HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
İkinci Akabe Biatı (622 M.)
İslâmiyet Medine'de yayılınca, müslümanlar bir araya geldiler ve: "Resulullah Aleyhisselâm'ı daha ne kadar Mekke dağlarında kovulur ve korkutulur bir halde bırakacağız?" diye konuştular. Nübüvvetin on üçüncü senesi hacc mevsiminde Resulullah Aleyhisselâm'ı Medine'ye dâvet etmeye karar veren, ikisi kadın yetmiş beş müslüman, asıl niyetlerini gizli tutarak hacc için yola çıkan müşrik Medineliler'le birlikte Mekke'ye geldiler.
Resulullah Aleyhisselâm ile gizlice haberleşerek bir gece Akabe'de buluştular. Dikkat çekmemek için de ikişer-dörder gruplar halinde, değişik zamanlarda ve ayrı ayrı yollardan geldiler. İçlerinde Ebu Eyyûb el-Ensâri -radiyallahu anh- gibi, Muaz bin Cebel -radiyallahu anh- gibi, Abdullah bin Revâha -radiyallahu anh- gibi... ileride İslâmiyet'e büyük hizmetleri geçecek olan sahabiler de bulunuyordu.
O gece herkesten önce gelen Resulullah Aleyhisselâm'ın yanında sadece amcası Abbas vardı. Abbas henüz müslüman olmamıştı, fakat yeğenine son derece bağlı idi ve onu himaye ediyordu. Önce Abbas söze başladı. Resulullah Aleyhisselâm'ın kendi kabilesi arasında şerefli bir yeri bulunduğunu, ona inananların bağlılıklarından dolayı, inanmayanların ise aynı soydan oldukları için onu korumayı kendilerine vazife bildiklerini, buna rağmen onun Medineliler'in dâvetini kabul ettiğini, Medine'ye götürdüklerinde başlarına birçok sıkıntılar gelebileceğini, icabında bütün Arap kabilelerinin kendilerine düşman olacaklarını, böyle bir durumda onu düşmanlarına teslim edeceklerse, bu işten şimdiden vazgeçmelerinin daha hayırlı olacağını söyledi.
Buna karşılık Medine'li müslümanlar: "Yâ Resulellah! Abbas'ın dediklerini dinledik, siz de konuşunuz. Allah için, kendiniz için, bizden ne gibi taahhüt almak istiyorsanız alın, biz hazırız." dediler.
Resulullah Aleyhisselâm bunun üzerine bir konuşma yaptı. Kur'an-ı kerim okudu, onları İslâm'a daha kuvvetle bağlanmaya teşvik etti. Hicret ettiği takdirde Peygamber'ini; canlarını, mallarını, çocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi koruyacaklarına, rahat günlerinde de sıkıntılı günlerinde de kendisine itaat edeceklerine, bollukta da darlıkta da gerekli yardımları yapacaklarına, iyiliği emredip kötülüğe engel olacaklarına, hiçbir kınayıcının kınamasına kapılmadan hak üzere bulunacaklarına dair and içip biat etmeye dâvet etti.
İçlerinden Berâ bin Ma'rûr -radiyallahu anh- hemen Resulullah Aleyhisselâm'ın mübârek elini kendi eline alarak:
"Biat ettik yâ Resulellah! Seni Hak din ve kitapla Peygamber gönderen Allah'a andolsun ki, sizi kendimizi ve çocuklarımızı koruduğumuz gibi koruyacağız. Bizden biat al. Biz zaten harp için yoğrulmuş savaşçı kimseleriz. Biz zırha alışkınız, bu bize atalar mirâsıdır."dedi ve ilk biat eden o oldu.
Bu sırada Ebü'l-Heysem -radiyallahu anh- söze karıştı. Yahudilerle münasebetlerini hatırlatarak: "Yâ Resulellah! Bizimle o adamlar arasında sözleşmeler var. Biz onları, seninle yapacağımız bu biatımızla kesip atacağız. Allah'ın yardımı ile şayet muzaffer olursanız, bizi bırakıp kavminizin arasına döner misiniz?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm şöyle cevap verdi:
"Hayır! Kanım sizin kanınızdır. Ben sizinim, siz de benimsiniz. Siz kiminle savaşırsanız, ben de onunla savaşırım, siz kiminle sulh yaparsanız, ben de onlarla barış içinde olurum."
