Peygamber Efendimiz (sav), eşsiz bir şefkat ve merhamete mazhar olduğu için dost ve düşman ayrımı yapmadan herkesi, hatta can düşmanlarını da affetmiştir. Ruhu şefkat ve merhametle dolu olan bu Zat(sav), kendisine defalarca suikast hazırlayanları ve Müslümanlara her türlü kötülüğü, eza ve cefayı yapmaktan geri kalmayan Kureyşlileri dahi bağışlamıştır.
Evet, Kureyşlilerin Müslümanlara yaptıkları işkenceler sadece Mekke’ye mahsus kalmayıp, onların gittikleri her yerde bu tecavüz ve zulüm devam etmiştir. Hatta Medine’ye hicret eden sahabeleri imha için birkaç kez saldırı düzenlemişlerdir. Tarih şahittir ki; zulüm ve haksızlık yoluyla, arzu edilen bir maksada kavuşmak mümkün olmamış ve olamaz da. İşte cürmü bu kadar vahşiyane olan Kureyşliler, Mekke’nin fethi esnasında suçlu ve mahcup bir vaziyette Kabe’nin etrafında toplandılar ve Muhammed bizi kesinlikle öldürecek, keşke bize eziyet ve işkence etmeden öldürse diye kendi aralarında konuşarak ölümlerini beklerken, Peygamber Efendimiz (sav) Kabe-i şerife gelerek, orada toplananlara: Ey ebnay-ı Kureyş bugün benden nasıl bir muamele bekliyorsunuz? diye sordular. Kureyşliler, ise: “Sen asil bir kardeşsin ve asil bir kardeşin oğlusun, senden af bekliyoruz” dediler. Peygamber Efendimiz, (sav) Yusuf’un (as) kardeşlerine hitaben söylediği “Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! ” 1 ayet-i kerimesini okudu. Bunun üzerine peygamber efendimizin büyüklüğünü ve eşsiz merhametini gören Kureyşliler, ümitlendiler ve yüzlerindeki hüzün ve keder kayboldu.
Fıtrat-ı beşerin en kuvvetli hislerinden biri intikam alma duygusu olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz (sav) değil onlardan intikam almak, onları tahkir ve muahaze dahi etmeyip; evlerinden dışarı çıkmayanlar, Kabe-i Şerife sığınanlar ve Ebu Süfyan’ın evine girenler emandadır diyerek, umumi aff ilan etmiştir.
Hazreti Peygamberin (sav) onları affetmesi, Mekke’deki bütün insanların kalbini İslamiyete meylettirmiştir. Ayrıca Sahabeler de kendi mallarını gasbeden Kureyşlilerden onları geri alma talebinde bulunmamışlar ve eşsiz bir hamiyetperverlik örneği göstermişlerdir. Evet, bu ne ulvî bir cenaplık ve ne büyük bir merhamettir!
Peygamber Efendimiz(sav) sevgili amcası Hazret-i Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi onun ciğerlerini çıkarıp kanını içen Hind’i ve Müslümanlara her türlü kötülüğü yapmaktan geri kalmayan Ebu Süfyan’ı ve “Babasından çekmediğimi ondan çektim” dediği Ebu Cehlin oğlu İkrime’yi bile bu umumi aftan faydalandırmıştır. Yine Peygamber Efendimiz (sav), kızını öldüren Hubbar İbn-i Evsed’i de affetmiştir. Peygamber Efendimizin (sav). kendi canına kasdeden ve sahabelerine çeşitli eziyet ve işkence eden insanları affetmesi, O’nun nihayetsiz bir şefkat, merhamet ve hilim sahibi olduğunu göstermektedir. Tarih-i beşer, insanlara bu kadar af ve merhametle muamele eden, O’ndan başka birini tarih-i beşer göstermekten acizdir. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;
“…Bütün ukul toplansa, bir akıl olsalar, o makamın hakikatını tamamiyle ihata edemezlerler.” 2
Çünkü O, (sav) Seyyidül beşer, fahri âlem ve rahmetenlilâlemindir.
Peygamberimizin hayatı boyunca götermiş olduğu bu muameleler insanların kalplerinden bütün düşmanlıkları silip atmış ve onların kalplerini iman ve Kur’an’a meylettirmiştir.
