Kimlik alan
1722 "Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Dua ibadetin kendisidir” buyurdular ve sonra şu ayeti okudular. (Mealen): “Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir” buyurdu.” (Gafır 60)."
1723 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kaıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevi şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. “"
1724 "Ubade İbn's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Yeryüzünde, masiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin. “"
1725 "Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûl-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam), (bir gün) sordu: “En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade artıran, melikinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?” “Evet! Ey Allah'ın Resûlü!” dediler. “Allah'ın zikridir!” buyurdu."
1726 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allahu Teala hazretleri şöyle seslenir: “Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!”"
1727 "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve ahiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin.”"
1728 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Bir kimse evine veya yatağına gir'ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler. Melek: “Hayırla aç!” der. Şeytan da: “Şerle aç!” der. Adam, şayet (o sırada) Allah'ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet: “Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah'a hamdolsun”dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp namaz kılsa faziletler içinde namaz kılmış olur.”"
1729 "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmail'in oğullarından dört tanesini azad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi azad etmemden daha sevgili gelir.”"
1730 "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve; “Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım” der. “ Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle: “Allahu Teala gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semaya inerek şöyle der: “Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?”"
1731 "Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: “Derdi ki: “Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?” “Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.”"
1732 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)” “Öyleyse, dendi, “ey Allah'ın Resûlü, nasıl dua edelim?” “Allah'tan, dedi, dünya ve ahiret için afıyet isteyin!”"
1733 "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua.”"
1734 "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın.”"
1735 "Yine Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) anlatıyor: “(Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab dua vardır, bunların icabete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun duası, müsafirin duası, babanın evladına duası.”"
1736 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İcabete mazhar olmada gaib kimsenin gaib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür'atli olanı yoktur.”"
1737 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Duvaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah'tan avuçlarımızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün.”"
1738 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm.”"
1739 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ellerini dua ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı.”"
1740 "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Adamın biri iki parmağı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Birle! Birle!” diye müdahale etti.”"
1741 "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ne minberde ne de bir başka şey üzerinde dua yaparken ellerini uzattığını görmedim. Bilakis şöyle gördüm” dedi ve baş ve orta parmaklarını kapayıp şehadet parmağını açmış vaziyette işaret etti.”"
1742 "Hz. Selman (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Rabbiniz hayiydir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten istihya eder.”"
1743 "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlulla: (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'a duayı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah celle şanuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin duasını kabul etmez.”"
1744 "Fadale İbnu Ubeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen: “Bu kimse acele etti” buyurdu. Sonra adamı çağırıp: “Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd u sena ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat okusun, sonra da dilediğini istesin” buyurdu.”"
1745 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. (Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun.)” Tirmizi, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezin ise merfu olarak rivayet etmiştir."
1746 "Hz. İbnu. Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okuyarak devam ettim. Sanra kendim. için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygaınber (aleyhissalatu vesselam); “İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi.”"
1747 "Hz. Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı.”"
1748 "Ebû Müsabbih el-Makrai, Ebû Züheyr en-Nümeyri (radıyallahu anh)'den naklen anlatıyor: “Bir gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber çıktık., Derken bir adama rastlatdık. Sual (ve Allah'tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu dinlemek üzere durakladı. Ve: “Eğer (duayı) sonlandırırsa vacib oldu!” buyurdu. Kendisine: “Ne ile sonlandırırsa ey Allah'ın Resûlü!” denildi. “Amin ile” dedi, uzaklaştı. Adama: “Ey fülan! duanı aminle tamamla ve de gözün aydın olsun!” dedi.”"
1749 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden biri dua edince “Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!” demesin. Bilakis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teala Hazretleri'ni kimse icbar edemez. “"
1750 "Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek): “Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır” dedi.”"
1751 "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir kimsenin: “Ya Rabbi, senden nimetin kemalini taleb ediyorum” dediğini işitmişti. Sordu: “Nimetin kemali nedir?” “Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümid ettim” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) “Sordum, zira, nimetin kemali cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır” dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti: “Ey celal ve ikrab sahibi Rabbim!” hemen şunu söyledi: “Duana icabet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste” Derken ,bir başkasının: “Ya Rabbi senden sabır istiyorum!” dediğini işitmişti, ona da: “Allah'tan bela istedin, afiyet de iste!” dedi."
1752 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.”"
1753 "Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.”"
1754 "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyudular ki: “Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icabet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: “Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi.” Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir: “Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.” Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde şöyledir: “Allah'a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.”"
1755 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Nefslerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah'ın duaları kabul ettiyi saate rastgelir de, istediğiniz kabul ediliverir.”"
1756 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.”"
1757 "Ebû Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder.”"
1758 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allahu Teala Hazretleri'nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir.”"
1759 "Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir kadın: “Ey Allah'ın Resûlü, bana ve kocama dud ediver!” diye ricada bulunmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: “Allah sana da, kocana da rahmet etsin!” diye dua buyurdu.”"
1760 "Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: “Bir misli de sana olsun” demesin.” Ebû Davud'un rivayetinde şu ziyade vardır: “Melekler: “Amin, bir misli de sana olsun!” derler.”"
1761 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur.”"
1762 "Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bir adamın şöyle söylediğini işitti: “Allah'ım, şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur.” Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) buyurdular: “Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin olsun, bu kimse, Allah'tan İsm-i Azàmı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Azamla dua ederse Allah ona icabet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir. “"
1763 "Mihcen İbnu'l-Edra' (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir adamın: “Ey Allah'ım, bir ve samed olan, doğurmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıy-la senden istiyorum. Günahlarımı mağfıret et, sen Gafürsun, Rahimsin!” dediğini işitmişti, hemen şunu söyledi: “O mağfiret edildi. O mağfıret edildi. O mağfiret edildi!”"
1764 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam şöyle dua etmişti: “Ey Allah'ım, hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semavat ve arzın celal ve ikram sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyümsun (kainatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!” (Bu duayı işiten) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu: “Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?” “Allah ve Resûlü daha iyi bilir`?” “Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim ki, o Allah'a, İsm-i Azam'ı ile dua etti. O İsm-i Azam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir.”"
1765 "Esma Bintu Yezid (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'ın İsm-i Azam'ı şu iki ayettedir: 1- “İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahman ve Rahim'dir.” (Bakara 163). 2- Al-i İmran süresinin baş kısmı: Elif Lam-Mim. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyümdur” (Al-i İmran 1-3)."
1766 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever.” Bir rivayette: “Kim o isimleri sayarsa cenntete girer” buyurmuştur. Buhari hadisi bu lafızla tahric etmiştir. Müslim'de “tek” kelimesi yoktur. Tirmizi'nin rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'ın isimlerini şöyle yazdı: “O Allah ki O'nda başka ilah yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir. E1-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selamu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azizu, el-Cebbaru, el-Mütekebbiru, el-Haliku, el-Bariu, el-Musavviru, el-Gaffaru, el-Kahharu, el-Vehhabu, er-Rezzaku, el-Fettahu, el-Alimu, el-Kabizu, el-Basitu, el-Hafidu, er-Rafiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semiu, el-Basiru, el-Hakemu, el-Adlu, el-Latifu, el-Habiru, el-Halimu, el-Azimu, el-Gafûru, eş-Şekûru, el-Aliyyu, eI-Kebiru, el-Hafizu, el-Mukitu, el-Hasibu, el-Celilu, el-Kerimu, er-Rakibu, el-Mucibu, el-Vasiu, el-Hakimu, el-Vedûdu, el-Mecidu, el-Baisu, eş-Şehidu, el-Hakku, el-Vekilu, el-Kaviyyu, el-Metinu, el-Veliyyu, el-Hamidu, el-Muhsi, el-Mubdiu, el-Muidu, el-Muhyi, el-Mümitu, el-Hayyu, el-Kayyûmu, el-Vacidu, el-Macidu, el-Vahidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kadiru, el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Ahiru, ez-Zahiru, el-Batinu, el-Vali, el-Müte'ali, el-Berru, et-Tevvabu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Maliku'l-Mülki, Zü'l-Celali ve'l-İkram, el-Muksitu, el-Camiu, el-Ganiyyu, el-Muğni, el-Mani', ed-Darru, en-Nafiu,en-Nûru, el-Hadi, el-Bediu, el-Baki, el-Varisu, er-Reşidu es-Sabüru.” İsimleri bu şekilde, sadece Tirmizi saymıştır"
1767 "El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir. es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir. el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir. el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir. el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. “İzzet”‚galebe çalmak manasına gelir. el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir. el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca “Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: “Mütekebbir” Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez. el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır. el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan” demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir. el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür. el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: “Hakim iki hasmın arasını fethetti” derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih “Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan”, rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir. el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir. el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır. el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir. er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır. el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur. el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir. el-Latifu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran demektir. “Mahiyeti, idrak edilemeyecek kadar latif” manasına geldiği de söylenmiştir. el-Habiru: Olanı ve olacağı bilen kimseye denir. el-Gafûru: Bağışlamada mübalağa eden, çok bağışlayan demektir. eş-Şekûru: Kullarını, salih fiilleri sebebiyle mükafatlandıran ve sevap veren demektir. Allah'ın kullarına şükrü, onlara mağfireti ve ibadetlerini kabul etmesidir. el-Kebiru: Cela1 (büyüklük) ve şanının yüceliği sıfatlarını taşıyan kimsedir. el-Mukitu: Muktedir demektir. Ayrıca, mahlukata gıdalarını veren manasına geldiği de söylenmiştir. el-Hasibu: el-Kafi demektir. Muf'il manasında faildir, tıpkı mü'lim manasında elim gibi, hasib'in muhasib manasında kullanıldığı da söylenmiştir. er-Rakibu: Kendisinden hiçbir şey gaib olmayan hafiz (muhafız) demektir. el-Mucibu: Kullarının duasını kabul edip, icabet eden zat demektir. el-Vasiu: Zenginliği, bütün fakrlar bürüyen; rahmeti herşeyi kuşatan demektir. el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef'û1 manasında feûl'dür. Allah Teala Mevdûd'dur. Çok sevilir. Yani velilerinin kalbinde sevgilidir. Veya fail manasında feûldür. Yani Allah Teala salih kullarını sever, bu da “onlardan razı olur” demektir. el-Mecidu: Keremi geniş olan demektir. Şerif manasını taşıdığı da söylenmiştir. el-Baisu: Mahlukatı, ölümden sonra kıyamet günü yeniden diriltir demektir. eş-Şehidu: Kendisinden hiçbir şey gaib olmayan kimse demektir. Şahid ve şehid aynı manada kullanılır, tıpkı alim ve alim kelimeleri gibi. Mana şöyledir: Allah, (her yerde) hazırdır. Eşyayı müşahede edip her an görür. el-Hakku: Varlığı ve vücudu gerçek olan demektir. el-Vekilu: Kulların rızıklarına kefil demektir. Hakikat şudur: Kendisine tevkil edilmiş olanı işinde müstakil söz sahibi olmaktır. Bu hususta şu ayet hatırlanabilir: “(Dediler ki) Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” (A1-i İmran 173). el-Kaviyyu: el-Kadir (güçlü) demektir. Ayrıca: “Kudreti ve kuvveti tam, O'nu hiçbir şey aciz kılamaz” manasına da gelir. el-Metinu: Şedid ve kavi olup, hiçbir fiilinde meşakkatle karşılaşmayan demektir. el-Veliyyu: Nasır (yardımcı) demektir. Ayrıca: “İşlerin kendisiyle yürüdüğü mütevelli, yetimin velisi gibi” diye de açıklanmıştır. el-Hamidu: Fiiliyle hamde hak kazanan mahmûd kimsedir. Bu kelime mef'ûl manasında faildir. el-Muhsi: İlmiyle herşeyi sayan, nazarından büyük veya küçük hiçbir şey kaçmayan kimse demektir. el-Mübdiu: Eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan demektir. el-Muidu: Mahlukatı hayattan sonra tekrar ölüme, öldükten sonra da tekrar hayata iade eden kimse demektir. el-Vacidu: Fakirliğe düşmeyen zengin demektir. Bu kelime, gına demek olan cide kökünden gelir. el-Vahidu: Tek başına devam eden, yanında bir başkası olmayan ferd'dir. Ayrıca, şerik ve arkadaşı olmayan kimse manas da mevcuttur. El-Ahadu: Ferd demektir. Ahad ile vahid arasındaki farka gelince, ahad, kendisiyle bir başka adedin zikredilmesini men edecek bir yapıya sahiptir. Kelime hem müzekker, hem de müennestir. “Bana kimse (ahad) gelmedi derken, gelmeyen hem erkektir, hem de kadındır.” Vahid'e gelince bu sayıların ilki olarak vazedilmiştir: “Bana halktan biri (vahid) geldi” denir ama, “Bana haktan kimse (ahad) geldi” denmez. Vahid, emsal ve naziri kabûl etmeyen bir mana üzere bina edilmiştir. Ahad ise ifrad ve arkadaşlardan yalnızlık üzere bina edilmiştir. Öyle ise, vahid, zat itibariyle münferiddir, ahad ise mana itibariyle münferiddir. es-Samedu: İhtiyaçlarını temin etmek üzere, halkın kendisine başvurduğu efendidir. Yani halkın kendisine yöneldiği kimsedir. el-Muktediru: Kudret kökünden müfteil babındandır. Kadir'den daha öte bir güçlülük ifade eder. el-Mukaddimu: Eşyayı takdim edip, yerli yerine koyan demektir. el-Muahhiru: Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdim eder, kim de te'hire hak kazanırsa ona da te'hir eder. el-Evvelu: Bütün eşyadan önce var olan demektir. el-Ahiru: Bütün eşyadan sonra baki kalacak olan demektir. ez-Zahiru: Herşeyin üstünde zahir olan ve onların üstüne çıkan şey demektir. el-Batınu: Mahlukatın nazarlarından gizlenen demektir. el-Vali: Eşyanın maliki ve onlarda tasarruf eden demektir. el-Müteali: Mahlukatın sıfatlarından münezzeh olan, bu sıfatların biriyle muttasıf olmaktan yüce ve ali olan. el-Berru: Katından gelen bir iyilik ve lütufla, kullarına karşı merhametli, şefkatli demektir. el-Müntakimu: Dilediğine ceza vermede şiddetli davranan demektir. Nekame kökünden müfteil babında bir kelimedir. Nekame, hoşnudsuzluğun öfke ve nefret derecesine ulaşmasıdır. el-Afuvvu: Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bab mübalağa ifade eder. Öyle ise mana: “Günahları çokça bağışlayan” dcmek olur. er-Raûfu: Katından gelen bir re'fetle (şefkatle) kullarına merhametli ve şefkatli olan demektir. Re'fetle rahmet arasındaki farka gelince; rahmet bazan maslahat gereği istemeyerek de olabilir. Re'fet isteksiz olmaz, isteyerek olur. Zü'l-Celal: Celal, celil'in masdarıdır. Celal, celalet, nihayet derecede büyüklük, azamet demektir. Zü'l-Celal büyüklük sahibi olan manasına gelir. el-Muksidu: Hükmünde adil, demektir. Ef'àl babında adaletli oldu manasına olan bu kelime, sülasi aslında zulmetti manasına gelir. Nitekim kasıt; cevreden, zalim demektir. el-Camiu: Kıyamet günü mahlukatı toplayan demektir. el-Maniu: Dostlarını, başkalarının eziyetinden koruyan yardımcı demektir. en-Nûru: Körlüğü olanları nuruyla görür kılan, dalalette olanları da hidayetiyle irşad eden demektir. el-Varisu: Mahlukatın yok olmasından sonra da baki kalan demektir. er-Reşidu: Mahlukata maslahatların gösteren demektir. es-Sabûru: Asilerden intikam almada acele etmeyen, cezalandırmayı belli bir müddet te'hir eden demektir. Allah'ın sıfatı olarak sabûr'un manası halim'in manasına yakındır. Ancak ikisi arasında şöyle bir fark vardır: Sabûr sıfatında cezanın mutlaka olacağını beklemeyebilirler. Ancak halim sıfatıyla Allah'ın cezasına kesin nazarıyla bakarlar. Allah inkarcıların söylediklerinden münezzeh ve mukaddestir, uludur, yücedir."
1768 "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz için tahrime tekbirini alınca kıraate geçmezden önce bir müddet süküt buyurmuştur. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasındaki süküt esnasında ne okuyorsunuz?” Bana şu cevabı verdi: “Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan be-yaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka” diyorum.” Ebû Davud, Nesai (ve Buhari'nin) rivayetlerinin başında şu ziyade vardır: “Allahım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batının arası gibi uzak kıl,”"
1769 "İbnu Ömer (radyallahu anhuma) anlatıyor: “Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: “Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah'adır!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: “Bu sözleri kim söyledi?” diye sordu. Söyleyen adam: “Ben, ey Allah'ın Resûlü” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesellam) efendimiz:” “O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı” buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: “Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim.” Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: “On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.”"
