Kimlik alan
962 "Hz. Osman (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim şöyle diyordu: “Allah yolunda bir günlük ribat, diğer menzillerde (Allah yolunda geçirilen) bir günden daha hayırlıdır.”
963 "Fadale İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: “Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murabıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz.”
964 "Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Gerçek mücahid, nefsiyle cihad edendir.”
965 "Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Öğleden evvel veya öğleden sonra bir kerecik Allah yolunda yola çıkış, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.”
966 "Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “(Müslüman erkeklerden) kim, Allah yolunda, ila-yı kelimetullah için, devenin iki sağımı arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa cennet kendisine vacib olur.”
967 "Muaz İbnu Cebel (radıyalahu anh) anlatıyor: “İçinden samimi şekilde Allah yolunda cihad yapmayı temenni eden bir kimse, bilahare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah yolunda yara alsa veya Allah yolunda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, kıyamet günü, en büyük hali içinde rengi zaferan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah yolunda iken çıkan, iltihab gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için Şehidlik mührü olur.”
968 "Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yarası kanıyor olarak gelmiş olmasın, bu kanın rengi kan renginde, kokusu da misk kokusundadır.”
969 "Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri, Allah rızası için yola çıkan kimse hakkında: “Bu kulum, benim yolumda cihad etmek üzere bana inanarak peygamberlerimi tasdik ederek yola çıkmıştır, artık onu ya cennetime koymak yahut da ücret veya ganimet elde etmiş olarak, çıkmış olduğu meskenine geri çevirmek hususunda garanti veriyorum” diyerek te'minat verir. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, Allah yolunda yaralanmış hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yaralandığn ilk günkü manzarasıyla gelmiş olmasın: (Yarası taze) kan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ediyorum ki, Müslümanlar'a meşakkat vermeyecek olsam, Allah yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları hayvana bindirecek imkan bulamıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar. Benden geri kalmak da onlara zor geliyor. Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun Allah yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim."
970 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan bir gün sordular: “- Ey Allah'ın Resûlü! Allah yolunda yapılan cihada hangi amel denk olur?” “ (Başka bir amelle) dedi, ona güç getiremezsiniz !” Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular. Resûlullah her seferinde aynı cevabı verip: “ (Bir başka amelle) ona güç getiremezsiniz!” dedi ve sonra şunu ilave etti: “ Allah yolundaki mücahidin misali (gündüzleri ve geceleri hiç ara vermeden oruç tutup, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine de itaatkar olan ve Allah yolundaki mücahid, cihaddan dönünceye kadar namaz ve oruçtan hiç gevşemeyen kimse gibidir. “
971 "Ebu Said (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: “- Ey Allah'ın Resûlü! İnsanların en efdali kimdir?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “ Allah yolunda malıyla canıyla cihad eden mü'min kişi!” “- Sonra kim? diye tekrar soruldu. Bu sefer: “ Tenhalardan bir tenhaya Allah korkusuyla çekilip, insanları şerrinden bırakan kimsedir” diye cevap verdi.”
972 "Ebu Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Size, insanların en hayırlısı ve en şerlisini haber vereyim mi! İnsanların en hayırlısı o kimsedir ki, kendi veya başkasının atı sırtında ya da yaya olarak, ölünceye kadar Allah yolunda çalışır. İnsanların en şerlisine gelince o da, Allah 'ın Kitab 'ını okuyup (emir ve yasaklarına) riayet etmeyen kimsedir.”
973 "İbnu Abbas (radıyalahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Size insanların en hayırlısını haber vereyim mi! O, atının yularından Allah yolunda tutan kimsedir. (Hayırda) bunu takip edeni haber vereyim mi? O da koyunlarının peşine takılıp (insanları) terkeden koyunlarda bulunan Allah'ın hakkını da ödeyen kimsedir. Size insanların en kötüsünü de haber vereyim mi! O da, Allah'tan isteyip, Allah adına vermeyendir.”
974 "Ebu Ümame (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihaddır.”
975 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah korkusuyla göz yaşı döken kimse, süt memeye geri dönmedikçe ateşe girmez. Bir kul üzerinde, Allah yolunda yapışan tozla, cehennemin dumanı biraraya gelmez.”
976 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: “İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allah için ağlayan göz ile, Allah yolunda uyanık sabahlayan göz.”
977 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasûlullah buyurdu ki: “Kafır ile onu öldüren ebediyyen cehennemde bir araya gelmezler, keza bir kulun karnında, Allah yolunda (yutulmuş olan) tozla cehennem ateşi bir araya gelmezler, keza, bir kulun kalbinde imanla hased bir araya gelmezler.”
978 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün şöyle dedi: “Kim Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, peygamber olarak Muhammed'den razı ise ona cennet vacib olmuştur.” Bu söz hayretime gitti ve: “- Ey Allah'ın Resûlü, bir kere daha tekrar eder misiniz?” dedim. Aynen tekrar etti ve arkadan da şunu söyledi. “ Bir başka şey daha var ki, Allah, onun sebebiyle, kulun cennetteki makamını yüz derece yüceltir. Bu derecelerden ikisi arasındaki uzaklık sema ile arz arasındaki mesafe gibidir. “ Ben: “- Öyleyse bu nedir`?” dedim. Şu cevabı verdi: “ Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad!”
979 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah iki kişi hakkında güler: Bunlardan biri diğerini öldürmüş olduğu halde ikisi de cennete gider. Bunlardan diğeri, Allah yolunda cihad eder ve şehid olur. Allah katile mağfiretini ulaştırır, o da Müslüman olur, sonra Allah yolunda cihada katılır ve şehid olur (Böylece her ikisi de Cennette buluşurlar).”
980 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim Allah iman ederek ve va'dini tasdik ederek, Allah yolunda (kullanmak üzere) bir at “tutarsa” bu atın yediği, teri, gübresi, bevli kıyamet günü terazisine girecektir, yani sahibine sevap olacaktır.”
981 "Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, yularlanmış bir deve getirerek: “Bu Allah yoluna bağışımdır” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama: “ Buna karşılık sana, kıyamet günü, her biri yularlanmış yedi yüz deve vardır!” dedi."
982 "Adiyy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: “- Sadakanın hangisi efdal (Allah nazarında en kıymetli)dir?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: “ Allah yolunda bir köleyi hizmete koymak veya Allah yolunda (askerler için) bir çadır kurmak (bağışlamak) veya döl alma yaşına basan bir deveyi (hibe, iare veya karz suretinde) bağışlamak. “
983 "Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Kim Allah yolunda bir askerin teçhizatını temin ederse bizzat gaza yapmış olur. Kim, gazaya çıkan bir askerin geride kalan ailesine hayırlı himayede bulunursa gaza yapmış olur.”
984 "Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)'ı dinledim şöyle demişti: “Size bir çok memleketlerin fethi müyesser kılınacak. Oralarda (komşu küffarla cihad için) toplanmış askeri birlikler göreceksiniz. Size bu birliklerle sefere çıkmak vazifesi verilecek. Bazılarınız onlarla (hasbi olarak) sefere çıkmak istemiyerek, adamlarının arasından svışıp gazveye (ücretsiz) katılmamanın yollarını arayacak. Arkadan da kendileriyle anlaşacak kabileler araştırıp, onlara: “Falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu, falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu?” diyecek. Bilesiniz, (hasbeten gazveye gitmekten kaçan bu adam) bir ücretlidir, son damlasına kadar kanını akıtsa da (gazi değildir, şehit sayılmaz, uhrevi ücretten mahrumdur).”
985 "Zeyd İbnu Eslem anlatıyor: “Ebu Ubeyde, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma)'e yazarak Rum cemaatlerini ve bunlardan duyduğu endişeyi belirtti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisine şu cevabı verdi: “Emma ba'd: Bil ki, mü'min bir kula nerede bir şiddet inecek olsa Allah ondan sonra bir ferec (kurtuluş) verir. Zira bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamaz. Cenab-ı Hakk da Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler, sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah'tan da korkun ki başarıya eresiniz” (Al-i İmran 200)."
986 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder. “ Bir rivayette şu ziyade mevcut: “.. Şehid hariç, o, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler sebebiyle. . . (dönmek ister). “
987 "İbnu Ebi Umeyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah yolunda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir.”
988 "Hz. Muğire (radıyallahu anh) dedi ki: “Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam), Rabbimizin risaletini getirmiştir. Bir de bize bildirdi ki, bizden kim öldürülürse cennetlik olacaktır. Bu sebeple biz, ölümü, sizin hayatı sevdiğinizden daha çok seviyoruz.”
989 "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam sordu: “- Ey Allah'ın Resûlü, Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) : “ Evet, sen sabreder, mükafaat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen!” diye cevap verdi. Ve adama sordu: “ Nasıl sormuştun?” Adam sorusunu aynen yeniledi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı: “ Evet, (kul) borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”
990 "Müslim, Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma)'dan şunu kaydeder: “- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Şehidin -borç hariç- bütün günahları affedilir.”
991 "Fadale İbnu Ubeyd anlatıyor “Hz Ömer (radıyallahu anh)'i dinledim, “Hz. Peygamber'den işittim” diyerek şu hadisi rivayet etti: “Dört çeşit şehid vardır: 1- İmanı kavi mü'min kişi düşmanla karşılaşır, öldürülünceye kadar Allah sadık kalır. İşte bu kıyamet günü, insanların gıbta ile gözlerini kaldırıp bakacakları gerçek şehiddir. -Bunu yaparken başını kaldırır ve kalansuvesi yere düşer- (Fadale der ki:) “Bu, Hz. Ömer'in kalansuvesi mi idi, yoksa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kalansuvesi mi idi anlıyamadım.” 2- İmanı sağlam (ancak önceki kadar şecaat sahibi olmayan) bir mü'min düşmanla karşılaşır. Korkudan vücudu -talh ağacının dikeni batmış gibi - titrer. Bu sırada gelen serseri bir ok darbesiyle hayatını kaybeder. Bu, ikinci derecede bir şehiddir. 3- İyi amelle kötü ameli karıştırmış mü'min kişi, düşmanla karşılaşır. Bu karşılaşma esnasında (sabır ve şecaatte, şehidliğin mükafaatını beklemekte) Allah'a sadık kalır. Öldürülünce bu üçüncü mertebede bir şehid olur. 4. Günahkar bir mü'min düşmanla karşılaşır, ölünceye kadar Allah'a sadık kalır. Bu da dördüncü derecede bir şehid olur.”
992 "Yahya İbnu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Bedir'de bizleri) cihada teşvik etti, cenneti hatırlattı. Bu sırada Ensar'dan biri, elindeki hurmalardan yemekte idi. Birden: “Ben şunları bitirinceye kadar oturacak olursam dünyaya fazla hırs göstermiş olacağım” dedi ve ellerindeki hurmaları fırlatarak kılıncını çekip öldürülünceye kadar savaştı.”
993 "Hz. Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: “Zırh giyinmiş bir adam gelerek: “Ya Resûlullah! Hemen savaşa mı katılayım, Müslüman mı olayım?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “ Müslüman ol, sonra savaşa katıl”dedi. Adam Müslüman oldu, savaşa katıldı ve öldürüldü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun hakkında: Az bir amelde bulundu fackat çok şey kazandı!” buyurdu."
994 "Raşid İbnu Sa'd, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: “Bir zat Resûlullah'a gelip: “Ey Allah'ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü'minler kabirde imtihan edilirler?” diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: “Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kafidir.”
995 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Şehidin ölüm (darbesinden) duyduğu ızdırab sizden birinin çimdikten duyduğu ızdırap kadardır.”
996 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Rabbimiz, Allah yolunda savaşan şu kimseye taaccüb etmiştir: Arkadaşları hezimete uğra(yıp kaçmış)tır. Ancak O, (kaçmanın haram olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun idrakiyle geri dönerek, öldürülünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der: “Şu kuluma bakın, benim nezdimde olan mükafaatı) düşünüp katımda olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı.” Ebu Davud, Cihad 38, (2536). Abdü'l-Habir İbnu Kays İbni Sabit İbni Kays İbni Şemmas an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Ümmü Halid adında bir kadın yüzü örtülü olduğu halde gelerek Allah yolunda öldürülmüş olan oğlu hakkında sormak istedi. Ashab'tan biri kadına: “Sen, yüzü örtülü olduğun halde gelip oğlundan mı soracaksın?” dedi. Kadın: Oğlumu kaybetti isem de hayamı kaybetmedim” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına: “ Oğlun iki şehid mükafatı elde etmiştir!” dedi. kadın: “- Bunun sebebi nedir, ey Allah'ın Resûlü?” diye sorunca şu cevabı verdi: “ Çünkü onu Ehl-i Kitap öldürdü!”
997 "Sehl İbnu Huneyf (radıyallahu anh) anlatıyor:, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Kim sıdk ile Allah'tan şehid olmayı taleb ederse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa” buyurdu.”
998 "Ebu Malik el-Eş'ari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: “Kim Allah yolunda evinden ayrılır, sonra da öldürülür, yahut atı veya devesi (yere atıp) boynunu kırar veya bir zehirli sokar veya yatağında ölür ise, Allah'ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak ölür.”
999 "Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde geldiğine göre, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: “Ey Allah'ın Resûlü, kim cennete gidecek?” diye sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: “Peygamber cennetliktir, şehid cennetliktir, çocuk(ken ölen) cennetliktir, diri diri gömülen çocuk cennetliktir.”
1000 "Ebu'n-Nasr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud şehidlerine uğradı ve: “İşte bunlar var ya, bunlar için şehadet ederim” dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh): “Ey Allah'ın Resûlü biz onların kardeşleri değil miyiz? Onlar nasıl Müslüman oldularsa biz de Müslüman olduk, onların cihad etmeleri gibi biz de cihad ediyoruz!” dedi. Resûlullah şu cevabı verdi: “ Evet (söylediğiniz hususlar doğru), ancak benden sonra ne gibi bid'alar çıkaracağınızı bilemiyorum.” Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ağladı, ağladı ve sonra: “- Yani biz senden sonraya mı kalacağız? (diye eseflendi).”
1001 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır. Keza, namazı da fazıl veya facir ve hatta kebair işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara farzdır.”
1002 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”
1003 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam.) Mekke'nin fethi günü buyurdular ki: “Artık bu fetihten sonra hicret yoktur. Fakat cihad ve niyyet vardır. Öyleyse askere çağrıldığınız zaman hemen silah altına koşun!”
1004 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur.” İbnu'l-Mübarek der ki: “Biz bunun Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sağlığına has bir keyfiyet olduğuna hükmetmiştik.”
1005 "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: “Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi techiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı bir şekilde himaye etmez ise, Allah kıyamet gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet ulaştırır.”
1006 "Ebu'n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan afıyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir.” En sonda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerini şöyle tamamladı: “Ey Kitab'ı indiren, bulutları yürüten, (Hendek Savaşı'nda düşman müttefikler olan) Ahzab'ı hezimete uğratan Rabbimiz, bunları da hezimete uğrat ve onlar karşısında bize yardım et”."
1007 "Seleme İbnu Nüfeyl el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Ümmetimden bir grup, hak yolunda mücadeleye (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar(la mücadele sebebi) ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Atın, kıyamete kadar alnında hayır bağlıdır. Rabbim bana, aranızda kalıcı değil, gidici olduğumu, ruhumu kabzedeceğini, sizin de beni, (birbirinizin boynunu vuran gruplar olarak) takib edeceğinizi bildirdi. Sakın birbirinizin boynunu vurmayın. Mü'minlerin (fitne sırasında emniyette olacakları) asıl yerleri Şam'dır.”
1008 "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazve yaptığı zaman: “Ey Rabbim sen benim destekcim ve yardımcımsın. Senin sayende çare düşünür, senin sayende saldırır, senin sayende mukatele ederim” derdi."
1009 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve askerleri (sefer sırasında) tepeleri tırmandıkça tekbir getirirler, inişe geçince de tesbihte bulunurlardı. Namaz dahi buna göre vazedildi.”
1010 "Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gazve sırasında başımıza Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i komutan tayin etti. Bu seferde müşriklerden bir gruba gece baskını yaptık. Onlardan çokça öldürüldü. Ben kendi elimle yedi kişi öldürdüm. Bunlar, farklı ailelerdendi. O gün parolamız: “Ey Mansur (yardım gören) öldür, öldür!” idi.”
1011 "Mühelleb İbnu Ebi Sufre (rahimehullah) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinleyen birisinden, Efendimiz'in şöyle söylediğini naklediyor: “Düşman size gece baskını yaparsa Ha-mim La yunsarûn deyin.”
1012 "Ka'b İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkmaya karar verdiği zaman, şaşırtarak başka bir zan uyandırır ve: “Harb bir hiledir” derdi.”
1013 "Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Gazve iki çeşittir: Birincisi kişinin Allah'ın rızasını aramak için yaptığı gazvedir. Bu maksadla gazve yapan imama da itaat eder, en kıymetli şeyini harcar, ortağına kolaylık gösterir, fesaddan kaçınır. Bunun uykusu da uyanıklığı da tamamen kendisi için ücret olur. Bir de övünmek, riyakarlıkta bulunmak ve kendini satmak için savaşan, imama isyan eden, arzda fesad çıkaran kimse vardır. Böyle gazveden asgari ücreti bile elde edemez.”
1014 "Kays İbnu Abbad anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı (radıyallahu anhüm) savaş sırasında ses çıkarmayı sevmezlerdi.”
1015 "Ebu'd-Derda (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, cihada giderken, yola çıkıp, halkın geçeceği yere durarak, herkese duyuracak şekilde şöyle bağırırmış: “Ey insanlar: Kimin üzerinde bir borç olduğu halde, cihada katılır ve bilirse ki, öldüğü takdirde bu borç ödenmeyecektir, hemen geri dönsün, sakın peşime takılmasın. Zira, o, bu haliyle cihadın karşılığını alamaz.”
1016 "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e, şecaat olsun diye veya hamiyyet (kavmi, ailesi,dostu) için veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi “Allah yolunda”dır? dendi. Resûlullah: “Kim, Allah'ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, o Allah yolundadır” diye cevap verdi.”
1017 "EbuHüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam gelerek Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse Allah yolunda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse durumu nedir?” diye sordu. Şu cevabı verdi: “Ona hiçbir sevab yoktur!” Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde: “Ona sevab yoktur!” diye cevap verdi.”