Dipnotlar:
1 Yusuf Suresi 12/92
2 Mktubat, s. 301
Mehmed Kırkıncı
Evet, Kureyşlilerin Müslümanlara yaptıkları işkenceler sadece Mekke’ye mahsus kalmayıp, onların gittikleri her yerde bu tecavüz ve zulüm devam etmiştir. Hatta Medine’ye hicret eden sahabeleri imha için birkaç kez saldırı düzenlemişlerdir. Tarih şahittir ki; zulüm ve haksızlık yoluyla, arzu edilen bir maksada kavuşmak mümkün olmamış ve olamaz da. İşte cürmü bu kadar vahşiyane olan Kureyşliler, Mekke’nin fethi esnasında suçlu ve mahcup bir vaziyette Kabe’nin etrafında toplandılar ve Muhammed bizi kesinlikle öldürecek, keşke bize eziyet ve işkence etmeden öldürse diye kendi aralarında konuşarak ölümlerini beklerken, Peygamber Efendimiz (sav) Kabe-i şerife gelerek, orada toplananlara: Ey ebnay-ı Kureyş bugün benden nasıl bir muamele bekliyorsunuz? diye sordular. Kureyşliler, ise: “Sen asil bir kardeşsin ve asil bir kardeşin oğlusun, senden af bekliyoruz” dediler. Peygamber Efendimiz, (sav) Yusuf’un (as) kardeşlerine hitaben söylediği “Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! ” 1 ayet-i kerimesini okudu. Bunun üzerine peygamber efendimizin büyüklüğünü ve eşsiz merhametini gören Kureyşliler, ümitlendiler ve yüzlerindeki hüzün ve keder kayboldu.
Fıtrat-ı beşerin en kuvvetli hislerinden biri intikam alma duygusu olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz (sav) değil onlardan intikam almak, onları tahkir ve muahaze dahi etmeyip; evlerinden dışarı çıkmayanlar, Kabe-i Şerife sığınanlar ve Ebu Süfyan’ın evine girenler emandadır diyerek, umumi aff ilan etmiştir.
Hazreti Peygamberin (sav) onları affetmesi, Mekke’deki bütün insanların kalbini İslamiyete meylettirmiştir. Ayrıca Sahabeler de kendi mallarını gasbeden Kureyşlilerden onları geri alma talebinde bulunmamışlar ve eşsiz bir hamiyetperverlik örneği göstermişlerdir. Evet, bu ne ulvî bir cenaplık ve ne büyük bir merhamettir!
Peygamber Efendimiz(sav) sevgili amcası Hazret-i Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi onun ciğerlerini çıkarıp kanını içen Hind’i ve Müslümanlara her türlü kötülüğü yapmaktan geri kalmayan Ebu Süfyan’ı ve “Babasından çekmediğimi ondan çektim” dediği Ebu Cehlin oğlu İkrime’yi bile bu umumi aftan faydalandırmıştır. Yine Peygamber Efendimiz (sav), kızını öldüren Hubbar İbn-i Evsed’i de affetmiştir. Peygamber Efendimizin (sav). kendi canına kasdeden ve sahabelerine çeşitli eziyet ve işkence eden insanları affetmesi, O’nun nihayetsiz bir şefkat, merhamet ve hilim sahibi olduğunu göstermektedir. Tarih-i beşer, insanlara bu kadar af ve merhametle muamele eden, O’ndan başka birini tarih-i beşer göstermekten acizdir. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;
“…Bütün ukul toplansa, bir akıl olsalar, o makamın hakikatını tamamiyle ihata edemezlerler.” 2
Çünkü O, (sav) Seyyidül beşer, fahri âlem ve rahmetenlilâlemindir.
Peygamberimizin hayatı boyunca götermiş olduğu bu muameleler insanların kalplerinden bütün düşmanlıkları silip atmış ve onların kalplerini iman ve Kur’an’a meylettirmiştir.
Dipnotlar:
1 Yusuf Suresi 12/92
2 Mktubat, s. 301
Mehmed Kırkıncı
________________________________________________________________________
Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayvanlara merhameti
Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayvanlara merhameti
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge, Allah’ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kur'an-Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir. En’am suresinin 38. Ayetinde;
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.”
buyrulmaktadır. Bu Ayet-i Kerime'de, yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifadesini bulmuştur:
“O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır.”(1)
“Hayvanları da O yaratmıştır.”(2)
Canlı cansız yaratılmışların tamamı, kendi lisanı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedir. Cuma Suresinin birinci ayetinde şöyle denilmektedir:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.”
Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Resulullah (asv) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet merhamet etsin.”(3)
Hadiste geçen “yerde olanlara” ifadesinin içine her çeşit canlı girmektedir.
Hz. Peygamber (asv)'in bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (asv)’den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar, bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “Yaratılanı sev, yaratandan ötürü.” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz (asv) sahabîlere şu olayı nakleder:
“Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “Bu hayvan da benim gibi susamış.” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır.”
Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (asv): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır.” buyurmuştur.(4)
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (asv):
“Bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi.” buyurmuştur.
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (asv), “Cenab-ı Hakk'ın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını...”,(5) bildirmiş; “Kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını”(6) emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini emretmektedir.
Dipnotlar:
1. Secde, 32/7
2. Nahl, 16/5
3. Tirmizi, Birr, s. 16
4. Tecrit, c. vii, s. 223
5. Ebu Davud, 2/11
6. Buhari. Edebü’l-Müfred, 139
Sorularla İslamiyet
__________________________________________________________________________________
Sual: Merhamet etmek ne demektir? Dinimizde merhamet etmenin önemi nedir?
CEVAP
Merhamet etmek; acımak, şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin anlamı, merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Peygamber efendimizin şefkati, acıması çoktu. Tasavvuf, herkese acımak demektir. Şefkatli kimse, başkalarına dert, felaket gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Allahü teâlâ eshab-ı kiramı, (Birbirine merhametli, şefkatli) diye övüyor.
Günah işleyen biri, abdest alıp namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse, Allahü teâlâ o günahı elbette affeder. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
(Bir günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahü teâlâyı çok merhametli, af ve mağfiret edici bulur.) [Nisa 101]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, şefkati, acıması bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]
(Alçak gönüllü olan, dilenmeden nefsini zelil gören, helalinden kazandığı malı, hayra sarf eden, yoksul ve çaresizlere merhamet duyanlara müjdeler olsun!) [Tergib)
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler de size acır.) [Tirmizi]
(Ana babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı verilir.) [İ.Rafii]
(Güçsüzlere, hastalara, yaşlılara ve küçüklere merhamet edin, acıyın.) [Şir’a]
(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlukat arasında taksim etti. Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar, yavrularını sever ve bütün mahlukat birbirine acır.) [Ebu Ya’la]
(Müminler merhamette bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız olduğu gibi, Müslümanlar da birbirine acımalıdır!) [Buhari]
(Şu üç kimseye acıyın, merhamet edin! 1- Cahiller arasında kalan âlime, 2- Varlıklı iken yoksul düşen zengine, 3- Çevresinde hatırı sayılırken itibarını kaybeden zata.) [Tirmizi]
(Yoksul ve çaresizlere acıyana müjdeler olsun!) [Buhari]
(Din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan affa uğrar.) [İ.Rafii]
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.) [Tirmizi]
(Şaki olan merhametsiz, acımasız olur.) [Tirmizi] [Şaki, bahtsız, Cehennemlik demektir.]
Peygamber efendimiz, oğlu İbrahim ölünce sessizce ağlar, (Şefkatimden ağlıyorum. Allahü teâlâ ancak merhametli olana acır) buyurdu.
Bir kimse, Peygamber efendimizin, torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’i öptüğünü görünce (Benim on tane çocuğum var. Hiç birini öpmedim) der. Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayan merhamet göremez) buyurur. (Buhari)
Bir bedevi, (Ya Resulallah, siz çocukları sevip öpüyorsunuz. Biz hiç öpmeyiz) dediği zaman, ona, (Şefkat, acıma duygusu olmayana ne diyeyim?) buyurdu. (Buhari)
Bir zat görev emrini almak üzere Hazret-i Ömer’in huzuruna gelir. Hazret-i Ömer’in çocuğunu öptüğünü görünce, (Ben çocuklarımı öpmem) der. Hazret-i Ömer, (Senin küçüklere, şefkatin yok, millete nasıl acırsın?) buyurarak görev emrini imzalamaz. Emri altında olanlara acımayan, Allahü teâlânın merhametinden uzak kalır.
Adamın birisi Peygamber efendimize (Ya Resulallah, hizmetçimi kaç defa affedeyim?) diye sorar. Peygamber efendimiz de (Günde yetmiş defa affet!) buyurur. (Tirmizi)
Kâfir mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir! Peygamber efendimiz, (Merhametli, şefkatli olmayan, acımayan imanlı olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram (Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz, şefkatliyiz) dediler. Onlara, (Sadece insanlara değil, bütün mahlukata merhametli olmak gerekir) buyurdu. (Taberani)
Mesela bir hayvan kesecek kimse, bıçağı hayvanın gözü önünde bilememelidir. Bir gün bir kimse, bir koyunu kesmek için yere yatırır, bıçağını bilemeye başlar. Peygamber efendimiz bunu görüp buyurur ki:
(Sen bu hayvanı kesmeden ona ölümler mi tattıracaksın? Hayvanı yatırmadan önce niçin bıçağını bilemedin?) [Hakim]
Bir köpeğin susuzluktan dili çıkar. Bir kuyunun yanında durur. Fakat su derinde olduğu için içemez. Adam bu köpeğe acır. Ayakkabısı ile kuyudan su çıkarıp köpeğe verir. Bundan dolayı Allahü teâlâ onun günahlarını affeder. (Müslim)
Yine hadis-i şerifte bildirilmiştir ki, kadının biri, bir kediyi bağlar. Kedi yiyecek bir şey bulamaz. Kadın bunun yüzünden Cehennemlik olur. (Tergib)
Zararlı hayvanları öldürmek gerekir. Ancak suda boğarak veya ateşte yakarak öldürmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Keleri bir darbede öldürene yüz sevap vardır. İkinci vuruşta daha az, üçüncü de bundan daha az sevap vardır.) [Müslim] [Keler, kertenkelenin zehirli bir cinsidir.]
Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güler yüzü, cömertliği ve herkese acıması ile anlaşılır. Evliyanın iki alameti vardır: Allahü teâlânın emirlerine riayet ve mahluklarına şefkat. Herkese acımalıdır. Altıncı kat gökteki melekler, acımasız olanın namazını yukarı geçirmezler.
İnsaflı olmak
Herkese karşı insaflı davranmak, kendisine karşı yapılmasını istemediği muameleyi başkalarına karşı yapmamak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu üç haslete sahip olmadıkça kişinin imanı kemale eremez. Kendisi muhtaç olduğu halde infak etmek, insaflı olmak ve herkese selam vermek.) [Harâiti]
(Cehennemden uzaklaşıp Cennete girmek isteyen, son nefesinde kelime-i şehadeti söylesin ve kendisine yapılmasını sevdiği şeyleri başkalarına yapsın!) [Müslim]
(Etrafındakilerle güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın! Kendin için sevdiğini başkaları için de sev ki, hakiki müslüman olasın!) [Harâiti]
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem'e, şu hasletlere sahip olmayı emretmiştir:
1- Bana ibadet et, hiçbir şeyi ortak koşma! Yaptığın hayırlı amelin mükafatını, sana, en dar gününde veririm.
2- Bana dua et, duanı kabul ederim.
3- İnsanların ne şekilde sana davranmalarını istiyorsan, sen de onlara aynı şeyi yapmalısın! [İ. Gazali]
Peygamberlerden sonra en üstün insan
Sual: Hazret-i Ebu Bekir, vücudunun çok büyüyerek Cehenneme atılmasını, başka hiçbir kulun girmemesini, böylece Allahü teâlânın takdirinin yerine gelmesini istiyor. Buna kâfirler de dahil mi?
CEVAP
Evet kâfirlerin bile yanmasını istemiyor.
Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın en yakın arkadaşı, dostu, kayınpederi ve ilk halifesidir. Hazret-i Âişe validemizin babasıdır. Kur’an-ı kerimde çeşitli âyetlerle övülmüştür.
ehlisunnetbuyukleri
Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayvanlara merhameti
Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayvanlara merhameti
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge, Allah’ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kur'an-Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir. En’am suresinin 38. Ayetinde;
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.”
buyrulmaktadır. Bu Ayet-i Kerime'de, yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifadesini bulmuştur:
“O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır.”(1)
“Hayvanları da O yaratmıştır.”(2)
Canlı cansız yaratılmışların tamamı, kendi lisanı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedir. Cuma Suresinin birinci ayetinde şöyle denilmektedir:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.”
Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Resulullah (asv) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet merhamet etsin.”(3)
Hadiste geçen “yerde olanlara” ifadesinin içine her çeşit canlı girmektedir.
Hz. Peygamber (asv)'in bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (asv)’den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar, bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “Yaratılanı sev, yaratandan ötürü.” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz (asv) sahabîlere şu olayı nakleder:
“Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “Bu hayvan da benim gibi susamış.” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır.”
Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (asv): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır.” buyurmuştur.(4)
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (asv):
“Bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi.” buyurmuştur.
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (asv), “Cenab-ı Hakk'ın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını...”,(5) bildirmiş; “Kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını”(6) emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini emretmektedir.
Dipnotlar:
1. Secde, 32/7
2. Nahl, 16/5
3. Tirmizi, Birr, s. 16
4. Tecrit, c. vii, s. 223
5. Ebu Davud, 2/11
6. Buhari. Edebü’l-Müfred, 139
Sorularla İslamiyet
__________________________________________________________________________________
Sual: Merhamet etmek ne demektir? Dinimizde merhamet etmenin önemi nedir?
CEVAP
Merhamet etmek; acımak, şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin anlamı, merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Peygamber efendimizin şefkati, acıması çoktu. Tasavvuf, herkese acımak demektir. Şefkatli kimse, başkalarına dert, felaket gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Allahü teâlâ eshab-ı kiramı, (Birbirine merhametli, şefkatli) diye övüyor.
Günah işleyen biri, abdest alıp namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse, Allahü teâlâ o günahı elbette affeder. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
(Bir günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahü teâlâyı çok merhametli, af ve mağfiret edici bulur.) [Nisa 101]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, şefkati, acıması bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]
(Alçak gönüllü olan, dilenmeden nefsini zelil gören, helalinden kazandığı malı, hayra sarf eden, yoksul ve çaresizlere merhamet duyanlara müjdeler olsun!) [Tergib)
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler de size acır.) [Tirmizi]
(Ana babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı verilir.) [İ.Rafii]
(Güçsüzlere, hastalara, yaşlılara ve küçüklere merhamet edin, acıyın.) [Şir’a]
(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlukat arasında taksim etti. Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar, yavrularını sever ve bütün mahlukat birbirine acır.) [Ebu Ya’la]
(Müminler merhamette bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız olduğu gibi, Müslümanlar da birbirine acımalıdır!) [Buhari]
(Şu üç kimseye acıyın, merhamet edin! 1- Cahiller arasında kalan âlime, 2- Varlıklı iken yoksul düşen zengine, 3- Çevresinde hatırı sayılırken itibarını kaybeden zata.) [Tirmizi]
(Yoksul ve çaresizlere acıyana müjdeler olsun!) [Buhari]
(Din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan affa uğrar.) [İ.Rafii]
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.) [Tirmizi]
(Şaki olan merhametsiz, acımasız olur.) [Tirmizi] [Şaki, bahtsız, Cehennemlik demektir.]
Peygamber efendimiz, oğlu İbrahim ölünce sessizce ağlar, (Şefkatimden ağlıyorum. Allahü teâlâ ancak merhametli olana acır) buyurdu.
Bir kimse, Peygamber efendimizin, torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’i öptüğünü görünce (Benim on tane çocuğum var. Hiç birini öpmedim) der. Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayan merhamet göremez) buyurur. (Buhari)
Bir bedevi, (Ya Resulallah, siz çocukları sevip öpüyorsunuz. Biz hiç öpmeyiz) dediği zaman, ona, (Şefkat, acıma duygusu olmayana ne diyeyim?) buyurdu. (Buhari)
Bir zat görev emrini almak üzere Hazret-i Ömer’in huzuruna gelir. Hazret-i Ömer’in çocuğunu öptüğünü görünce, (Ben çocuklarımı öpmem) der. Hazret-i Ömer, (Senin küçüklere, şefkatin yok, millete nasıl acırsın?) buyurarak görev emrini imzalamaz. Emri altında olanlara acımayan, Allahü teâlânın merhametinden uzak kalır.