1770 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve: “Allahu ekber, Elhamdü lillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah'adır!)” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazı bitirince: “Şu kelimeleri hanginiz söyledi?” diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil)” dedi. Bunun üzerine adam: “Ben, ey Allah'ın Resûlü!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah'ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı.”"
1771 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: “İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-ahlaki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-ahlak. La yaki seyyieha illa ente. (Namazım, ibadetim hayatım ve ölümüm alemlerin Şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve ahlakın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlaktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun.”"
1772 "Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh)anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) nafile namaz kılmak için kalktığı vakit (bazan) şunu okurdu: “Allahu ekber veccehtü vechiye li'llezi fatara's-Semavati ve'1-arza hani-fen müslimen ve ma ene mine'l-müşrikin... (Allah büyüktür. Yüzümü Ha-nif ve Müslüman olarak semavat ve arzı yaratan Allah a yönelttim. Ben müşriklerden değilim). . . “) Devamını Hz. Cabir (radıyallahu anh)'in rivayetinde olduğu şekilde zikretti. Sonra şunu okudu: “Allahümme ente'l-Meliku. La ilahe illa ente sübhaneke ve bihamdike Allahım (kainatın gerçek) Meliki sensin. Senden başka ilah yoktur. Seni hamdinle takdis ederim]. “ Sonra kıraata geçti.”"
1773 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza (iftitah tekbiri ile) başlayınca şunu okurdu: “Subhaneke Allahümme ve bi-hamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke ve la ilahe gayruke. (Allah'ım seni her çeşit noksan sıfatlardan takdis ederim, hamdim sanadır. Senin ismin mübarek, azametin yücedir, senden başka ilah da yoktur).”"
1774 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Haberiniz olsun, ben rükü ue secde halinde Kur'an okumaktan men edildim. Öyleyse rüküda Rabb Teala'yı tazim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zira secdede iken yaptığınız dua) icabet edilmeye Iayıktır.”"
1775 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), secdelerinde şunları söylerdi: “Allahümmağfirli zenbi küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve ahirehu, sırrahu ve alaniyyetehu. (Allahım! Büyük-küçük birinci sonuncu, gizli-açik, bütün günahlarımı mağfiret buyur. “"
1776 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resullulah (aleyhissalatu vesselam) rüküsunda ve secdelerinde şu duayı çokca okurdu: “Sübhanekallahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmağfirli. (Allah'ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.)” Bu duayı okumakla Kur'an'a yani Kur'an'ın: “Rabbini hamd ile tesbih et” (Nasr 3) ayetineuyuyordu.” Müslim, Ebu Davud ve Nesai'de gelen bir rivayette şöyle denir: “Resüllullah (aleyhissalatu vesselam) rükü ve secdesinde şöyle derdi: “Subbühun kuddüsün Rabbü'l-melaiketi ver-Rühi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh'un Rabbisin)”."
1777 "Muvatta, Tirmizi ve Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yatakta kaybettim ve araştırdım, derken elim ayağının altına rastladı. Secdede idi ve: “Allahümme inni eüzu bi-rızake min sahtike ve eüzu bi-muafatike min ukübetike ve eüzu bike minke La uhsi senaen aleyke. Ente kema esneyte ala nefsike. (Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senayı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin)” diyordu.”"
1778 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden biri rükü edince üç kere “Sübhane rabbiyel azim (Büyük Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir” desin. Bu, en az miktardir. Secde yapınca da üç kere “Sübhane Rabbiye'l a'la (Ulu Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir” desin. Bu da en az miktardır.”"
1779 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), rükü yaptığı zaman: “AIIahümme Ieke reka'tu ve bike amentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü ente Rabbiye, haşaa sem'i ve basari ve Iahmi ve demi ve izami IiIIahi Ràbbi'I-alemin. (Ey AIIahım sana rükü yapıyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, etim, kanım ve kemiklerim AIemIerin Rabbi olan Allah önünde haşyette, tezeIIüIdedir.”"
1780 "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sırtını rüküdan kaldırdığı zaman: “SemiaIlahu Iimen hamideh, Allahümme Rabbena Ieke'I-hamdü mil'es-semavati ve miI'eI-arzi ve miI'e ma şi'te min şey'in ba'du. (AIIah, kendisine hamd edeni işitir. Ey AIIahım, ey Rabbimiz, semalar dolusu, arz dolusu ve bunlardan başka istediğin her şey dolusu hamdler sana olsun”"
1781 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) iki secde arasında: “Allahümme'ğfir li ve'rhamni, ve'cbürni, ve'hdini ve'rzukni. (Allahım bana mağfiret et, merhamet et, beni zengin kıl, bana hidayet ver, bana rızık ver) derdi”."
1782 "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) secde ettiği vakit şöyle dua okurdu: “Allahım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir” (Hacc 14). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın teşehhüdle selam arasında okuduğu en son duası: “Allahümmağfir Ii ma kaddemtü ve ma ahhartü ve ma esrertü ve ma a'Ientü ve maesreftü ve ma ente a'Iemu bihi minni ente'I-mukaddim ve ente'I-muahhir. La ilahe illa ente. (Allahım, geçmiş ömrümde yaptıklarımı, gelecekte yapacaklarımı, gizli işlediklerimi, aleni yaptıklarımı, israflarımı, benim bilmediğim fakat senin bildiğin kusurlarımı affet. İlerleten sen, gerileten de sensin, senden başka ilah yoktur)”."
1783 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek: “Bana namazda okuyacağım bir dua öğret” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu duayı okumasını söyledi: “Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin”."
1784 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eüzu bike min azabi cehennem ve eüzu bike min azabi'I-kabri ve eüzu bike min fitneti'd-Deccal ve eüzu bike min fitneti'I-mahya ve'I-memat. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)”."
1785 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: “AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun. Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım. Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum! Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum. Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum. Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.) Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz. Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin. Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy! Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver! İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zat münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zat münezzehtir. Tesbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sahibi Zàt münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zat münezzehtir. Celal ve ikram sahibi Zat münezzehtir.”"
1786 "Hz. Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selam verip (namazdan çıkınca) üç kere istiğfarda bulunup: “Allahümme entes-selam ve minke's-seIam tebarekte ve tealeyte ya ze'l-celali ve'I-ikram. (Allahım sen selamsın. Selàmet de sendendir. Ey celal ve ikram sahibi sen münezzehsin, sen yücesin)” derdi.”"
1787 "Kà'a İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) duyurdular ki: “Namazın takipçileri (muakkibat) var. Onları her namazın peşinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükafaat hususunda) hüsrana uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuzdört adet tekbir'dir”. Nesai'nin Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'ten yaptığı bir rivayette şöyle denmektedir: “Bu emredildiği zaman Ensar'dan bir adam rüyasında görür ki bir kimse: “Bunu yirmi beş yapın, tehlili de ilave edin” demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'aanlattı. Efendimiz : “Söylendiği şekilde yapın!” buyurdu”."
1788 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim sabah namazının arkasından yüz kere tesbihde ve yüz kere tehlilde bulunursa, deniz köpüğü gibi çok bile olsa günahları affedilir”."
1789 "Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her namazın arkasından muavvizatı okumamı emretti.”"
1790 "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: “AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. Kıyamet de haktır. AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur”."
1791 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam olunca şu duayı okurdu: “Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!” İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi: “ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi.”"
1792 "Ebu Selam, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten naklediyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: “Kim akşama ve sabaha erdiği zaman: “Rabb olarak Allah, din olarak İslam'a, resül olarak Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e razı olduk” derse onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuştur”. Rezin bu duaya: “Kıyamet günü” ifadesini ilave etmiştir."
1793 "Abdullah İbnu Gannam el-Beyazi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim sabaha erdiği zaman: “Allahım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler sanadır, şükür sanadır” derse, o günkü şükür borcunu ödemiştir. Kim de aynı şeyler akşama erince söylerse o da o geceki şükür borcunu eda eder.”"
1794 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu: “Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!”"
1795 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi”."
1796 "Hz. Huzeyfe İbnu'l-Yeman (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girince şu duayı okurdu: “Allahım! Senin adınla hayat bulur, senin adınla ölürüm”. Sabah olunca da şu duayı okurdu: “Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren AlIah'a hamdolsun!. Zaten dönüşümüz de O'nadır”."
1797 "Hz. Bera (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: “Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalatu uesselam)'e imàn ettim” “Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun.” Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Resûlullah (àleyhissalatu vesselam), uyumak isteyince sağ yanı üzerine dayanır ve şöyle dua ederdi: “Allàhım! Kullarını topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azabından koru”."
1798 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu: “Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin”."
1799 "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatacağı sırada şu duayı okurdu: “Allahım, kerim olan Zat'ın adına, eksiği olmayan kelimelerin adına, alınlarından tutmuş olduğun hayvanların şerrinden sana sığınırım. Allahım sen borcu giderir günahı kaldırırsın. Allahım senin ordun mağlub edilemez, và'dine muhalefet edilemez. Servet sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahım seni hamdinle tesbih ederim”."
1800 "Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir gün, Halid İbnu Velid el-Mahzumi (radıyallahu anh): “Ey Allah'ın Resülü, bu gece hiç uyuyamadım” diye Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e yakındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu tavsiyede bulundu: “Yatağına girdinmi şu duayı oku: “Ey yedi kat semanın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi! Bütün bu mahlükatının şerrine karşı, bana himayekar oI! 0l ki hiç birisi, üzerime ani çullanmasın, saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur, ilah olarak sadece sen varsın.”"
1801 "İmam Malik'ten rivayete göre, ona şu haber ulaşmıştır: “Halid İbnu'l-Velid (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)” diye sordu. Ona şu tavsiyede bulundu: “Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile O'nun gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve (beni kötülüğe atan) beraberliklerinden AIlah'a sığınırım! de!”."
1802 "Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: “Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalalete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız”."
1803 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Evinden çıkınca kim: “Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah'tandır” derse kendisine: “İşine bak, sana hidayet verildi, kifayet edildi ve korundun da” denir, ondan şeytan yüz çevirir”."
1804 "Ebu Malik eI-Eş'àri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kişi evine girince şu duayı okusun: “AIIahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. AIIah'ın adıyla girdik, AIIah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz AIIah'a tevekkül ettik”. Bu duayı okuduktan sonra ailesine selam versin”."
1805 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hazretleri buyurdular ki: “Kim, malayani konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hasıl olan günahından arınmış olur: Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)”."
1806 "İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir cemaatte oturduğu zaman, ashabı için şu duayı okumadan nadiren kalkardı: “Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakininden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın. Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayanı bize musallat etme.”"
1807 "İmam Malik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu duayı okurdu: “Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, yolun meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum”."
1808 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), seferden dönerken, uğradığı her tümsekte üç kere tekbir getirir, arkadan da: “La ilahe iIlaIIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIIah'tan başka ilah yoktur. O tekbir, ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nadır. O herşeye kadirdir) dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz, Rabbimize hamdediyoruz. AIIah va'dinde sadık oldu, kuluna yardım etti. (Hendek Harbi'nde) müttefik orduları tek başına helak etti” derdi."
1809 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Ey Allah'ın Resülü, ben sefere çıkmak istiyorum bana tavsiyede bulun!” diye talepte bulundu. Efendimiz: “Sana Allah'tan korkmanı ve (yol boyu aştığın) her tepeııin başında tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!” buyurdu. Adam döneceği sırada şu duada bulundu: “Allah'ım! Ona uzaklığı dür, yolculuğu kolay kıl.”"
1810 "Abdullah el-Hatmi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisiyle vedalaştı mı şöyle derdi: “Dininizi emanetinizi ve işlerinizin akibetini Allah'ın muhafazasına bırakıyorum”."
1811 "Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) seferde iken gece olunca şu duayı okurdu: “Ey arz, benim de senin de Rabbimiz Allah'tır. Senin de, (sende bulunanların da sende yaratılmış olanların da, senin üzerinde yürüyenlerin de şerrinden Allah'a sığınırım. Arslanın, iri yılanın, yılanın, akrebin ve bu beldede ikamet eden (insilerin ve cinni)lerin, İblis'in ve İblis neslinin şerrinden de Allah'a sığınırım.”"
1812 "Havle Bintu Hàkim (radıyallahu anh ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurmuşlardır ki: “Kim bir yerde konakladığı zaman şu duayı okursa, oradan ayrılıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez: “Eüzü bi-kelimatillahi't-tammat min şerri ma halaka. (Allah'ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden AIlah'a sığınıyorum.)”"
1813 "Hz. Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Balığın karnında iken, Zü'n-Nün'un yaptığı dua şu idi: La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü mine'z-zalimin. (Allahım! Senden başka ilah yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)” Bununla dua edip de icabet görmeyen yoktur.”"
1814 "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: “Halim ve azim. olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semavat'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur.”"
1815 "el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona: “Ey Ebu Ümame, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?” diye sordu. “Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): “Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder.” “Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!” dedim. “Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: “AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım.” (Ebu Ümame) der ki: “Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi.”"
1816 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Fatıma (radıyallahu anha) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resûlullah ona: “Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)” dedi: “Allahım! Sen yedi semanın Rabbi, Arş-ı Azam'ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen zahirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen batınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin kıl.”"
1817 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bir şey üzecek olsa şu duayı okurdu: “Ya Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağisu. (Ey diri olan, ey Kayyüm olan Rabbim rahmetin adına yardımını talep ediyorum).” Ve keza şöyle derdi: “Elizzu bi-ya-ze'l-celali ve'l-İkram.” (Ya ze'l-celali ve'l-ikram)i devamlı söyleyin!"
1818 "Esma Bintu Umeys (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: “Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?” diye sordu ve şu duayı söyledi: “Allahu, Allahu Rabbi la üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)”"
1819 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) demiştir ki: “Kimin sıkıntısı artarsa şu duayı okusun: “Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'an'ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim.” Bu duayı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir.”"
1820 "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “Annem ve babam sana kurban olsun, şu Kur'àn göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu cevabı verdi: “Ey Ebül-Hüseyin! (Bu meselede) Allah'ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?” Hz. Ali (radıyallahu anh): “Evet, ey Allah'ın Rasülü, öğret bana!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu: “Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhüd bir andır. O anda yapılan dua müstecabtır. Kardeşim Yà'kub da evlatlarına şöyle söyledi: “Sizin için Rabbime istiğfàr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin.” Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvàffàk olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek'àt namaz kıl. Birinci rek'atte, Fatiha ile Yà-sin süresini oku, ikinci rek'atte Fatiha ile Ha-mim, ed-Duhan süresini oku, üçüncü rek'atte Fatiha ile Eliflam-mim Tenzilü's-secde'yi oku, dördüncü rek'atte Fatiha ile Tebareke'l-Mufassal'ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allah'a hamdet, Allah'a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salat oku, güzel yap. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü'min kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bütün bu okuduğun duaların sonunda şu duayı oku: “Allahım, bana günahları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terkettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı olan celal, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! celalin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbar et. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı, celalin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü, hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah'tandır. “ Ey Ebu'l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah'ın izniyle duana icabet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zat-ı Zülcelal'e‚ yemin olsun bu duayı yapan hiçbir mü'min icabetten mahrum kalmadı.” İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: “Allah'a yemin olsun, Ali (radıyallahu anh) beş veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a aynı önceki mecliste tekrar gelerek: “Ey Allah'ın Resülü! dedi, geçmişte dört beş ayet ancak öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) gidiyorlardı. Bugün ise, artık 40 kadar ayet öğrenebiliyorum ve onları kendi kendime okuyunca Kitabullah sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden hadisi dinliyordum da arkadan bir tekrar etmek istediğimde aklımdan çıkıp gidiyordu. Bugün hadis dinleyip sonra onu bir başkasına istediğimde ondan tek bir harfi kaçırmadan anlatabiliyorum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu söz üzerine Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye: “Ey Ebü'l-Hasan! Kabenin Rabbine yemin olsun sen mü'minsin!” dedi.”"
1821 "Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazda şu duayı okumamızı öğretiyordu: “Allàhım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. AIIahım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan sana istiğfàr ediyorum!”"
1822 "el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) elbiseyi yenilediği zaman şu duayı okurdu: Allahım! Hamd sanadır. -(giydiği şey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum.”"
1823 "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) yeni bir elbise giymişti ve şöyle dua etti: “Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren AIlah'a hamd olsun.” Sonra şunu söyledi: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim: “Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himayesi, hıfzı ve örtmesi altında olur.”"
1824 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bir şey yeyip içti mi şu duayı okurdu: “Bize yedirip içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun.”"
1825 "Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bir şey yer ve: “Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun” derse geçmiş günahları aff olunur” dedi.” Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: “Kim bir elbise giyer ve: “Bunu bana giydirip, tarafımdan bir güç ve kuvvet olmaksızın beni bununla rızıklandıran Allah'a hamdolsun” derse geçmiş ve gelecek günahları affedilir.”"