1018 "Şeddad İbnu'l-Had (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir bedevi gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iman etti. Sonra da sordu: “Seninle hicret edeyim mi?” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu ashabından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedeviye de bir pay ayırdı. Bedevi: “Bu nedir?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Bu payı sana ayırdım” dedi. Adam: “Ben bunun için sana tabi olmuş değilim, ben -eli ile boğazını göstererek- şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tabi oldum” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “Sen Allah'a sadık oldun mu o da sana sadık olur (dilediğini verir)” dedi. Askerler bir müddet durdular. Sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı, az sonra sırtlayıp Hz.Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isabet etmiş ve ölmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Bu, o adam mı?” diye sordu: “Evet, odur!” dediler. “Öyleyse o Allah'a doğru söyleyip sadakat gösterdi, Allah da ona sadakat gösterdi” dedi. Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vessselam)'ın cübbesi ile kefenlendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cenazeyi öne çıkardı, üzerine namaz kıldı. Okuduğu duadan işitilenler arasında şu da vardı: “Ey Allahım, bu senin bir kulundur. Senin yolunda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidlik ediyorum.”
1019 "Abdurrahman İbnu Ebi Ukbe, babasından naklediyor. Babası İran asıllı bir azadlı idi. Der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Uhud Savaşı'na katıldım. Müşriklerden bir adama darbeyi indirdim ve: “Al, bu sana benden, ben İranlı bir köleden!” dedim. (Sözlerimi işitmiş bulunan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana doğru baktı ve: “Niye, ben Ensari bir köleyim demedin? Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu o kavimden sayılır” dedi."
1020 "Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi: “Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkar eden kafirlerle çarpışın. Gaza edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin! Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma! Önce İslam davet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhacirler diyarına hicrete davet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa Muhcacirler‚ va'dedilen bütün mükafaat ve vecibeler aynen onlara da terettüp edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedeviler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine cari olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihada katılırlarsa o hariç, (o zaman ganimete iştirak ederler.) Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müsbet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak. Budan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahalisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emanını talep ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashabına ait bir eman tanı. Zira sizin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün ahdini bozmaktan ehvendir. Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakinkendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin.”
1021 "Abdullah İbnu Avn anlatıyor: “Nafı'ye yazarak savaştan önce (müşrikleri İslam'a) davet etme hususunda sordum. Şu cevabı verdi: “Bu İslam'ın başında idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Müstalik'e ani baskın yaptı. Adamları gafıldi, hayvanları su kenarında sulanmakta idi. Savaşabilecekleri öldürdü, kadın ve çocuklarını da esir etti. O gün Cüveyriye (radıyallahu anha) validemizi esir almıştı. Bunu bana Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) rivayet etti. Abdullah bu orduya asker olarak katılmıştı.”
1022 "Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabından birini herhangi bir iş için gönderince şu tenbihte bulunurdu; “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın.”
1023 "Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Müşriklerin yaşlılarını öldürün, fakat tıfıllarına (şerh) yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın.”
1024 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı.”
1025 "Nu'man İbnu Mukarrin. (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birçok gazvelere katıldım. (Şunu gördüm): Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), şafak sökünce, güneş doğuncaya kadar mukateleyi durdururdu. Güneş doğunca öğle vaktine kadar tekrar mukateleye geçerdi. Tam öğle vaktinde mukateleyi durdurur, güneş batıya meyledinceye kadar ara verirdi. Meyledince, ikindi vaktine kadar mukatele eder, ikindi vaktinde ikindi namazını kılıncaya kadar ara verir, sonra tekrar mukateleye geçerdi. (Ashab) derdi ki: “Bu vakitte (yani güneşin zevali vaktinde) yardım rüzgarları eser, mü'minler namazlarında orduları için dua ederler.”
1026 "Hz. Enes (radıyallahu anh): “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), sabah vakti baskın yapardı. (Yaklaştığı yerleşim bölgesine) kulak kabartır, (ezan okunup okunmadığını kontrol eder) ezan sesi işitecek olursa durur, işitmezse saldırıya geçerdi.”
1027 "İsam el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordu veya seriyye yola çıkardığı zaman, askerlere şunu tenbihlerdi: “Bir mecsid görür veya müezzini işitirseniz, orada kimseyi öldürmeyin.”
1028 "El-Hariss İbnu Müslim İbni'l-.Haris babasından Müslim İbnü'l-Haris (radıyallahu anh)]'den naklediyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizi bir seriyye ile gazveye gönderdi. Baskın mahalline vardığımız zaman, atını hızlandırdım ve arkadaşlarımı geçtim. Köy halkı beni imdat çığlıklarıyla karşıladı. Ben onlara: Lailahe illallah deyip kendinizi koruyun dedim. Öyle yaptılar. Arkadaşlarım beni bu davranışım sebebiyle “Ganimeti bize haram ettin” diyerek ayıpladılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönünce, yaptığımı ona haber verdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırttı. Yanına varınca davranışımdan dolayı takdir etti ve: “Bilesin, Allah (celle celaluhu) senin için, o kurtardığın insanlardan her birisi sebebiyle şu kadar sevab yazmıştır” buyurdu. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vessselam) bana: “Sana kendimden sonra bir tavsiye yazacağım”dedi ve yazıp, üzerini mühürleyip bana verdi.”
1029 "Cündeb İbnu Mekis (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benim de katıldığım bir seriyye gönderdi. Orduya Benu'l-Mülevvah kabilesine baskın yapılması talimatını verdi. Yola çıktık. Kedid nam mevkiye geldiğimiz zaman el-Haris İbnu'l-Bersa el-Leysi ile karşılaştık. Onu yakaladık. Bize: “- Ben Müslüman olmak arzusuyla geliyordum. Memleketten de Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam)'a gitmek düşüncesiyle ayrılmıştım” dedi. Kendisine: “- Eğer Müslümansan bizim sana bir gün bir gecelik bağımız zarar vermez, dediğin gibi değilsen sana karşı tedbirimizi tam yapmış oluruz” dedik ve bağlarını daha bir sıkıladık.”
1030 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan kabilesine bir askeri birlik göndermeye karar vermişti: “Her iki kişiden biri atılsın, sevapta ortak olacaklar” buyurdu."
1031 "Ebu Said (radiyallahu anh)'in bu rivayeti bir başka vecihte şöyledir: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan'a bir müfreze gönderdi. (Bunu tertiplerken) şöyle demişti: “Her iki kişiden biri (orduya katılmak üzere) çıksın!” Resulullah (aleyhissalatu vesselam), sonra oturanlara: “Sizden kim, gidenin ailesine ve malına iyi şekilde nezaret eder, hami olursa, ona gidenin sevabının yarısı eksiksiz verilir” buyurdu."
1032 "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Ben bir seriyyeye katılmıştım. Askerler (bir ara) bir firarda bulundu, ben de onlar arasında idim. Oradan uzaklaşınca: “Şimdi ne yapacağız, cihaddan kaçtık, Allah'ın gazabıyla dönüyoruz” diye müzakere ettik. Sonunda: “Medine'ye girelim, bizi kimse görmez” diye düşündük. Ancak Medine'ye varınca: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip, kendimizi arzederek, bizim için bir tevbe imkanı varsa onu yerine getirsek, yoksa geri gitsek” diye kararlaştırdık. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğrayıp “Biz firarileriz!” dedik. Bize yaklaşarak: “ -Hayır siz, firariler değil, savaşa tekrar dönmek üzere manevra yapmış kişilersiniz” buyurdu. Kendisine yaklaştık, mübarek ellerinden öptük. Bize: “Ben Müslümanların ilticagahıyım” dedi.”
1033 "Necdet İbnu Amir el-Haruri'den rivayet edildiğine göre, İbnu Abbas (radiyallahu anhuma)'a yazarak beş haslet hakkında sormuştur. - Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkarken kadınları da alır mıydı? - Kadınlara ganimetten pay ayırır mıydı? - Savaş sırasında çocukları öldürür müydü? - Yetimin yetimliği ne zaman kalkar? - Hums (ganimetin beşte biri) kimler içindi? (Ravilerden Yezid İbnu Hürmüz der ki:) İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), (mektubu yazarken söyle) dedi: “Bir ilmi gizleme durumuna düşmüş olmasaydım asla cevap vermezdim.” Sonra şu cevabı yazdı: “Bana yazıp “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gazveye kadınları da götürüp götürmediğini” sordun. Evet, kadınları gazveye götürürdü. Onlar yaralıları tedavi ederlerdi. Kendilerine de ganimetten bir şeyler verilirdi.Hisseye gelince, kadınlara belli bir hisse ayrılmazdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazve sırasında çocukları öldürmezdi. Öyle ise onları sen de öldürme. Yine sen bana yazıp: “Yetimin yetimliği ne zaman kalkar?” diye soruyorsun. Kasem olsun kişi vardır, sakalı çıktığı (büluğa erdiği) halde hakkını almaktan hala acizdir.Öyle ise kendisi için, başkalarının aldığının iyisinden alan kimseden yetimlik kalkar. Yine sen bana yazıp “humstan kimlere verileceğini” soruyorsun. Ben: “Bu bize aittir” demiştim. Ancak kavmimiz bunu bize vermekten imtina etti.”
1034 "Ümmu Atiyye (radiyallahu anha) anlatıyor: “Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte yedi ayrı gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım.”
1035 "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizi (bir tecziye vazifesi ile Mekke'ye) gönderdi ve (Kureyş'ten iki kişinin ismini vererek): “Falanca ve falancayı yakalayabilirseniz onları ateşte yakın”dedi. (Hazırlıkları bitirip) tam Medine'den ayrılacağımız sırada (bizi çağırtarak): “Ben size falan ve falanı yakmanızı emretmiştim. (Sonra düşündüm ki) ateşle yakma cezasini vermek Allaha aittir. Onları yakalarsanız öldürün.”
1036 "Urve, Hz. Usame İbnu Zeyd (radiyallahu anhuma)'den naklen anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana: “Ubna'ya sabahleyin baskın yap ve yak” dedi.” Ebu Mushir'e soruldu. Ubna nedir? “- Evet, haklısınız dedi, bunu biz daha iyi biliriz. O, (bildiğimiz) Filistin'deki Yubna'dir.” Ubna veya Yubna, Filistin'de, Askalan ile Ramle arasında bir yerin adıdır.”
1037 "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam): “Sizden iki kişi kavga edecek olursa, yüze vurmaktan kaçınsınlar” buyurdu.”
1038 "İbnu Ya'la anlatıyor: “Abdurrahman İbnu Halid İbnu Velid ile birlikte gazveye çıktık. Bize, düşmandan, izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber Ebu Eyyub el-Ensari (radiyallahu anh)'ye ulaştı. O şunu söyledi: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-i Zülcelal'e kasem olsun, (değil insan) bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayız.” Ebu Eyyub'un bu sözü Abdurrahman'a ulaşınca dört köle azad etti.”
1039 "İbnu Mes'ud (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Öldürme hususunda insanların en iffetlisi iman ehlidir.”
1040 "Abdullah İbnu Yezid el-Ensari (radiyallahu anh) der ki: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) nuhba (arsızlıkla alma) ve musle'yi yasakladı.”
1041 "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Müşrikler, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ve mü'minler karşısında iki kısımdı. Ehl-i harb olan müşrikler, ki Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendileriyle savaş halinde idi. Bir de ehl-i ahd yani aralarında antlaşma yapılmış olan müşrikler vardı. Onlarla savaşılmıyordu. Onlar da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a karşı savaşmıyorlar. Ehl-i harb' ten bir kadın hicretle geldiği zaman, hayız olup temizleninceye kadar evlenmek üzere istetilmiyordu. Temizlenince onun nikahlanması helal oluyordu. Şayet nikahtan önce, kadının kocası da hicret ederek gelecek olsa, kadın kendisine veriliyordu. Ehl-i harbten bir köle veya cariye hicret edecek olsa bunlar hür olur ve Muhacirler'in bütün haklarını elde ederler.” Sonra İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), -Mücahid'in rivayetinde olduğu şekilde- Ehl-i ahd'la ilgili olarak rivayete devam etti: “..kendileriyle antlaşma yapılmış müşriklere ait bir köle veya cariye hicret edecek olsa, bunlar da iade edilmezlerdi, ancak değerleri ne ise o ödenirdi.” İbnu Abbas devamla der ki: “Kureybe Bintu Ebi Umeyye Hz. Ömer'in yanında idi, boşadı. Kadınla, Muaviye İbnu Ebi Sufyan evlendi. Ummu'l-Hakem Bintu Ebi Sufyan da İyaz İbnu Ganem el-Fihri'nin nikahı altında idi. O da bunu boşadı. Ümmü'l-Hakem'le de Abdullah İbnu Osman es-Sakafi evlendi.”
1042 "Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aeyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah yolunda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edeceği mükafaatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere maruz kalan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete erer. “
1043 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz bir gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik, bir ara şöyle buyurdular: “Medine'de kalan öyleleri var ki, kateddiğiniz her mesafe ve geçtiğiniz her vadide ayrıca sizinle berabermiş gibi sevabınıza eksiksiz ortak oluyorlar. Bunlar, (cihada katılmayı canu gönülden arzulayıp da) özürleri sebebiyle orada kalanlardır.” Bu rivayeti Buhari ve Ebu Davud, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten tahric etmişlerdir."
1044 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim şöyle diyordu: “Zincirlere bağlı olarak cennete sevkedilen bir zümrenin haline Rabbimiz taccüb (hayret) etti.” Ebu Davud: “Harp esiri yakalanır, zincire vurulur sonra da Müslüman olur” diyerek açıklamıştır."
1045 "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinin anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: “İmam bir perdedir, onunla birlikte (düşmana karşı) savaş yapılır.”
1046 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Eslem kabilesinden bir genç: “Ey Allah'ın Resûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum, ancak gazve için gerekli techizatı temin edecek malım yok!” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): “Öyleyse falancaya git. O hazırlık yapmıştı ama hastalandı (gelemeyecek)” dedi. Genç o adama gidip: “- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sana selamı var, cihad için hazırladığın techizatı bana vermeni söyledi” dedi. Adam, ismen çağırarak hanımına: “- Hanım! cihad için hazırladığım teçhizatı şu gence ver, onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah'a kasem olsun, esirgemeden her ne verirsen hakkında mübarek kılınır” dedi.”
1047 "Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) (bir gün) dedi ki:”Emma ba'd, bilesiniz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) atlarımıza “Allah'ın atları” diye isim verdi. Bize, korktuğmuz zaman cemaat olmamızı, savaştığımız zaman da sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi.”
1048 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “En hayırlı arkadaş (grubu) dört kişiliktir. En hayırlı askeri birlik dört yüz kişiliktir. En hayırlı ordu dört bin kişidir. On iki bin kişi, sayıca az diye mağlub edilemez.”
1049 "Ebu Talha (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir kavme galebe çalınca, (evler arasındaki) boş bir arsada üç gece ikamet ederdi.”
1050 "İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam: “- Ey Muhammed!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “ Ne istiyorsun?” diye sordu: “- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?” dedi: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için: “Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!” cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek: “- Ey Muhammed! Ey Muhammed” dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek: “ Ne istiyorsun?” dedi. Adam: “- Ben Müslümanım!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun” dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar: “- Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek: “- Ne istiyorsun?” dedi. Adam: “- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “- Hacetin bu mu?” dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı.” Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: “Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı. Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi. Ravi der ki: “Bu pişkin bir deve idi” -bir rivayette: “O terbiyeden geçmiş bir deve idi” denmiştir. Ebu Davud'da: “Uysal bir deve” denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revan oldu. Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: “Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!” diye bağrıştı. Kadın: “- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O: “- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!” dedi.”
1051 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Müşrikler, bir müşrikin cesedini parayla satın almak istediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun para ile satılmasına karşı çıktı.”
1052 "Osman İbnu Ebi Hazim, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radiyallahu anh)'dan rivayet ediyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Taif'e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah'a yemin ederek: “Şu Kasr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım” dedi ve oradan ayrılmadı. Nihayet içeridekiler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a şöyle yazarak durumu bildirdi: “Emmaba'd: Ey Allah'ın Resulu! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum.” Resulullah (aleyhissalatu vesselam) “Es-salatu Camiatun” diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: “Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübarek kıl!” diye on kere dua etti. Derken halktan bir grup Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldi. Muğire İbnu Su'be söz alıp: “Ey Allah'ın Resulu! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti” dedi. Resululah (aleyhissalatu vesselam) onları çağırıp: “- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğire'ye halasını iade et!” dedi. O da kadını ona iade etti. Sahr, Beni Süleym'e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den istedi. Beni Süleym, İslam'dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: “Ey Allah'ın Resulu, beni ve kavmimi oraya yerleştir!” dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): “Pekala!” dedi ve onu oraya yerleştirdi: Sonra Süleymiler Müslüman oldular ve Sahr'a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a başvurdular: “- Ey Allah'ın Resulu, biz Müslüman olduk, suyumuzu iade etmesi için Sahr'a geldik. O imtina edip vermedi” dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sahr'ı çagırttı. Gelince: “ Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!'' diye emretti. Sahr: “- Başüstüne ey Allah'ın Resulu!” dedi. Ravi der ki: “Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünün bu sırada suyu Sahr'dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle genç kızın yüzü gibi kızardığını gördüm.”
1053 "Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: “Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dagınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçasi vardı. Kendisine: “- Köylüsün galiba.” dedik. “- Evet!” dedi. “- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!” dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: “Allah'ın Resulu Muhammed'den Beni Züheyr İbnu Kays . Siz, şayet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resulü'nün emanıyla emniyette olursunuz. Biz: “Bu mektubu size kim yazdı?” diye sorduk. “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)!” dedi."
1054 "Amir İbnu Sehr (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdan kabilesi bana: “Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şayet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz” dediler. Ben de: “Pekala!” dedim. Yola çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Umeyr Zi Merran'a şu mektubu yazdı.” Ravi devamla der ki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Malik İbnu Mirare er-Rehavi'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zu Hayvan Müslüman oldu.” Ravi devamla der ki: “Akk'a: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a git, koyun ve malın için kendisinden eman al” dendi. O da hemen Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine şu eman mektubunu yazdı: “Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resulu Muhammed'den Akk Zu Hayvan'a: “Eğer arazisinde, malında, kölesinde (İslam'a) sadık kalırsa, kendisine eman vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resulu Muhammed'in garantisi vardır. Bu emanı Halid İbnu Said İbni'l-As yazdı.”