Adamın birisi Peygamber efendimize (Ya Resulallah, hizmetçimi kaç defa affedeyim?) diye sorar. Peygamber efendimiz de (Günde yetmiş defa affet!) buyurur. (Tirmizi)
Kâfir mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir! Peygamber efendimiz, (Merhametli, şefkatli olmayan, acımayan imanlı olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram (Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz, şefkatliyiz) dediler. Onlara, (Sadece insanlara değil, bütün mahlukata merhametli olmak gerekir) buyurdu. (Taberani)
Mesela bir hayvan kesecek kimse, bıçağı hayvanın gözü önünde bilememelidir. Bir gün bir kimse, bir koyunu kesmek için yere yatırır, bıçağını bilemeye başlar. Peygamber efendimiz bunu görüp buyurur ki:
(Sen bu hayvanı kesmeden ona ölümler mi tattıracaksın? Hayvanı yatırmadan önce niçin bıçağını bilemedin?) [Hakim]
Bir köpeğin susuzluktan dili çıkar. Bir kuyunun yanında durur. Fakat su derinde olduğu için içemez. Adam bu köpeğe acır. Ayakkabısı ile kuyudan su çıkarıp köpeğe verir. Bundan dolayı Allahü teâlâ onun günahlarını affeder. (Müslim)
Yine hadis-i şerifte bildirilmiştir ki, kadının biri, bir kediyi bağlar. Kedi yiyecek bir şey bulamaz. Kadın bunun yüzünden Cehennemlik olur. (Tergib)
Zararlı hayvanları öldürmek gerekir. Ancak suda boğarak veya ateşte yakarak öldürmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Keleri bir darbede öldürene yüz sevap vardır. İkinci vuruşta daha az, üçüncü de bundan daha az sevap vardır.) [Müslim] [Keler, kertenkelenin zehirli bir cinsidir.]
Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güler yüzü, cömertliği ve herkese acıması ile anlaşılır. Evliyanın iki alameti vardır: Allahü teâlânın emirlerine riayet ve mahluklarına şefkat. Herkese acımalıdır. Altıncı kat gökteki melekler, acımasız olanın namazını yukarı geçirmezler.
İnsaflı olmak
Herkese karşı insaflı davranmak, kendisine karşı yapılmasını istemediği muameleyi başkalarına karşı yapmamak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu üç haslete sahip olmadıkça kişinin imanı kemale eremez. Kendisi muhtaç olduğu halde infak etmek, insaflı olmak ve herkese selam vermek.) [Harâiti]
(Cehennemden uzaklaşıp Cennete girmek isteyen, son nefesinde kelime-i şehadeti söylesin ve kendisine yapılmasını sevdiği şeyleri başkalarına yapsın!) [Müslim]
(Etrafındakilerle güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın! Kendin için sevdiğini başkaları için de sev ki, hakiki müslüman olasın!) [Harâiti]
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem'e, şu hasletlere sahip olmayı emretmiştir:
1- Bana ibadet et, hiçbir şeyi ortak koşma! Yaptığın hayırlı amelin mükafatını, sana, en dar gününde veririm.
2- Bana dua et, duanı kabul ederim.
3- İnsanların ne şekilde sana davranmalarını istiyorsan, sen de onlara aynı şeyi yapmalısın! [İ. Gazali]
Peygamberlerden sonra en üstün insan
Sual: Hazret-i Ebu Bekir, vücudunun çok büyüyerek Cehenneme atılmasını, başka hiçbir kulun girmemesini, böylece Allahü teâlânın takdirinin yerine gelmesini istiyor. Buna kâfirler de dahil mi?
CEVAP
Evet kâfirlerin bile yanmasını istemiyor.
Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın en yakın arkadaşı, dostu, kayınpederi ve ilk halifesidir. Hazret-i Âişe validemizin babasıdır. Kur’an-ı kerimde çeşitli âyetlerle övülmüştür.
ehlisunnetbuyukleri