1826 "Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Muhakkak ki Allah, kulun bir şey yiyip hamdetmesinden veya bir şey içip hamdetmesinden razı olur.”"
1827 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu: “Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin.” Ebu Davud'un Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir: “Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashabın'ı (radıyallahu anhüm) davet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: “Kardeşinizi mükafaatlandırın!” buyurdu. Ashab: “Mükafaatı da ne?” diye sordular. Efendimiz: “Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sahibi için dua edilir. İşte bu onun mükafaatıdır” cevabını verdi.”"
1828 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kazayı hacet için helaya girdiği zaman şu duayı okurdu: “Allahümme inni eüzu bike mine'lhubsi ve'l-habais. (Allahım, pislikten ve (cin ve şeytan gibi) kötü yaratıklardan sana sığınırm.”"
1829 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) heladan çıkınca: “Gufraneke (affını taleb ediyorum) derdi.” Tirmizi'nin Hz. Ali'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Helaya girdiği zaman insanoğlunun avretleri ile cinnilerin gözleri arasındaki perde, kişinin “bismillah” demesidir.”"
1830 "Fatıma Bintu'l-Hüseyin İbni Ali, büyükannesi Fatımatu'l-Kübra (radıyallahu anha)'dan naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescide girdiği zaman Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat (dua) okur, sonra da: “Rabbim! günahımı affet, rahmet kapılarını bana aç” derdi, Çıkarken de yine Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat okur, sonra da: “Rabbim! günahımı affet, lütuf kapılarını benim için aç” derdi”."
1831 "Talha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu duayı okurdu: “Allahım, Ay'ın hilal devresini bize bereketli, imanlı, selametli ve İslam üzere geçir. (Ey hilal) benim de senin de Rabbin Allah'tır.”"
1832 "Katade (rahimehullah)'ye ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu duayı okurmuş: “Hayırlı ve istikametli bir ihtilaI (devresi diliyorum.)” bunu üç kere söyledikten sonra, “Seni yaratan AIIah'a inandım.” Bunu da üç kere tekrar ettikten sonra: “. . Ayını çıkarıp... Ayını getiren Allah'a hamdolsun” dermiş.” Ebu Davud'un yine Katade'den kaydettiği bir diğer rivayetinde: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam), hilali görünce yüzünü ondan çevirirdi” denmektedir."
1833 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gök gürleyip, şimşek çakınca şu duayı okurdu: “Allah'ım bizi gadabınla öldürme, azabınla da helak etme, bu (azabı)ndan önce bize afiyet (içinde ölüm) ver.”"
1834 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ufuk-ı semada bir bulut belirtisi gördü mü işi terkeder, namazda idiyse kısa keser ve şu duayı okurdu: “Allah'ım, bunun şerrinden sana sığınırım.” Yağmur başlarsa: “Allah'ım, boI yağmur, faydalı yağmur (ver)” derdi.”"
1835 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) rüzgar estiği zaman şu duayı okurdu: “AIIah'ım, senden bunun hayrını ve bunda olan (menfaatların da) hayrını ve bunun gönderiliş maksadındaki hayrı da istiyorum. Bunun şerrinden, bunda olanın şerrinden, burcunla gönderilen şeyin şerrinden de sana sığınıyorum.”"
1836 "Yine Tirmizi'de Übey İbnu Kà'b (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Rüzgara küfretmeyin. Hoşunuza gitmeyen bir rüzgar görünce: “Allah'ım, senden bunun hayrını taleb ediyorum” deyin. “"
1837 "Amr İbnu Şuayb an Ebihi an Ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Duaların en faziletlisi àrefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kadirdir) sözüdür.”"
1838 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Ey Allah'ın Resülü, dedim, şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?” Şu duayı okumamı söyledi: “Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affeedicisin, affı seversin, beni affet.”"
1839 "Amir İbnu Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: “Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve ahiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz).” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazdan çıktıktan sonra: “Namazda dua okuyan kimdi?” diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar sordu: “Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi.” Bunun üzerine adam: “Bendim, bu dua ile sadece hayır murad ettim” dedi. Efendimiz: “(Duanız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi” buyurdu.”"
1840 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden biri hapşırınca “Elhamdülillah ala külli hal.” (Her hal için elhamdülillah) desin. Kardeşi de yahut arkadaşı da- ona “Yerhamükallah” diye cevap versin. (Kardeşi bunu) kendisi için söyleyince, hapşıran da Yehdikümullah ve yuslih baleküm (Allah size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin) desin.”"
1841 "Ebü'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Hz. Davud (aleyhisselam)'un duaları arasında şu da vardır: “Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl.” Ebü'd-Derda der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Davud'u zikredince, onu “insanların en abidi (yani çok ve en ihlaslı ibadet yapanı)” olarak tavsif ederdi.”"
1842 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Resûlullah'a ref ederek demiştir ki: “Yunus kavminin duaları arasında şu da vardı: “Ey diri olan, ey (mahlükata) kıyam veren, ey hiçbir hayat sahibinin olmadığı zamanda hayat sahibi olan, ey hayat veren, ey ölüm veren, ey celal ve ikram sahibi!”"
1843 "Hz. Ömer ve Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anhüma) anlatıyorlar: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bir belaya uğrayanı görünce şu duayı okursa: “Seni imtihan ettiği şeyde bana afiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah'a hamdolsun!” Artık yaşadığı müddetçe, bu bela ne olursa olsun ona maruz kalmaktan muaf kılınır.” Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin bir rivayetinde sadece: “..Bu bela ona isabet etmez” denmiştir."
1844 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken şunu söylerdi: “Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl.”"
1845 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah'ın duasının çoğu: “Allahümme atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l ahireti haseneten ve kına azabe'n-nar. (Allahım bize dünyada da bir hayır, ahirette de bir hayır ver, bizi cehennem azabından koru” idi.”"
1846 "Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim cenneti üç kere isterse, cennet: “AIIah'ım onu cennete koy” der. Kim AIIah'tan üç sefer ateşe karşı koruma taleb ederse, cehennem: “AIIah'ım onu ateşten koru” der.”"
1847 "Hz. AIi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, “Bir mükateb ona gelerek: “Kitabet borcumu ödemekten aciz kaldım, bana yardım et” dedi. Ona şu cevabı verdi: “Sana, Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın bana öğretmiş bulunduğu bir duayı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: “AIIah'ım, yeterince helalinden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme.”"
1848 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle istiaze ederlerdi: “Allah'ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, kabir azabından sana sığınırım. Haya ve ölüm fitınesinden sana sığınırım.”"
1849 "Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu duayı okurlardı: “Allah'ım! Cüzzamdan, barastan (alaten), delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım.”"
1850 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu duayı okurlardı: “AIlah'ım, huşü duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir duadan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım.”"
1851 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Belanın ezmesinden, helakın gelmesinden, kötü kazadan, düşmanların şamatasından Allah'a istiaze edin.”"
1852 "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua ederdi: “Allahım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlaktan sana sığınırım.” Bir rivayette şöyle denmiştir: “Allahım! Açlıktan sana sığınırım, çünkü o pek fena yatak arkadaşıdır. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o ne kötü huydur.”"
1853 "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Mirac gecesi cinlerden bir ifrit gördüm. Elinde ateşten bir şüle olduğu halde beni takip ediyordu. Nazarımı her atışımda onu görüyordum. Cibril (aleyhisselam) bana: “İstersen sana bir dua öğreteyim, onu okursan, şülesi söner ve ağzının üstüne düşer” dedi.” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Pekala!” dedi. Cibril (aleyhisselam) de “Şunu oku!” buyurdu: “Allah'ın kerim olan rızàsı için, eksiksiz, mükemmel kelimatullah hakkı için -ki hiç kimse muttaki olsun, facir olsun onu aşıp daha güzelini söyleyemez- (bela olarak) semadan inen, semaya yükselen, (ve ceza gerektiren) şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yer(in altın)dan çıkan şerden, gece ve gündüz fitnelerinden, gece ve gündüz gelen musibetlerden AIIah'a sığınırım. Ey Rahman, hayır getiren hadiseler hariç.”"
1854 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İki haslet veya iki hallet -vardır ki onları Müslüman bir kimse (devam üzere) söyleyecek olursa mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır. Kim onlarla amel ederse, azdır da... Her (farz) namazdan sonra on kere tesbih (sübhanallah), on kere tahmid (elhamdülillah), on kere tekbir (Allahu ekber) söylemekten ibarettir.” (Abdullah der ki:) “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bunları söylerken parmaklarıyla saydığını gördüm. Resûlullah devamla buyurdular: “Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüzellidir. Mizanda bin beş yüzdür. “İkinci haslet” ise yatağa girince Allah'a yüz kere tesbih, tekbir ue tahmid'de bulunmanızdır. Bu da lisanda yüzdür, mizanda bindir. (Her ikisi toplam iki bin beş yüz eder.)” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle bir soru ile devam etti: “Hanginiz bir günde, gece ve gündüz iki bin beş yüz günah işler?” “Bunları niye söylemiyelim ey Allah'ın Resülü?” dediler. Şu cevabı verdi: “Şeytan, namazda iken her birinize gelir: “Şunu şunu hatırla” der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (zikir yapmasına imkan vermeden) uyutmaya çalışır ve uyutur da.”"
1855 "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Bir adam gelerek- “Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben Kur'àn'dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifayet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!” “Öyleyse, buyurdu, Sübhanallah velhamdüIillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah'tandır) de.” “Ey Allah'ın Resülü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O'nu senadır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?” “Şöyle dua et: Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!” Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: “Şöyle (sımsıkı belledim!)” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bunun üzerine: “İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu !..” buyurdu.”"
1856 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölümünden önce şu duaları çok tekrar ederdi: “Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, màğfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.)” Ben kendisinden bunun sebebini sordum. Şu açıklamayı yaptı: “Ràbbim bana bildirdi ki, ben ümmetim hakkında bir alamet göreceğim. Ben onu görünce Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh zikrini artırdım. Bu gördüğüm, İza cae nàsrullahi ve'l-fethu.. süresidir. “"
1857 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sübhanallahi, velhamdu lillahi, vela ilahe illallahu vallahu ekber (Allah'ı tesbih ederim, hamdler Allah'adır, Allah'tan, başka ilah yoktur. Allah en büyüktür) demem, bana, üzerine güneşin doğduğu şeyden (dünyadan) daha sevgilidir.”"
1858 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Miraç sırasında İbrahim (aleyhisselam)'le karşılaştım. Bana: “Ey Muhammed, ümmetine benden selam söyle. Ve haber ver ki: Cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası (suyu tutacak şekilde) düz ve boştur. Oraya atılacak tohum da sübhanallah, velhamdülillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber cümlesidir.”"
1859 "Hz. Ebu Bekri's-Sıddikin azadlısı Yüseyre (radıyallahu anhüma) -ki ilk muhacirlerden idi- anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize dedi ki: “Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zira parmaklar (Kıyamet günü nelerde kullanıldıklarından) suale maruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır.”"
1860 "Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır sayılmaz.”"
1861 "el-Eğarru'l-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker. Ancak ben Allah'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim).”"
1862 "Yine Eğarru'l-Müzeni, Müslim'in bir rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: “Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. AIIah kasem olsun ben Rabbim Tebarek ve Teala hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim.”"
1863 "Buhari ve Tirmizi'de gelen bir rivayette Hz.Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) diyor ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: “AIIah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum.”"
1864 "Esma İbnu'I-Hakem el-Fezari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hazreti Ali'yi dinledim, şöyle demişti: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan bir hadis dinledim mi, Allah Teala hazretlerinin faydalanmamı dilediği kadar ondan istifade ediyordum. Şayet bir adam O'ndan hadis rivayet edecek olsa (gerçekten duydun mu diye) yemin ettiriyordum. Yemin edince onu tasdik edip rivayetini kabül ediyordum.” Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) bana şu hadisi rivayet etti ve bu rivayetinde Ebu Bekir doğru söyledi: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, demişti ki: “Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teala hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur.” Sonra da şu ayeti okudu. (Mealen): “Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmran 135)."
1865 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim: “La ilahe illallahu vahdehu la-şerike leh, lehu'l mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir” duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azad etmiş gibi sevàb verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere “Sübhanallahi ve bihàmdihi” derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile.”"
1866 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam) buyurdular ki: “Kim çarşıya girince La ilahe iIIalIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün Ia yemütü bi-yedihi'I-hayr ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIlah'tan başka ilàh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona aittir. Hayatı o verir, ölümü de o verir. Kendisi hayattardır, ölümsüzdür. Hayırlar O'nun elindedir. O her şeye kadirdir) duasını okursa AIIah ona bir milyon sevab yazar, bir milyon da günah affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir.” Bir rivayette, üçüncü mükafaata bedel, “Onun için cennette bir köşk yapar” denmiştir.”"
1867 "Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam)'ın zevcelerinden Cüveyriyye (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz bir gün sabah namazını kılınca, daha kendisi namazgahında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş, kuşluktan sonra Cüveyriyye (aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş ve: “Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın galiba?)” diye sormuştur. “Evet” cevabı üzerine şunu söylemiştir: “Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(Iik bir dua)yı üç kere okudum. Eğer bunlardan hasıl olan sevab tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun duaların sevabının ağırlığına denk olur. O dua şudur: “Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıda nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatihi. (Allah'ı mahlukatı sayısınca, nefsinin rızasınca, arşının ağırIığınca, kelimelerinin adedince tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederim.”"
1868 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İki kelime vardır, bunlar dile hafif, terazide ağır, Rahman'ada sevgilidirler: Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahi'l-azim. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, yüce Allahım seni tenzih ederim) kelimeleridir.”"
1869 "Yine Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “La havle ve Ia kuvvete illa billah. (Güç de kuvuet de ancak AIIah'tandır) sözünü çok tekrar edin.” Mekhül dedi ki: “Kim bunu der ve sonra da: “Allah (ın gazabın) dan ancak O (nun rahmeti)'na iltica etmekle kurtuluşa erilebilir” derse, Allah ondan yetmiş çeşit zararı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir.”"
1870 "Ebu Mes'ud el Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz Sa'd İbnu Ubade'nin meclisinde otururken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanımıza geldi. Kendisine, Beşir İbnu Sa'd: “Ey Allah'ın Resülü! Bize Allah Teala Hazretleri, sana salat okumamızı emretti. Sana nasıl salat okuyabiliriz?” diye sordu. Efendimiz şu cevabı verdi: “Şöyle söyleyin: “AIIahümme salli aIa Muhammedin ve aIa aI-i Muhammed, kema salleyte aIa İbrahime ve barik aIa Muhammedin ve aIa aI-i Muhammedin kema barekte aIa aI-i İbrahime inneke hamidun mecid. (AIIah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in aline rahmet kıI, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i ve Muhammed'in alini mübarek kıl. Tıpkı İbrahim'in alini mübarek kıldığın gibi.” (ResuIullah ilaveten şunu söyledi): “Selam da bildiğiniz gibi olacak.” Müslim,Salat 65, (405), Kasru's-Salat 67,(1,165,166); Tirmizi,Tefsir, Ahzab,(3218); Ebu Davut, Salat 183, (980,981); Nesai, Sehv 49, (3, 45, 46). Tirmizi dışındaki Kütüb-i Sitte kitaplarında, Ebu Humeyd es-Saidi (radıyallahu anh)'den gelen bir rivayet şöyle: “Ashab sordu: “Ey Allah'ın Resülü sana nasıl salat okuyalım?” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): Şöyle söyleyin, dedi: “AIIahümme salli aIa Muhammedin ve aIa ezvacihi ve zürriyyetihi kema salleyte aIa İbrahime ve bàrik aIa Muhammedin ve aIaezvacihi ve zürriyyetihi kema barekte aIa İbrahime inneke hamidun mecid. (AIIahım! Muhammed‚ zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i, zevcelerini ve zürriyetini mübarek kıl, tıpkı İbrahim'i mübarek kıldığın gibi. Sen övülmeye Iayıksın, Şerefi yücesin).” Kà'b İbnu Ucre'den gelen bir rivayet de şöyle: “Resûlullah (aleyhissaIatu vesselam) yanımıza gelmişti: “Ey Allah'ın Resülü, dedik, sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Ama, sana nasıl salat okuyacağız (bilmiyoruz)? “ “Şöyle söyleyin! dedi: “AIIahümme salli aIa Muhammed'in ve ala aI-i Muhammedin kema salleyte aIa İbrahime inneke hamidun mecid. AIIahümme barik aIa Muhàmmedin ve aIa aI-i Muhammed, kema barekte aIa aIi İbrahime inneke hamidun mecid.”"