1055 "Ka'b İbn Malik (radiyallahu anh) anlatıyor: “Ka'b İbnu'l-Esref, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü'ne (aleyhissalatu vesselam) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): “Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir” (Al-i Imran 186). Ka'b İbnu'l-Esref, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Mu'az (radiyallahu anh)'a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radiyallahu anh) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler” dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara Ka'bu'l-Esrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (serirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı.”
1056 "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Necranlılarla iki bin takım elbise üzerine sulh yaptı. Yarısını Sefer ayında, yarısını da Recep ayında Müslümanlara teslim edeceklerdi. Ayrıca gazvede kullanmak üzere ariyeten otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her çeşit silahtan otuzar aded vereceklerdi. Müslümanlar, bunları, Yemen'de ihanetli bir harb olduğu takdirde Necranlılardan alıp kullanacaklar, sonra iade edeceklerdi. Buna mukabil Müslümanlar da Hiristiyan mabedlerini yıkmayacaklar, dini-ilmi reislerine dokunmayacaklar, bir hadise çıkarmayıp yahut da faiz yemedikleri müddetçe dinlerinde rahatsız etmeyeceklerdi.”
1057 "Ziyad İbnu Hudeyr anlatıyor: “Hz. Ali (radiyallahu anh) buyurdu ki: “Eğer sağ kalırsam, Beni Taglib Hristiyanlarının eli kılınç tutanlarını öldürüp, çocuklarını esir edeceğim. Çünkü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlarla yaptığı antlaşmayı elimle bizzat yazdım: “çocuklarını Hristiyanlaştırmayacakları” şartı vardı. “
1058 "İrbaz İbnu Sarıye es-Sulemi (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sahibi (lideri) cebbar, mütekebbir birisi idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?” dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözlere öfkelenerek emretti: “Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: “Haberiniz olsun, cennet sadece mü'minlere helaldır, namaz kılmak üzere toplanın!” Ravi, devamla, der ki: “Cemaat toplandı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp sunları söyledi: “ Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sadece şu Kur' an'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'an'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'an ın bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teala hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır.”
1059 "Cüheyneli bir adam anlatmıştır: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: “ Sizler muhtemelen bir kavimle savaşıp onlara galebe çalacaksınız. Onlar mallarıyla kendilerini ve çocuklarını size karşı koruyacaklar. “ Said (İbnu Mansur) rivayetinde der ki: “Sizinle belli şartlarla sulh yaparlar.” (Bu cümleden sonra Musedded ve Said İbnu Mansur şu ifadede) ittifak ederler: “..Artık onlardan (sulh sırasında belirlenenden) başka bir şey alamazsınız, zira bu size yakışmaz.”
1060 "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Müslümanlar arasında, haramı helal, helali de haram etmedikçe sulh caizdir.” Yine buyurdular ki: “Müslümanlar haramı helal, helali de haram etmedikçe kabul etmiş bulundukları şartlara uyarlar.”
1061 "İbnu'l-Museyyeb anlatıyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber Yahudilerine şunu söyledi: “Mahsulat, sizinle bizim aramızda olmak şartıyla sizi Allah'ın bıraktığı müddetçe yerinizde bırakıyorum. “ Resulllah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'e (tahminci olarak) Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh)'yi gönderdi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Yahudiler arasında, mahsulun miktarını tahmin ve takdir işini o yapmış, neticede, onlara: “İsterseniz siz alın, isterseniz bana kalsın”demişti. Yahudiler mahsülün kendilerine kalmasını tercih ettiler.”
1062 "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Hayber halkı dediler ki: “Ey Muhammed, bizi bırak, burada kalalım, araziyi ıslah edip işleyelim.” Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her ekinin ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın uygun göreceği. Her bir şeyin mahsülünün yarısı onların olmak şartıyla araziyi onlara bıraktı. Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh), her yıl oraya gelir, miktarı tahmin eder ve yarısının karşılığını onlardan alırdı. Yahudiler, Abdullah'i tahminde gösterdiği titizlik sebebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şikayet ettiler. Hatta bir ara (lehlerine gevşek davranması için) rüşvet vermek istediler. Abdullah onlara: “Bana haram mı yedirmek istiyorsunuz. Vallahi ben en ziyade sevdiğim İnsanın yanından geldim. Sizin topunuz bana maymunlar ve hınzırlardan daha menfurdur. Buna rağmen, benim size olan buğzum, size karşı adil olmama mani değildir.” Yahudiler, Abdullah (radiyallahu anh)'ı takdir edip: “İşte bu adalet ve doğrulukla semavat ve arz nizam içinde ayakta durur” dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), her bir hanımına her yıl seksen vask hurma, yirmi vask arpa veriyordu. Hz. Ömer (radiyallahu anh) zamanında, Yahudiler Müslümanlara hile yaptılar İbnu Ömer (radiyallahu anh)'i bir evin damında uyurken geceleyin aşağı attılar, el ve (ayak) bileklerini çıkardılar. Hz. Ömer İbnu'l-Hattab: “Hayber'de hissesi olan hazırlansın, aralarında taksim edelim” dedi. (Taksim edileceği zaman) reisleri: “Bizi buradan çıkarma. Bizi Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Hz. Ebu Bekir'in yaptıkları gibi yerlerimizde bırak” dedi. Hz. Ömer (radiyallahu anh) ona: “(Kararımızda) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in sözüne ters düştüğümüzü mü zannediyorsun? Bineğin seni Suriye'ye doğru bir gün, sonra bir gün, sonra bir gün daha koşturmasına ne dersin?” diye cevap verdi. Hz. Ömer (radiyallahu anh), Hayber'i, Hudeybiye ashabından Hayber Seferi'ne iştirak etmiş olanlar arasında taksim etti."
1063 "Ebu Bekir (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: “Kim (kendisine eman verilerek) antlaşma yapılan bir kimseyi vakti dışında öldürürse, Allah ona cenneti haram eder.”
1064 "Safvan İbnu Suleym, birçok sahabi evlatlarının, babalarından yapmış oldukları rivayetlere dayanarak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle buyurmuş olduğunu naklediyor: “Kim antlaşma yapılan bir kimseye zulmeder veya hakkını tenkis eder veya takatının fevkinde emreder veya onun rızası dışında bir şeyini alırsa,kıyamet günü aleyhine ben delil olacağım. “
1065 "Ümmü Hani (radiyallahu anha) anlatıyor: “Ben kocamın akrabalarından iki kişiye civar (himaye) vermiştim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) “Senin civar verdiğine biz de civar verdik” buyurdu.”
1066 "İbnu Abas (radiyallahu anhuma) demiştir ki: “Ahdine kim vefasızlık edip bozarsa, Allah mutlaka ona bir düşman musallat eder.”
1067 "Muaz İbnu Cebel (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (Aleyhissalatu vesselam), kendisini Yemen'e gönderdiği zaman, ihtilam olan herkesten (vergi olarak) bir dinar veya -Yemen'de imal edilen bir kumaş olan meafiri'den, bir dinara tekabül eden miktarda almasını emretti.”
1068 "Ca'fer İbnu Muhammed babasından naklediyor: “Ömer İbnu'l-Hattab (radiyallahu anh) Mecusileri mevzubahis ederek: “Onlar hakkında nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum” dedi. Abdurrahman İbnu Avf(radiyallahu anh): “Sana şehadet ederim ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle şöyle dediğini işittim: “Onlara, Ehl-i Kitaba davrandığınız gibi davranın”."
1069 "İbnu Sihab der ki: “Bana ulaştı kı, “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Bahreyn Mecusilerinden cizye almıştır, keza Hz.Ömer (radiyallahu anh) İran Mecusilerinden, Hz.Osman (radiyallahu anh) da Berberilerden cizye almıştır.”
1070 Hz. Enes (radiyallahu anh)'in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) dümetli Ukeydir'den de cizye aldı.
1071 "Harb İbnu Ubeydillah, baba tarafindan dedesi Umeyr es-Sakafi (radiyallahu anh)'den nakleder: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Haraç Yahudi ve Hıristiyanlardan alınan vergidir. Müslümanlara haraç yoktur. “Bir rivayette “öşür yoktur” buyurmuştur.”
1072 "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “(Babam) Ömer (radiyallahu anh) Nebat ahalisinden buğday ve zeytinyağından öşürün yarısı (yirmide bir nisbetinde) vergi alırdı. Bu davranışıyla kasdi Medine'ye bunlardan çokça gelmesini sağlamaktı. Kintiyye (denen buğday ve arpa dışında kalan, nohut, mercimek, bakla nevinden tahıl) dan da öşür alıyordu.”
1073 "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Bir yerde iki kıblenin varlığı uygun olmaz. Müslüman kimseye cizye yoktur.” Süfyan merhum der ki: “Bunun manası şudur: “Bir zimmi, kendisine cizye vermesi gerektikten sonra (vergisini henüz ödemeden) Müslüman olursa, artık bu vergi ondan düşer.”
1074 "Hz.Muaz (radiyallahu anh) demiştir ki: “Kim kendi boynuna cizye akdi yaparsa, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gittiği yoldan (sünnetten) beri olmuş olur.”
1076 "Mücemmi' İbnu Cariye el-Ensari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: “Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)” diye sorduk. “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy gelmiş” dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize süresini tilavet buyurdular. Askerlerden biri: “Yani bu sulh bir fetih midir?” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Evet!” deyip ilaveten: “Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir” buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir”mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu. (Ayet-i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi.”
1077 "Sehl İbnu Ebi Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i iki kısma ayırdı: Biri vukûa gelecek hadiseler ve kendi ihtiyacı içindi, öbür kısmı da Müslümanlar arasında taksim etti. Bu kısmı on sekiz hisseye ayırdı.”
1078 "İbnu Şihab der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i beşe taksim edip beşte birini aldıktan sonra geri kalanı, Hudeybiye Seferi'ne katılanlardan Hayber'e iştirak eden ve etmeyenler arasında taksim etti.”
1079 "İbnu'z Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber (fethedildiği) sene, (babam) Zübeyr'e dört hisse ayırdı. Bir hisse Zübeyr için, bir hisse zilkurba ya giren Abdulmuttalib'in kızı ve Zübeyr'in annesi olan Safıyye (radıyallahu anhüma)için, iki hisse de atı için.”
1080 "Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (radıyallahu anha) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: “Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: “Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?” diye çıkıştı. Biz: “Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız” dedik. Bunun üzerine: “Öyleyse kalın!” buyurdu. Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı.” Haşrec der ki: “Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?” diye sordum. “Hurma idi” diye cevap verdi.”
1081 "Umeyr Mevla Abi'l-Lahm (radıyallahu anh) anlatıyor: “Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Açıcak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti.”
1082 "Zühri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı.”
1083 "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hayber'in fethinden sona bir grup Eş'ari ile Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldik. Ganimetten bize de pay vardı. Halbuki (Habeşistan'dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca'fer (radıyallahu anh) ve arkadaşları hariç, Hayber Gazvesi'ne filen iştirak etmeyen kimseye pay ayırmamıştır.”
1084 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün -yani Bedir Savaşı günü kalkıp şöyle buyurdu: “Muhakkak ki Osman Allah'ın ve Resûlü (aleyhissalatu vesselam)” nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gelmiştir. Ben onun adına bey'at akdediyorum.” Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ganimetten hisse ayırdı. Savaşa katılmayan onun dışında kimseye hisse vermedi.”
1085 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Hangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resûlü'ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resûlü'ne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir.”
1086 "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ganimet taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı.”
1087 "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye gönderdiği kimselerden bazılarına, umumi ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir nevi armağan olmak üzere) fazladan ganimet verirdi.”
1088 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Bedir günü, Ebu Gehl'in kılıncını bana armağan etti. Ebu Cehl'i, İbnu Mes'ud öldürmüş idi.”
1089 "Ebu'l-Cüveyriyye el-Cermi (rahimehullah) anlatıyor: “Rum diyarında içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emir, Hz. Muaviye (radıyallahu anh) idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından, Ma'n İbnu Yezid (radıyallahu anh) adında Beni Süleym'den biri vardı. Küpü ona getirdim. O altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da, öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: 'Nefi (armağan) ancak hums'tan sonra olur” dediğini işitmemiş olsaydım sana (daha fazla) verirdim” dedi. Sonra bana, kendi hissesinden bağışta bulundu.”
1090 "Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: “Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mü'min görüyorum!” dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Müslüman (görüyorum de!)” buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere söyledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: “Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü değildir)”
1091 "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Huneyn günü Ebu Süfyan İbnu Harb, Savfan İbnu Ümeyye, Uyeyne İbnu Hısn, Akra' İbnu Habis ve Alkame İbnu Ulase'den herbirine yüzer deve verdi. Abbas İbnu Mirdas'a ise daha az verdi. Bunun üzerine (aynı zamanda şair olan) Abbas İbnu Mirdas şu manada bir şiir düzdü: “Benimle atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun? Ne Bedr ne de Habis, cemiyette, Mirdas'tan üstün değillerdir. Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim. Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez.” Rafı' der ki: “Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun payını da yüz deveye yükseltti.”
1092 "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktülün seleb'i kendisinin olur.”
1093 "Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip, ashabının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “(O bir casustur, arayıp bulun ve öldürün!” diye emretti. Ben (erken) bulup öldürdüm. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selebini bana bağışladı.”
1094 "Avf İbnu Malik ve Halid İbnu Malik (radıyallahu anhüma) şunu söylemişlerdir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selebin katile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak beşli taksime (humus) tabi kılmadı.”
1095 "Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, kendisine: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında, gıda maddelerini humus taksimine tabi tutar mıydınız?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik, kişi gelir, ihtiyacı kadar alır, sonra giderdi.”
1096 "Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı.”
1097 "Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): “Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacak)tır” dedi.”
1098 "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: “Humustan Beni Haşim ve Beni Muttalib'e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) ile birlikte Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gittik. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü, dedim, kardeşlerimiz olan Beni Muttalib'e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir” dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Beni Muttalib ile Beni Haşim tek bir şeydirler!” buyurdular. Cübeyr der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne Beni Abdu Şems'e, ne de Beni Nevfel'e: (Beni Haşim ve Beni Muttalib'e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de humusu aynen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gibi taksim etti. Ancak o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yakınlarına, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (radıyallahu anh) verdi.”
1099 "Abdurrahman İbnu Ebi Leyla anlatıyor: “Ali (radıyallahu anh)'yi dinledim, demişti ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd İbnu Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim: “Ey Allah'ın Resûlü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!” Ali (radıyallahu anh) devamla der ki: “Resûlullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (radıyallahu anh) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben: “Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!” dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı. (Zaten o sene) Hz. Ömer'in yanından çıktıktan sonra Abbas (radıyallahu anh)'a rastladığımda (hayıflanarak) bana: “Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi haram ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!” demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediğn aynen çıktı). O ne dahi insan imiş!”
1100 "Katade (rahimehullah) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safıyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safıyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)”
1101 "Malik İbnu Evs İbni Hadesan (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana: “Ey Malik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden bir kaç hane halkı peş peşe geldiler (ihtiyaç arzettiler). Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte! Albunu aralarında dağıtıver!” dedi. Ben: “Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur!” dedim. Ancak o ısrarla: “Ey Malik al şunu!” dedi. Az sonra Hz. Ömer'in azadlısı (kapıcı) Yerfe' geldi ve: “Ey mü'minlerin emiri! Osman, Abdurrahman İbnu Avf, Zübeyr ve Sa'd (radıyallahu anhüm)'ın girmelerine izin veriyor musunuz? (sizi görmek istiyorlar!) dedi. O da: “Evet, buyursunlar!” diyerek izin verdi. onlar da girip selam vererek oturdular. Az sonra Yerfe' tekrar gelip: “Abbas'la Ali (radıyallahu anhüma) için de izin var mı?” dedi. Hz. Ömer, onlara da izin verdi. Girdiler, selamı verip oturdular. Abbas (radıyallahu anh) söz alarak: “Ey mü'minlerin emiri! Benimle Ali arasında hükmet!” dedi. Bunlar bir meselede ihtilafa düşmüş, birbirlerini dava ediyorlardı. Oradaki cemaat de: “Evet ey mü'minlerin emiri, aralarında hükmet, onları rahatlat!” dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) (önceden gelenlere yönelerek): “Şöyle bir sakin olun!” deyip devam etti: “Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? “Bize mirascı olunmaz, ne bırakmışsak o sadakadır.” “Evet!” dediler. Sonra da Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek: “Arz ve sema izniyle ayakta duran Zat'ın aşkına size soruyorum, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: “Bize mirascı olunmaz, her ne bırakmışsak sadakadır” dediğini biliyor musunuz?” O ikisi de: “Evetl” dediler. Hz. Ömer de: “Allahu Teala hazretleri, Resûlü'ne (aleyhissalatu vesselam) bazı imtiyazlar bahşetmiştir, bunları ondan başka kimseye vermemiştir. Söz gelimi, beldeler ahalisinden Allah'ın fey kıldığı şeyler (hassaten) Allah ve Resûlü'ne aittir. Allah Resûlü (aleyhissalatu vesselam) Beni Nadir'in mallarını aranızda taksim etti. Allah'a kasem olsun, o işte, kendisini size tercih etmedi, sizi bırakıp, onu kendisi almadı. (Nitekim, onu aranızda dağıttı.) Sadece şu mal (kendisine) kaldı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bundan (ailesinin) yıllık nafakasını alır, mütebakisini beytü'l-male koyardı” dedi.”
1102 "(Yukarıdaki vak'a ile alakalı olan) bir rivayet şöyledir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah'ın malı kılar (Beytu'l-male koyar) idi.” Ömer (radıyallahu anh) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki: “Arz ve semanın izniyle ayakta durduğu Zat aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?” Onlar: “Evet!” dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: “Evet, biliyoruz!” dediler. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) sözüne devam etti: “(Hatırlayın! Siz,) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince Ebu Bekir'e bu meseleyi götürdünüz. O, size: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun” dedi ve devamla: “Ebu Bekir (radıyallahu anh) size, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü hatırlattı: “Bize varis olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır.” Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh) vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ebu Bekir'in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbas!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: “(Beni Nadir'den kalan fey malını) bize ver!” diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: “Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: “Bu malı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dair Allah'a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?” Onlar: “Evet!” dediler. Hz. Ömer de: “Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, kıyamet kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede aciz kalırsanız, malı bana iade ediverin” dedi."
1103 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Bahreyn'den bir mal getirildi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Bunu mescide dökün” dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelenlerin en çok olanı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (radıyallahu anh) geldi ve: “Ey Allah'ın Resûlü, bana da ver. Zira ben hem kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fıdyesini verdim!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “Al!” dedi. Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı. “Ey Allah'ın Resûlü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin” dedi ise de: “Hayır” cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbas: “Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!” dedi. Yine: “Hayır!” cevabını aldı. Bunun üzerine Abbas, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve: “Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!” dedi. “Hayır!” cevabını alınca, yine: “Öyleyse sen kaldırıver” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna da “Hayır!” deyince Abbas bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Abbas (radıyallahu anh)'taki para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı.”
1104 "Avf İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Evliye iki hisse, bekara bir hisse verirdi.”
1105 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber mahsulünden her sene zevcelerine yüz vask veriyordu. Bunun seksen vaskı hurma, yirmi vaskı arpa idi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife olunca, Hayber'den Yahudileri çıkardığı zaman orayı taksim etti ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerini muhayyer bıraktı. Dileyene arazi ve (sulama) suyu verecek, dileyene de eskiden olduğu şekilde belli miktardaki vaskı verecekti. Bazıları arazi ve suyu tercih etti -ki Hz. Aişe ve Hafsa (radıyallahu anhüma) bu gruptandı- bir kısmı da kendilerine hurma verilmesini tercih etti.”
1106 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: “Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin” dedi. . Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: “Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum” dedi ve Allah'a yönelerek: “Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)” diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber: “İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!” dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı.”Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !” dedi. Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. “Ganimet hırsızı sizde” dedi. Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi. Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir."
1107 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün kalkıp gulûl'ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi: “Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: “Ey Allah'ın Resûlü, bana yardım et!” diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: “Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim” der bulmayayım...” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti.”
1108 "Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini haber verdi: “Kim ganimet hırsızını gizlerse bu da onun gibi olur.”
1109 "Abdullah İbnu Amr İbni'1- As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi. Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve: “Ey Allah'ın Resûlü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!” dedi. “Sen, dedi, üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin ?” Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı: “Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla birlikte geleceksin.”
1110 "Yine Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ağırlıklarının başını bekleyen Kerkere denen bir zat vardı, derken vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “O cehennemdedir!” buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. üzerinde, ganimetten çalınmış bir aba buldular.”
1111 "Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hayber Savaşı sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından biri öldürülmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verildi. “Arkadaşınız üzerine namaz kılnız!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: “Arkadaşımız Allah için cihad sırasında ganimetten çalmıştı !” Bunun üzerine, maktülün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.”
1112 "Salih İbnu Muhammed İbni Zaide anlatıyor: “Mesleme (radıyallahu anh) ile birlikte Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Salim'e sordu. Salim şu cevabı verdi: “Babam'ı (Abdullah İbnu Ömer) (radıyallahu anhüma) dinledim, babası Ömer (radıyallahu anh)'den naklen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü rivayet etmişti: “Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün.” Salih İbnu Muhammed devamla der ki: “Adamın eşyası arasında bir Mushafbulduk. Salim'e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye). “Onu satıp, bedelini tasadduk edin!”buyurdu.”
1113 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhüma), ganimet hırsızının mallarını yaktılar ve kendisini de dövdüler.”
1114 "Asım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: “Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı: “Yağma malı, laşeden daha helal değildir” veya (şöyle demişti): “Laşe, yağma malından daha helal değildir.” (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir.”
1115 "Sa'b İbnu Cessame anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Koruluk ittihazı sadece Allah ve Resûlü'ne ait (bir hak)dır.”
1116 "Bir rivayette, Şihabu'z-Zühri şöyle demiştir: “Bize ulaşan habere göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Nakii, Hz. Ömer (radıyallahu anh) de Seref ve Rebeze'yi hima ilan etmişlerdir.”
1117 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) buyurmuştur ki: “Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslam döneminde yapılan taksimat, İslam'ın taksim esasına göredir.”
1118 "İmam Malik, Sevr İbnu Zeyd ed-Dili'den mürsel olarak rivayet ettiğine göre ed-Dili demiştir ki: “Bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediği ulaştı: “Hangi ev veya arazi, cahiliye devrinde taksim edilmiş ise, artık o, cahiliye taksimi üzerinedir. Ancak hangi ev veya arazi, taksim edilmeden İslam'a girmiş ise, artık onun taksimi islam'a göre yapılır.”
1119 "Nafi; İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıyor: “İbnu Ömer'in bir kölesi kaçarak Rum diyarına geçti. Bilahare, Halid İbnu'l-Velid (radıyallahu anh) Rumlara galebe çaldı. (Esirler arasında, kaçan bu köle de vardı) Halid köleyi İbnu Ömer'e iade etti. Onun kaybolan bir atı vardı. (Askerler) onu da ele geçirdiler. Halid atı da İbnu Ömer'e iade etti” (Bu rivayetin lafzı Buhari'nin rivayetine uygundur.) Bir rivayette: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) zamanında kaçan bir at mevzubahistir.” Muvatta'nın bir rivayetinde, düşman tarafından ganimet edildikten sonra ele geçirilen bir köle ve at mevzubahistir. Bunlar, taksimden önce eski sahibine iade edilebilirler. Ebu Davud, köleyi mevzubahis eder ve Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in taksime tabi tutmadan eski sahibine iade ettiğini belirtir."
1120 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik.”
1121 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hür ve cariye kadınlar arasında dağıttı.” Hz. Aişe devamla der ki: “Babam da (boncuğu) hür köle ayırımı yapmadan kadınlara dağıtırdı.”
1122 "El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhüma)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: “Resûlullah (aleyhissalam vesselam) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) tebessüm buyurdular ve: “Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz” dedi. Hep birlikte: “Evet!” dediler. Bunun üzerine şunları söyledi: “Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum.”
1123 "Sa'lebe İbnu Ebi Malik anlatıyor: “Ömer İbnu'1-Hattab (radıyallahu anh), bir kısım bürgüyü Medineli kadınlar arasında taksim etmişti, geriye güzel bir bürgü kaldı. Yanındakilerden bazıları kendisine: “Ey müminlerin emiri, bunu da senin yanında bulunan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kızına ver” dediler. Bununla, Hz. Ali (radıyallahu anh)'in kızı Ümmü Gülsüm'ü kastediyorlardı. Hz. Ömer onlara: “Ümmü Selit, buna daha çok hak sahibidir. Zira o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a biat etmişti ve Uhud Savaşı'nda bize kırbalarla su taşıyordu” dedi."
6807 "Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda cihad eden kimse Allah'ın şu garantisi altındadır: “Allah onu ya mağfiret ve rahmetine dahil eder (şehit olur), yahud sevap ve ganimetle sağ salim geri çevirir. Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, hiç ara vermeden geceleri hep namaz kılan, gündüzleri de hep oruç tutan kimse gibidir. Bu hal evine dönünceye kadar böyledir.”
6808 "Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim Allah yolunda cihad eden bir gaziyi tam olarak teçhiz ederse, o gazi ölünceye veya savaştan dönünceye kadar sevabına iştirak eder.”
6809 "Hz. Ali, Ebu'd-Derda, Ebu Hureyre, Ebu Ümame, Abdullah İbnu Ömer, Abdullah İbni Amr, Hz. Cabir, İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüm ecmain anlatmışlardır: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim evinde oturduğu halde; Allah yolunda (cihad edenlere) bir nafaka gönderecek olursa, ona her bir dirhem karşılığında yediyüz dirhem (sevabı) vardır. Kim de Allah yolunda bizzat cihad eder ve bu yolda mal harcarsa, ona da herbir dirhem için yediyüzbin dirhem (sevabı) vardır.” Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerini şu ayetle tamamladı: “Ve Allah dilediğine kat kat sevap verir” (Bakara 26l)."
6810 "Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: “Osman İbnu Affan radıyallahu anh bir hitabesinde şöyle dediler: “Ey insanlar! Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis işitmiştim. Size ve arkadaşlığınıza olan düşkünlüğüm (yani bu hadisi duyunca beni terkederek hep cephelere koşacağınız endişem) bunu şimdiye kadar rivayetime mani oldu. (Şimdi rivayet ediyorum. Artık) dileyen kendisine ribatı (Allah yoluna bezli) seçsin, dileyen de bıraksın. Efendimiz buyurmuştu ki: “Kim Allah Subhanehu yolunda bir gece ribat (yani hududda ve tehlikeli yerde düşmana karşı bekleme)de bulunursa, o tek gecesi bin günlük gece namazına ve bin günlük gündüz orucuna bedel olur.”
6811 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse, kendisine, yapmakta olduğu salih amellerin ücreti (sanki ölmemiş gibi Kıyamet gününe kadar verilir), rızkı da mütemadiyen verilir, kabirdeki hesaba çekicilerden emin olur. Allah Teala hazretleri onu, Kıyamet günü cehennem korkusundan emin olarak diriltir.”
6812 "Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah rızası için Ramazan ayı dışında müslümanların avreti gerisinde (yani düşmanların gelmesinden korkulan tehlikeli cephede), sevap umuduyla bir günlük ribat, sevap yönüyle yüz yıllık oruçlu, namazlı ibadetten hayırlıdır. Müslümanların avreti gerisinde, ramazan ayında Allah rızası için bir günlük ribat Allah indinde, orucuyla namazıyla bin yıllık ibadetten daha hayırlı, sevabca daha büyüktür. Eğer Allah onu sağ-salim ailesine kavuşturursa, bin yıl ona bir tek günah yazılmaz, sadece haseneleri yazılır ve kendisine Kıyamete kadar ribat sevabı akıtılır.”
6813 "Ukbe İbnu Amir el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah askerlerin nöbetini tutan kimseye rahmet eylesin (veya eylemiştir).”
6814 "Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda bir gece nöbetcilik, bir adamın ailesi içinde bin yılda kılacağı namaz ve tutacağı oruçtan daha hayırlıdır, (bu zikredilen) yıl üçyüzaltmış gündür ve bir gün bin yıl gibidir.”
6815 "İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Cihada çağırıldığınız zaman cihada koşun.”
6816 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissaIatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda kim tek bir yürüyüş yapsa, kendisine isabet eden toz, Kıyamet günü mislince misk olur.”
6817 "Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Denizde yapılan bir gazve (savaş), sevapça karada yapılan on gazveye bedeldir.”
6818 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Dünyanın ömründen bir tek gün bile kalmış olsa, Ehl-i Beyt'imden bir adam melik oluncaya ve Deylem dağına ve Konstantiniyye'ye (İstanbul'a) malik oluncaya kadar Allah, o günü uzatacaktır.”
6819 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Dünyanın etrafını fethetmek sizlere nasib kılınacak ve Kazvin denilen bir şehir size fethedilecektir. Sizden kim bu gazveye kırk gün =veya kırk gece iştirak ederse, ona cennette üzerinde yeşil zeberced taşı bulunan altından mamul bir sütun verilecektir. Bu sütun üzerinde, kırmızı yakut taşlarından mamul bir kubbe (köşk) vardır. O kubbenin, altundan mamul yetmişbin kapısı vardır, her kapı kanadının başında (huru'Iiyn denilen) siyah gözlü bir zevce vardır.”
6820 "Temimu'd Dari radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, buyurdular ki: “Allah yolunda kim bir at (edinip) bağlar, kendi eliyle yemini verirse, yedirdiği her bir dane için bir sevap vardır.”
6821 "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Ben bir harbe katıldım. Abdullah İbnu Ravaha şöyle demişti : “Ey nefsim ! Seni cennet(e sokacak olan mukatele)den hoşlanmıyor görüyorum. Allah'a yemin ederim ki sen istesen de istemesen de savaşacaksın!”
6822 "Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: “Ey Allah'ın Resulü! Cihadın hangisi en faziletlidir?” dedim. “Kanı dökülen ve iyi cins atı yaralanan mücahid(in cihadı en faziletli cihaddır)” buyurdular.”
6823 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki -ancak kimin O'nun yolunda yaralandığını Allah bilir- Kıyamet günü, yarası, yaralandığı gündeki şekliyle getirilmiş olmasın: Kanı kan renginde, kokusu misk kokusunda olarak.”
6824 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında şehitlerden bahsedilmişti. Şöyle buyurdular: “Yeryüzü şehidlerin kanından kurumadan önce, onu, hurilerden iki karısı, emzikli yavrularını çöl bir arazide kaybedip aniden bulan anne heyecanıyla, her birinin elinde -dünya ve içindekilerden daha değerli- birer takım elbise olduğu halde karşılarlar.”
6825 "Sa'ib İbnu Yezid radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud günü iki zırh giydi. Aleyhissalatu vesselam sanki ikisini de üst üste giymişti.”
6826 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Mugire İbnu Şu'be radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la gazveye çıktığı vakit, beraberinde bir mızrak taşırdı. Dönüşünde mızrağını atardı, ta ki onu, kendisi için bir başkası taşıyıversin. Ali ona: “Senin bu yaptığını Resûlullah 'a haber vereceğim!” dedi (ve haber verdi). Aleyhissalatu vesselam Mugire'ye: “Öyle yapma! Eğer yaparsan yere attığın mızrak, yitik mal olarak kaldırılmaz, (alan onu temellük eder)” dedi. “
6827 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın elinde bir arabi yay vardı. Aleyhissalatu vesselam o sırada elinde farisi bir yay olan bir adam görmüştü: “Bu nedir? At onu!” buyurdular ve devamla: “Sizin şunu ve şunun benzerleri ile (el-kana denen) mızrakları edinmeniz gerekir. Çünkü Allah Teala hazretleri, sizin için dini bunlarla güçlendirecek ve size muhtelif beldeler(in fethini) müyesser kılacaktır” buyurdular.”
6828 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında) ok atmakta olan (Eslem kabilesinden) bir gruba rastlamıştı, (onları takdiren): “Ey İsmailoğulları! Atmaya devam edin. Sizin atalarınız da (çok iyi) atıcılardı” buyurdular.”
6829 "Harice İbnu Zeyd radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bir adamın, babam (Zeyd İbnu Sabit)ten gazveye çıkıp, gazve sırasında alış-veriş ve ticaret yapan kimse hakkında sorduğuna şahit oldum. Babam ona şu cevabı vermişti: “Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile Tebük (seferin)de iken alıyor, satıyorduk. Resulullah bizi gördüğü halde yasaklamamıştı.”
6830 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Eksem İbnu'l-Cevn el-Huza'i'ye: “Ey Eksem! Kendi kavminden olmayanlarla birlikte {kafrlere karşı) savaş ki huyun güzelleşsin ve arkadaşlarının yanında kıymetin olsun. Ey Eksem! (Yolculuk sırasında) arkadaşların en hayırlısı (sayıca) dört olandır. Askeri birliğin en hayırlısı, (miktarı) dörtyüz olandır. Ordunun en hayırlısı dörtbin olandır. Onikibin kişilik ordu, sayı azlığı sebebiyle mağlub olmaz.”
6831 "Seleme İbnu'l-Ekva' anlatıyor: “Bir adamla teke tek vuruştum ve herifi geberttim. Onun selebini (eşyalarını) Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana verdi.”
6832 "Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Kim bir kafiri öldürürse seleb'i onundur” buyurdular.”
6833 "Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam Huneyn günü bize, ganimet malından bir devenin yanında namaz kıldırdı. Namazdan sonra deveden bir parça yün alıp onu iki parmağı arasına koydu sonra: “Ey insanlar! buyurdu. Şu yün parçası bile sizin ganimetlerinizdendir. Bir iplik, bir iğne, bundan daha değerli, daha değersiz bile olsa buraya getirin. Zira (getirmemek gulüldür yani hırsızlık); gulül ise, Kıyamet günü yapan için ardır, ayıptır, ateştir.”
6834 "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan sonra nefel (yani mücahide ganimetteki hissesinden başka bir şey) yoktur.Müslümanların kuvvetli olanları (kazandıklarından) zayıf olanlara verirler. “ (Ravilerden) Reca demiştir ki: “Süleyman İbnu Musa'nın şöyle söylediğini işittim: “Mekhül bana Habib İbnu Mesleme'den rivayeten dedi ki: “Resûlullah savaşa giderken (askerlerden bazılarına diğerlerinden fazla olarak) dörtte bir ve savaş dönüşünde üçte bir nisbetinde nefel (denen ziyade bir ikram)da bulundu.” Bunun üzerine Amr: “Ben sana babam vasıtasıyla (sahabi olan) dedemden rivayet ediyorum, sen ise Mekhül'den hadis rivayet ediyorsun” demiştir.”
6835 "Safvan İbnu Assal radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam beni seriyyede savaşa gönderdi. (Yola çıkarken) şu talimatı verdiler: “Allah'ın adıyla, Allah yolunda yürüyün. Allah'ı inkar edenlerle savaşın. İşkence yapmayın, (ahidde bulunduğunuz taktirde) ahdinizi bozmayın, çocukları öldürmeyin.”
6836 "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam Alkame İbnu Mücezzez radıyallahu anh'ı, benim de içinde bulunduğum bir askeri birliğin başında savaşa gönderdi. Kumandan gazvesinin başına geçince veya yolda belli bir yere varınca, askerlerden bir grup, kendisinden (ayrı gitmek) hususunda izin istedi. Onlara izin verdi. Başlarına Abdullah İbnu Huzafe İbnu Kays es-Sehmi'yi sorumlu tayin etti. Ben onunla savaşanlar içerisinde idim. Yolun bir yerine gelmiştik, (mola sırasında) askerlerden bazıları ısınmak veya üzerinde (yemek) yapmak maksadıyla bir ateş yaktılar. Komutanımız Abdullah -ki şakacı birisiydi- “sizin üzerinizde itaat edilmek ve sözü dinlenmek hakkım yok mu?”diye sordu. Askerler: “Elbette var!” dediler. “Öyleyse, dedi ne emredersem yapacaksınız değil mi?” Askerler yine: “Elbette!” dediler. Bunun üzerine komutan: “Şu halde size, şu ateşe atılmayı emrediyorum” dedi. Askerlerin birkısmı kalkıp emri yerine getirmeye hazırlandılar. Abdullah, onların ateşe atılacaklarına inanınca: “Kendinizi tutun, ben size şaka yapmıştım” dedi. Medine'ye dönünce, bu hadiseyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlattılar. Efendimiz şöyle buyurdular: “Onlardan (yani başınızdakilerden) kim size Allah'a isyanı emrederse ona itaat etmeyin.”
6837 "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bilesiniz, Kıyamet günü ahdini tutmayan her vefasıza vefasızlığının derecesine uygun bir bayrak dikilecek (böylece vefasızlığı teşhir edilecek)tir.”
