkalarını tevkil etmesinin caiz olduğu ve bir de sarhoşa cezanın hemen uygulanması hükmü alınmıştır.
[24] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Bu, Hacc Kitâbı'nın "Gerdanlık iplerini eliyle takan kimse bâbı"nda daha uzun sened ve metinle verilen hadîsin bir parçasıdır. O hadîsin baş tarafı şöyledir:
Amre bintu Abdirrahmân şöyle haber vermiştir: Ziyâd ibn Ebî Sufyân, Ai-şe'ye bir mektûb gönderdi de, mektubunda:
— Abdullah ibn Abbâs: "Kim ki Mekke'ye kurbanlık gönderip Ka'be'ye hediye ederse, kurbânı kesilinceye kadar hacılara ihrâmlı iken işlenmesi haram olan şeyler, O kimseye haram olur" diyor; siz ne dersiniz? diye sormuştu.
Âişe cevaben:
— Bu mes'ele İbn Abbâs'ın dediği gibi değildir. Ben (hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın Ka'be'ye hediye gönderdiği kurbanlıkların gerdanlık iplerini iki elimle büktüm... diyerek, yukarıdaki kısmı söyledi.
Hadîsin burada getirilme sebebi, Rasûlullah'ın iki eliyle gerdanlık taktığı kurbanlık develerinin Mekke'ye gönderilmesi ve nahr gününde kestirilmesi hususunda Ebû Bekr'i tevkil etmesidir.
[25] Hadîsin bâb başlığına uygunluk yeri, Ebû Talha'nın Rasûlullah'a: "Yâ Rasûlullah, bu bustân Allah için bir sadakadır... Sen bu bustânımı istediğin yere tahsis et" diye Rasûlullah'a vekâlet vermesi, Rasûlullah'm da bunu reddetmemiş olmasıdır. Şu var ki Rasûlullah bu vekâleti bizzat infaz etmeyip, Ebû Talha tarafından yakınlarına taksimini emretmiştir. Rasûlullah tarafından bu vekâletin kabul edilmesinden de vekâletin kabû! ile tamâm olacağı hükmü alınmıştır.
[26] Hadîsin başlığa delîlliği, emniyetli hazinecinin âmirinin kendisine olan emrine göre hazîneden harcama yapması, mal vermesi tefvîz edilmiş olmasıdır. Bu hadîs Zekât Kitâbı'nda "Hizmetçinin ecri" babında da geçti.