1871 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bana (bir kere) salat okursa AIIah da ona on salat okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.” Yine Nesaide Ebu Talha (radıyallahu anh)'dan gelen bir rivayet şöyle: “Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine: “Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!” dedik. “Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: “Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: “Sana salavat okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selam okuyan herkese de benim on selam okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?”"
1872 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır.” Yine Tirmizi'de Hz. Ali (radıyallahu anh)'den kaydedilen bir rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salavat okumayandır.”"
1873 "Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vessalam) buyurdular ki: “Yeryüzünde Allah'ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selamını (anında) bana tebliğ ederler.”"
7090 "Su'da'I-Mürriyye radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın vefatından sonra Hz. Ömer, (bir gün kocam) Talha'ya uğradı. (Onu üzgün bularak:) “Neyin var, niye üzgünsün? Amca oğlun (Ebu Bekr'in) halife oluşu mu seni üzdü?” dedi. Talha: “Hayır! Lakin ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: “Ben bir kelime biliyorum, her kim ölümü anında onu söylerse mutlaka amel defteri için bir nur olur ve onun cesedi ve ruhu, ölüm anında o kelime sebebiyle bir rıza, bir rahmet bulacaktır” buyurduğunu işittim” dedi. Ben bu kelimenin ne olduğunu o ölünceye kadar sormadım. (İşte bunun için üzgünüm)” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ben o kelimeyi biliyorum. O, Resûlullah aleyhissaltu vesselam'ın amcası (Ebu Talib)e vefatı anında teklif ettiği kelime-i tevhiddir. Eğer Resülııllah aleyhissalatu vesselam, amcası için, kelime-i tevhidden daha kurtarıcı bir şey bilseydi onu (söylemesini) emrederdi” dedi.”"
7091 "Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ölen bir nefis (ölüm anında) Allah'ın bir ve benim Allah elçisi olduğuma şehadet eder, kalbi de bunu tasdik ederse, Allah mutlaka ona mağfiret kılar.”"
7092 "Ümmü Hani radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “La ilahe illallah (Allahtan başka ilah yoktur)” kelimesini fazilette hiçbir amel geçemez ve bu kelime hiçbir günahı bırakmaz, (affettirir).”"
7093 "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim, sabah namazının peşinden La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve ala külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir)” derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi azad etmiş gibi sevap yazılır.”"
7094 "Kudame İbnu İbrahim el-Cümahi radıyallahu anh'ın anlattığına göre: “Kendisi, Hz. Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattab radıyallahu anhüma'ya gidip geliyordu. Bu uğramaları esnasında yaşça delikanlı ve üzerinde kırmızıya boyanmış iki parça giyecek vardı. Kudame devamla der ki: “Abdullah İbnu Ömer bize Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kendilerine şunu anlattığını söyledi: “Allah'ın kullarından bir kul dedi ki: “Ey Rabbim! Senin zatının celaline ve senin hakimiyetinin azametine layık şekilde sana hamd olsun.” Bu hamd kulun amelini yazmakla muvazzaf iki meleği aciz bıraktı. Onlar (bunun sevabını) nasıl yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine melekler göğe çıktılar ve: “Ey Rabbimiz! Senin kulun öyle bir kelam söyledi ki, nasıl yazacağımızı bilemiyoruz” dediler. AllahTeala hazretleri, -kulun söylediği sözü en iyi bilen olduğu halde-: “Benim kulum ne söyledi?” diye sordu. Melekler: “Ey Rabbimiz! O kul: “Ya Rabbi lekel-hamdu kema yenbaği li-Celali vechike ve azimi sultanike” söyledi” dediler. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri o iki meleğe buyurdu ki: “Kulum bana kavuşup da ben onu söylediği söze (hamde) karşılık mükafaatlandırıncaya kadar siz o sözü kulumun söylediği gibi yazınız” buyurdu.”"
7095 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam sevdiği bir şeyi görünce: “Hamd o Allah'a mahsustur ki salih şeyler sadece onun lütuf ve nimetiyle tamamlanır” derdi. Hoşlanmadığı bir şey görünce de: “Her durum üzerine Allah'a hamd olsun” derdi.”"
7096 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle derlerdi: “Elhamdulillah ala külli hail. Rabbi eüzu bike, min hali ehli'n-nar” (Her hal için Allah'a hamdolsun. Ey Rabbim cehennem ehlinin halinden sana sığınırım.”"
7097 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah kuluna bir nimet verdiği zaman kul “Elhamdülillah” derse, kulun verdiği (yani hamd demek suretiyle ödediği, kendine sağlayacağı menfaatçe) aldığından efdal (üstün) olur.”"
7098 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın anlattığına göre: “Kendisi ağaç dikerken yanına Resûlullah aleyhissalatu vesselam uğrar ve: “Ey Ebu Hureyre! Şu diktiğin nedir?” der. “Kendim için bir fidan dikiyorum!” cevabını verir. Aleyhissalatu vesselam: “Sana, senin için daha hayırlı bir dikilecek fidan göstereyim mi?” buyurur. Ebu Hureyre: “Göster! Ey Allah'ın Resülü!” der. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: “Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber (Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür)” de! Bunu söylersen her bir kelimesi için sana cennette bir ağaç dikilir.”"
7099 "Nu'man İbnu Beşir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah'ın celalinden zikrettiğiniz tesbih (sübhanallah), tehlil (la ilahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri Arş'ın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı oğulu uğultusu gibi uğultu çıkararak, sahiplerini andırırlar. Sizden biri, Arş'ın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?”"
7100 "Ümmü Hani radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim ve: “Ey Allah'ın Resûlü! Bana (kolay ve sevabı büyük) bir amel gösterin. Zira artık ben yaşlandım, zaafa ugradım ve şişmanladım” dedim. Aleyhissalatu vesselam derhal şu cevabı verdiler: “Yüz kere Allahuekber de! Yüz kere elhamdulillah de, yüz kere sübhanallah de. (Bunu yapman senin için) Allah yolunda eğerlenip gemlenmiş yüz attan daha hayırlıdır. (Kurban edilmiş) yüz deveden daha hayırlıdır. Yüz köle azad etmekten daha hayırlıdır.”"
7101 "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana dedi ki: “Sana sübhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber” demeyi tavsiye ederim. Zira bu kelimeler, günahları döker, tıpkı ağacın yapraklarını dökmesi gibi.”"
7102 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ben günde yüz sefer Allah'a istiğfarda bulunurum.”"
7103 "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ben günde yetmiş kere Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunurum.”"
7104 "Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Benim dilimde, aile efradıma karşı bir ölçüsüzlük vardı. Fakat bu başkalarına olmazdı. Bu halimi Aleyhissalatu vesselam'a söyledim. Resûlullah: “İstiğfar bakımından ne haldesin? (Bu kusurunun bağışlanması için günde yetmiş kere istiğfar et!” buyurdular.”"
7105 "Abdullah İbnu Busr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Amel defterinde çok istiğfar bulunana ne mutlu!”"
7106 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle dua ederdi: “Ey Allahım! Beni, güzel amel işledikleri zaman(bunun mükafaatıyla) müjdelenen ve hata işlediği zaman da istiğfar edenlerden eyle!”"
7107 "Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?” buyurdular. “Evet! Ey Allah 'ın Resülü!” dedim. “La havle vela kuvvete illa billah (Gerek ibadet için gerek dünyevi işlerim için muhtaç olduğum) bütün güç kuvvet Allah'tandır” de!” buyurdular.”"
7108 "Hazım İbnu Harmele radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a uğramıştım. Bana: “Ey Hazım! La havle vela kuvvete illa billah” de! Çünkü bu cümle cennet hazinelerinden biridir” buyurdular.”"
7109 "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah şu duayı çok yapardı: “Allahümme sebbit kalbi ala dinike.(Allahım kalbimi dinin üzere sabit kıl.” Bir adam: “Ey Allah'ın Resülü! Biz sana iman ettiğimiz ve senin getirdiklerini tasdik ettiğimiz halde bizim (akibetimiz) için korkuyor musun?” dedi. Aleyhissalatu vesselam adama şu cevabı verdi: “Kalpler, muhakkak ki Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, onu (dilediği şekilde) döndürür.” Ravi der ki : “A'meş iki parmağını gösterdi. “"
7110 "İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Kur'an'dan bir sure öğretir gibi şu duayı bize öğretmişti: “Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, Mesih Deccal'in fitnesinden, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.”"
7111 "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Allah'tan faydalı ilim dileyin, faydasız ilimden Allah'a sığının” buyurdu.”"
7112 "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam kendisine şu duayı öğretmiştir: “Allahım ben senden hayrın her çeşidini isterim; yakın olsun, uzak olsun; bildiğim olsun, bilmediğim olsun; bütün şerlerden de sana sığınırım; yakın olsun, uzak olsun; bildiğim şer olsun, bilmediğim şer olsun. Allahım! Kulun ve peygamberin Muhammed'in senden istediği şeyleri senden ben de istiyorum. Kulun ve peygamberin hangi şerlerden sana sığınmışsa ben de o şerlerden sana sığınıyorum. Allahım! Ben senden-, cenneti ve cennete götüren söz ve amel(de beni muvaffak kılman)ı istiyorum. Ateşten ve ateşe götüren söz ve fiillerden de sana sığınıyorum. Ve dahi benim hakkımda hükmettiğin her kaza ve kaderi hayırlı kılmanı senden diliyorum.”"
7113 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adama: “Namazda ne diyorsun?” diye sordu. Adam: “Teşehhüdü (Ettahiyyatu, Allahümme salli, Allahümme barik...) okuyorum. Sonra Allah'tan cennet diliyor ve cehennem ateşinden O'na sığınıyorum. Ama vallahi ben, ne senin okuduğunu ne de Muaz'ın okuduğunu bilmiyorum” dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (adama): “Biz de senin okuduğun şeyler çerçevesinde okuyoruz” buyurdu.”"
7114 "Evs İbnu İsmail el-Beceli radıyallahu anh'ın anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam vefat ettiği zaman, Hz. Ebu Bekr'in şöyle söylediğini işitmiştir: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim şu makamımda ilk yıl, ayağa kalktı -böyle söyleyince Hz. Ebu Bekr gözlerinin yaşını tutamayıp ağladı- sonra dedi ki: “Size doğru olmanızı sıdkı, tavsiye ederim. Çünkü sıdk birr (denen Allah'ın rızasına götüren en iyi amelle beraberdir) ikisi de cennettedir. Yalandan sakının. Çünkü o, fücürla beraberdir ve ikisi de cehennemdedir. Allah'tan afiyet dileyin. Çünkü, kimseye Çünkü, kimseye yakinden sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir. Birbirinizle hasedleşmeyin. Birbirinizle aranızdaki iyi münasebetleri kesişmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları kardeşler olun!”"
7115 "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kişinin yaptığı dualar içerisinde en hayırlısı şudur: Allahümme inni es'eluke'l-mu'afate fid-dünya ve'l-ahireti (Ey Allah'ım! Senden dünya ve ahirette afiyet istiyorum),”"
7116 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah bize ve Ad'ın kardeşine rahmet eylesin.”"
7117 "el-Kasım (İbnu Abdirrahman) radıyallahu anh demiştir ki: “Allah'ın, duada şefaat kılındığı taktirde, o duayı kabul ettiği ism-i azamı şu üç surededir: Bakara, Al-i İmran ve Ta-Ha. Ebu Ümame radıyallahu anh'tan yapılan bir rivayette, bunun benzeri Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan merfu olarak gelmiştir."
7118 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle yalvardılar: “Allahım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce nezdinde en sevimli olan, onunla dua edildiği taktirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum.” Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, bir başka gün Aleyhissalatu vesselam'ın, kendisine “Ey Aişe! Kendisiyle dua edildiği taktirde icabet ettiği ismi, Allah'ın bana gösterdiğini sen biliyor musun?” diye sormuştu. Hz. Aişe der ki: “Ben: “Ey AIlah'ın Resülü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!” dedim. “Ey Aişe onu sana öğretmem uygun düşmez!” buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başıma oturdum. Sonra kalkıp, başını öptüm ve: “Ey Allah'ın Resülü! Onu bana öğret” diye ricada bulundum. O yine: “Onu sana öğretmem uygun olmaz, ey Aişe! Onunla senin dünyevi bir şey talep etmen uygunsuz olur” buyurdu.” Hz. Aişe devamla der ki: “Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekat namaz kıldım, sonra: “Allahım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahman isminle dua ediyorum.Sana Birrurrahim isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle” diye dua ettim.” Aişe devamla der ki: “Bu duam üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve: “İsm-i azam, senin yaptığın şu duanın içinde geçti” buyurdu.”"
7119 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah Teala hazretlerinin doksandokuz ismi vardır, yüzden bir eksik. O, tektir, teki sever. Kim bu isimleri ezberlerse cennete girer. Onlar şunlardır: Allah, el-Vahid, es-Samed, el-Evvel, el-Ahir, ez-Zahir, el-Batın, el-Halık, el-Bari, el-Musavvir, el-Melik, el-Hakk, es-Selam, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Aziz, el-Cebbar, el-Mütekebbir, er-Rahman, er-Rahim, el-Latif, el-Habir, es-Semi', el-Basir, el-Alim, el-Azim, el-Barr, el-Müte'al, el-Celil, el-Cemil, el-Hayy, el-Kayyüm, el-Kadir, el-Kahir, el-Aliyyu, el-Hakim, el-Karib, el-Mucib, el-Ganiyyu, el-Vehhab, el-Vedüd, eş-Şekür, el-Macid, el-Vacid, el-Vali, er-Raşid, el-Afuvvu, el-Ğafür, el-Halim, el-Kerim, et-Tevvab, er-Rabb, el-Mecid, el-Veliyyu, eş-Şehid, el-Mübin, el-Bürhan, er-Ra'üf, er-Rahim, el-Mübdiu, el-Mu'id, el-Bais, el-Varis, el-Kaviyyu, eş-Şedidu, ed-Darru, en-Nafi'u, el-Baki, el-Vaki, el-Hafıd, er-Rafi', el-Kabıd, el-Basıt, el-Mu'ızzu, el-Müzillü, el-Muksıt, er-Rezzak, Zü'l-Kuvve, el-Metin, el-Kaim, ed-Daim, el-Hafız, el-Vekil, el-Fatır, es-Sami', el-Mu'ti, el-Muhyi, el-Mümit, el-Mani', el-Cami', el-Hadi, el-Kafı, el-Ebed, el-Alim, es-Sadık, en-Nür, el-Münir, et-Tamm, el-Kadim, el-Vitru, el-Ahadu, es-Samedu, ellezi lem yelid velem yüled ve lem yekün lehu küfüven ahad.” Zûhri der ki: “Bana birçok ilim ehlinden ulaştığına göre, bu Esmau Hüsna'nın okunmasına “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehü'l Mülkü ve Lehü'I-Hamdu bi-yedihi'l-Hayr ve huve ala külli şeyin kadir, la ilahe illallahu, lehül-Esmau'l-Hüsna” diye başlanmalıdır.”"
7120 "Ümmü Hakim Bintü Vedda'el-Huza'iyye radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Babanın duası perdeyi deler (kabul makamına ulaşır).”"
7121 "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hadimi Ebu Selam anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Akşam ve sabaha erdiği vakit: “Raditu billahi Rabben ve bi'I-İslami dinen ve bi-Muhammedin nebiyyen (Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, peygamber olarak Muhammed'den razıyım” diyen bir müslüman veya insan veya köle yoktur ki, o kimseyi Kıyamet günü razı ve memnun etmek Allah üzerine bir hak olmasın.”"
7122 "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yatağına girince, sağ elini yanağının altına koyar sonra şu duayı okurdu: “Allahümme, kıni azabeke yevme teb'asu -ev tecme'u- ibadeke (Allahım! Kullarını yeniden dirilttiğin veya topladığın- gün beni azabından koru.”"
7123 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, evinden çıktığı vakit şu duayı okurdu: “Bismillahi la havle vela kuvvete illa billah, et-tüklani alallah. (Allahın ismiyle. Dünya ve ukba işlerine güç kuvvet Allah'tandır. Dayanağım Allah'dır.”"
7124 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kişi evinin -veya apartmanın- kapısından çıkınca, adama müekkel (nezaretçi) iki meleği vardır. Adam: “Bismillah” deyince onlar: “Doğruya irşad edildin” derler. “La havle vela kuvvete illa billah” deyince, melekler: “Korundun” derler. Adam: “Tevekkeltü alallah” deyince onlar: “İşin (sana bedel) görüldü” derler. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam devamla) dedi ki: “Sonra adamın iki karini (yani onu günaha sürüklemek isteyen insi ve cinni iki şeytanı) onu karşılarlar. Melekler (o şeytanlara): “Hidayete erdirilen, işi (Allah tarafından) görülen ve muhafaza altına alınan bir kimseden ne istiyorsunuz?” derler “"
1722 "Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Dua ibadetin kendisidir” buyurdular ve sonra şu ayeti okudular. (Mealen): “Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir” buyurdu.” (Gafır 60)."
1723 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kaıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevi şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. “"
1724 "Ubade İbn's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Yeryüzünde, masiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin. “"
1725 "Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûl-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam), (bir gün) sordu: “En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade artıran, melikinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?” “Evet! Ey Allah'ın Resûlü!” dediler. “Allah'ın zikridir!” buyurdu."
1726 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allahu Teala hazretleri şöyle seslenir: “Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!”"
1727 "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve ahiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin.”"
1728 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Bir kimse evine veya yatağına gir'ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler. Melek: “Hayırla aç!” der. Şeytan da: “Şerle aç!” der. Adam, şayet (o sırada) Allah'ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet: “Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah'a hamdolsun”dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp namaz kılsa faziletler içinde namaz kılmış olur.”"
1729 "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmail'in oğullarından dört tanesini azad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi azad etmemden daha sevgili gelir.”"
1730 "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve; “Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım” der. “ Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle: “Allahu Teala gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semaya inerek şöyle der: “Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?”"
1731 "Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: “Derdi ki: “Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?” “Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.”"
1732 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)” “Öyleyse, dendi, “ey Allah'ın Resûlü, nasıl dua edelim?” “Allah'tan, dedi, dünya ve ahiret için afıyet isteyin!”"
1733 "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua.”"
1734 "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın.”"
1735 "Yine Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) anlatıyor: “(Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab dua vardır, bunların icabete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun duası, müsafirin duası, babanın evladına duası.”"
1736 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İcabete mazhar olmada gaib kimsenin gaib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür'atli olanı yoktur.”"
1737 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Duvaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah'tan avuçlarımızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün.”"
1738 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm.”"
1739 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ellerini dua ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı.”"
1740 "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Adamın biri iki parmağı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Birle! Birle!” diye müdahale etti.”"
1741 "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ne minberde ne de bir başka şey üzerinde dua yaparken ellerini uzattığını görmedim. Bilakis şöyle gördüm” dedi ve baş ve orta parmaklarını kapayıp şehadet parmağını açmış vaziyette işaret etti.”"
1742 "Hz. Selman (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Rabbiniz hayiydir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten istihya eder.”"
1743 "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlulla: (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'a duayı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah celle şanuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin duasını kabul etmez.”"
1744 "Fadale İbnu Ubeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen: “Bu kimse acele etti” buyurdu. Sonra adamı çağırıp: “Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd u sena ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat okusun, sonra da dilediğini istesin” buyurdu.”"
1745 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. (Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun.)” Tirmizi, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezin ise merfu olarak rivayet etmiştir."
1746 "Hz. İbnu. Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okuyarak devam ettim. Sanra kendim. için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygaınber (aleyhissalatu vesselam); “İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi.”"
1747 "Hz. Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı.”"
1748 "Ebû Müsabbih el-Makrai, Ebû Züheyr en-Nümeyri (radıyallahu anh)'den naklen anlatıyor: “Bir gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber çıktık., Derken bir adama rastlatdık. Sual (ve Allah'tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu dinlemek üzere durakladı. Ve: “Eğer (duayı) sonlandırırsa vacib oldu!” buyurdu. Kendisine: “Ne ile sonlandırırsa ey Allah'ın Resûlü!” denildi. “Amin ile” dedi, uzaklaştı. Adama: “Ey fülan! duanı aminle tamamla ve de gözün aydın olsun!” dedi.”"
1749 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden biri dua edince “Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!” demesin. Bilakis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teala Hazretleri'ni kimse icbar edemez. “"
1750 "Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek): “Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır” dedi.”"
1751 "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir kimsenin: “Ya Rabbi, senden nimetin kemalini taleb ediyorum” dediğini işitmişti. Sordu: “Nimetin kemali nedir?” “Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümid ettim” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) “Sordum, zira, nimetin kemali cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır” dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti: “Ey celal ve ikrab sahibi Rabbim!” hemen şunu söyledi: “Duana icabet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste” Derken ,bir başkasının: “Ya Rabbi senden sabır istiyorum!” dediğini işitmişti, ona da: “Allah'tan bela istedin, afiyet de iste!” dedi."
1752 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.”"
1753 "Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.”"
1754 "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyudular ki: “Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icabet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: “Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi.” Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir: “Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.” Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde şöyledir: “Allah'a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.”"
1755 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Nefslerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah'ın duaları kabul ettiyi saate rastgelir de, istediğiniz kabul ediliverir.”"
1756 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.”"
1757 "Ebû Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah Teala Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder.”"
1758 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allahu Teala Hazretleri'nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir.”"
1759 "Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir kadın: “Ey Allah'ın Resûlü, bana ve kocama dud ediver!” diye ricada bulunmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: “Allah sana da, kocana da rahmet etsin!” diye dua buyurdu.”"
1760 "Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: “Bir misli de sana olsun” demesin.” Ebû Davud'un rivayetinde şu ziyade vardır: “Melekler: “Amin, bir misli de sana olsun!” derler.”"
1761 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur.”"
1762 "Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bir adamın şöyle söylediğini işitti: “Allah'ım, şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur.” Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) buyurdular: “Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin olsun, bu kimse, Allah'tan İsm-i Azàmı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Azamla dua ederse Allah ona icabet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir. “"
1763 "Mihcen İbnu'l-Edra' (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir adamın: “Ey Allah'ım, bir ve samed olan, doğurmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıy-la senden istiyorum. Günahlarımı mağfıret et, sen Gafürsun, Rahimsin!” dediğini işitmişti, hemen şunu söyledi: “O mağfiret edildi. O mağfıret edildi. O mağfiret edildi!”"
1764 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam şöyle dua etmişti: “Ey Allah'ım, hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semavat ve arzın celal ve ikram sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyümsun (kainatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!” (Bu duayı işiten) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu: “Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?” “Allah ve Resûlü daha iyi bilir`?” “Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim ki, o Allah'a, İsm-i Azam'ı ile dua etti. O İsm-i Azam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir.”"
1765 "Esma Bintu Yezid (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'ın İsm-i Azam'ı şu iki ayettedir: 1- “İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahman ve Rahim'dir.” (Bakara 163). 2- Al-i İmran süresinin baş kısmı: Elif Lam-Mim. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyümdur” (Al-i İmran 1-3)."
1766 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever.” Bir rivayette: “Kim o isimleri sayarsa cenntete girer” buyurmuştur. Buhari hadisi bu lafızla tahric etmiştir. Müslim'de “tek” kelimesi yoktur. Tirmizi'nin rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'ın isimlerini şöyle yazdı: “O Allah ki O'nda başka ilah yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir. E1-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selamu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azizu, el-Cebbaru, el-Mütekebbiru, el-Haliku, el-Bariu, el-Musavviru, el-Gaffaru, el-Kahharu, el-Vehhabu, er-Rezzaku, el-Fettahu, el-Alimu, el-Kabizu, el-Basitu, el-Hafidu, er-Rafiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semiu, el-Basiru, el-Hakemu, el-Adlu, el-Latifu, el-Habiru, el-Halimu, el-Azimu, el-Gafûru, eş-Şekûru, el-Aliyyu, eI-Kebiru, el-Hafizu, el-Mukitu, el-Hasibu, el-Celilu, el-Kerimu, er-Rakibu, el-Mucibu, el-Vasiu, el-Hakimu, el-Vedûdu, el-Mecidu, el-Baisu, eş-Şehidu, el-Hakku, el-Vekilu, el-Kaviyyu, el-Metinu, el-Veliyyu, el-Hamidu, el-Muhsi, el-Mubdiu, el-Muidu, el-Muhyi, el-Mümitu, el-Hayyu, el-Kayyûmu, el-Vacidu, el-Macidu, el-Vahidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kadiru, el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Ahiru, ez-Zahiru, el-Batinu, el-Vali, el-Müte'ali, el-Berru, et-Tevvabu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Maliku'l-Mülki, Zü'l-Celali ve'l-İkram, el-Muksitu, el-Camiu, el-Ganiyyu, el-Muğni, el-Mani', ed-Darru, en-Nafiu,en-Nûru, el-Hadi, el-Bediu, el-Baki, el-Varisu, er-Reşidu es-Sabüru.” İsimleri bu şekilde, sadece Tirmizi saymıştır"
1767 "El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir. es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir. el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir. el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir. el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. “İzzet”‚galebe çalmak manasına gelir. el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir. el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca “Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: “Mütekebbir” Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez. el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır. el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan” demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir. el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür. el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: “Hakim iki hasmın arasını fethetti” derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih “Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan”, rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir. el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir. el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır. el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir. er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır. el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur. el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir. el-Latifu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran demektir. “Mahiyeti, idrak edilemeyecek kadar latif” manasına geldiği de söylenmiştir. el-Habiru: Olanı ve olacağı bilen kimseye denir. el-Gafûru: Bağışlamada mübalağa eden, çok bağışlayan demektir. eş-Şekûru: Kullarını, salih fiilleri sebebiyle mükafatlandıran ve sevap veren demektir. Allah'ın kullarına şükrü, onlara mağfireti ve ibadetlerini kabul etmesidir. el-Kebiru: Cela1 (büyüklük) ve şanının yüceliği sıfatlarını taşıyan kimsedir. el-Mukitu: Muktedir demektir. Ayrıca, mahlukata gıdalarını veren manasına geldiği de söylenmiştir. el-Hasibu: el-Kafi demektir. Muf'il manasında faildir, tıpkı mü'lim manasında elim gibi, hasib'in muhasib manasında kullanıldığı da söylenmiştir. er-Rakibu: Kendisinden hiçbir şey gaib olmayan hafiz (muhafız) demektir. el-Mucibu: Kullarının duasını kabul edip, icabet eden zat demektir. el-Vasiu: Zenginliği, bütün fakrlar bürüyen; rahmeti herşeyi kuşatan demektir. el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef'û1 manasında feûl'dür. Allah Teala Mevdûd'dur. Çok sevilir. Yani velilerinin kalbinde sevgilidir. Veya fail manasında feûldür. Yani Allah Teala salih kullarını sever, bu da “onlardan razı olur” demektir. el-Mecidu: Keremi geniş olan demektir. Şerif manasını taşıdığı da söylenmiştir. el-Baisu: Mahlukatı, ölümden sonra kıyamet günü yeniden diriltir demektir. eş-Şehidu: Kendisinden hiçbir şey gaib olmayan kimse demektir. Şahid ve şehid aynı manada kullanılır, tıpkı alim ve alim kelimeleri gibi. Mana şöyledir: Allah, (her yerde) hazırdır. Eşyayı müşahede edip her an görür. el-Hakku: Varlığı ve vücudu gerçek olan demektir. el-Vekilu: Kulların rızıklarına kefil demektir. Hakikat şudur: Kendisine tevkil edilmiş olanı işinde müstakil söz sahibi olmaktır. Bu hususta şu ayet hatırlanabilir: “(Dediler ki) Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” (A1-i İmran 173). el-Kaviyyu: el-Kadir (güçlü) demektir. Ayrıca: “Kudreti ve kuvveti tam, O'nu hiçbir şey aciz kılamaz” manasına da gelir. el-Metinu: Şedid ve kavi olup, hiçbir fiilinde meşakkatle karşılaşmayan demektir. el-Veliyyu: Nasır (yardımcı) demektir. Ayrıca: “İşlerin kendisiyle yürüdüğü mütevelli, yetimin velisi gibi” diye de açıklanmıştır. el-Hamidu: Fiiliyle hamde hak kazanan mahmûd kimsedir. Bu kelime mef'ûl manasında faildir. el-Muhsi: İlmiyle herşeyi sayan, nazarından büyük veya küçük hiçbir şey kaçmayan kimse demektir. el-Mübdiu: Eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan demektir. el-Muidu: Mahlukatı hayattan sonra tekrar ölüme, öldükten sonra da tekrar hayata iade eden kimse demektir. el-Vacidu: Fakirliğe düşmeyen zengin demektir. Bu kelime, gına demek olan cide kökünden gelir. el-Vahidu: Tek başına devam eden, yanında bir başkası olmayan ferd'dir. Ayrıca, şerik ve arkadaşı olmayan kimse manas da mevcuttur. El-Ahadu: Ferd demektir. Ahad ile vahid arasındaki farka gelince, ahad, kendisiyle bir başka adedin zikredilmesini men edecek bir yapıya sahiptir. Kelime hem müzekker, hem de müennestir. “Bana kimse (ahad) gelmedi derken, gelmeyen hem erkektir, hem de kadındır.” Vahid'e gelince bu sayıların ilki olarak vazedilmiştir: “Bana halktan biri (vahid) geldi” denir ama, “Bana haktan kimse (ahad) geldi” denmez. Vahid, emsal ve naziri kabûl etmeyen bir mana üzere bina edilmiştir. Ahad ise ifrad ve arkadaşlardan yalnızlık üzere bina edilmiştir. Öyle ise, vahid, zat itibariyle münferiddir, ahad ise mana itibariyle münferiddir. es-Samedu: İhtiyaçlarını temin etmek üzere, halkın kendisine başvurduğu efendidir. Yani halkın kendisine yöneldiği kimsedir. el-Muktediru: Kudret kökünden müfteil babındandır. Kadir'den daha öte bir güçlülük ifade eder. el-Mukaddimu: Eşyayı takdim edip, yerli yerine koyan demektir. el-Muahhiru: Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdim eder, kim de te'hire hak kazanırsa ona da te'hir eder. el-Evvelu: Bütün eşyadan önce var olan demektir. el-Ahiru: Bütün eşyadan sonra baki kalacak olan demektir. ez-Zahiru: Herşeyin üstünde zahir olan ve onların üstüne çıkan şey demektir. el-Batınu: Mahlukatın nazarlarından gizlenen demektir. el-Vali: Eşyanın maliki ve onlarda tasarruf eden demektir. el-Müteali: Mahlukatın sıfatlarından münezzeh olan, bu sıfatların biriyle muttasıf olmaktan yüce ve ali olan. el-Berru: Katından gelen bir iyilik ve lütufla, kullarına karşı merhametli, şefkatli demektir. el-Müntakimu: Dilediğine ceza vermede şiddetli davranan demektir. Nekame kökünden müfteil babında bir kelimedir. Nekame, hoşnudsuzluğun öfke ve nefret derecesine ulaşmasıdır. el-Afuvvu: Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bab mübalağa ifade eder. Öyle ise mana: “Günahları çokça bağışlayan” dcmek olur. er-Raûfu: Katından gelen bir re'fetle (şefkatle) kullarına merhametli ve şefkatli olan demektir. Re'fetle rahmet arasındaki farka gelince; rahmet bazan maslahat gereği istemeyerek de olabilir. Re'fet isteksiz olmaz, isteyerek olur. Zü'l-Celal: Celal, celil'in masdarıdır. Celal, celalet, nihayet derecede büyüklük, azamet demektir. Zü'l-Celal büyüklük sahibi olan manasına gelir. el-Muksidu: Hükmünde adil, demektir. Ef'àl babında adaletli oldu manasına olan bu kelime, sülasi aslında zulmetti manasına gelir. Nitekim kasıt; cevreden, zalim demektir. el-Camiu: Kıyamet günü mahlukatı toplayan demektir. el-Maniu: Dostlarını, başkalarının eziyetinden koruyan yardımcı demektir. en-Nûru: Körlüğü olanları nuruyla görür kılan, dalalette olanları da hidayetiyle irşad eden demektir. el-Varisu: Mahlukatın yok olmasından sonra da baki kalan demektir. er-Reşidu: Mahlukata maslahatların gösteren demektir. es-Sabûru: Asilerden intikam almada acele etmeyen, cezalandırmayı belli bir müddet te'hir eden demektir. Allah'ın sıfatı olarak sabûr'un manası halim'in manasına yakındır. Ancak ikisi arasında şöyle bir fark vardır: Sabûr sıfatında cezanın mutlaka olacağını beklemeyebilirler. Ancak halim sıfatıyla Allah'ın cezasına kesin nazarıyla bakarlar. Allah inkarcıların söylediklerinden münezzeh ve mukaddestir, uludur, yücedir."
1768 "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz için tahrime tekbirini alınca kıraate geçmezden önce bir müddet süküt buyurmuştur. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasındaki süküt esnasında ne okuyorsunuz?” Bana şu cevabı verdi: “Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan be-yaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka” diyorum.” Ebû Davud, Nesai (ve Buhari'nin) rivayetlerinin başında şu ziyade vardır: “Allahım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batının arası gibi uzak kıl,”"
1769 "İbnu Ömer (radyallahu anhuma) anlatıyor: “Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: “Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah'adır!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: “Bu sözleri kim söyledi?” diye sordu. Söyleyen adam: “Ben, ey Allah'ın Resûlü” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesellam) efendimiz:” “O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı” buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: “Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim.” Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: “On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.”"