962 "Hz. Osman (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim şöyle diyordu: “Allah yolunda bir günlük ribat, diğer menzillerde (Allah yolunda geçirilen) bir günden daha hayırlıdır.”
963 "Fadale İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: “Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murabıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz.”
964 "Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Gerçek mücahid, nefsiyle cihad edendir.”
965 "Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Öğleden evvel veya öğleden sonra bir kerecik Allah yolunda yola çıkış, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.”
966 "Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “(Müslüman erkeklerden) kim, Allah yolunda, ila-yı kelimetullah için, devenin iki sağımı arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa cennet kendisine vacib olur.”
967 "Muaz İbnu Cebel (radıyalahu anh) anlatıyor: “İçinden samimi şekilde Allah yolunda cihad yapmayı temenni eden bir kimse, bilahare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah yolunda yara alsa veya Allah yolunda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, kıyamet günü, en büyük hali içinde rengi zaferan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah yolunda iken çıkan, iltihab gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için Şehidlik mührü olur.”
968 "Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yarası kanıyor olarak gelmiş olmasın, bu kanın rengi kan renginde, kokusu da misk kokusundadır.”
969 "Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri, Allah rızası için yola çıkan kimse hakkında: “Bu kulum, benim yolumda cihad etmek üzere bana inanarak peygamberlerimi tasdik ederek yola çıkmıştır, artık onu ya cennetime koymak yahut da ücret veya ganimet elde etmiş olarak, çıkmış olduğu meskenine geri çevirmek hususunda garanti veriyorum” diyerek te'minat verir. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, Allah yolunda yaralanmış hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yaralandığn ilk günkü manzarasıyla gelmiş olmasın: (Yarası taze) kan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ediyorum ki, Müslümanlar'a meşakkat vermeyecek olsam, Allah yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları hayvana bindirecek imkan bulamıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar. Benden geri kalmak da onlara zor geliyor. Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun Allah yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim."
970 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan bir gün sordular: “- Ey Allah'ın Resûlü! Allah yolunda yapılan cihada hangi amel denk olur?” “ (Başka bir amelle) dedi, ona güç getiremezsiniz !” Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular. Resûlullah her seferinde aynı cevabı verip: “ (Bir başka amelle) ona güç getiremezsiniz!” dedi ve sonra şunu ilave etti: “ Allah yolundaki mücahidin misali (gündüzleri ve geceleri hiç ara vermeden oruç tutup, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine de itaatkar olan ve Allah yolundaki mücahid, cihaddan dönünceye kadar namaz ve oruçtan hiç gevşemeyen kimse gibidir. “
971 "Ebu Said (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: “- Ey Allah'ın Resûlü! İnsanların en efdali kimdir?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “ Allah yolunda malıyla canıyla cihad eden mü'min kişi!” “- Sonra kim? diye tekrar soruldu. Bu sefer: “ Tenhalardan bir tenhaya Allah korkusuyla çekilip, insanları şerrinden bırakan kimsedir” diye cevap verdi.”
972 "Ebu Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Size, insanların en hayırlısı ve en şerlisini haber vereyim mi! İnsanların en hayırlısı o kimsedir ki, kendi veya başkasının atı sırtında ya da yaya olarak, ölünceye kadar Allah yolunda çalışır. İnsanların en şerlisine gelince o da, Allah 'ın Kitab 'ını okuyup (emir ve yasaklarına) riayet etmeyen kimsedir.”
973 "İbnu Abbas (radıyalahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Size insanların en hayırlısını haber vereyim mi! O, atının yularından Allah yolunda tutan kimsedir. (Hayırda) bunu takip edeni haber vereyim mi? O da koyunlarının peşine takılıp (insanları) terkeden koyunlarda bulunan Allah'ın hakkını da ödeyen kimsedir. Size insanların en kötüsünü de haber vereyim mi! O da, Allah'tan isteyip, Allah adına vermeyendir.”
974 "Ebu Ümame (radıyalahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihaddır.”
975 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah korkusuyla göz yaşı döken kimse, süt memeye geri dönmedikçe ateşe girmez. Bir kul üzerinde, Allah yolunda yapışan tozla, cehennemin dumanı biraraya gelmez.”
976 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: “İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allah için ağlayan göz ile, Allah yolunda uyanık sabahlayan göz.”
977 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasûlullah buyurdu ki: “Kafır ile onu öldüren ebediyyen cehennemde bir araya gelmezler, keza bir kulun karnında, Allah yolunda (yutulmuş olan) tozla cehennem ateşi bir araya gelmezler, keza, bir kulun kalbinde imanla hased bir araya gelmezler.”
978 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün şöyle dedi: “Kim Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, peygamber olarak Muhammed'den razı ise ona cennet vacib olmuştur.” Bu söz hayretime gitti ve: “- Ey Allah'ın Resûlü, bir kere daha tekrar eder misiniz?” dedim. Aynen tekrar etti ve arkadan da şunu söyledi. “ Bir başka şey daha var ki, Allah, onun sebebiyle, kulun cennetteki makamını yüz derece yüceltir. Bu derecelerden ikisi arasındaki uzaklık sema ile arz arasındaki mesafe gibidir. “ Ben: “- Öyleyse bu nedir`?” dedim. Şu cevabı verdi: “ Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad!”
979 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah iki kişi hakkında güler: Bunlardan biri diğerini öldürmüş olduğu halde ikisi de cennete gider. Bunlardan diğeri, Allah yolunda cihad eder ve şehid olur. Allah katile mağfiretini ulaştırır, o da Müslüman olur, sonra Allah yolunda cihada katılır ve şehid olur (Böylece her ikisi de Cennette buluşurlar).”
980 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim Allah iman ederek ve va'dini tasdik ederek, Allah yolunda (kullanmak üzere) bir at “tutarsa” bu atın yediği, teri, gübresi, bevli kıyamet günü terazisine girecektir, yani sahibine sevap olacaktır.”
981 "Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, yularlanmış bir deve getirerek: “Bu Allah yoluna bağışımdır” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama: “ Buna karşılık sana, kıyamet günü, her biri yularlanmış yedi yüz deve vardır!” dedi."
982 "Adiyy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: “- Sadakanın hangisi efdal (Allah nazarında en kıymetli)dir?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: “ Allah yolunda bir köleyi hizmete koymak veya Allah yolunda (askerler için) bir çadır kurmak (bağışlamak) veya döl alma yaşına basan bir deveyi (hibe, iare veya karz suretinde) bağışlamak. “
983 "Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Kim Allah yolunda bir askerin teçhizatını temin ederse bizzat gaza yapmış olur. Kim, gazaya çıkan bir askerin geride kalan ailesine hayırlı himayede bulunursa gaza yapmış olur.”
984 "Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)'ı dinledim şöyle demişti: “Size bir çok memleketlerin fethi müyesser kılınacak. Oralarda (komşu küffarla cihad için) toplanmış askeri birlikler göreceksiniz. Size bu birliklerle sefere çıkmak vazifesi verilecek. Bazılarınız onlarla (hasbi olarak) sefere çıkmak istemiyerek, adamlarının arasından svışıp gazveye (ücretsiz) katılmamanın yollarını arayacak. Arkadan da kendileriyle anlaşacak kabileler araştırıp, onlara: “Falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu, falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu?” diyecek. Bilesiniz, (hasbeten gazveye gitmekten kaçan bu adam) bir ücretlidir, son damlasına kadar kanını akıtsa da (gazi değildir, şehit sayılmaz, uhrevi ücretten mahrumdur).”
985 "Zeyd İbnu Eslem anlatıyor: “Ebu Ubeyde, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma)'e yazarak Rum cemaatlerini ve bunlardan duyduğu endişeyi belirtti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisine şu cevabı verdi: “Emma ba'd: Bil ki, mü'min bir kula nerede bir şiddet inecek olsa Allah ondan sonra bir ferec (kurtuluş) verir. Zira bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamaz. Cenab-ı Hakk da Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler, sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah'tan da korkun ki başarıya eresiniz” (Al-i İmran 200)."
986 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder. “ Bir rivayette şu ziyade mevcut: “.. Şehid hariç, o, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler sebebiyle. . . (dönmek ister). “
987 "İbnu Ebi Umeyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah yolunda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir.”
988 "Hz. Muğire (radıyallahu anh) dedi ki: “Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam), Rabbimizin risaletini getirmiştir. Bir de bize bildirdi ki, bizden kim öldürülürse cennetlik olacaktır. Bu sebeple biz, ölümü, sizin hayatı sevdiğinizden daha çok seviyoruz.”
989 "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam sordu: “- Ey Allah'ın Resûlü, Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) : “ Evet, sen sabreder, mükafaat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen!” diye cevap verdi. Ve adama sordu: “ Nasıl sormuştun?” Adam sorusunu aynen yeniledi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı: “ Evet, (kul) borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”
990 "Müslim, Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma)'dan şunu kaydeder: “- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Şehidin -borç hariç- bütün günahları affedilir.”
991 "Fadale İbnu Ubeyd anlatıyor “Hz Ömer (radıyallahu anh)'i dinledim, “Hz. Peygamber'den işittim” diyerek şu hadisi rivayet etti: “Dört çeşit şehid vardır: 1- İmanı kavi mü'min kişi düşmanla karşılaşır, öldürülünceye kadar Allah sadık kalır. İşte bu kıyamet günü, insanların gıbta ile gözlerini kaldırıp bakacakları gerçek şehiddir. -Bunu yaparken başını kaldırır ve kalansuvesi yere düşer- (Fadale der ki:) “Bu, Hz. Ömer'in kalansuvesi mi idi, yoksa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kalansuvesi mi idi anlıyamadım.” 2- İmanı sağlam (ancak önceki kadar şecaat sahibi olmayan) bir mü'min düşmanla karşılaşır. Korkudan vücudu -talh ağacının dikeni batmış gibi - titrer. Bu sırada gelen serseri bir ok darbesiyle hayatını kaybeder. Bu, ikinci derecede bir şehiddir. 3- İyi amelle kötü ameli karıştırmış mü'min kişi, düşmanla karşılaşır. Bu karşılaşma esnasında (sabır ve şecaatte, şehidliğin mükafaatını beklemekte) Allah'a sadık kalır. Öldürülünce bu üçüncü mertebede bir şehid olur. 4. Günahkar bir mü'min düşmanla karşılaşır, ölünceye kadar Allah'a sadık kalır. Bu da dördüncü derecede bir şehid olur.”
992 "Yahya İbnu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Bedir'de bizleri) cihada teşvik etti, cenneti hatırlattı. Bu sırada Ensar'dan biri, elindeki hurmalardan yemekte idi. Birden: “Ben şunları bitirinceye kadar oturacak olursam dünyaya fazla hırs göstermiş olacağım” dedi ve ellerindeki hurmaları fırlatarak kılıncını çekip öldürülünceye kadar savaştı.”
993 "Hz. Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: “Zırh giyinmiş bir adam gelerek: “Ya Resûlullah! Hemen savaşa mı katılayım, Müslüman mı olayım?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “ Müslüman ol, sonra savaşa katıl”dedi. Adam Müslüman oldu, savaşa katıldı ve öldürüldü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun hakkında: Az bir amelde bulundu fackat çok şey kazandı!” buyurdu."
994 "Raşid İbnu Sa'd, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: “Bir zat Resûlullah'a gelip: “Ey Allah'ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü'minler kabirde imtihan edilirler?” diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: “Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kafidir.”
995 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Şehidin ölüm (darbesinden) duyduğu ızdırab sizden birinin çimdikten duyduğu ızdırap kadardır.”
996 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Rabbimiz, Allah yolunda savaşan şu kimseye taaccüb etmiştir: Arkadaşları hezimete uğra(yıp kaçmış)tır. Ancak O, (kaçmanın haram olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun idrakiyle geri dönerek, öldürülünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der: “Şu kuluma bakın, benim nezdimde olan mükafaatı) düşünüp katımda olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı.” Ebu Davud, Cihad 38, (2536). Abdü'l-Habir İbnu Kays İbni Sabit İbni Kays İbni Şemmas an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Ümmü Halid adında bir kadın yüzü örtülü olduğu halde gelerek Allah yolunda öldürülmüş olan oğlu hakkında sormak istedi. Ashab'tan biri kadına: “Sen, yüzü örtülü olduğun halde gelip oğlundan mı soracaksın?” dedi. Kadın: Oğlumu kaybetti isem de hayamı kaybetmedim” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına: “ Oğlun iki şehid mükafatı elde etmiştir!” dedi. kadın: “- Bunun sebebi nedir, ey Allah'ın Resûlü?” diye sorunca şu cevabı verdi: “ Çünkü onu Ehl-i Kitap öldürdü!”
997 "Sehl İbnu Huneyf (radıyallahu anh) anlatıyor:, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Kim sıdk ile Allah'tan şehid olmayı taleb ederse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa” buyurdu.”
998 "Ebu Malik el-Eş'ari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: “Kim Allah yolunda evinden ayrılır, sonra da öldürülür, yahut atı veya devesi (yere atıp) boynunu kırar veya bir zehirli sokar veya yatağında ölür ise, Allah'ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak ölür.”
999 "Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde geldiğine göre, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: “Ey Allah'ın Resûlü, kim cennete gidecek?” diye sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: “Peygamber cennetliktir, şehid cennetliktir, çocuk(ken ölen) cennetliktir, diri diri gömülen çocuk cennetliktir.”
1000 "Ebu'n-Nasr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud şehidlerine uğradı ve: “İşte bunlar var ya, bunlar için şehadet ederim” dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh): “Ey Allah'ın Resûlü biz onların kardeşleri değil miyiz? Onlar nasıl Müslüman oldularsa biz de Müslüman olduk, onların cihad etmeleri gibi biz de cihad ediyoruz!” dedi. Resûlullah şu cevabı verdi: “ Evet (söylediğiniz hususlar doğru), ancak benden sonra ne gibi bid'alar çıkaracağınızı bilemiyorum.” Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ağladı, ağladı ve sonra: “- Yani biz senden sonraya mı kalacağız? (diye eseflendi).”
1001 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır. Keza, namazı da fazıl veya facir ve hatta kebair işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara farzdır.”
1002 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”
1003 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam.) Mekke'nin fethi günü buyurdular ki: “Artık bu fetihten sonra hicret yoktur. Fakat cihad ve niyyet vardır. Öyleyse askere çağrıldığınız zaman hemen silah altına koşun!”
1004 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur.” İbnu'l-Mübarek der ki: “Biz bunun Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sağlığına has bir keyfiyet olduğuna hükmetmiştik.”
1005 "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: “Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi techiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı bir şekilde himaye etmez ise, Allah kıyamet gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet ulaştırır.”
1006 "Ebu'n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan afıyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir.” En sonda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerini şöyle tamamladı: “Ey Kitab'ı indiren, bulutları yürüten, (Hendek Savaşı'nda düşman müttefikler olan) Ahzab'ı hezimete uğratan Rabbimiz, bunları da hezimete uğrat ve onlar karşısında bize yardım et”."
1007 "Seleme İbnu Nüfeyl el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Ümmetimden bir grup, hak yolunda mücadeleye (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar(la mücadele sebebi) ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Atın, kıyamete kadar alnında hayır bağlıdır. Rabbim bana, aranızda kalıcı değil, gidici olduğumu, ruhumu kabzedeceğini, sizin de beni, (birbirinizin boynunu vuran gruplar olarak) takib edeceğinizi bildirdi. Sakın birbirinizin boynunu vurmayın. Mü'minlerin (fitne sırasında emniyette olacakları) asıl yerleri Şam'dır.”
1008 "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazve yaptığı zaman: “Ey Rabbim sen benim destekcim ve yardımcımsın. Senin sayende çare düşünür, senin sayende saldırır, senin sayende mukatele ederim” derdi."
1009 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve askerleri (sefer sırasında) tepeleri tırmandıkça tekbir getirirler, inişe geçince de tesbihte bulunurlardı. Namaz dahi buna göre vazedildi.”
1010 "Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gazve sırasında başımıza Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i komutan tayin etti. Bu seferde müşriklerden bir gruba gece baskını yaptık. Onlardan çokça öldürüldü. Ben kendi elimle yedi kişi öldürdüm. Bunlar, farklı ailelerdendi. O gün parolamız: “Ey Mansur (yardım gören) öldür, öldür!” idi.”
1011 "Mühelleb İbnu Ebi Sufre (rahimehullah) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinleyen birisinden, Efendimiz'in şöyle söylediğini naklediyor: “Düşman size gece baskını yaparsa Ha-mim La yunsarûn deyin.”
1012 "Ka'b İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkmaya karar verdiği zaman, şaşırtarak başka bir zan uyandırır ve: “Harb bir hiledir” derdi.”
1013 "Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Gazve iki çeşittir: Birincisi kişinin Allah'ın rızasını aramak için yaptığı gazvedir. Bu maksadla gazve yapan imama da itaat eder, en kıymetli şeyini harcar, ortağına kolaylık gösterir, fesaddan kaçınır. Bunun uykusu da uyanıklığı da tamamen kendisi için ücret olur. Bir de övünmek, riyakarlıkta bulunmak ve kendini satmak için savaşan, imama isyan eden, arzda fesad çıkaran kimse vardır. Böyle gazveden asgari ücreti bile elde edemez.”
1014 "Kays İbnu Abbad anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı (radıyallahu anhüm) savaş sırasında ses çıkarmayı sevmezlerdi.”
1015 "Ebu'd-Derda (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, cihada giderken, yola çıkıp, halkın geçeceği yere durarak, herkese duyuracak şekilde şöyle bağırırmış: “Ey insanlar: Kimin üzerinde bir borç olduğu halde, cihada katılır ve bilirse ki, öldüğü takdirde bu borç ödenmeyecektir, hemen geri dönsün, sakın peşime takılmasın. Zira, o, bu haliyle cihadın karşılığını alamaz.”
1016 "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e, şecaat olsun diye veya hamiyyet (kavmi, ailesi,dostu) için veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi “Allah yolunda”dır? dendi. Resûlullah: “Kim, Allah'ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, o Allah yolundadır” diye cevap verdi.”
1017 "EbuHüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam gelerek Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse Allah yolunda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse durumu nedir?” diye sordu. Şu cevabı verdi: “Ona hiçbir sevab yoktur!” Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde: “Ona sevab yoktur!” diye cevap verdi.”