Bunun üzerine herkes biat etmek için elini uzatmaya davrandı. Fakat içlerinden birisi de:
"Yâ Resulellah! Biz sözümüzü yerine getirirsek bize ne gibi bir mükâfat var?" diye sordu. "Cennet var!" buyurdu. "Öyleyse ver elini!" diyerek her biri: "Bu yolda gerekirse öleceklerine" dair and verip biat ettiler. Bu İkinci Akabe biatında Medineliler ilk olarak, Resulullah Aleyhisselâm'ın elini tutmak suretiyle biat etmişlerdi.
•
Bu tarihi biattan sonra Resulullah Aleyhisselâm, kendisi ile aralarında irtibat sağlayacak ve kabilelerinde sorumlu olacak on iki nakib seçmelerini emir buyurdu. Onlar da Hazreç kabilesinden dokuz, Evs kabilesinden üç kişi olmak üzere istenilen temsilcileri seçtiler. Seçilen kişilerin her biri kabilelerinin ileri gelenlerindendi. Bu on iki nakib de kendi aralarında Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-i "Nakibun-nukabâ" seçtiler.
Resulullah Aleyhisselâm böylece, sorumluluğu belli kişilere yüklemek istiyordu.
"Bu nâkibler İsa Aleyhisselâm'ın havarileri gibi kendi kabilelerinin kefili olacaklardır." buyurdu.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Medine'ye hicreti bu görüşmede kararlaştırıldı. Ashâb'ına da Medine'ye hicret etmeleri için izin verdi.
Daha sonra:
"Hemen konak yerlerinize dönün!" buyurdu.
İçlerinden Abbas bin Ubâde -radiyallahu anh-: "Seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki istediğin takdirde yarın sabah Mina'da bulunan halkın üzerine kılıçlarımızla saldırıp onları kılıçtan geçiririz." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm ise:
"Bize henüz bu şekilde hareket etmemiz emrolunmadı, fakat siz yerlerinize dönünüz." buyurdu.
Toplantıya katılanlar, yine gizlice ayrı ayrı yollardan dağıldılar, yatacak yerlerine dönüp sabaha kadar uyudular. Kureyşliler bu ikinci biatı ancak kabileler yerlerine döndükten sonra duyabildiler. İşin hakikatini öğreninceye kadar Medineliler yüklerini toplayıp memleketlerine doğru çoktan yola çıkmışlardı.
Müşrikler Medine'de İslâmiyet'in hızla yayıldığı haberini alınca endişe etmeye başladılar. Başka beldelerin müslüman olarak Resulullah Aleyhisselâm'ın etrafında toplanacaklarından ve müslümanların kendilerine karşı güçleneceklerinden korkuyorlardı. Mekke'de bulunan müslümanlara baskılarını daha da artırdılar, onları dinlerinden döndürmeye çalıştılar. Müslümanlar bu bakımdan çok büyük sıkıntılarla karşılaştılar. Bu, onların karşı karşıya kaldıkları son imtihandı.
•
Akabe biatlarının yapıldığı yer; Mina hudutları dahilinde, Cemre-i akabe denilen büyük şeytanın taşlandığı yere yakın, etrafı tepelerle çevrili, kuytu bir vâdidir. Bugün orada Medineli müslümanların Resulullah Aleyhisselâm'a yaptıkları biatı hatırlamak maksadıyla inşâ edilmiş bir mescid bulunmaktadır.
Her iki Akabe biatı özde birleşmektedir. Her ikisi de Resulullah Aleyhisselâm'ın huzurunda İslâm'a girmeyi ilân etme, Allah'ın dinine samimiyetle bağlanma, emirlere boyun eğip itaat etme hususunda kesin söz almaktır.
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
İkinci Akabe Biatı (622 M.)