1770 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve: “Allahu ekber, Elhamdü lillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah'adır!)” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazı bitirince: “Şu kelimeleri hanginiz söyledi?” diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil)” dedi. Bunun üzerine adam: “Ben, ey Allah'ın Resûlü!” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: “Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah'ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı.”"
1771 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: “İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-ahlaki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-ahlak. La yaki seyyieha illa ente. (Namazım, ibadetim hayatım ve ölümüm alemlerin Şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve ahlakın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlaktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun.”"
1772 "Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh)anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) nafile namaz kılmak için kalktığı vakit (bazan) şunu okurdu: “Allahu ekber veccehtü vechiye li'llezi fatara's-Semavati ve'1-arza hani-fen müslimen ve ma ene mine'l-müşrikin... (Allah büyüktür. Yüzümü Ha-nif ve Müslüman olarak semavat ve arzı yaratan Allah a yönelttim. Ben müşriklerden değilim). . . “) Devamını Hz. Cabir (radıyallahu anh)'in rivayetinde olduğu şekilde zikretti. Sonra şunu okudu: “Allahümme ente'l-Meliku. La ilahe illa ente sübhaneke ve bihamdike Allahım (kainatın gerçek) Meliki sensin. Senden başka ilah yoktur. Seni hamdinle takdis ederim]. “ Sonra kıraata geçti.”"
1773 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza (iftitah tekbiri ile) başlayınca şunu okurdu: “Subhaneke Allahümme ve bi-hamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke ve la ilahe gayruke. (Allah'ım seni her çeşit noksan sıfatlardan takdis ederim, hamdim sanadır. Senin ismin mübarek, azametin yücedir, senden başka ilah da yoktur).”"
1774 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Haberiniz olsun, ben rükü ue secde halinde Kur'an okumaktan men edildim. Öyleyse rüküda Rabb Teala'yı tazim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zira secdede iken yaptığınız dua) icabet edilmeye Iayıktır.”"
1775 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), secdelerinde şunları söylerdi: “Allahümmağfirli zenbi küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve ahirehu, sırrahu ve alaniyyetehu. (Allahım! Büyük-küçük birinci sonuncu, gizli-açik, bütün günahlarımı mağfiret buyur. “"
1776 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resullulah (aleyhissalatu vesselam) rüküsunda ve secdelerinde şu duayı çokca okurdu: “Sübhanekallahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmağfirli. (Allah'ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.)” Bu duayı okumakla Kur'an'a yani Kur'an'ın: “Rabbini hamd ile tesbih et” (Nasr 3) ayetineuyuyordu.” Müslim, Ebu Davud ve Nesai'de gelen bir rivayette şöyle denir: “Resüllullah (aleyhissalatu vesselam) rükü ve secdesinde şöyle derdi: “Subbühun kuddüsün Rabbü'l-melaiketi ver-Rühi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh'un Rabbisin)”."
1777 "Muvatta, Tirmizi ve Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yatakta kaybettim ve araştırdım, derken elim ayağının altına rastladı. Secdede idi ve: “Allahümme inni eüzu bi-rızake min sahtike ve eüzu bi-muafatike min ukübetike ve eüzu bike minke La uhsi senaen aleyke. Ente kema esneyte ala nefsike. (Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senayı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin)” diyordu.”"
1778 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden biri rükü edince üç kere “Sübhane rabbiyel azim (Büyük Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir” desin. Bu, en az miktardir. Secde yapınca da üç kere “Sübhane Rabbiye'l a'la (Ulu Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir” desin. Bu da en az miktardır.”"
1779 "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), rükü yaptığı zaman: “AIIahümme Ieke reka'tu ve bike amentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü ente Rabbiye, haşaa sem'i ve basari ve Iahmi ve demi ve izami IiIIahi Ràbbi'I-alemin. (Ey AIIahım sana rükü yapıyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, etim, kanım ve kemiklerim AIemIerin Rabbi olan Allah önünde haşyette, tezeIIüIdedir.”"
1780 "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sırtını rüküdan kaldırdığı zaman: “SemiaIlahu Iimen hamideh, Allahümme Rabbena Ieke'I-hamdü mil'es-semavati ve miI'eI-arzi ve miI'e ma şi'te min şey'in ba'du. (AIIah, kendisine hamd edeni işitir. Ey AIIahım, ey Rabbimiz, semalar dolusu, arz dolusu ve bunlardan başka istediğin her şey dolusu hamdler sana olsun”"
1781 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) iki secde arasında: “Allahümme'ğfir li ve'rhamni, ve'cbürni, ve'hdini ve'rzukni. (Allahım bana mağfiret et, merhamet et, beni zengin kıl, bana hidayet ver, bana rızık ver) derdi”."
1782 "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) secde ettiği vakit şöyle dua okurdu: “Allahım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir” (Hacc 14). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın teşehhüdle selam arasında okuduğu en son duası: “Allahümmağfir Ii ma kaddemtü ve ma ahhartü ve ma esrertü ve ma a'Ientü ve maesreftü ve ma ente a'Iemu bihi minni ente'I-mukaddim ve ente'I-muahhir. La ilahe illa ente. (Allahım, geçmiş ömrümde yaptıklarımı, gelecekte yapacaklarımı, gizli işlediklerimi, aleni yaptıklarımı, israflarımı, benim bilmediğim fakat senin bildiğin kusurlarımı affet. İlerleten sen, gerileten de sensin, senden başka ilah yoktur)”."
1783 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek: “Bana namazda okuyacağım bir dua öğret” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu duayı okumasını söyledi: “Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin”."
1784 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eüzu bike min azabi cehennem ve eüzu bike min azabi'I-kabri ve eüzu bike min fitneti'd-Deccal ve eüzu bike min fitneti'I-mahya ve'I-memat. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)”."
1785 "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: “AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun. Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım. Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum! Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum. Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum. Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.) Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz. Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin. Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy! Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver! İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zat münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zat münezzehtir. Tesbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sahibi Zàt münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zat münezzehtir. Celal ve ikram sahibi Zat münezzehtir.”"
1786 "Hz. Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selam verip (namazdan çıkınca) üç kere istiğfarda bulunup: “Allahümme entes-selam ve minke's-seIam tebarekte ve tealeyte ya ze'l-celali ve'I-ikram. (Allahım sen selamsın. Selàmet de sendendir. Ey celal ve ikram sahibi sen münezzehsin, sen yücesin)” derdi.”"
1787 "Kà'a İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) duyurdular ki: “Namazın takipçileri (muakkibat) var. Onları her namazın peşinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükafaat hususunda) hüsrana uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuzdört adet tekbir'dir”. Nesai'nin Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'ten yaptığı bir rivayette şöyle denmektedir: “Bu emredildiği zaman Ensar'dan bir adam rüyasında görür ki bir kimse: “Bunu yirmi beş yapın, tehlili de ilave edin” demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'aanlattı. Efendimiz : “Söylendiği şekilde yapın!” buyurdu”."
1788 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim sabah namazının arkasından yüz kere tesbihde ve yüz kere tehlilde bulunursa, deniz köpüğü gibi çok bile olsa günahları affedilir”."
1789 "Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her namazın arkasından muavvizatı okumamı emretti.”"
1790 "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: “AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. Kıyamet de haktır. AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur”."
1791 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam olunca şu duayı okurdu: “Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!” İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi: “ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi.”"
1792 "Ebu Selam, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten naklediyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: “Kim akşama ve sabaha erdiği zaman: “Rabb olarak Allah, din olarak İslam'a, resül olarak Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e razı olduk” derse onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuştur”. Rezin bu duaya: “Kıyamet günü” ifadesini ilave etmiştir."
1793 "Abdullah İbnu Gannam el-Beyazi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim sabaha erdiği zaman: “Allahım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler sanadır, şükür sanadır” derse, o günkü şükür borcunu ödemiştir. Kim de aynı şeyler akşama erince söylerse o da o geceki şükür borcunu eda eder.”"
1794 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu: “Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!”"
1795 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi”."
1796 "Hz. Huzeyfe İbnu'l-Yeman (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girince şu duayı okurdu: “Allahım! Senin adınla hayat bulur, senin adınla ölürüm”. Sabah olunca da şu duayı okurdu: “Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren AlIah'a hamdolsun!. Zaten dönüşümüz de O'nadır”."
1797 "Hz. Bera (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: “Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalatu uesselam)'e imàn ettim” “Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun.” Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Resûlullah (àleyhissalatu vesselam), uyumak isteyince sağ yanı üzerine dayanır ve şöyle dua ederdi: “Allàhım! Kullarını topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azabından koru”."
1798 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu: “Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin”."
1799 "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatacağı sırada şu duayı okurdu: “Allahım, kerim olan Zat'ın adına, eksiği olmayan kelimelerin adına, alınlarından tutmuş olduğun hayvanların şerrinden sana sığınırım. Allahım sen borcu giderir günahı kaldırırsın. Allahım senin ordun mağlub edilemez, và'dine muhalefet edilemez. Servet sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahım seni hamdinle tesbih ederim”."
1800 "Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir gün, Halid İbnu Velid el-Mahzumi (radıyallahu anh): “Ey Allah'ın Resülü, bu gece hiç uyuyamadım” diye Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e yakındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu tavsiyede bulundu: “Yatağına girdinmi şu duayı oku: “Ey yedi kat semanın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi! Bütün bu mahlükatının şerrine karşı, bana himayekar oI! 0l ki hiç birisi, üzerime ani çullanmasın, saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur, ilah olarak sadece sen varsın.”"
1801 "İmam Malik'ten rivayete göre, ona şu haber ulaşmıştır: “Halid İbnu'l-Velid (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)” diye sordu. Ona şu tavsiyede bulundu: “Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile O'nun gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve (beni kötülüğe atan) beraberliklerinden AIlah'a sığınırım! de!”."
1802 "Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: “Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalalete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız”."
1803 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Evinden çıkınca kim: “Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah'tandır” derse kendisine: “İşine bak, sana hidayet verildi, kifayet edildi ve korundun da” denir, ondan şeytan yüz çevirir”."
1804 "Ebu Malik eI-Eş'àri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kişi evine girince şu duayı okusun: “AIIahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. AIIah'ın adıyla girdik, AIIah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz AIIah'a tevekkül ettik”. Bu duayı okuduktan sonra ailesine selam versin”."
1805 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hazretleri buyurdular ki: “Kim, malayani konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hasıl olan günahından arınmış olur: Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)”."
1806 "İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir cemaatte oturduğu zaman, ashabı için şu duayı okumadan nadiren kalkardı: “Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakininden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın. Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayanı bize musallat etme.”"
1807 "İmam Malik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu duayı okurdu: “Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, yolun meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum”."
1808 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), seferden dönerken, uğradığı her tümsekte üç kere tekbir getirir, arkadan da: “La ilahe iIlaIIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIIah'tan başka ilah yoktur. O tekbir, ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nadır. O herşeye kadirdir) dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz, Rabbimize hamdediyoruz. AIIah va'dinde sadık oldu, kuluna yardım etti. (Hendek Harbi'nde) müttefik orduları tek başına helak etti” derdi."
1809 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: “Ey Allah'ın Resülü, ben sefere çıkmak istiyorum bana tavsiyede bulun!” diye talepte bulundu. Efendimiz: “Sana Allah'tan korkmanı ve (yol boyu aştığın) her tepeııin başında tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!” buyurdu. Adam döneceği sırada şu duada bulundu: “Allah'ım! Ona uzaklığı dür, yolculuğu kolay kıl.”"
1810 "Abdullah el-Hatmi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisiyle vedalaştı mı şöyle derdi: “Dininizi emanetinizi ve işlerinizin akibetini Allah'ın muhafazasına bırakıyorum”."
1811 "Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) seferde iken gece olunca şu duayı okurdu: “Ey arz, benim de senin de Rabbimiz Allah'tır. Senin de, (sende bulunanların da sende yaratılmış olanların da, senin üzerinde yürüyenlerin de şerrinden Allah'a sığınırım. Arslanın, iri yılanın, yılanın, akrebin ve bu beldede ikamet eden (insilerin ve cinni)lerin, İblis'in ve İblis neslinin şerrinden de Allah'a sığınırım.”"
1812 "Havle Bintu Hàkim (radıyallahu anh ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurmuşlardır ki: “Kim bir yerde konakladığı zaman şu duayı okursa, oradan ayrılıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez: “Eüzü bi-kelimatillahi't-tammat min şerri ma halaka. (Allah'ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden AIlah'a sığınıyorum.)”"
1813 "Hz. Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Balığın karnında iken, Zü'n-Nün'un yaptığı dua şu idi: La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü mine'z-zalimin. (Allahım! Senden başka ilah yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)” Bununla dua edip de icabet görmeyen yoktur.”"
1814 "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: “Halim ve azim. olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semavat'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur.”"
1815 "el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona: “Ey Ebu Ümame, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?” diye sordu. “Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): “Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder.” “Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!” dedim. “Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: “AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım.” (Ebu Ümame) der ki: “Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi.”"
1816 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Fatıma (radıyallahu anha) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resûlullah ona: “Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)” dedi: “Allahım! Sen yedi semanın Rabbi, Arş-ı Azam'ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen zahirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen batınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin kıl.”"
1817 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bir şey üzecek olsa şu duayı okurdu: “Ya Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağisu. (Ey diri olan, ey Kayyüm olan Rabbim rahmetin adına yardımını talep ediyorum).” Ve keza şöyle derdi: “Elizzu bi-ya-ze'l-celali ve'l-İkram.” (Ya ze'l-celali ve'l-ikram)i devamlı söyleyin!"
1818 "Esma Bintu Umeys (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: “Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?” diye sordu ve şu duayı söyledi: “Allahu, Allahu Rabbi la üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)”"
1819 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) demiştir ki: “Kimin sıkıntısı artarsa şu duayı okusun: “Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'an'ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim.” Bu duayı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir.”"
1820 "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: “Annem ve babam sana kurban olsun, şu Kur'àn göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu cevabı verdi: “Ey Ebül-Hüseyin! (Bu meselede) Allah'ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?” Hz. Ali (radıyallahu anh): “Evet, ey Allah'ın Rasülü, öğret bana!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu: “Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhüd bir andır. O anda yapılan dua müstecabtır. Kardeşim Yà'kub da evlatlarına şöyle söyledi: “Sizin için Rabbime istiğfàr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin.” Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvàffàk olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek'àt namaz kıl. Birinci rek'atte, Fatiha ile Yà-sin süresini oku, ikinci rek'atte Fatiha ile Ha-mim, ed-Duhan süresini oku, üçüncü rek'atte Fatiha ile Eliflam-mim Tenzilü's-secde'yi oku, dördüncü rek'atte Fatiha ile Tebareke'l-Mufassal'ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allah'a hamdet, Allah'a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salat oku, güzel yap. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü'min kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bütün bu okuduğun duaların sonunda şu duayı oku: “Allahım, bana günahları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terkettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı olan celal, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! celalin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbar et. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı, celalin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü, hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah'tandır. “ Ey Ebu'l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah'ın izniyle duana icabet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zat-ı Zülcelal'e‚ yemin olsun bu duayı yapan hiçbir mü'min icabetten mahrum kalmadı.” İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: “Allah'a yemin olsun, Ali (radıyallahu anh) beş veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a aynı önceki mecliste tekrar gelerek: “Ey Allah'ın Resülü! dedi, geçmişte dört beş ayet ancak öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) gidiyorlardı. Bugün ise, artık 40 kadar ayet öğrenebiliyorum ve onları kendi kendime okuyunca Kitabullah sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden hadisi dinliyordum da arkadan bir tekrar etmek istediğimde aklımdan çıkıp gidiyordu. Bugün hadis dinleyip sonra onu bir başkasına istediğimde ondan tek bir harfi kaçırmadan anlatabiliyorum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu söz üzerine Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye: “Ey Ebü'l-Hasan! Kabenin Rabbine yemin olsun sen mü'minsin!” dedi.”"
1821 "Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazda şu duayı okumamızı öğretiyordu: “Allàhım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. AIIahım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan sana istiğfàr ediyorum!”"
1822 "el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) elbiseyi yenilediği zaman şu duayı okurdu: Allahım! Hamd sanadır. -(giydiği şey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum.”"
1823 "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) yeni bir elbise giymişti ve şöyle dua etti: “Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren AIlah'a hamd olsun.” Sonra şunu söyledi: “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim: “Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himayesi, hıfzı ve örtmesi altında olur.”"
1824 "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bir şey yeyip içti mi şu duayı okurdu: “Bize yedirip içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun.”"
1825 "Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bir şey yer ve: “Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun” derse geçmiş günahları aff olunur” dedi.” Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: “Kim bir elbise giyer ve: “Bunu bana giydirip, tarafımdan bir güç ve kuvvet olmaksızın beni bununla rızıklandıran Allah'a hamdolsun” derse geçmiş ve gelecek günahları affedilir.”"
1826 "Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Muhakkak ki Allah, kulun bir şey yiyip hamdetmesinden veya bir şey içip hamdetmesinden razı olur.”"
1827 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu: “Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin.” Ebu Davud'un Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir: “Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashabın'ı (radıyallahu anhüm) davet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: “Kardeşinizi mükafaatlandırın!” buyurdu. Ashab: “Mükafaatı da ne?” diye sordular. Efendimiz: “Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sahibi için dua edilir. İşte bu onun mükafaatıdır” cevabını verdi.”"
1828 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kazayı hacet için helaya girdiği zaman şu duayı okurdu: “Allahümme inni eüzu bike mine'lhubsi ve'l-habais. (Allahım, pislikten ve (cin ve şeytan gibi) kötü yaratıklardan sana sığınırm.”"
1829 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) heladan çıkınca: “Gufraneke (affını taleb ediyorum) derdi.” Tirmizi'nin Hz. Ali'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Helaya girdiği zaman insanoğlunun avretleri ile cinnilerin gözleri arasındaki perde, kişinin “bismillah” demesidir.”"
1830 "Fatıma Bintu'l-Hüseyin İbni Ali, büyükannesi Fatımatu'l-Kübra (radıyallahu anha)'dan naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescide girdiği zaman Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat (dua) okur, sonra da: “Rabbim! günahımı affet, rahmet kapılarını bana aç” derdi, Çıkarken de yine Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat okur, sonra da: “Rabbim! günahımı affet, lütuf kapılarını benim için aç” derdi”."
1831 "Talha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu duayı okurdu: “Allahım, Ay'ın hilal devresini bize bereketli, imanlı, selametli ve İslam üzere geçir. (Ey hilal) benim de senin de Rabbin Allah'tır.”"
1832 "Katade (rahimehullah)'ye ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu duayı okurmuş: “Hayırlı ve istikametli bir ihtilaI (devresi diliyorum.)” bunu üç kere söyledikten sonra, “Seni yaratan AIIah'a inandım.” Bunu da üç kere tekrar ettikten sonra: “. . Ayını çıkarıp... Ayını getiren Allah'a hamdolsun” dermiş.” Ebu Davud'un yine Katade'den kaydettiği bir diğer rivayetinde: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam), hilali görünce yüzünü ondan çevirirdi” denmektedir."
1833 "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gök gürleyip, şimşek çakınca şu duayı okurdu: “Allah'ım bizi gadabınla öldürme, azabınla da helak etme, bu (azabı)ndan önce bize afiyet (içinde ölüm) ver.”"
1834 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ufuk-ı semada bir bulut belirtisi gördü mü işi terkeder, namazda idiyse kısa keser ve şu duayı okurdu: “Allah'ım, bunun şerrinden sana sığınırım.” Yağmur başlarsa: “Allah'ım, boI yağmur, faydalı yağmur (ver)” derdi.”"
1835 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) rüzgar estiği zaman şu duayı okurdu: “AIIah'ım, senden bunun hayrını ve bunda olan (menfaatların da) hayrını ve bunun gönderiliş maksadındaki hayrı da istiyorum. Bunun şerrinden, bunda olanın şerrinden, burcunla gönderilen şeyin şerrinden de sana sığınıyorum.”"
1836 "Yine Tirmizi'de Übey İbnu Kà'b (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Rüzgara küfretmeyin. Hoşunuza gitmeyen bir rüzgar görünce: “Allah'ım, senden bunun hayrını taleb ediyorum” deyin. “"
1837 "Amr İbnu Şuayb an Ebihi an Ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Duaların en faziletlisi àrefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kadirdir) sözüdür.”"
1838 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Ey Allah'ın Resülü, dedim, şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?” Şu duayı okumamı söyledi: “Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affeedicisin, affı seversin, beni affet.”"
1839 "Amir İbnu Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: “Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve ahiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz).” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazdan çıktıktan sonra: “Namazda dua okuyan kimdi?” diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar sordu: “Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi.” Bunun üzerine adam: “Bendim, bu dua ile sadece hayır murad ettim” dedi. Efendimiz: “(Duanız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi” buyurdu.”"
1840 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sizden biri hapşırınca “Elhamdülillah ala külli hal.” (Her hal için elhamdülillah) desin. Kardeşi de yahut arkadaşı da- ona “Yerhamükallah” diye cevap versin. (Kardeşi bunu) kendisi için söyleyince, hapşıran da Yehdikümullah ve yuslih baleküm (Allah size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin) desin.”"
1841 "Ebü'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Hz. Davud (aleyhisselam)'un duaları arasında şu da vardır: “Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl.” Ebü'd-Derda der ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Davud'u zikredince, onu “insanların en abidi (yani çok ve en ihlaslı ibadet yapanı)” olarak tavsif ederdi.”"
1842 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Resûlullah'a ref ederek demiştir ki: “Yunus kavminin duaları arasında şu da vardı: “Ey diri olan, ey (mahlükata) kıyam veren, ey hiçbir hayat sahibinin olmadığı zamanda hayat sahibi olan, ey hayat veren, ey ölüm veren, ey celal ve ikram sahibi!”"
1843 "Hz. Ömer ve Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anhüma) anlatıyorlar: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bir belaya uğrayanı görünce şu duayı okursa: “Seni imtihan ettiği şeyde bana afiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah'a hamdolsun!” Artık yaşadığı müddetçe, bu bela ne olursa olsun ona maruz kalmaktan muaf kılınır.” Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin bir rivayetinde sadece: “..Bu bela ona isabet etmez” denmiştir."
1844 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken şunu söylerdi: “Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl.”"
1845 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah'ın duasının çoğu: “Allahümme atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l ahireti haseneten ve kına azabe'n-nar. (Allahım bize dünyada da bir hayır, ahirette de bir hayır ver, bizi cehennem azabından koru” idi.”"
1846 "Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim cenneti üç kere isterse, cennet: “AIIah'ım onu cennete koy” der. Kim AIIah'tan üç sefer ateşe karşı koruma taleb ederse, cehennem: “AIIah'ım onu ateşten koru” der.”"
1847 "Hz. AIi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, “Bir mükateb ona gelerek: “Kitabet borcumu ödemekten aciz kaldım, bana yardım et” dedi. Ona şu cevabı verdi: “Sana, Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın bana öğretmiş bulunduğu bir duayı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: “AIIah'ım, yeterince helalinden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme.”"
1848 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle istiaze ederlerdi: “Allah'ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, kabir azabından sana sığınırım. Haya ve ölüm fitınesinden sana sığınırım.”"
1849 "Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu duayı okurlardı: “Allah'ım! Cüzzamdan, barastan (alaten), delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım.”"
1850 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu duayı okurlardı: “AIlah'ım, huşü duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir duadan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım.”"
1851 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Belanın ezmesinden, helakın gelmesinden, kötü kazadan, düşmanların şamatasından Allah'a istiaze edin.”"
1852 "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua ederdi: “Allahım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlaktan sana sığınırım.” Bir rivayette şöyle denmiştir: “Allahım! Açlıktan sana sığınırım, çünkü o pek fena yatak arkadaşıdır. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o ne kötü huydur.”"
1853 "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Mirac gecesi cinlerden bir ifrit gördüm. Elinde ateşten bir şüle olduğu halde beni takip ediyordu. Nazarımı her atışımda onu görüyordum. Cibril (aleyhisselam) bana: “İstersen sana bir dua öğreteyim, onu okursan, şülesi söner ve ağzının üstüne düşer” dedi.” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): “Pekala!” dedi. Cibril (aleyhisselam) de “Şunu oku!” buyurdu: “Allah'ın kerim olan rızàsı için, eksiksiz, mükemmel kelimatullah hakkı için -ki hiç kimse muttaki olsun, facir olsun onu aşıp daha güzelini söyleyemez- (bela olarak) semadan inen, semaya yükselen, (ve ceza gerektiren) şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yer(in altın)dan çıkan şerden, gece ve gündüz fitnelerinden, gece ve gündüz gelen musibetlerden AIIah'a sığınırım. Ey Rahman, hayır getiren hadiseler hariç.”"
1854 "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İki haslet veya iki hallet -vardır ki onları Müslüman bir kimse (devam üzere) söyleyecek olursa mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır. Kim onlarla amel ederse, azdır da... Her (farz) namazdan sonra on kere tesbih (sübhanallah), on kere tahmid (elhamdülillah), on kere tekbir (Allahu ekber) söylemekten ibarettir.” (Abdullah der ki:) “Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bunları söylerken parmaklarıyla saydığını gördüm. Resûlullah devamla buyurdular: “Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüzellidir. Mizanda bin beş yüzdür. “İkinci haslet” ise yatağa girince Allah'a yüz kere tesbih, tekbir ue tahmid'de bulunmanızdır. Bu da lisanda yüzdür, mizanda bindir. (Her ikisi toplam iki bin beş yüz eder.)” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle bir soru ile devam etti: “Hanginiz bir günde, gece ve gündüz iki bin beş yüz günah işler?” “Bunları niye söylemiyelim ey Allah'ın Resülü?” dediler. Şu cevabı verdi: “Şeytan, namazda iken her birinize gelir: “Şunu şunu hatırla” der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (zikir yapmasına imkan vermeden) uyutmaya çalışır ve uyutur da.”"
1855 "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Bir adam gelerek- “Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben Kur'àn'dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifayet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!” “Öyleyse, buyurdu, Sübhanallah velhamdüIillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah'tandır) de.” “Ey Allah'ın Resülü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O'nu senadır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?” “Şöyle dua et: Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!” Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: “Şöyle (sımsıkı belledim!)” dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bunun üzerine: “İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu !..” buyurdu.”"
1856 "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölümünden önce şu duaları çok tekrar ederdi: “Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, màğfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.)” Ben kendisinden bunun sebebini sordum. Şu açıklamayı yaptı: “Ràbbim bana bildirdi ki, ben ümmetim hakkında bir alamet göreceğim. Ben onu görünce Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh zikrini artırdım. Bu gördüğüm, İza cae nàsrullahi ve'l-fethu.. süresidir. “"
1857 "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Sübhanallahi, velhamdu lillahi, vela ilahe illallahu vallahu ekber (Allah'ı tesbih ederim, hamdler Allah'adır, Allah'tan, başka ilah yoktur. Allah en büyüktür) demem, bana, üzerine güneşin doğduğu şeyden (dünyadan) daha sevgilidir.”"
1858 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Miraç sırasında İbrahim (aleyhisselam)'le karşılaştım. Bana: “Ey Muhammed, ümmetine benden selam söyle. Ve haber ver ki: Cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası (suyu tutacak şekilde) düz ve boştur. Oraya atılacak tohum da sübhanallah, velhamdülillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber cümlesidir.”"
1859 "Hz. Ebu Bekri's-Sıddikin azadlısı Yüseyre (radıyallahu anhüma) -ki ilk muhacirlerden idi- anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize dedi ki: “Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zira parmaklar (Kıyamet günü nelerde kullanıldıklarından) suale maruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır.”"
1860 "Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır sayılmaz.”"
1861 "el-Eğarru'l-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker. Ancak ben Allah'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim).”"
1862 "Yine Eğarru'l-Müzeni, Müslim'in bir rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: “Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. AIIah kasem olsun ben Rabbim Tebarek ve Teala hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim.”"
1863 "Buhari ve Tirmizi'de gelen bir rivayette Hz.Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) diyor ki: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: “AIIah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum.”"
1864 "Esma İbnu'I-Hakem el-Fezari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hazreti Ali'yi dinledim, şöyle demişti: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan bir hadis dinledim mi, Allah Teala hazretlerinin faydalanmamı dilediği kadar ondan istifade ediyordum. Şayet bir adam O'ndan hadis rivayet edecek olsa (gerçekten duydun mu diye) yemin ettiriyordum. Yemin edince onu tasdik edip rivayetini kabül ediyordum.” Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) bana şu hadisi rivayet etti ve bu rivayetinde Ebu Bekir doğru söyledi: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, demişti ki: “Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teala hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur.” Sonra da şu ayeti okudu. (Mealen): “Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmran 135)."
1865 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim: “La ilahe illallahu vahdehu la-şerike leh, lehu'l mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir” duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azad etmiş gibi sevàb verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere “Sübhanallahi ve bihàmdihi” derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile.”"
1866 "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam) buyurdular ki: “Kim çarşıya girince La ilahe iIIalIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün Ia yemütü bi-yedihi'I-hayr ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIlah'tan başka ilàh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona aittir. Hayatı o verir, ölümü de o verir. Kendisi hayattardır, ölümsüzdür. Hayırlar O'nun elindedir. O her şeye kadirdir) duasını okursa AIIah ona bir milyon sevab yazar, bir milyon da günah affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir.” Bir rivayette, üçüncü mükafaata bedel, “Onun için cennette bir köşk yapar” denmiştir.”"
1867 "Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam)'ın zevcelerinden Cüveyriyye (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre, “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz bir gün sabah namazını kılınca, daha kendisi namazgahında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş, kuşluktan sonra Cüveyriyye (aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş ve: “Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın galiba?)” diye sormuştur. “Evet” cevabı üzerine şunu söylemiştir: “Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(Iik bir dua)yı üç kere okudum. Eğer bunlardan hasıl olan sevab tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun duaların sevabının ağırlığına denk olur. O dua şudur: “Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıda nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatihi. (Allah'ı mahlukatı sayısınca, nefsinin rızasınca, arşının ağırIığınca, kelimelerinin adedince tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederim.”"
1868 "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İki kelime vardır, bunlar dile hafif, terazide ağır, Rahman'ada sevgilidirler: Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahi'l-azim. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, yüce Allahım seni tenzih ederim) kelimeleridir.”"
1869 "Yine Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “La havle ve Ia kuvvete illa billah. (Güç de kuvuet de ancak AIIah'tandır) sözünü çok tekrar edin.” Mekhül dedi ki: “Kim bunu der ve sonra da: “Allah (ın gazabın) dan ancak O (nun rahmeti)'na iltica etmekle kurtuluşa erilebilir” derse, Allah ondan yetmiş çeşit zararı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir.”"
1870 "Ebu Mes'ud el Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz Sa'd İbnu Ubade'nin meclisinde otururken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanımıza geldi. Kendisine, Beşir İbnu Sa'd: “Ey Allah'ın Resülü! Bize Allah Teala Hazretleri, sana salat okumamızı emretti. Sana nasıl salat okuyabiliriz?” diye sordu. Efendimiz şu cevabı verdi: “Şöyle söyleyin: “AIIahümme salli aIa Muhammedin ve aIa aI-i Muhammed, kema salleyte aIa İbrahime ve barik aIa Muhammedin ve aIa aI-i Muhammedin kema barekte aIa aI-i İbrahime inneke hamidun mecid. (AIIah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in aline rahmet kıI, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i ve Muhammed'in alini mübarek kıl. Tıpkı İbrahim'in alini mübarek kıldığın gibi.” (ResuIullah ilaveten şunu söyledi): “Selam da bildiğiniz gibi olacak.” Müslim,Salat 65, (405), Kasru's-Salat 67,(1,165,166); Tirmizi,Tefsir, Ahzab,(3218); Ebu Davut, Salat 183, (980,981); Nesai, Sehv 49, (3, 45, 46). Tirmizi dışındaki Kütüb-i Sitte kitaplarında, Ebu Humeyd es-Saidi (radıyallahu anh)'den gelen bir rivayet şöyle: “Ashab sordu: “Ey Allah'ın Resülü sana nasıl salat okuyalım?” Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): Şöyle söyleyin, dedi: “AIIahümme salli aIa Muhammedin ve aIa ezvacihi ve zürriyyetihi kema salleyte aIa İbrahime ve bàrik aIa Muhammedin ve aIaezvacihi ve zürriyyetihi kema barekte aIa İbrahime inneke hamidun mecid. (AIIahım! Muhammed‚ zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i, zevcelerini ve zürriyetini mübarek kıl, tıpkı İbrahim'i mübarek kıldığın gibi. Sen övülmeye Iayıksın, Şerefi yücesin).” Kà'b İbnu Ucre'den gelen bir rivayet de şöyle: “Resûlullah (aleyhissaIatu vesselam) yanımıza gelmişti: “Ey Allah'ın Resülü, dedik, sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Ama, sana nasıl salat okuyacağız (bilmiyoruz)? “ “Şöyle söyleyin! dedi: “AIIahümme salli aIa Muhammed'in ve ala aI-i Muhammedin kema salleyte aIa İbrahime inneke hamidun mecid. AIIahümme barik aIa Muhàmmedin ve aIa aI-i Muhammed, kema barekte aIa aIi İbrahime inneke hamidun mecid.”"
1871 "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bana (bir kere) salat okursa AIIah da ona on salat okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.” Yine Nesaide Ebu Talha (radıyallahu anh)'dan gelen bir rivayet şöyle: “Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine: “Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!” dedik. “Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: “Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: “Sana salavat okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selam okuyan herkese de benim on selam okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?”"
1872 "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır.” Yine Tirmizi'de Hz. Ali (radıyallahu anh)'den kaydedilen bir rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salavat okumayandır.”"
1873 "Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vessalam) buyurdular ki: “Yeryüzünde Allah'ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selamını (anında) bana tebliğ ederler.”"
7090 "Su'da'I-Mürriyye radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın vefatından sonra Hz. Ömer, (bir gün kocam) Talha'ya uğradı. (Onu üzgün bularak:) “Neyin var, niye üzgünsün? Amca oğlun (Ebu Bekr'in) halife oluşu mu seni üzdü?” dedi. Talha: “Hayır! Lakin ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: “Ben bir kelime biliyorum, her kim ölümü anında onu söylerse mutlaka amel defteri için bir nur olur ve onun cesedi ve ruhu, ölüm anında o kelime sebebiyle bir rıza, bir rahmet bulacaktır” buyurduğunu işittim” dedi. Ben bu kelimenin ne olduğunu o ölünceye kadar sormadım. (İşte bunun için üzgünüm)” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ben o kelimeyi biliyorum. O, Resûlullah aleyhissaltu vesselam'ın amcası (Ebu Talib)e vefatı anında teklif ettiği kelime-i tevhiddir. Eğer Resülııllah aleyhissalatu vesselam, amcası için, kelime-i tevhidden daha kurtarıcı bir şey bilseydi onu (söylemesini) emrederdi” dedi.”"
7091 "Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ölen bir nefis (ölüm anında) Allah'ın bir ve benim Allah elçisi olduğuma şehadet eder, kalbi de bunu tasdik ederse, Allah mutlaka ona mağfiret kılar.”"
7092 "Ümmü Hani radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “La ilahe illallah (Allahtan başka ilah yoktur)” kelimesini fazilette hiçbir amel geçemez ve bu kelime hiçbir günahı bırakmaz, (affettirir).”"
7093 "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim, sabah namazının peşinden La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve ala külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir)” derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi azad etmiş gibi sevap yazılır.”"
7094 "Kudame İbnu İbrahim el-Cümahi radıyallahu anh'ın anlattığına göre: “Kendisi, Hz. Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattab radıyallahu anhüma'ya gidip geliyordu. Bu uğramaları esnasında yaşça delikanlı ve üzerinde kırmızıya boyanmış iki parça giyecek vardı. Kudame devamla der ki: “Abdullah İbnu Ömer bize Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kendilerine şunu anlattığını söyledi: “Allah'ın kullarından bir kul dedi ki: “Ey Rabbim! Senin zatının celaline ve senin hakimiyetinin azametine layık şekilde sana hamd olsun.” Bu hamd kulun amelini yazmakla muvazzaf iki meleği aciz bıraktı. Onlar (bunun sevabını) nasıl yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine melekler göğe çıktılar ve: “Ey Rabbimiz! Senin kulun öyle bir kelam söyledi ki, nasıl yazacağımızı bilemiyoruz” dediler. AllahTeala hazretleri, -kulun söylediği sözü en iyi bilen olduğu halde-: “Benim kulum ne söyledi?” diye sordu. Melekler: “Ey Rabbimiz! O kul: “Ya Rabbi lekel-hamdu kema yenbaği li-Celali vechike ve azimi sultanike” söyledi” dediler. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri o iki meleğe buyurdu ki: “Kulum bana kavuşup da ben onu söylediği söze (hamde) karşılık mükafaatlandırıncaya kadar siz o sözü kulumun söylediği gibi yazınız” buyurdu.”"
7095 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam sevdiği bir şeyi görünce: “Hamd o Allah'a mahsustur ki salih şeyler sadece onun lütuf ve nimetiyle tamamlanır” derdi. Hoşlanmadığı bir şey görünce de: “Her durum üzerine Allah'a hamd olsun” derdi.”"
7096 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle derlerdi: “Elhamdulillah ala külli hail. Rabbi eüzu bike, min hali ehli'n-nar” (Her hal için Allah'a hamdolsun. Ey Rabbim cehennem ehlinin halinden sana sığınırım.”"
7097 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah kuluna bir nimet verdiği zaman kul “Elhamdülillah” derse, kulun verdiği (yani hamd demek suretiyle ödediği, kendine sağlayacağı menfaatçe) aldığından efdal (üstün) olur.”"
7098 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın anlattığına göre: “Kendisi ağaç dikerken yanına Resûlullah aleyhissalatu vesselam uğrar ve: “Ey Ebu Hureyre! Şu diktiğin nedir?” der. “Kendim için bir fidan dikiyorum!” cevabını verir. Aleyhissalatu vesselam: “Sana, senin için daha hayırlı bir dikilecek fidan göstereyim mi?” buyurur. Ebu Hureyre: “Göster! Ey Allah'ın Resülü!” der. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: “Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber (Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür)” de! Bunu söylersen her bir kelimesi için sana cennette bir ağaç dikilir.”"
7099 "Nu'man İbnu Beşir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah'ın celalinden zikrettiğiniz tesbih (sübhanallah), tehlil (la ilahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri Arş'ın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı oğulu uğultusu gibi uğultu çıkararak, sahiplerini andırırlar. Sizden biri, Arş'ın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?”"
7100 "Ümmü Hani radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim ve: “Ey Allah'ın Resûlü! Bana (kolay ve sevabı büyük) bir amel gösterin. Zira artık ben yaşlandım, zaafa ugradım ve şişmanladım” dedim. Aleyhissalatu vesselam derhal şu cevabı verdiler: “Yüz kere Allahuekber de! Yüz kere elhamdulillah de, yüz kere sübhanallah de. (Bunu yapman senin için) Allah yolunda eğerlenip gemlenmiş yüz attan daha hayırlıdır. (Kurban edilmiş) yüz deveden daha hayırlıdır. Yüz köle azad etmekten daha hayırlıdır.”"
7101 "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana dedi ki: “Sana sübhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber” demeyi tavsiye ederim. Zira bu kelimeler, günahları döker, tıpkı ağacın yapraklarını dökmesi gibi.”"
7102 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ben günde yüz sefer Allah'a istiğfarda bulunurum.”"
7103 "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ben günde yetmiş kere Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunurum.”"
7104 "Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Benim dilimde, aile efradıma karşı bir ölçüsüzlük vardı. Fakat bu başkalarına olmazdı. Bu halimi Aleyhissalatu vesselam'a söyledim. Resûlullah: “İstiğfar bakımından ne haldesin? (Bu kusurunun bağışlanması için günde yetmiş kere istiğfar et!” buyurdular.”"
7105 "Abdullah İbnu Busr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Amel defterinde çok istiğfar bulunana ne mutlu!”"
7106 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle dua ederdi: “Ey Allahım! Beni, güzel amel işledikleri zaman(bunun mükafaatıyla) müjdelenen ve hata işlediği zaman da istiğfar edenlerden eyle!”"
7107 "Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?” buyurdular. “Evet! Ey Allah 'ın Resülü!” dedim. “La havle vela kuvvete illa billah (Gerek ibadet için gerek dünyevi işlerim için muhtaç olduğum) bütün güç kuvvet Allah'tandır” de!” buyurdular.”"
7108 "Hazım İbnu Harmele radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a uğramıştım. Bana: “Ey Hazım! La havle vela kuvvete illa billah” de! Çünkü bu cümle cennet hazinelerinden biridir” buyurdular.”"
7109 "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah şu duayı çok yapardı: “Allahümme sebbit kalbi ala dinike.(Allahım kalbimi dinin üzere sabit kıl.” Bir adam: “Ey Allah'ın Resülü! Biz sana iman ettiğimiz ve senin getirdiklerini tasdik ettiğimiz halde bizim (akibetimiz) için korkuyor musun?” dedi. Aleyhissalatu vesselam adama şu cevabı verdi: “Kalpler, muhakkak ki Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, onu (dilediği şekilde) döndürür.” Ravi der ki : “A'meş iki parmağını gösterdi. “"
7110 "İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Kur'an'dan bir sure öğretir gibi şu duayı bize öğretmişti: “Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, Mesih Deccal'in fitnesinden, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.”"
7111 "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Allah'tan faydalı ilim dileyin, faydasız ilimden Allah'a sığının” buyurdu.”"
7112 "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam kendisine şu duayı öğretmiştir: “Allahım ben senden hayrın her çeşidini isterim; yakın olsun, uzak olsun; bildiğim olsun, bilmediğim olsun; bütün şerlerden de sana sığınırım; yakın olsun, uzak olsun; bildiğim şer olsun, bilmediğim şer olsun. Allahım! Kulun ve peygamberin Muhammed'in senden istediği şeyleri senden ben de istiyorum. Kulun ve peygamberin hangi şerlerden sana sığınmışsa ben de o şerlerden sana sığınıyorum. Allahım! Ben senden-, cenneti ve cennete götüren söz ve amel(de beni muvaffak kılman)ı istiyorum. Ateşten ve ateşe götüren söz ve fiillerden de sana sığınıyorum. Ve dahi benim hakkımda hükmettiğin her kaza ve kaderi hayırlı kılmanı senden diliyorum.”"
7113 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adama: “Namazda ne diyorsun?” diye sordu. Adam: “Teşehhüdü (Ettahiyyatu, Allahümme salli, Allahümme barik...) okuyorum. Sonra Allah'tan cennet diliyor ve cehennem ateşinden O'na sığınıyorum. Ama vallahi ben, ne senin okuduğunu ne de Muaz'ın okuduğunu bilmiyorum” dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (adama): “Biz de senin okuduğun şeyler çerçevesinde okuyoruz” buyurdu.”"
7114 "Evs İbnu İsmail el-Beceli radıyallahu anh'ın anlattığına göre: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam vefat ettiği zaman, Hz. Ebu Bekr'in şöyle söylediğini işitmiştir: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim şu makamımda ilk yıl, ayağa kalktı -böyle söyleyince Hz. Ebu Bekr gözlerinin yaşını tutamayıp ağladı- sonra dedi ki: “Size doğru olmanızı sıdkı, tavsiye ederim. Çünkü sıdk birr (denen Allah'ın rızasına götüren en iyi amelle beraberdir) ikisi de cennettedir. Yalandan sakının. Çünkü o, fücürla beraberdir ve ikisi de cehennemdedir. Allah'tan afiyet dileyin. Çünkü, kimseye Çünkü, kimseye yakinden sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir. Birbirinizle hasedleşmeyin. Birbirinizle aranızdaki iyi münasebetleri kesişmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları kardeşler olun!”"
7115 "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kişinin yaptığı dualar içerisinde en hayırlısı şudur: Allahümme inni es'eluke'l-mu'afate fid-dünya ve'l-ahireti (Ey Allah'ım! Senden dünya ve ahirette afiyet istiyorum),”"
7116 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah bize ve Ad'ın kardeşine rahmet eylesin.”"
7117 "el-Kasım (İbnu Abdirrahman) radıyallahu anh demiştir ki: “Allah'ın, duada şefaat kılındığı taktirde, o duayı kabul ettiği ism-i azamı şu üç surededir: Bakara, Al-i İmran ve Ta-Ha. Ebu Ümame radıyallahu anh'tan yapılan bir rivayette, bunun benzeri Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan merfu olarak gelmiştir."
7118 "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle yalvardılar: “Allahım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce nezdinde en sevimli olan, onunla dua edildiği taktirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum.” Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, bir başka gün Aleyhissalatu vesselam'ın, kendisine “Ey Aişe! Kendisiyle dua edildiği taktirde icabet ettiği ismi, Allah'ın bana gösterdiğini sen biliyor musun?” diye sormuştu. Hz. Aişe der ki: “Ben: “Ey AIlah'ın Resülü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!” dedim. “Ey Aişe onu sana öğretmem uygun düşmez!” buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başıma oturdum. Sonra kalkıp, başını öptüm ve: “Ey Allah'ın Resülü! Onu bana öğret” diye ricada bulundum. O yine: “Onu sana öğretmem uygun olmaz, ey Aişe! Onunla senin dünyevi bir şey talep etmen uygunsuz olur” buyurdu.” Hz. Aişe devamla der ki: “Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekat namaz kıldım, sonra: “Allahım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahman isminle dua ediyorum.Sana Birrurrahim isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle” diye dua ettim.” Aişe devamla der ki: “Bu duam üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve: “İsm-i azam, senin yaptığın şu duanın içinde geçti” buyurdu.”"
7119 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah Teala hazretlerinin doksandokuz ismi vardır, yüzden bir eksik. O, tektir, teki sever. Kim bu isimleri ezberlerse cennete girer. Onlar şunlardır: Allah, el-Vahid, es-Samed, el-Evvel, el-Ahir, ez-Zahir, el-Batın, el-Halık, el-Bari, el-Musavvir, el-Melik, el-Hakk, es-Selam, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Aziz, el-Cebbar, el-Mütekebbir, er-Rahman, er-Rahim, el-Latif, el-Habir, es-Semi', el-Basir, el-Alim, el-Azim, el-Barr, el-Müte'al, el-Celil, el-Cemil, el-Hayy, el-Kayyüm, el-Kadir, el-Kahir, el-Aliyyu, el-Hakim, el-Karib, el-Mucib, el-Ganiyyu, el-Vehhab, el-Vedüd, eş-Şekür, el-Macid, el-Vacid, el-Vali, er-Raşid, el-Afuvvu, el-Ğafür, el-Halim, el-Kerim, et-Tevvab, er-Rabb, el-Mecid, el-Veliyyu, eş-Şehid, el-Mübin, el-Bürhan, er-Ra'üf, er-Rahim, el-Mübdiu, el-Mu'id, el-Bais, el-Varis, el-Kaviyyu, eş-Şedidu, ed-Darru, en-Nafi'u, el-Baki, el-Vaki, el-Hafıd, er-Rafi', el-Kabıd, el-Basıt, el-Mu'ızzu, el-Müzillü, el-Muksıt, er-Rezzak, Zü'l-Kuvve, el-Metin, el-Kaim, ed-Daim, el-Hafız, el-Vekil, el-Fatır, es-Sami', el-Mu'ti, el-Muhyi, el-Mümit, el-Mani', el-Cami', el-Hadi, el-Kafı, el-Ebed, el-Alim, es-Sadık, en-Nür, el-Münir, et-Tamm, el-Kadim, el-Vitru, el-Ahadu, es-Samedu, ellezi lem yelid velem yüled ve lem yekün lehu küfüven ahad.” Zûhri der ki: “Bana birçok ilim ehlinden ulaştığına göre, bu Esmau Hüsna'nın okunmasına “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehü'l Mülkü ve Lehü'I-Hamdu bi-yedihi'l-Hayr ve huve ala külli şeyin kadir, la ilahe illallahu, lehül-Esmau'l-Hüsna” diye başlanmalıdır.”"
7120 "Ümmü Hakim Bintü Vedda'el-Huza'iyye radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Babanın duası perdeyi deler (kabul makamına ulaşır).”"
7121 "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hadimi Ebu Selam anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Akşam ve sabaha erdiği vakit: “Raditu billahi Rabben ve bi'I-İslami dinen ve bi-Muhammedin nebiyyen (Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, peygamber olarak Muhammed'den razıyım” diyen bir müslüman veya insan veya köle yoktur ki, o kimseyi Kıyamet günü razı ve memnun etmek Allah üzerine bir hak olmasın.”"
7122 "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yatağına girince, sağ elini yanağının altına koyar sonra şu duayı okurdu: “Allahümme, kıni azabeke yevme teb'asu -ev tecme'u- ibadeke (Allahım! Kullarını yeniden dirilttiğin veya topladığın- gün beni azabından koru.”"
7123 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, evinden çıktığı vakit şu duayı okurdu: “Bismillahi la havle vela kuvvete illa billah, et-tüklani alallah. (Allahın ismiyle. Dünya ve ukba işlerine güç kuvvet Allah'tandır. Dayanağım Allah'dır.”"
7124 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kişi evinin -veya apartmanın- kapısından çıkınca, adama müekkel (nezaretçi) iki meleği vardır. Adam: “Bismillah” deyince onlar: “Doğruya irşad edildin” derler. “La havle vela kuvvete illa billah” deyince, melekler: “Korundun” derler. Adam: “Tevekkeltü alallah” deyince onlar: “İşin (sana bedel) görüldü” derler. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam devamla) dedi ki: “Sonra adamın iki karini (yani onu günaha sürüklemek isteyen insi ve cinni iki şeytanı) onu karşılarlar. Melekler (o şeytanlara): “Hidayete erdirilen, işi (Allah tarafından) görülen ve muhafaza altına alınan bir kimseden ne istiyorsunuz?” derler “"