1018 "Şeddad İbnu'l-Had (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir bedevi gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iman etti. Sonra da sordu: “Seninle hicret edeyim mi?” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu ashabından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedeviye de bir pay ayırdı. Bedevi: “Bu nedir?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Bu payı sana ayırdım” dedi. Adam: “Ben bunun için sana tabi olmuş değilim, ben -eli ile boğazını göstererek- şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tabi oldum” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “Sen Allah'a sadık oldun mu o da sana sadık olur (dilediğini verir)” dedi. Askerler bir müddet durdular. Sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı, az sonra sırtlayıp Hz.Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isabet etmiş ve ölmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Bu, o adam mı?” diye sordu: “Evet, odur!” dediler. “Öyleyse o Allah'a doğru söyleyip sadakat gösterdi, Allah da ona sadakat gösterdi” dedi. Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vessselam)'ın cübbesi ile kefenlendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cenazeyi öne çıkardı, üzerine namaz kıldı. Okuduğu duadan işitilenler arasında şu da vardı: “Ey Allahım, bu senin bir kulundur. Senin yolunda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidlik ediyorum.”
1019 "Abdurrahman İbnu Ebi Ukbe, babasından naklediyor. Babası İran asıllı bir azadlı idi. Der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Uhud Savaşı'na katıldım. Müşriklerden bir adama darbeyi indirdim ve: “Al, bu sana benden, ben İranlı bir köleden!” dedim. (Sözlerimi işitmiş bulunan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana doğru baktı ve: “Niye, ben Ensari bir köleyim demedin? Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu o kavimden sayılır” dedi."
1020 "Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi: “Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkar eden kafirlerle çarpışın. Gaza edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin! Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma! Önce İslam davet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhacirler diyarına hicrete davet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa Muhcacirler‚ va'dedilen bütün mükafaat ve vecibeler aynen onlara da terettüp edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedeviler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine cari olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihada katılırlarsa o hariç, (o zaman ganimete iştirak ederler.) Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müsbet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak. Budan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahalisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emanını talep ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashabına ait bir eman tanı. Zira sizin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün ahdini bozmaktan ehvendir. Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakinkendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin.”
1021 "Abdullah İbnu Avn anlatıyor: “Nafı'ye yazarak savaştan önce (müşrikleri İslam'a) davet etme hususunda sordum. Şu cevabı verdi: “Bu İslam'ın başında idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Müstalik'e ani baskın yaptı. Adamları gafıldi, hayvanları su kenarında sulanmakta idi. Savaşabilecekleri öldürdü, kadın ve çocuklarını da esir etti. O gün Cüveyriye (radıyallahu anha) validemizi esir almıştı. Bunu bana Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) rivayet etti. Abdullah bu orduya asker olarak katılmıştı.”
1022 "Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabından birini herhangi bir iş için gönderince şu tenbihte bulunurdu; “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın.”
1023 "Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Müşriklerin yaşlılarını öldürün, fakat tıfıllarına (şerh) yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın.”
1024 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı.”
1025 "Nu'man İbnu Mukarrin. (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birçok gazvelere katıldım. (Şunu gördüm): Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), şafak sökünce, güneş doğuncaya kadar mukateleyi durdururdu. Güneş doğunca öğle vaktine kadar tekrar mukateleye geçerdi. Tam öğle vaktinde mukateleyi durdurur, güneş batıya meyledinceye kadar ara verirdi. Meyledince, ikindi vaktine kadar mukatele eder, ikindi vaktinde ikindi namazını kılıncaya kadar ara verir, sonra tekrar mukateleye geçerdi. (Ashab) derdi ki: “Bu vakitte (yani güneşin zevali vaktinde) yardım rüzgarları eser, mü'minler namazlarında orduları için dua ederler.”
1026 "Hz. Enes (radıyallahu anh): “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), sabah vakti baskın yapardı. (Yaklaştığı yerleşim bölgesine) kulak kabartır, (ezan okunup okunmadığını kontrol eder) ezan sesi işitecek olursa durur, işitmezse saldırıya geçerdi.”
1027 "İsam el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordu veya seriyye yola çıkardığı zaman, askerlere şunu tenbihlerdi: “Bir mecsid görür veya müezzini işitirseniz, orada kimseyi öldürmeyin.”
1028 "El-Hariss İbnu Müslim İbni'l-.Haris babasından Müslim İbnü'l-Haris (radıyallahu anh)]'den naklediyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizi bir seriyye ile gazveye gönderdi. Baskın mahalline vardığımız zaman, atını hızlandırdım ve arkadaşlarımı geçtim. Köy halkı beni imdat çığlıklarıyla karşıladı. Ben onlara: Lailahe illallah deyip kendinizi koruyun dedim. Öyle yaptılar. Arkadaşlarım beni bu davranışım sebebiyle “Ganimeti bize haram ettin” diyerek ayıpladılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönünce, yaptığımı ona haber verdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırttı. Yanına varınca davranışımdan dolayı takdir etti ve: “Bilesin, Allah (celle celaluhu) senin için, o kurtardığın insanlardan her birisi sebebiyle şu kadar sevab yazmıştır” buyurdu. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vessselam) bana: “Sana kendimden sonra bir tavsiye yazacağım”dedi ve yazıp, üzerini mühürleyip bana verdi.”
1029 "Cündeb İbnu Mekis (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benim de katıldığım bir seriyye gönderdi. Orduya Benu'l-Mülevvah kabilesine baskın yapılması talimatını verdi. Yola çıktık. Kedid nam mevkiye geldiğimiz zaman el-Haris İbnu'l-Bersa el-Leysi ile karşılaştık. Onu yakaladık. Bize: “- Ben Müslüman olmak arzusuyla geliyordum. Memleketten de Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam)'a gitmek düşüncesiyle ayrılmıştım” dedi. Kendisine: “- Eğer Müslümansan bizim sana bir gün bir gecelik bağımız zarar vermez, dediğin gibi değilsen sana karşı tedbirimizi tam yapmış oluruz” dedik ve bağlarını daha bir sıkıladık.”
1030 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan kabilesine bir askeri birlik göndermeye karar vermişti: “Her iki kişiden biri atılsın, sevapta ortak olacaklar” buyurdu."
1031 "Ebu Said (radiyallahu anh)'in bu rivayeti bir başka vecihte şöyledir: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan'a bir müfreze gönderdi. (Bunu tertiplerken) şöyle demişti: “Her iki kişiden biri (orduya katılmak üzere) çıksın!” Resulullah (aleyhissalatu vesselam), sonra oturanlara: “Sizden kim, gidenin ailesine ve malına iyi şekilde nezaret eder, hami olursa, ona gidenin sevabının yarısı eksiksiz verilir” buyurdu."
1032 "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Ben bir seriyyeye katılmıştım. Askerler (bir ara) bir firarda bulundu, ben de onlar arasında idim. Oradan uzaklaşınca: “Şimdi ne yapacağız, cihaddan kaçtık, Allah'ın gazabıyla dönüyoruz” diye müzakere ettik. Sonunda: “Medine'ye girelim, bizi kimse görmez” diye düşündük. Ancak Medine'ye varınca: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip, kendimizi arzederek, bizim için bir tevbe imkanı varsa onu yerine getirsek, yoksa geri gitsek” diye kararlaştırdık. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğrayıp “Biz firarileriz!” dedik. Bize yaklaşarak: “ -Hayır siz, firariler değil, savaşa tekrar dönmek üzere manevra yapmış kişilersiniz” buyurdu. Kendisine yaklaştık, mübarek ellerinden öptük. Bize: “Ben Müslümanların ilticagahıyım” dedi.”
1033 "Necdet İbnu Amir el-Haruri'den rivayet edildiğine göre, İbnu Abbas (radiyallahu anhuma)'a yazarak beş haslet hakkında sormuştur. - Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkarken kadınları da alır mıydı? - Kadınlara ganimetten pay ayırır mıydı? - Savaş sırasında çocukları öldürür müydü? - Yetimin yetimliği ne zaman kalkar? - Hums (ganimetin beşte biri) kimler içindi? (Ravilerden Yezid İbnu Hürmüz der ki:) İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), (mektubu yazarken söyle) dedi: “Bir ilmi gizleme durumuna düşmüş olmasaydım asla cevap vermezdim.” Sonra şu cevabı yazdı: “Bana yazıp “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gazveye kadınları da götürüp götürmediğini” sordun. Evet, kadınları gazveye götürürdü. Onlar yaralıları tedavi ederlerdi. Kendilerine de ganimetten bir şeyler verilirdi.Hisseye gelince, kadınlara belli bir hisse ayrılmazdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazve sırasında çocukları öldürmezdi. Öyle ise onları sen de öldürme. Yine sen bana yazıp: “Yetimin yetimliği ne zaman kalkar?” diye soruyorsun. Kasem olsun kişi vardır, sakalı çıktığı (büluğa erdiği) halde hakkını almaktan hala acizdir.Öyle ise kendisi için, başkalarının aldığının iyisinden alan kimseden yetimlik kalkar. Yine sen bana yazıp “humstan kimlere verileceğini” soruyorsun. Ben: “Bu bize aittir” demiştim. Ancak kavmimiz bunu bize vermekten imtina etti.”
1034 "Ümmu Atiyye (radiyallahu anha) anlatıyor: “Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte yedi ayrı gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım.”
1035 "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizi (bir tecziye vazifesi ile Mekke'ye) gönderdi ve (Kureyş'ten iki kişinin ismini vererek): “Falanca ve falancayı yakalayabilirseniz onları ateşte yakın”dedi. (Hazırlıkları bitirip) tam Medine'den ayrılacağımız sırada (bizi çağırtarak): “Ben size falan ve falanı yakmanızı emretmiştim. (Sonra düşündüm ki) ateşle yakma cezasini vermek Allaha aittir. Onları yakalarsanız öldürün.”
1036 "Urve, Hz. Usame İbnu Zeyd (radiyallahu anhuma)'den naklen anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana: “Ubna'ya sabahleyin baskın yap ve yak” dedi.” Ebu Mushir'e soruldu. Ubna nedir? “- Evet, haklısınız dedi, bunu biz daha iyi biliriz. O, (bildiğimiz) Filistin'deki Yubna'dir.” Ubna veya Yubna, Filistin'de, Askalan ile Ramle arasında bir yerin adıdır.”
1037 "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam): “Sizden iki kişi kavga edecek olursa, yüze vurmaktan kaçınsınlar” buyurdu.”
1038 "İbnu Ya'la anlatıyor: “Abdurrahman İbnu Halid İbnu Velid ile birlikte gazveye çıktık. Bize, düşmandan, izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber Ebu Eyyub el-Ensari (radiyallahu anh)'ye ulaştı. O şunu söyledi: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-i Zülcelal'e kasem olsun, (değil insan) bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayız.” Ebu Eyyub'un bu sözü Abdurrahman'a ulaşınca dört köle azad etti.”
1039 "İbnu Mes'ud (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Öldürme hususunda insanların en iffetlisi iman ehlidir.”
1040 "Abdullah İbnu Yezid el-Ensari (radiyallahu anh) der ki: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) nuhba (arsızlıkla alma) ve musle'yi yasakladı.”
1041 "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Müşrikler, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ve mü'minler karşısında iki kısımdı. Ehl-i harb olan müşrikler, ki Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendileriyle savaş halinde idi. Bir de ehl-i ahd yani aralarında antlaşma yapılmış olan müşrikler vardı. Onlarla savaşılmıyordu. Onlar da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a karşı savaşmıyorlar. Ehl-i harb' ten bir kadın hicretle geldiği zaman, hayız olup temizleninceye kadar evlenmek üzere istetilmiyordu. Temizlenince onun nikahlanması helal oluyordu. Şayet nikahtan önce, kadının kocası da hicret ederek gelecek olsa, kadın kendisine veriliyordu. Ehl-i harbten bir köle veya cariye hicret edecek olsa bunlar hür olur ve Muhacirler'in bütün haklarını elde ederler.” Sonra İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), -Mücahid'in rivayetinde olduğu şekilde- Ehl-i ahd'la ilgili olarak rivayete devam etti: “..kendileriyle antlaşma yapılmış müşriklere ait bir köle veya cariye hicret edecek olsa, bunlar da iade edilmezlerdi, ancak değerleri ne ise o ödenirdi.” İbnu Abbas devamla der ki: “Kureybe Bintu Ebi Umeyye Hz. Ömer'in yanında idi, boşadı. Kadınla, Muaviye İbnu Ebi Sufyan evlendi. Ummu'l-Hakem Bintu Ebi Sufyan da İyaz İbnu Ganem el-Fihri'nin nikahı altında idi. O da bunu boşadı. Ümmü'l-Hakem'le de Abdullah İbnu Osman es-Sakafi evlendi.”
1042 "Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aeyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah yolunda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edeceği mükafaatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere maruz kalan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete erer. “
1043 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz bir gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik, bir ara şöyle buyurdular: “Medine'de kalan öyleleri var ki, kateddiğiniz her mesafe ve geçtiğiniz her vadide ayrıca sizinle berabermiş gibi sevabınıza eksiksiz ortak oluyorlar. Bunlar, (cihada katılmayı canu gönülden arzulayıp da) özürleri sebebiyle orada kalanlardır.” Bu rivayeti Buhari ve Ebu Davud, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten tahric etmişlerdir."
1044 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim şöyle diyordu: “Zincirlere bağlı olarak cennete sevkedilen bir zümrenin haline Rabbimiz taccüb (hayret) etti.” Ebu Davud: “Harp esiri yakalanır, zincire vurulur sonra da Müslüman olur” diyerek açıklamıştır."
1045 "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinin anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: “İmam bir perdedir, onunla birlikte (düşmana karşı) savaş yapılır.”
1046 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Eslem kabilesinden bir genç: “Ey Allah'ın Resûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum, ancak gazve için gerekli techizatı temin edecek malım yok!” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): “Öyleyse falancaya git. O hazırlık yapmıştı ama hastalandı (gelemeyecek)” dedi. Genç o adama gidip: “- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sana selamı var, cihad için hazırladığın techizatı bana vermeni söyledi” dedi. Adam, ismen çağırarak hanımına: “- Hanım! cihad için hazırladığım teçhizatı şu gence ver, onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah'a kasem olsun, esirgemeden her ne verirsen hakkında mübarek kılınır” dedi.”
1047 "Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) (bir gün) dedi ki:”Emma ba'd, bilesiniz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) atlarımıza “Allah'ın atları” diye isim verdi. Bize, korktuğmuz zaman cemaat olmamızı, savaştığımız zaman da sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi.”
1048 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “En hayırlı arkadaş (grubu) dört kişiliktir. En hayırlı askeri birlik dört yüz kişiliktir. En hayırlı ordu dört bin kişidir. On iki bin kişi, sayıca az diye mağlub edilemez.”
1049 "Ebu Talha (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir kavme galebe çalınca, (evler arasındaki) boş bir arsada üç gece ikamet ederdi.”
1050 "İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam: “- Ey Muhammed!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “ Ne istiyorsun?” diye sordu: “- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?” dedi: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için: “Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!” cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek: “- Ey Muhammed! Ey Muhammed” dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek: “ Ne istiyorsun?” dedi. Adam: “- Ben Müslümanım!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun” dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar: “- Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek: “- Ne istiyorsun?” dedi. Adam: “- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “- Hacetin bu mu?” dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı.” Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: “Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı. Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi. Ravi der ki: “Bu pişkin bir deve idi” -bir rivayette: “O terbiyeden geçmiş bir deve idi” denmiştir. Ebu Davud'da: “Uysal bir deve” denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revan oldu. Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: “Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!” diye bağrıştı. Kadın: “- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O: “- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!” dedi.”
1051 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Müşrikler, bir müşrikin cesedini parayla satın almak istediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun para ile satılmasına karşı çıktı.”
1052 "Osman İbnu Ebi Hazim, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radiyallahu anh)'dan rivayet ediyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Taif'e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah'a yemin ederek: “Şu Kasr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım” dedi ve oradan ayrılmadı. Nihayet içeridekiler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a şöyle yazarak durumu bildirdi: “Emmaba'd: Ey Allah'ın Resulu! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum.” Resulullah (aleyhissalatu vesselam) “Es-salatu Camiatun” diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: “Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübarek kıl!” diye on kere dua etti. Derken halktan bir grup Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldi. Muğire İbnu Su'be söz alıp: “Ey Allah'ın Resulu! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti” dedi. Resululah (aleyhissalatu vesselam) onları çağırıp: “- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğire'ye halasını iade et!” dedi. O da kadını ona iade etti. Sahr, Beni Süleym'e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den istedi. Beni Süleym, İslam'dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: “Ey Allah'ın Resulu, beni ve kavmimi oraya yerleştir!” dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): “Pekala!” dedi ve onu oraya yerleştirdi: Sonra Süleymiler Müslüman oldular ve Sahr'a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a başvurdular: “- Ey Allah'ın Resulu, biz Müslüman olduk, suyumuzu iade etmesi için Sahr'a geldik. O imtina edip vermedi” dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sahr'ı çagırttı. Gelince: “ Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!'' diye emretti. Sahr: “- Başüstüne ey Allah'ın Resulu!” dedi. Ravi der ki: “Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünün bu sırada suyu Sahr'dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle genç kızın yüzü gibi kızardığını gördüm.”
1053 "Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: “Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dagınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçasi vardı. Kendisine: “- Köylüsün galiba.” dedik. “- Evet!” dedi. “- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!” dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: “Allah'ın Resulu Muhammed'den Beni Züheyr İbnu Kays . Siz, şayet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resulü'nün emanıyla emniyette olursunuz. Biz: “Bu mektubu size kim yazdı?” diye sorduk. “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)!” dedi."
1054 "Amir İbnu Sehr (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdan kabilesi bana: “Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şayet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz” dediler. Ben de: “Pekala!” dedim. Yola çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Umeyr Zi Merran'a şu mektubu yazdı.” Ravi devamla der ki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Malik İbnu Mirare er-Rehavi'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zu Hayvan Müslüman oldu.” Ravi devamla der ki: “Akk'a: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a git, koyun ve malın için kendisinden eman al” dendi. O da hemen Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine şu eman mektubunu yazdı: “Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resulu Muhammed'den Akk Zu Hayvan'a: “Eğer arazisinde, malında, kölesinde (İslam'a) sadık kalırsa, kendisine eman vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resulu Muhammed'in garantisi vardır. Bu emanı Halid İbnu Said İbni'l-As yazdı.”
1055 "Ka'b İbn Malik (radiyallahu anh) anlatıyor: “Ka'b İbnu'l-Esref, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü'ne (aleyhissalatu vesselam) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): “Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir” (Al-i Imran 186). Ka'b İbnu'l-Esref, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Mu'az (radiyallahu anh)'a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radiyallahu anh) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler” dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara Ka'bu'l-Esrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (serirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı.”
1056 "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Necranlılarla iki bin takım elbise üzerine sulh yaptı. Yarısını Sefer ayında, yarısını da Recep ayında Müslümanlara teslim edeceklerdi. Ayrıca gazvede kullanmak üzere ariyeten otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her çeşit silahtan otuzar aded vereceklerdi. Müslümanlar, bunları, Yemen'de ihanetli bir harb olduğu takdirde Necranlılardan alıp kullanacaklar, sonra iade edeceklerdi. Buna mukabil Müslümanlar da Hiristiyan mabedlerini yıkmayacaklar, dini-ilmi reislerine dokunmayacaklar, bir hadise çıkarmayıp yahut da faiz yemedikleri müddetçe dinlerinde rahatsız etmeyeceklerdi.”
1057 "Ziyad İbnu Hudeyr anlatıyor: “Hz. Ali (radiyallahu anh) buyurdu ki: “Eğer sağ kalırsam, Beni Taglib Hristiyanlarının eli kılınç tutanlarını öldürüp, çocuklarını esir edeceğim. Çünkü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlarla yaptığı antlaşmayı elimle bizzat yazdım: “çocuklarını Hristiyanlaştırmayacakları” şartı vardı. “
1058 "İrbaz İbnu Sarıye es-Sulemi (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sahibi (lideri) cebbar, mütekebbir birisi idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?” dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözlere öfkelenerek emretti: “Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: “Haberiniz olsun, cennet sadece mü'minlere helaldır, namaz kılmak üzere toplanın!” Ravi, devamla, der ki: “Cemaat toplandı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp sunları söyledi: “ Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sadece şu Kur' an'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'an'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'an ın bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teala hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır.”
1059 "Cüheyneli bir adam anlatmıştır: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: “ Sizler muhtemelen bir kavimle savaşıp onlara galebe çalacaksınız. Onlar mallarıyla kendilerini ve çocuklarını size karşı koruyacaklar. “ Said (İbnu Mansur) rivayetinde der ki: “Sizinle belli şartlarla sulh yaparlar.” (Bu cümleden sonra Musedded ve Said İbnu Mansur şu ifadede) ittifak ederler: “..Artık onlardan (sulh sırasında belirlenenden) başka bir şey alamazsınız, zira bu size yakışmaz.”
1060 "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Müslümanlar arasında, haramı helal, helali de haram etmedikçe sulh caizdir.” Yine buyurdular ki: “Müslümanlar haramı helal, helali de haram etmedikçe kabul etmiş bulundukları şartlara uyarlar.”
1061 "İbnu'l-Museyyeb anlatıyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber Yahudilerine şunu söyledi: “Mahsulat, sizinle bizim aramızda olmak şartıyla sizi Allah'ın bıraktığı müddetçe yerinizde bırakıyorum. “ Resulllah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'e (tahminci olarak) Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh)'yi gönderdi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Yahudiler arasında, mahsulun miktarını tahmin ve takdir işini o yapmış, neticede, onlara: “İsterseniz siz alın, isterseniz bana kalsın”demişti. Yahudiler mahsülün kendilerine kalmasını tercih ettiler.”
1062 "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Hayber halkı dediler ki: “Ey Muhammed, bizi bırak, burada kalalım, araziyi ıslah edip işleyelim.” Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her ekinin ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın uygun göreceği. Her bir şeyin mahsülünün yarısı onların olmak şartıyla araziyi onlara bıraktı. Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh), her yıl oraya gelir, miktarı tahmin eder ve yarısının karşılığını onlardan alırdı. Yahudiler, Abdullah'i tahminde gösterdiği titizlik sebebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şikayet ettiler. Hatta bir ara (lehlerine gevşek davranması için) rüşvet vermek istediler. Abdullah onlara: “Bana haram mı yedirmek istiyorsunuz. Vallahi ben en ziyade sevdiğim İnsanın yanından geldim. Sizin topunuz bana maymunlar ve hınzırlardan daha menfurdur. Buna rağmen, benim size olan buğzum, size karşı adil olmama mani değildir.” Yahudiler, Abdullah (radiyallahu anh)'ı takdir edip: “İşte bu adalet ve doğrulukla semavat ve arz nizam içinde ayakta durur” dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), her bir hanımına her yıl seksen vask hurma, yirmi vask arpa veriyordu. Hz. Ömer (radiyallahu anh) zamanında, Yahudiler Müslümanlara hile yaptılar İbnu Ömer (radiyallahu anh)'i bir evin damında uyurken geceleyin aşağı attılar, el ve (ayak) bileklerini çıkardılar. Hz. Ömer İbnu'l-Hattab: “Hayber'de hissesi olan hazırlansın, aralarında taksim edelim” dedi. (Taksim edileceği zaman) reisleri: “Bizi buradan çıkarma. Bizi Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Hz. Ebu Bekir'in yaptıkları gibi yerlerimizde bırak” dedi. Hz. Ömer (radiyallahu anh) ona: “(Kararımızda) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in sözüne ters düştüğümüzü mü zannediyorsun? Bineğin seni Suriye'ye doğru bir gün, sonra bir gün, sonra bir gün daha koşturmasına ne dersin?” diye cevap verdi. Hz. Ömer (radiyallahu anh), Hayber'i, Hudeybiye ashabından Hayber Seferi'ne iştirak etmiş olanlar arasında taksim etti."
1063 "Ebu Bekir (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: “Kim (kendisine eman verilerek) antlaşma yapılan bir kimseyi vakti dışında öldürürse, Allah ona cenneti haram eder.”
1064 "Safvan İbnu Suleym, birçok sahabi evlatlarının, babalarından yapmış oldukları rivayetlere dayanarak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle buyurmuş olduğunu naklediyor: “Kim antlaşma yapılan bir kimseye zulmeder veya hakkını tenkis eder veya takatının fevkinde emreder veya onun rızası dışında bir şeyini alırsa,kıyamet günü aleyhine ben delil olacağım. “
1065 "Ümmü Hani (radiyallahu anha) anlatıyor: “Ben kocamın akrabalarından iki kişiye civar (himaye) vermiştim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) “Senin civar verdiğine biz de civar verdik” buyurdu.”
1066 "İbnu Abas (radiyallahu anhuma) demiştir ki: “Ahdine kim vefasızlık edip bozarsa, Allah mutlaka ona bir düşman musallat eder.”
1067 "Muaz İbnu Cebel (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (Aleyhissalatu vesselam), kendisini Yemen'e gönderdiği zaman, ihtilam olan herkesten (vergi olarak) bir dinar veya -Yemen'de imal edilen bir kumaş olan meafiri'den, bir dinara tekabül eden miktarda almasını emretti.”
1068 "Ca'fer İbnu Muhammed babasından naklediyor: “Ömer İbnu'l-Hattab (radiyallahu anh) Mecusileri mevzubahis ederek: “Onlar hakkında nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum” dedi. Abdurrahman İbnu Avf(radiyallahu anh): “Sana şehadet ederim ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle şöyle dediğini işittim: “Onlara, Ehl-i Kitaba davrandığınız gibi davranın”."
1069 "İbnu Sihab der ki: “Bana ulaştı kı, “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Bahreyn Mecusilerinden cizye almıştır, keza Hz.Ömer (radiyallahu anh) İran Mecusilerinden, Hz.Osman (radiyallahu anh) da Berberilerden cizye almıştır.”
1070 Hz. Enes (radiyallahu anh)'in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) dümetli Ukeydir'den de cizye aldı.
1071 "Harb İbnu Ubeydillah, baba tarafindan dedesi Umeyr es-Sakafi (radiyallahu anh)'den nakleder: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Haraç Yahudi ve Hıristiyanlardan alınan vergidir. Müslümanlara haraç yoktur. “Bir rivayette “öşür yoktur” buyurmuştur.”
1072 "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “(Babam) Ömer (radiyallahu anh) Nebat ahalisinden buğday ve zeytinyağından öşürün yarısı (yirmide bir nisbetinde) vergi alırdı. Bu davranışıyla kasdi Medine'ye bunlardan çokça gelmesini sağlamaktı. Kintiyye (denen buğday ve arpa dışında kalan, nohut, mercimek, bakla nevinden tahıl) dan da öşür alıyordu.”
1073 "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Bir yerde iki kıblenin varlığı uygun olmaz. Müslüman kimseye cizye yoktur.” Süfyan merhum der ki: “Bunun manası şudur: “Bir zimmi, kendisine cizye vermesi gerektikten sonra (vergisini henüz ödemeden) Müslüman olursa, artık bu vergi ondan düşer.”
1074 "Hz.Muaz (radiyallahu anh) demiştir ki: “Kim kendi boynuna cizye akdi yaparsa, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gittiği yoldan (sünnetten) beri olmuş olur.”
1076 "Mücemmi' İbnu Cariye el-Ensari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: “Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)” diye sorduk. “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy gelmiş” dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize süresini tilavet buyurdular. Askerlerden biri: “Yani bu sulh bir fetih midir?” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Evet!” deyip ilaveten: “Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir” buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir”mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu. (Ayet-i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi.”
1077 "Sehl İbnu Ebi Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i iki kısma ayırdı: Biri vukûa gelecek hadiseler ve kendi ihtiyacı içindi, öbür kısmı da Müslümanlar arasında taksim etti. Bu kısmı on sekiz hisseye ayırdı.”
1078 "İbnu Şihab der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i beşe taksim edip beşte birini aldıktan sonra geri kalanı, Hudeybiye Seferi'ne katılanlardan Hayber'e iştirak eden ve etmeyenler arasında taksim etti.”
1079 "İbnu'z Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber (fethedildiği) sene, (babam) Zübeyr'e dört hisse ayırdı. Bir hisse Zübeyr için, bir hisse zilkurba ya giren Abdulmuttalib'in kızı ve Zübeyr'in annesi olan Safıyye (radıyallahu anhüma)için, iki hisse de atı için.”
1080 "Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (radıyallahu anha) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: “Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: “Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?” diye çıkıştı. Biz: “Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız” dedik. Bunun üzerine: “Öyleyse kalın!” buyurdu. Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı.” Haşrec der ki: “Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?” diye sordum. “Hurma idi” diye cevap verdi.”
1081 "Umeyr Mevla Abi'l-Lahm (radıyallahu anh) anlatıyor: “Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Açıcak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti.”
1082 "Zühri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı.”
1083 "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hayber'in fethinden sona bir grup Eş'ari ile Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldik. Ganimetten bize de pay vardı. Halbuki (Habeşistan'dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca'fer (radıyallahu anh) ve arkadaşları hariç, Hayber Gazvesi'ne filen iştirak etmeyen kimseye pay ayırmamıştır.”
1084 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün -yani Bedir Savaşı günü kalkıp şöyle buyurdu: “Muhakkak ki Osman Allah'ın ve Resûlü (aleyhissalatu vesselam)” nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gelmiştir. Ben onun adına bey'at akdediyorum.” Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ganimetten hisse ayırdı. Savaşa katılmayan onun dışında kimseye hisse vermedi.”
1085 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Hangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resûlü'ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resûlü'ne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir.”
1086 "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ganimet taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı.”
1087 "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye gönderdiği kimselerden bazılarına, umumi ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir nevi armağan olmak üzere) fazladan ganimet verirdi.”
1088 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Bedir günü, Ebu Gehl'in kılıncını bana armağan etti. Ebu Cehl'i, İbnu Mes'ud öldürmüş idi.”
1089 "Ebu'l-Cüveyriyye el-Cermi (rahimehullah) anlatıyor: “Rum diyarında içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emir, Hz. Muaviye (radıyallahu anh) idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından, Ma'n İbnu Yezid (radıyallahu anh) adında Beni Süleym'den biri vardı. Küpü ona getirdim. O altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da, öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: 'Nefi (armağan) ancak hums'tan sonra olur” dediğini işitmemiş olsaydım sana (daha fazla) verirdim” dedi. Sonra bana, kendi hissesinden bağışta bulundu.”
1090 "Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: “Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mü'min görüyorum!” dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Müslüman (görüyorum de!)” buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere söyledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: “Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü değildir)”
1091 "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Huneyn günü Ebu Süfyan İbnu Harb, Savfan İbnu Ümeyye, Uyeyne İbnu Hısn, Akra' İbnu Habis ve Alkame İbnu Ulase'den herbirine yüzer deve verdi. Abbas İbnu Mirdas'a ise daha az verdi. Bunun üzerine (aynı zamanda şair olan) Abbas İbnu Mirdas şu manada bir şiir düzdü: “Benimle atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun? Ne Bedr ne de Habis, cemiyette, Mirdas'tan üstün değillerdir. Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim. Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez.” Rafı' der ki: “Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun payını da yüz deveye yükseltti.”
1092 "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: “Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktülün seleb'i kendisinin olur.”
1093 "Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip, ashabının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “(O bir casustur, arayıp bulun ve öldürün!” diye emretti. Ben (erken) bulup öldürdüm. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selebini bana bağışladı.”
1094 "Avf İbnu Malik ve Halid İbnu Malik (radıyallahu anhüma) şunu söylemişlerdir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selebin katile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak beşli taksime (humus) tabi kılmadı.”
1095 "Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, kendisine: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında, gıda maddelerini humus taksimine tabi tutar mıydınız?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik, kişi gelir, ihtiyacı kadar alır, sonra giderdi.”
1096 "Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı.”
1097 "Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): “Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacak)tır” dedi.”
1098 "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: “Humustan Beni Haşim ve Beni Muttalib'e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) ile birlikte Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gittik. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü, dedim, kardeşlerimiz olan Beni Muttalib'e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir” dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Beni Muttalib ile Beni Haşim tek bir şeydirler!” buyurdular. Cübeyr der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne Beni Abdu Şems'e, ne de Beni Nevfel'e: (Beni Haşim ve Beni Muttalib'e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de humusu aynen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gibi taksim etti. Ancak o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yakınlarına, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (radıyallahu anh) verdi.”
1099 "Abdurrahman İbnu Ebi Leyla anlatıyor: “Ali (radıyallahu anh)'yi dinledim, demişti ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd İbnu Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim: “Ey Allah'ın Resûlü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!” Ali (radıyallahu anh) devamla der ki: “Resûlullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (radıyallahu anh) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben: “Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!” dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı. (Zaten o sene) Hz. Ömer'in yanından çıktıktan sonra Abbas (radıyallahu anh)'a rastladığımda (hayıflanarak) bana: “Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi haram ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!” demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediğn aynen çıktı). O ne dahi insan imiş!”
1100 "Katade (rahimehullah) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safıyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safıyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)”
1101 "Malik İbnu Evs İbni Hadesan (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana: “Ey Malik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden bir kaç hane halkı peş peşe geldiler (ihtiyaç arzettiler). Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte! Albunu aralarında dağıtıver!” dedi. Ben: “Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur!” dedim. Ancak o ısrarla: “Ey Malik al şunu!” dedi. Az sonra Hz. Ömer'in azadlısı (kapıcı) Yerfe' geldi ve: “Ey mü'minlerin emiri! Osman, Abdurrahman İbnu Avf, Zübeyr ve Sa'd (radıyallahu anhüm)'ın girmelerine izin veriyor musunuz? (sizi görmek istiyorlar!) dedi. O da: “Evet, buyursunlar!” diyerek izin verdi. onlar da girip selam vererek oturdular. Az sonra Yerfe' tekrar gelip: “Abbas'la Ali (radıyallahu anhüma) için de izin var mı?” dedi. Hz. Ömer, onlara da izin verdi. Girdiler, selamı verip oturdular. Abbas (radıyallahu anh) söz alarak: “Ey mü'minlerin emiri! Benimle Ali arasında hükmet!” dedi. Bunlar bir meselede ihtilafa düşmüş, birbirlerini dava ediyorlardı. Oradaki cemaat de: “Evet ey mü'minlerin emiri, aralarında hükmet, onları rahatlat!” dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) (önceden gelenlere yönelerek): “Şöyle bir sakin olun!” deyip devam etti: “Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? “Bize mirascı olunmaz, ne bırakmışsak o sadakadır.” “Evet!” dediler. Sonra da Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek: “Arz ve sema izniyle ayakta duran Zat'ın aşkına size soruyorum, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: “Bize mirascı olunmaz, her ne bırakmışsak sadakadır” dediğini biliyor musunuz?” O ikisi de: “Evetl” dediler. Hz. Ömer de: “Allahu Teala hazretleri, Resûlü'ne (aleyhissalatu vesselam) bazı imtiyazlar bahşetmiştir, bunları ondan başka kimseye vermemiştir. Söz gelimi, beldeler ahalisinden Allah'ın fey kıldığı şeyler (hassaten) Allah ve Resûlü'ne aittir. Allah Resûlü (aleyhissalatu vesselam) Beni Nadir'in mallarını aranızda taksim etti. Allah'a kasem olsun, o işte, kendisini size tercih etmedi, sizi bırakıp, onu kendisi almadı. (Nitekim, onu aranızda dağıttı.) Sadece şu mal (kendisine) kaldı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bundan (ailesinin) yıllık nafakasını alır, mütebakisini beytü'l-male koyardı” dedi.”
1102 "(Yukarıdaki vak'a ile alakalı olan) bir rivayet şöyledir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah'ın malı kılar (Beytu'l-male koyar) idi.” Ömer (radıyallahu anh) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki: “Arz ve semanın izniyle ayakta durduğu Zat aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?” Onlar: “Evet!” dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: “Evet, biliyoruz!” dediler. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) sözüne devam etti: “(Hatırlayın! Siz,) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince Ebu Bekir'e bu meseleyi götürdünüz. O, size: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun” dedi ve devamla: “Ebu Bekir (radıyallahu anh) size, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü hatırlattı: “Bize varis olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır.” Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh) vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ebu Bekir'in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbas!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: “(Beni Nadir'den kalan fey malını) bize ver!” diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: “Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: “Bu malı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dair Allah'a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?” Onlar: “Evet!” dediler. Hz. Ömer de: “Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, kıyamet kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede aciz kalırsanız, malı bana iade ediverin” dedi."
1103 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Bahreyn'den bir mal getirildi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Bunu mescide dökün” dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelenlerin en çok olanı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (radıyallahu anh) geldi ve: “Ey Allah'ın Resûlü, bana da ver. Zira ben hem kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fıdyesini verdim!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “Al!” dedi. Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı. “Ey Allah'ın Resûlü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin” dedi ise de: “Hayır” cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbas: “Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!” dedi. Yine: “Hayır!” cevabını aldı. Bunun üzerine Abbas, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve: “Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!” dedi. “Hayır!” cevabını alınca, yine: “Öyleyse sen kaldırıver” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna da “Hayır!” deyince Abbas bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Abbas (radıyallahu anh)'taki para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı.”
1104 "Avf İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Evliye iki hisse, bekara bir hisse verirdi.”
1105 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber mahsulünden her sene zevcelerine yüz vask veriyordu. Bunun seksen vaskı hurma, yirmi vaskı arpa idi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife olunca, Hayber'den Yahudileri çıkardığı zaman orayı taksim etti ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerini muhayyer bıraktı. Dileyene arazi ve (sulama) suyu verecek, dileyene de eskiden olduğu şekilde belli miktardaki vaskı verecekti. Bazıları arazi ve suyu tercih etti -ki Hz. Aişe ve Hafsa (radıyallahu anhüma) bu gruptandı- bir kısmı da kendilerine hurma verilmesini tercih etti.”
1106 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: “Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin” dedi. . Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: “Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum” dedi ve Allah'a yönelerek: “Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)” diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber: “İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!” dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı.”Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !” dedi. Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. “Ganimet hırsızı sizde” dedi. Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi. Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir."
1107 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün kalkıp gulûl'ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi: “Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: “Ey Allah'ın Resûlü, bana yardım et!” diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: “Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim” der bulmayayım...” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti.”
1108 "Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini haber verdi: “Kim ganimet hırsızını gizlerse bu da onun gibi olur.”
1109 "Abdullah İbnu Amr İbni'1- As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi. Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve: “Ey Allah'ın Resûlü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!” dedi. “Sen, dedi, üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin ?” Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı: “Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla birlikte geleceksin.”
1110 "Yine Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ağırlıklarının başını bekleyen Kerkere denen bir zat vardı, derken vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “O cehennemdedir!” buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. üzerinde, ganimetten çalınmış bir aba buldular.”
1111 "Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hayber Savaşı sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından biri öldürülmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verildi. “Arkadaşınız üzerine namaz kılnız!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: “Arkadaşımız Allah için cihad sırasında ganimetten çalmıştı !” Bunun üzerine, maktülün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.”
1112 "Salih İbnu Muhammed İbni Zaide anlatıyor: “Mesleme (radıyallahu anh) ile birlikte Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Salim'e sordu. Salim şu cevabı verdi: “Babam'ı (Abdullah İbnu Ömer) (radıyallahu anhüma) dinledim, babası Ömer (radıyallahu anh)'den naklen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü rivayet etmişti: “Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün.” Salih İbnu Muhammed devamla der ki: “Adamın eşyası arasında bir Mushafbulduk. Salim'e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye). “Onu satıp, bedelini tasadduk edin!”buyurdu.”
1113 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhüma), ganimet hırsızının mallarını yaktılar ve kendisini de dövdüler.”
1114 "Asım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: “Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı: “Yağma malı, laşeden daha helal değildir” veya (şöyle demişti): “Laşe, yağma malından daha helal değildir.” (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir.”
1115 "Sa'b İbnu Cessame anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Koruluk ittihazı sadece Allah ve Resûlü'ne ait (bir hak)dır.”
1116 "Bir rivayette, Şihabu'z-Zühri şöyle demiştir: “Bize ulaşan habere göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Nakii, Hz. Ömer (radıyallahu anh) de Seref ve Rebeze'yi hima ilan etmişlerdir.”
1117 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) buyurmuştur ki: “Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslam döneminde yapılan taksimat, İslam'ın taksim esasına göredir.”
1118 "İmam Malik, Sevr İbnu Zeyd ed-Dili'den mürsel olarak rivayet ettiğine göre ed-Dili demiştir ki: “Bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediği ulaştı: “Hangi ev veya arazi, cahiliye devrinde taksim edilmiş ise, artık o, cahiliye taksimi üzerinedir. Ancak hangi ev veya arazi, taksim edilmeden İslam'a girmiş ise, artık onun taksimi islam'a göre yapılır.”
1119 "Nafi; İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıyor: “İbnu Ömer'in bir kölesi kaçarak Rum diyarına geçti. Bilahare, Halid İbnu'l-Velid (radıyallahu anh) Rumlara galebe çaldı. (Esirler arasında, kaçan bu köle de vardı) Halid köleyi İbnu Ömer'e iade etti. Onun kaybolan bir atı vardı. (Askerler) onu da ele geçirdiler. Halid atı da İbnu Ömer'e iade etti” (Bu rivayetin lafzı Buhari'nin rivayetine uygundur.) Bir rivayette: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) zamanında kaçan bir at mevzubahistir.” Muvatta'nın bir rivayetinde, düşman tarafından ganimet edildikten sonra ele geçirilen bir köle ve at mevzubahistir. Bunlar, taksimden önce eski sahibine iade edilebilirler. Ebu Davud, köleyi mevzubahis eder ve Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in taksime tabi tutmadan eski sahibine iade ettiğini belirtir."
1120 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik.”
1121 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hür ve cariye kadınlar arasında dağıttı.” Hz. Aişe devamla der ki: “Babam da (boncuğu) hür köle ayırımı yapmadan kadınlara dağıtırdı.”
1122 "El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhüma)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: “Resûlullah (aleyhissalam vesselam) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) tebessüm buyurdular ve: “Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz” dedi. Hep birlikte: “Evet!” dediler. Bunun üzerine şunları söyledi: “Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum.”
1123 "Sa'lebe İbnu Ebi Malik anlatıyor: “Ömer İbnu'1-Hattab (radıyallahu anh), bir kısım bürgüyü Medineli kadınlar arasında taksim etmişti, geriye güzel bir bürgü kaldı. Yanındakilerden bazıları kendisine: “Ey müminlerin emiri, bunu da senin yanında bulunan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kızına ver” dediler. Bununla, Hz. Ali (radıyallahu anh)'in kızı Ümmü Gülsüm'ü kastediyorlardı. Hz. Ömer onlara: “Ümmü Selit, buna daha çok hak sahibidir. Zira o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a biat etmişti ve Uhud Savaşı'nda bize kırbalarla su taşıyordu” dedi."
6807 "Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda cihad eden kimse Allah'ın şu garantisi altındadır: “Allah onu ya mağfiret ve rahmetine dahil eder (şehit olur), yahud sevap ve ganimetle sağ salim geri çevirir. Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, hiç ara vermeden geceleri hep namaz kılan, gündüzleri de hep oruç tutan kimse gibidir. Bu hal evine dönünceye kadar böyledir.”
6808 "Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim Allah yolunda cihad eden bir gaziyi tam olarak teçhiz ederse, o gazi ölünceye veya savaştan dönünceye kadar sevabına iştirak eder.”
6809 "Hz. Ali, Ebu'd-Derda, Ebu Hureyre, Ebu Ümame, Abdullah İbnu Ömer, Abdullah İbni Amr, Hz. Cabir, İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüm ecmain anlatmışlardır: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim evinde oturduğu halde; Allah yolunda (cihad edenlere) bir nafaka gönderecek olursa, ona her bir dirhem karşılığında yediyüz dirhem (sevabı) vardır. Kim de Allah yolunda bizzat cihad eder ve bu yolda mal harcarsa, ona da herbir dirhem için yediyüzbin dirhem (sevabı) vardır.” Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerini şu ayetle tamamladı: “Ve Allah dilediğine kat kat sevap verir” (Bakara 26l)."
6810 "Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: “Osman İbnu Affan radıyallahu anh bir hitabesinde şöyle dediler: “Ey insanlar! Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis işitmiştim. Size ve arkadaşlığınıza olan düşkünlüğüm (yani bu hadisi duyunca beni terkederek hep cephelere koşacağınız endişem) bunu şimdiye kadar rivayetime mani oldu. (Şimdi rivayet ediyorum. Artık) dileyen kendisine ribatı (Allah yoluna bezli) seçsin, dileyen de bıraksın. Efendimiz buyurmuştu ki: “Kim Allah Subhanehu yolunda bir gece ribat (yani hududda ve tehlikeli yerde düşmana karşı bekleme)de bulunursa, o tek gecesi bin günlük gece namazına ve bin günlük gündüz orucuna bedel olur.”
6811 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse, kendisine, yapmakta olduğu salih amellerin ücreti (sanki ölmemiş gibi Kıyamet gününe kadar verilir), rızkı da mütemadiyen verilir, kabirdeki hesaba çekicilerden emin olur. Allah Teala hazretleri onu, Kıyamet günü cehennem korkusundan emin olarak diriltir.”
6812 "Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah rızası için Ramazan ayı dışında müslümanların avreti gerisinde (yani düşmanların gelmesinden korkulan tehlikeli cephede), sevap umuduyla bir günlük ribat, sevap yönüyle yüz yıllık oruçlu, namazlı ibadetten hayırlıdır. Müslümanların avreti gerisinde, ramazan ayında Allah rızası için bir günlük ribat Allah indinde, orucuyla namazıyla bin yıllık ibadetten daha hayırlı, sevabca daha büyüktür. Eğer Allah onu sağ-salim ailesine kavuşturursa, bin yıl ona bir tek günah yazılmaz, sadece haseneleri yazılır ve kendisine Kıyamete kadar ribat sevabı akıtılır.”
6813 "Ukbe İbnu Amir el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah askerlerin nöbetini tutan kimseye rahmet eylesin (veya eylemiştir).”
6814 "Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda bir gece nöbetcilik, bir adamın ailesi içinde bin yılda kılacağı namaz ve tutacağı oruçtan daha hayırlıdır, (bu zikredilen) yıl üçyüzaltmış gündür ve bir gün bin yıl gibidir.”
6815 "İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Cihada çağırıldığınız zaman cihada koşun.”
6816 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissaIatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda kim tek bir yürüyüş yapsa, kendisine isabet eden toz, Kıyamet günü mislince misk olur.”
6817 "Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Denizde yapılan bir gazve (savaş), sevapça karada yapılan on gazveye bedeldir.”
6818 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Dünyanın ömründen bir tek gün bile kalmış olsa, Ehl-i Beyt'imden bir adam melik oluncaya ve Deylem dağına ve Konstantiniyye'ye (İstanbul'a) malik oluncaya kadar Allah, o günü uzatacaktır.”
6819 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Dünyanın etrafını fethetmek sizlere nasib kılınacak ve Kazvin denilen bir şehir size fethedilecektir. Sizden kim bu gazveye kırk gün =veya kırk gece iştirak ederse, ona cennette üzerinde yeşil zeberced taşı bulunan altından mamul bir sütun verilecektir. Bu sütun üzerinde, kırmızı yakut taşlarından mamul bir kubbe (köşk) vardır. O kubbenin, altundan mamul yetmişbin kapısı vardır, her kapı kanadının başında (huru'Iiyn denilen) siyah gözlü bir zevce vardır.”
6820 "Temimu'd Dari radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, buyurdular ki: “Allah yolunda kim bir at (edinip) bağlar, kendi eliyle yemini verirse, yedirdiği her bir dane için bir sevap vardır.”
6821 "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Ben bir harbe katıldım. Abdullah İbnu Ravaha şöyle demişti : “Ey nefsim ! Seni cennet(e sokacak olan mukatele)den hoşlanmıyor görüyorum. Allah'a yemin ederim ki sen istesen de istemesen de savaşacaksın!”
6822 "Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: “Ey Allah'ın Resulü! Cihadın hangisi en faziletlidir?” dedim. “Kanı dökülen ve iyi cins atı yaralanan mücahid(in cihadı en faziletli cihaddır)” buyurdular.”
6823 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki -ancak kimin O'nun yolunda yaralandığını Allah bilir- Kıyamet günü, yarası, yaralandığı gündeki şekliyle getirilmiş olmasın: Kanı kan renginde, kokusu misk kokusunda olarak.”
6824 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında şehitlerden bahsedilmişti. Şöyle buyurdular: “Yeryüzü şehidlerin kanından kurumadan önce, onu, hurilerden iki karısı, emzikli yavrularını çöl bir arazide kaybedip aniden bulan anne heyecanıyla, her birinin elinde -dünya ve içindekilerden daha değerli- birer takım elbise olduğu halde karşılarlar.”
6825 "Sa'ib İbnu Yezid radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud günü iki zırh giydi. Aleyhissalatu vesselam sanki ikisini de üst üste giymişti.”
6826 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Mugire İbnu Şu'be radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la gazveye çıktığı vakit, beraberinde bir mızrak taşırdı. Dönüşünde mızrağını atardı, ta ki onu, kendisi için bir başkası taşıyıversin. Ali ona: “Senin bu yaptığını Resûlullah 'a haber vereceğim!” dedi (ve haber verdi). Aleyhissalatu vesselam Mugire'ye: “Öyle yapma! Eğer yaparsan yere attığın mızrak, yitik mal olarak kaldırılmaz, (alan onu temellük eder)” dedi. “
6827 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın elinde bir arabi yay vardı. Aleyhissalatu vesselam o sırada elinde farisi bir yay olan bir adam görmüştü: “Bu nedir? At onu!” buyurdular ve devamla: “Sizin şunu ve şunun benzerleri ile (el-kana denen) mızrakları edinmeniz gerekir. Çünkü Allah Teala hazretleri, sizin için dini bunlarla güçlendirecek ve size muhtelif beldeler(in fethini) müyesser kılacaktır” buyurdular.”
6828 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında) ok atmakta olan (Eslem kabilesinden) bir gruba rastlamıştı, (onları takdiren): “Ey İsmailoğulları! Atmaya devam edin. Sizin atalarınız da (çok iyi) atıcılardı” buyurdular.”
6829 "Harice İbnu Zeyd radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bir adamın, babam (Zeyd İbnu Sabit)ten gazveye çıkıp, gazve sırasında alış-veriş ve ticaret yapan kimse hakkında sorduğuna şahit oldum. Babam ona şu cevabı vermişti: “Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile Tebük (seferin)de iken alıyor, satıyorduk. Resulullah bizi gördüğü halde yasaklamamıştı.”
6830 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Eksem İbnu'l-Cevn el-Huza'i'ye: “Ey Eksem! Kendi kavminden olmayanlarla birlikte {kafrlere karşı) savaş ki huyun güzelleşsin ve arkadaşlarının yanında kıymetin olsun. Ey Eksem! (Yolculuk sırasında) arkadaşların en hayırlısı (sayıca) dört olandır. Askeri birliğin en hayırlısı, (miktarı) dörtyüz olandır. Ordunun en hayırlısı dörtbin olandır. Onikibin kişilik ordu, sayı azlığı sebebiyle mağlub olmaz.”
6831 "Seleme İbnu'l-Ekva' anlatıyor: “Bir adamla teke tek vuruştum ve herifi geberttim. Onun selebini (eşyalarını) Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana verdi.”
6832 "Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Kim bir kafiri öldürürse seleb'i onundur” buyurdular.”
6833 "Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam Huneyn günü bize, ganimet malından bir devenin yanında namaz kıldırdı. Namazdan sonra deveden bir parça yün alıp onu iki parmağı arasına koydu sonra: “Ey insanlar! buyurdu. Şu yün parçası bile sizin ganimetlerinizdendir. Bir iplik, bir iğne, bundan daha değerli, daha değersiz bile olsa buraya getirin. Zira (getirmemek gulüldür yani hırsızlık); gulül ise, Kıyamet günü yapan için ardır, ayıptır, ateştir.”
6834 "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan sonra nefel (yani mücahide ganimetteki hissesinden başka bir şey) yoktur.Müslümanların kuvvetli olanları (kazandıklarından) zayıf olanlara verirler. “ (Ravilerden) Reca demiştir ki: “Süleyman İbnu Musa'nın şöyle söylediğini işittim: “Mekhül bana Habib İbnu Mesleme'den rivayeten dedi ki: “Resûlullah savaşa giderken (askerlerden bazılarına diğerlerinden fazla olarak) dörtte bir ve savaş dönüşünde üçte bir nisbetinde nefel (denen ziyade bir ikram)da bulundu.” Bunun üzerine Amr: “Ben sana babam vasıtasıyla (sahabi olan) dedemden rivayet ediyorum, sen ise Mekhül'den hadis rivayet ediyorsun” demiştir.”
6835 "Safvan İbnu Assal radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam beni seriyyede savaşa gönderdi. (Yola çıkarken) şu talimatı verdiler: “Allah'ın adıyla, Allah yolunda yürüyün. Allah'ı inkar edenlerle savaşın. İşkence yapmayın, (ahidde bulunduğunuz taktirde) ahdinizi bozmayın, çocukları öldürmeyin.”
6836 "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam Alkame İbnu Mücezzez radıyallahu anh'ı, benim de içinde bulunduğum bir askeri birliğin başında savaşa gönderdi. Kumandan gazvesinin başına geçince veya yolda belli bir yere varınca, askerlerden bir grup, kendisinden (ayrı gitmek) hususunda izin istedi. Onlara izin verdi. Başlarına Abdullah İbnu Huzafe İbnu Kays es-Sehmi'yi sorumlu tayin etti. Ben onunla savaşanlar içerisinde idim. Yolun bir yerine gelmiştik, (mola sırasında) askerlerden bazıları ısınmak veya üzerinde (yemek) yapmak maksadıyla bir ateş yaktılar. Komutanımız Abdullah -ki şakacı birisiydi- “sizin üzerinizde itaat edilmek ve sözü dinlenmek hakkım yok mu?”diye sordu. Askerler: “Elbette var!” dediler. “Öyleyse, dedi ne emredersem yapacaksınız değil mi?” Askerler yine: “Elbette!” dediler. Bunun üzerine komutan: “Şu halde size, şu ateşe atılmayı emrediyorum” dedi. Askerlerin birkısmı kalkıp emri yerine getirmeye hazırlandılar. Abdullah, onların ateşe atılacaklarına inanınca: “Kendinizi tutun, ben size şaka yapmıştım” dedi. Medine'ye dönünce, bu hadiseyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlattılar. Efendimiz şöyle buyurdular: “Onlardan (yani başınızdakilerden) kim size Allah'a isyanı emrederse ona itaat etmeyin.”
6837 "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bilesiniz, Kıyamet günü ahdini tutmayan her vefasıza vefasızlığının derecesine uygun bir bayrak dikilecek (böylece vefasızlığı teşhir edilecek)tir.”