İslâmiyet Medine'de yayılınca, müslümanlar bir araya geldiler ve: "Resulullah Aleyhisselâm'ı daha ne kadar Mekke dağlarında kovulur ve korkutulur bir halde bırakacağız?" diye konuştular. Nübüvvetin on üçüncü senesi hacc mevsiminde Resulullah Aleyhisselâm'ı Medine'ye dâvet etmeye karar veren, ikisi kadın yetmiş beş müslüman, asıl niyetlerini gizli tutarak hacc için yola çıkan müşrik Medineliler'le birlikte Mekke'ye geldiler.
Resulullah Aleyhisselâm ile gizlice haberleşerek bir gece Akabe'de buluştular. Dikkat çekmemek için de ikişer-dörder gruplar halinde, değişik zamanlarda ve ayrı ayrı yollardan geldiler. İçlerinde Ebu Eyyûb el-Ensâri -radiyallahu anh- gibi, Muaz bin Cebel -radiyallahu anh- gibi, Abdullah bin Revâha -radiyallahu anh- gibi... ileride İslâmiyet'e büyük hizmetleri geçecek olan sahabiler de bulunuyordu.
O gece herkesten önce gelen Resulullah Aleyhisselâm'ın yanında sadece amcası Abbas vardı. Abbas henüz müslüman olmamıştı, fakat yeğenine son derece bağlı idi ve onu himaye ediyordu. Önce Abbas söze başladı. Resulullah Aleyhisselâm'ın kendi kabilesi arasında şerefli bir yeri bulunduğunu, ona inananların bağlılıklarından dolayı, inanmayanların ise aynı soydan oldukları için onu korumayı kendilerine vazife bildiklerini, buna rağmen onun Medineliler'in dâvetini kabul ettiğini, Medine'ye götürdüklerinde başlarına birçok sıkıntılar gelebileceğini, icabında bütün Arap kabilelerinin kendilerine düşman olacaklarını, böyle bir durumda onu düşmanlarına teslim edeceklerse, bu işten şimdiden vazgeçmelerinin daha hayırlı olacağını söyledi.
Buna karşılık Medine'li müslümanlar: "Yâ Resulellah! Abbas'ın dediklerini dinledik, siz de konuşunuz. Allah için, kendiniz için, bizden ne gibi taahhüt almak istiyorsanız alın, biz hazırız." dediler.
Resulullah Aleyhisselâm bunun üzerine bir konuşma yaptı. Kur'an-ı kerim okudu, onları İslâm'a daha kuvvetle bağlanmaya teşvik etti. Hicret ettiği takdirde Peygamber'ini; canlarını, mallarını, çocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi koruyacaklarına, rahat günlerinde de sıkıntılı günlerinde de kendisine itaat edeceklerine, bollukta da darlıkta da gerekli yardımları yapacaklarına, iyiliği emredip kötülüğe engel olacaklarına, hiçbir kınayıcının kınamasına kapılmadan hak üzere bulunacaklarına dair and içip biat etmeye dâvet etti.
İçlerinden Berâ bin Ma'rûr -radiyallahu anh- hemen Resulullah Aleyhisselâm'ın mübârek elini kendi eline alarak:
"Biat ettik yâ Resulellah! Seni Hak din ve kitapla Peygamber gönderen Allah'a andolsun ki, sizi kendimizi ve çocuklarımızı koruduğumuz gibi koruyacağız. Bizden biat al. Biz zaten harp için yoğrulmuş savaşçı kimseleriz. Biz zırha alışkınız, bu bize atalar mirâsıdır."dedi ve ilk biat eden o oldu.
Bu sırada Ebü'l-Heysem -radiyallahu anh- söze karıştı. Yahudilerle münasebetlerini hatırlatarak: "Yâ Resulellah! Bizimle o adamlar arasında sözleşmeler var. Biz onları, seninle yapacağımız bu biatımızla kesip atacağız. Allah'ın yardımı ile şayet muzaffer olursanız, bizi bırakıp kavminizin arasına döner misiniz?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm şöyle cevap verdi:
"Hayır! Kanım sizin kanınızdır. Ben sizinim, siz de benimsiniz. Siz kiminle savaşırsanız, ben de onunla savaşırım, siz kiminle sulh yaparsanız, ben de onlarla barış içinde olurum."
