Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (31)
Evlilik durumunda bazı engeller zuhur eden bir kardeşimiz; "acaba büyü mü yapılıyor" diye düşünüldüğünden, mesele bir ihvan tarafından arz edildiğinde Zât-ı âli'leri şöyle buyurdular:
"Aman efendim bunu kurcalamasınlar. Bunda hikmet vardır. Allah'ımız ne gösterecek ona baksınlar, Hakk'a tâbi olsunlar.
Takdirse bu kardeşi bulacak. Ama iyi, ama kötü. Hakk'ın taksimine râzı olsun. Bizim için o hayırlıdır. Belki onun da ibtilâsı o yüzdendir. Sabretsin, bakalım Allah'ımız ne gösterecek.
Büyü hususatı ise; bir insanın râbıtası kuvvetli olduğu zaman, Hakk Celle ve Alâ Hazretleri derhâl o büyüyü söktürüp atar. Bir merbudiyetle çatır çatır gider o. Nerde kaldı ki, mümin için silâhlar var, büyü hakkında Âyet-i kerime'ler var, onlar okunur.
Herkesin ibtilâsına râzı olması lâzım. Çünkü her ibtilânın altında gizli bir hikmet vardır. Mevzu neredeydi? Yok bunda büyü var, yok bunda büyü yok. Bunda hikmet arasın."
•
"Allah'ımız cümlemizi daire-i saadette bulundurduğu kimselerden etsin. Lütfundan, hidayetinden ayırmasın inşallah.
Mühim olan kâmil iman. Allah'ımız bunu bahşettiklerinin yüzü suyu hürmetine bizlere de ihsan buyursun. En mühimi budur efendim.
İman ettik deriz, fakat imtihana tâbi tutulduğumuzda hiçbir şey kalmıyor. İman odur ki; Hazret-i Allah müyesser ettiği kuluna onu bahşeder. İman odur ki; her ne ki ibtilâya çekerse çeksin, o boynunu Hakk'a uzatmıştır, o boyun orada kalır. Bir daha da çekmez. O bilir ki imtahandadır.
Bu imtihana hazırlanmamız için bir şart, daha doğrusu bir sır vardır; İhlâs-ı kâlbiyye ve samimi bir muhabbet.
Bunlar olursa, iltimas-ı ilâhiyeye mazhar olunur. İmtihana tutulmazdan evvel hazırlanmış olur. İmtihana tabi tutulduğu zaman, hazırlıklı olduğu için öteye geçiverir. Fiili imtihan olduğu gibi, hâli imtihan da olur. Ani olduğu için, hâli imtihanda insanın aklının çalışmasına yer kalmıyor. Fakat daha önce doldurulmuş olan kimseler, dolgunluk sebebiyle hemen geçiverirler. Diğeri aklını işletir, düşünceye kadar o geçmiştir. İşte bunlar cidden mutlu insanlardır.
Fiili imtihana çekildiklerinde de tutuldukları sebebiyle kurtulurlar.
Burada şu anlaşılıyor ki, ancak hıfz-ı himayeye girenler kurtuluyor. Onun haricindekiler yürüyor görünüyor ama, fırtına koptuğu zaman hepsi yıkılıyor. İşte tehlike burada. Rabb'imiz muhafaza buyursun."
•
"İnsan değersiz olduğunu kendisine bildirecek, halka değil. "Ben değersizim!" demekle de, bir varlık husule gelir. Madem ki değersizsin bana niçin bildiriyorsun. Bu değersizlik bir nevi tevâzu taslamaktır. Hâlbuki insan evvelâ, değersiz olduğunu kendi nefsine duyuracak. Halka isterse kibirlilik göstersin. Zira kibirli insana kibirlilik sadakadır. Vakuriyet ehli onu izhar eder. Ama o hale gelmeyen, bunu yapmaya kalkarsa dalâlete yuvarlanır.
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'in şöyle bir duâları var:
"Allah'ım beni bana küçük, başkalarına da büyük göster!"
Ne güzel duâ. Biz bu duâyı, Efendimiz'in bir taklidi olacağından korkarak yapmıyoruz. Fakat çok güzel bir duâ!"
•
"Dükkanda işlerinin başında bulunuyorlardı. Birisi durmadan birilerinden bahsediyor; "O öyle, bu böyle!" deyip duruyordu. Bir ara sözünü keserek şöyle buyurdular:
Herkes mükâfatını ve mücazatını görecek. Onun için herkesi kendi haline bırakmak lâzım.
Şüphe yok ki biz insanlarda boşluk noktalar husule geliyor.
Bir insan tekamül ederse -ki Allah'ımız bize bunu bahşetsin- tekâmülü nispetinde sabırlı olur. Sabırlı insan az hata yapar.
Bu sabırsızlığımız nefsimize hakim olamayışımızdan, âniden parlayışımızdan husule geliyor ve zararlara sebep oluyor.
Biraz sonra düşündüğümüz zaman cidden nedamet ederiz, "Keşke böyle yapmasaydık!" deriz.
İnsan ehemmiyetsiz sandığı öyle sözler konuşur ki, bu sözler onu Allah-u Teâlâ'nın rahmetinden uzaklaştırır, ebedî hayatını kaybetmesine vesile olur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"Bir kimse, Allah'ın sevdiği bir söz söyler de o söz ile Allah-u Teâlâ'nın rızasına ulaşabileceğini zannetmez.
Halbuki Allah-u Teâlâ o hayırlı söz sebebiyle kıyamete kadar o kimseden râzı olur.
Diğer bir kimse de Allah'ın gazabını mucip bir söz söyler, o sözün kendisini Allah'ın gazabına ulaştırabileceğini zannetmez.
Halbuki Allah-u Teâlâ o kimseye o kötü söz sebebiyle kıyamete kadar buğzeder." (Tirmizî)
Dikkat edin bir söz bu!
Bunun için insan söyleyeceği söze, atacağı adıma, yiyeceği lokmaya çok dikkat etmelidir. "Bu söz beni helâk mı eder, ihya mı eder?" Bu kontrolü yapan kurtulur. Her duyduğunu söyleyen, çok konuşan, her mevzuya atılan, kontrolü yapamayan zaten kontrolden çıkmıştır. Allah'ım korusun.
İnsanın diline sahip olmasının ne kadar mühim olduğunu Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle beyan buyuruyorlar:
"Bir kulun imanı istikamette olmaz, kalbi istikamette olmadıkça; kalbi de istikamette olmaz, dili istikamette olmadıkça." (Ahmed bin Hanbel)
"Sadakaların en değerlisi boş ve haram olan sözlerden lisanını korumaktır." (Camius-sağir)
"Konuşmaya dîni bir gerek bulunmazsa sükût âlimleri tezyîn eder, câhillerin ayıbını örter." (Camius-sağir)
İnsanı imandan soyan küfür lâfızları, dilin en büyük zararıdır.
Gıybet, yalan, iftira, nifak, riyâ, hakaret, alay etmek, verdiği sözde durmamak, yalan şahitliği yapmak, söz taşımak, gönül kırmak... hep dilin âfetleridir.
Dilin husule getirdiği bütün bu kötülüklere karşı:
"Sükût eden kurtulmuştur." (Tirmizî)
Hadis-i şerif'i bir müslüman için ölçü olmalıdır.
•
Her konuştuğumuz söze dikkat etmemiz gerekir. Küfür açık ve seçik bellidir ki bir de hükmî küfür vardır, o da iman edilmesi gereken şeyleri tahfif etmekle meydana gelen küfürdür.
Buna birkaç misal verelim:
"İnşallah müminim demek."
(Ölüm anında imanla göçmeyi kastederse bir şey olmaz.)
"Seni elimden Allah bile kurtaramaz!" demek,
Kâfirlerin ayinlerini hoş ve güzel görmek,
Peygamber Efendilerimizi ve Evliyâullah Hazerâtını küçümseyecek hikâyeler anlatmak veya hayatlarında olmayan bir olayı hayatlarında olmuş gibi anlatıp alay etmek.
Hasta için; "Allah bu adamı unutmuştur!" demek,
Hadis-i şerif okunurken; "Ben böyle sözleri çok işittim!" demek,
Hadis-i şerif ile başka birilerinin sözlerini kıyaslayarak; "Hangisi doğru?" demek,
"Peygamber'in dediği doğruysa kurtulduk!" demek,
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kabağı severdi" denildiğinde, "Ben sevmem!" demek,
"Sensiz cennete girmem!" demek,
"İlim öğren!" denince,
"İlim karın doyurmaz!" demek,
"Hıristiyan, yahudiden iyidir!" demek,
(Ancak; "Yahudi, hıristiyandan şerlidir!" denilebilir)..."
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (31)
Evlilik durumunda bazı engeller zuhur eden bir kardeşimiz; "acaba büyü mü yapılıyor" diye düşünüldüğünden, mesele bir ihvan tarafından arz edildiğinde Zât-ı âli'leri şöyle buyurdular:
"Aman efendim bunu kurcalamasınlar. Bunda hikmet vardır. Allah'ımız ne gösterecek ona baksınlar, Hakk'a tâbi olsunlar.
Takdirse bu kardeşi bulacak. Ama iyi, ama kötü. Hakk'ın taksimine râzı olsun. Bizim için o hayırlıdır. Belki onun da ibtilâsı o yüzdendir. Sabretsin, bakalım Allah'ımız ne gösterecek.
Büyü hususatı ise; bir insanın râbıtası kuvvetli olduğu zaman, Hakk Celle ve Alâ Hazretleri derhâl o büyüyü söktürüp atar. Bir merbudiyetle çatır çatır gider o. Nerde kaldı ki, mümin için silâhlar var, büyü hakkında Âyet-i kerime'ler var, onlar okunur.
Herkesin ibtilâsına râzı olması lâzım. Çünkü her ibtilânın altında gizli bir hikmet vardır. Mevzu neredeydi? Yok bunda büyü var, yok bunda büyü yok. Bunda hikmet arasın."
•
"Allah'ımız cümlemizi daire-i saadette bulundurduğu kimselerden etsin. Lütfundan, hidayetinden ayırmasın inşallah.
Mühim olan kâmil iman. Allah'ımız bunu bahşettiklerinin yüzü suyu hürmetine bizlere de ihsan buyursun. En mühimi budur efendim.
İman ettik deriz, fakat imtihana tâbi tutulduğumuzda hiçbir şey kalmıyor. İman odur ki; Hazret-i Allah müyesser ettiği kuluna onu bahşeder. İman odur ki; her ne ki ibtilâya çekerse çeksin, o boynunu Hakk'a uzatmıştır, o boyun orada kalır. Bir daha da çekmez. O bilir ki imtahandadır.
Bu imtihana hazırlanmamız için bir şart, daha doğrusu bir sır vardır; İhlâs-ı kâlbiyye ve samimi bir muhabbet.
Bunlar olursa, iltimas-ı ilâhiyeye mazhar olunur. İmtihana tutulmazdan evvel hazırlanmış olur. İmtihana tabi tutulduğu zaman, hazırlıklı olduğu için öteye geçiverir. Fiili imtihan olduğu gibi, hâli imtihan da olur. Ani olduğu için, hâli imtihanda insanın aklının çalışmasına yer kalmıyor. Fakat daha önce doldurulmuş olan kimseler, dolgunluk sebebiyle hemen geçiverirler. Diğeri aklını işletir, düşünceye kadar o geçmiştir. İşte bunlar cidden mutlu insanlardır.
Fiili imtihana çekildiklerinde de tutuldukları sebebiyle kurtulurlar.
Burada şu anlaşılıyor ki, ancak hıfz-ı himayeye girenler kurtuluyor. Onun haricindekiler yürüyor görünüyor ama, fırtına koptuğu zaman hepsi yıkılıyor. İşte tehlike burada. Rabb'imiz muhafaza buyursun."
•
"İnsan değersiz olduğunu kendisine bildirecek, halka değil. "Ben değersizim!" demekle de, bir varlık husule gelir. Madem ki değersizsin bana niçin bildiriyorsun. Bu değersizlik bir nevi tevâzu taslamaktır. Hâlbuki insan evvelâ, değersiz olduğunu kendi nefsine duyuracak. Halka isterse kibirlilik göstersin. Zira kibirli insana kibirlilik sadakadır. Vakuriyet ehli onu izhar eder. Ama o hale gelmeyen, bunu yapmaya kalkarsa dalâlete yuvarlanır.
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'in şöyle bir duâları var:
"Allah'ım beni bana küçük, başkalarına da büyük göster!"
Ne güzel duâ. Biz bu duâyı, Efendimiz'in bir taklidi olacağından korkarak yapmıyoruz. Fakat çok güzel bir duâ!"
•
"Dükkanda işlerinin başında bulunuyorlardı. Birisi durmadan birilerinden bahsediyor; "O öyle, bu böyle!" deyip duruyordu. Bir ara sözünü keserek şöyle buyurdular:
Herkes mükâfatını ve mücazatını görecek. Onun için herkesi kendi haline bırakmak lâzım.
Şüphe yok ki biz insanlarda boşluk noktalar husule geliyor.
Bir insan tekamül ederse -ki Allah'ımız bize bunu bahşetsin- tekâmülü nispetinde sabırlı olur. Sabırlı insan az hata yapar.
Bu sabırsızlığımız nefsimize hakim olamayışımızdan, âniden parlayışımızdan husule geliyor ve zararlara sebep oluyor.
Biraz sonra düşündüğümüz zaman cidden nedamet ederiz, "Keşke böyle yapmasaydık!" deriz.
İnsan ehemmiyetsiz sandığı öyle sözler konuşur ki, bu sözler onu Allah-u Teâlâ'nın rahmetinden uzaklaştırır, ebedî hayatını kaybetmesine vesile olur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"Bir kimse, Allah'ın sevdiği bir söz söyler de o söz ile Allah-u Teâlâ'nın rızasına ulaşabileceğini zannetmez.
Halbuki Allah-u Teâlâ o hayırlı söz sebebiyle kıyamete kadar o kimseden râzı olur.
Diğer bir kimse de Allah'ın gazabını mucip bir söz söyler, o sözün kendisini Allah'ın gazabına ulaştırabileceğini zannetmez.
Halbuki Allah-u Teâlâ o kimseye o kötü söz sebebiyle kıyamete kadar buğzeder." (Tirmizî)
Dikkat edin bir söz bu!
Bunun için insan söyleyeceği söze, atacağı adıma, yiyeceği lokmaya çok dikkat etmelidir. "Bu söz beni helâk mı eder, ihya mı eder?" Bu kontrolü yapan kurtulur. Her duyduğunu söyleyen, çok konuşan, her mevzuya atılan, kontrolü yapamayan zaten kontrolden çıkmıştır. Allah'ım korusun.
İnsanın diline sahip olmasının ne kadar mühim olduğunu Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle beyan buyuruyorlar:
"Bir kulun imanı istikamette olmaz, kalbi istikamette olmadıkça; kalbi de istikamette olmaz, dili istikamette olmadıkça." (Ahmed bin Hanbel)
"Sadakaların en değerlisi boş ve haram olan sözlerden lisanını korumaktır." (Camius-sağir)
"Konuşmaya dîni bir gerek bulunmazsa sükût âlimleri tezyîn eder, câhillerin ayıbını örter." (Camius-sağir)
İnsanı imandan soyan küfür lâfızları, dilin en büyük zararıdır.
Gıybet, yalan, iftira, nifak, riyâ, hakaret, alay etmek, verdiği sözde durmamak, yalan şahitliği yapmak, söz taşımak, gönül kırmak... hep dilin âfetleridir.
Dilin husule getirdiği bütün bu kötülüklere karşı:
"Sükût eden kurtulmuştur." (Tirmizî)
Hadis-i şerif'i bir müslüman için ölçü olmalıdır.
•
Her konuştuğumuz söze dikkat etmemiz gerekir. Küfür açık ve seçik bellidir ki bir de hükmî küfür vardır, o da iman edilmesi gereken şeyleri tahfif etmekle meydana gelen küfürdür.
Buna birkaç misal verelim:
"İnşallah müminim demek."
(Ölüm anında imanla göçmeyi kastederse bir şey olmaz.)
"Seni elimden Allah bile kurtaramaz!" demek,
Kâfirlerin ayinlerini hoş ve güzel görmek,
Peygamber Efendilerimizi ve Evliyâullah Hazerâtını küçümseyecek hikâyeler anlatmak veya hayatlarında olmayan bir olayı hayatlarında olmuş gibi anlatıp alay etmek.
Hasta için; "Allah bu adamı unutmuştur!" demek,
Hadis-i şerif okunurken; "Ben böyle sözleri çok işittim!" demek,
Hadis-i şerif ile başka birilerinin sözlerini kıyaslayarak; "Hangisi doğru?" demek,
"Peygamber'in dediği doğruysa kurtulduk!" demek,
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kabağı severdi" denildiğinde, "Ben sevmem!" demek,
"Sensiz cennete girmem!" demek,
"İlim öğren!" denince,
"İlim karın doyurmaz!" demek,
"Hıristiyan, yahudiden iyidir!" demek,
(Ancak; "Yahudi, hıristiyandan şerlidir!" denilebilir)..."