Bunun üzerine herkes biat etmek için elini uzatmaya davrandı. Fakat içlerinden birisi de:
"Yâ Resulellah! Biz sözümüzü yerine getirirsek bize ne gibi bir mükâfat var?" diye sordu. "Cennet var!" buyurdu. "Öyleyse ver elini!" diyerek her biri: "Bu yolda gerekirse öleceklerine" dair and verip biat ettiler. Bu İkinci Akabe biatında Medineliler ilk olarak, Resulullah Aleyhisselâm'ın elini tutmak suretiyle biat etmişlerdi.
•
Bu tarihi biattan sonra Resulullah Aleyhisselâm, kendisi ile aralarında irtibat sağlayacak ve kabilelerinde sorumlu olacak on iki nakib seçmelerini emir buyurdu. Onlar da Hazreç kabilesinden dokuz, Evs kabilesinden üç kişi olmak üzere istenilen temsilcileri seçtiler. Seçilen kişilerin her biri kabilelerinin ileri gelenlerindendi. Bu on iki nakib de kendi aralarında Es'ad bin Zürâre -radiyallahu anh-i "Nakibun-nukabâ" seçtiler.
Resulullah Aleyhisselâm böylece, sorumluluğu belli kişilere yüklemek istiyordu.
"Bu nâkibler İsa Aleyhisselâm'ın havarileri gibi kendi kabilelerinin kefili olacaklardır." buyurdu.
Resulullah Aleyhisselâm'ın Medine'ye hicreti bu görüşmede kararlaştırıldı. Ashâb'ına da Medine'ye hicret etmeleri için izin verdi.
Daha sonra:
"Hemen konak yerlerinize dönün!" buyurdu.
İçlerinden Abbas bin Ubâde -radiyallahu anh-: "Seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki istediğin takdirde yarın sabah Mina'da bulunan halkın üzerine kılıçlarımızla saldırıp onları kılıçtan geçiririz." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm ise:
"Bize henüz bu şekilde hareket etmemiz emrolunmadı, fakat siz yerlerinize dönünüz." buyurdu.
Toplantıya katılanlar, yine gizlice ayrı ayrı yollardan dağıldılar, yatacak yerlerine dönüp sabaha kadar uyudular. Kureyşliler bu ikinci biatı ancak kabileler yerlerine döndükten sonra duyabildiler. İşin hakikatini öğreninceye kadar Medineliler yüklerini toplayıp memleketlerine doğru çoktan yola çıkmışlardı.
Müşrikler Medine'de İslâmiyet'in hızla yayıldığı haberini alınca endişe etmeye başladılar. Başka beldelerin müslüman olarak Resulullah Aleyhisselâm'ın etrafında toplanacaklarından ve müslümanların kendilerine karşı güçleneceklerinden korkuyorlardı. Mekke'de bulunan müslümanlara baskılarını daha da artırdılar, onları dinlerinden döndürmeye çalıştılar. Müslümanlar bu bakımdan çok büyük sıkıntılarla karşılaştılar. Bu, onların karşı karşıya kaldıkları son imtihandı.
•
Akabe biatlarının yapıldığı yer; Mina hudutları dahilinde, Cemre-i akabe denilen büyük şeytanın taşlandığı yere yakın, etrafı tepelerle çevrili, kuytu bir vâdidir. Bugün orada Medineli müslümanların Resulullah Aleyhisselâm'a yaptıkları biatı hatırlamak maksadıyla inşâ edilmiş bir mescid bulunmaktadır.
Her iki Akabe biatı özde birleşmektedir. Her ikisi de Resulullah Aleyhisselâm'ın huzurunda İslâm'a girmeyi ilân etme, Allah'ın dinine samimiyetle bağlanma, emirlere boyun eğip itaat etme hususunda kesin söz almaktır.
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh