72-
KITABU'Z-ZEBAIH VE'Ş-SAYD.. 2
1-
Avlanacak Hayvan Üzerine "Bismillah" Demek Babı 2
2-
Mi'râdla Yapılan Av (In Hükmü) Babı 3
3-
Mi'râdın Enli Tarafıyle Vurulan Hayvan(In Hükmü) Babı 3
5-
El Parmaklarıyle Ve Sapan Gibi Âletlerle Küçük Taş Ve Yuvarlak Taş Mermi Atma
Babı 4
6-
Av Köpeği Yâhud Davar Köpeği Olmayan Bir Köpek Edinen Kimse Babı 4
7-
Bâb: Öğretilmiş Bile Olsa Köpek Avdan Yediği Zaman (0 Avı Yemek Haram Olur) 5
8-
Avlanan Hayvan Avcıdan İki Yâhud Üç Gün Kaybolduğu Zaman, Bu Avın Hükmü Babı 5
9-
Bâb: Avcı, Avının Yanında Başka Bir Köpek Bulduğu Zaman (Av Yenmez Olur) 5
10-
Avcılık Yapmak Ve Avcılıkla Meşgul Olmak Hakkında Gelen Hadîsler Babı 6
11-
Dağlar Üzerinde Avlanmaya Çalışmak Babı 7
14-
Mecûsîler'in Kapları Ve Meyte(Nin Hükmü) Babı 9
15-
Kesilecek Hayvan Üzerine ''Bismillah" Demek Ve Kasden Besmeleti Terkeden
Kimse Babı 9
16-
İbâdet İçin Dikilmiş Taşlara Ve Putlara Kesilen Hayvanlar Babı 10
17-
Peygamber(S)'İn: 'Allah'ın ismi üzere kessin" (Kavli) Babı 10
18-
Kamış, Beyaz Çakmak Taşı Ve Demirden Bol Kan Akıtan Şeyler(Le Kesmek) Babı 10
19-
Kadının Ve Cariyenin Kestiği Hayvan Babı 11
20-
Bâb: Diş, Kemik Ve Tırnakla Kesim Yapılmaz. 11
21-
Çölde Oturanların Ve Benzerlerinin Kestikleri Hayvanlar Babı 11
22-
Harb Ehli Olan Yâhud Harb Ehli Olmayan Kitâblıların Kestikleri Hayvanlar Ve
Yağları Babı 12
23-
Ehlî Hayvanlardan Âsî Olup Kaçan, Vahşî Hayvan Menzilesinde Olur Bârı 12
24-
Deveyi Gerdandan, Diğerlerini Boğazdan Kesme Babı 12
28-
Ehlî Eşeklerin Etleri(Ni Yemenin Haram Kılınması) Babı 14
29-
Azıdişli Yırtıcı Hayvanların Hepsinin Yenmesinin Nehyi Babı 15
30-
Ölmüş Hayvanların Derileri Babı 16
32-
Tavşan (Etinin Halâl Olduğu) Babı 16
33-
Keler (Yemenin Halâl Olduğu) Babı 16
34-
Bâb: Donmuş Yâhud Erimiş Yağ İçine Fare Düştüğü Zaman (Hüküm Nasıldır)? 17
35-
İnsan Ve Hayvanın Yüzüne Damca Ve Alâmet Vurulmasının Nehyi) Babı 17
(Boğazlanan ve Avlanan Hayvanlar Kitabı) [1]
1- Avlanacak Hayvan Üzerine
"Bismillah" Demek Babı
Ve Yüce
Allah'ın şu kavilleri:
"Ey
îmân edenler, Allah, görmeksizin kendisinden korkanları ayırdetmek için av nev
'inden ellerinizin, mızraklarınızın erişebileceği birşeyle, and olsun ki, sizi
imtihan edecektir. Kim bundan sonra aşırı giderse, ona pek acıtıcı bir azâb
vardır" (el-Mâide: 94) [2];
"Ey
îmân edenler, bağlandığınız ahidleri yerine getirin. Siz ihrâmlı olduğunuz
hâlde avlanmayı halâl saymamak ve size aşağıda okunacak olanlar hâriç kalmak
şartıyle davarlar (in etleri) size halâl edildi. Şübhesiz ki, Allah ne dilerse
onu hükmeder" (el-Mâide: 1) [3];
"Ölü,
kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan -(henüz canı üstünde iken
yetişip) kestikleriniz müstesna olmak üzere- boğulmuş, vurulmuş, yukarıdan
yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış olup da ölenler, dikili taşlar üzerinde
(onlar adına) boğazlanan hayvanlar, fal oklarıyle kısmet (ve hüküm) aramanız
üzerinize haram edilmiştir. Bütün bunlar yoldan çıkıştır. Bu gün kâfirler
dîninizden umutlarını kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun..."
(el-Mâide: 3) [4].
İbn Abbâs
şöyle demiştir:
(İlk
âyetteki) "Ukûd", "Ahidler" demektir. Allah tarafından
halâl ve haram kılınanlar ve Kur'ân'da
gelen
ahidlerin hepsidir. "Size okunanlar müstesnadır", yânı "Ölü,
kan, domuz eti... haramdır"..
"Yecrimennekum",
"Sizi sevketmesin" demektir.
"Şeneânu",
"Adâvetu" ma'nâsınadır. "el- Munhanıkatu", "Boğulup da
ölen hayvan"; "el- Mevkûzetu", "Odunla vurulan hayvan, yânî
birisi ona vurur, o da bundan ölen hayvan"; "el-Mutereddiyetu",
"Dağdan
yuvarlanan hayvan"; "en-Natîhatu", "Davar tarafından
süsülüp de ölen hayvan". Bunlardan kuyruğunu yâhud gözünü hareket
ettirirken yetiştiğini hemen kds ve ye (canlı iken yetişemediğini artık yeme)![5]
1-.......Adiyy ibn Hatim (R) şöyle
demiştir: Ben Peygamber(S)'e mi'râd avını sordum. Peygamber:
— "Okun
sivri tarafı isabet eden avı ye! Okun enli tarafı isabet eden avı yeme! Çünkü
okun enli taraflyle vurulan av vekîze'dir (sopa ile vurulmuştur;
haramdır)" buyurdu.
Ben
Peygamber'e köpekle yapılan avın hükmünü de sordum. Peygamber şöyle buyurdu:
—
"Köpeğin senin için tuttuğu (ve muhafaza ettiği) avı ye! Çünkü köpeğin avı
yakalayıp tutması şer'î kesimdir. Eğer köpeğin avı yakalayıp öldürmüş ise ve
kendi köpeğinin veya köpeklerinin yanında başka bir köpek de bulursan ve bu
sebeble yabancı köpeğin kendi köpeğin ile birlikte avı yakalayıp öldürmüş
olmasından endişelenirsen, bu hâlde o avı yeme! Çünkü senin ava salıverirken
çektiğin Besmele kendi köpeğine âiddir, başka köpek için değildir" [6].
2- Mi'râdla Yapılan Av (In Hükmü)
Babı
İbn Umer;
"Bunduka" denilen yuvarlak taşlarla vurulup öldürülmüş hayvan
hakkında: Bu mevkûze'dir,
demiştir.
İbn Umer'in
oğlu Salim, Kaasım ibn Muhammed ve Mucâhid ibn Cebr, İbrâhîm en-Nahaî, Atâ ibn
Ebî Rebâh ve Hasen Basrî de bu taşlarla öldürülen hayvanı kerîh görmüşlerdir.
Yine Hasen Basrî, köylerde ve şehirlerde sapan vesaire ile böyle yuvarlak taş
atmayı kerîh görmüş, bunların dışındaki sahralarda ve insanlardan hâlî olan
mekânlarda bunduka atmakta be's görmez [7].
2-.......eş-Şa'bî şöyle demiştir: Ben
Adiyy ibn Hâtim'den sordum. O da: Ben Rasûlullah(S)'tan mi'râdla avlanmanın
hükmünü sordum:
—
"Mi'râdın keskin tarafını isabet ettirdiğin zaman onu ye! Mi*-râdın enli
tarafını isabet ettirdiğinde bununla avı öldürdüysen, işte bu vekîzdir, artık
onu yeme!" buyurdu.
(Adiyy dedi
ki:)
— Ben
köpeğimi av üzerine salarım, dedim. Rasûlullah:
— "Av
köpeğini Besmele çekerek salıverdiğin zaman o avın etini ye!" buyurdu.
Ben:
— Bu av
köpeği avı tuttuktan sonra yerse? diye sordum. Rasûlullah:
— "Bu
hâlde yeme! Çünkü köpek avı senin için tutmamıştır, ancak kendi nefsi için
tutmuştur" buyurdu.
Ben:
— Ben
köpeğimi av yüzerine gönderiyorum da onun yanında başka bir köpek buluyorum?
dedim.
Rasûlullah:
— "O
zaman o avdan yeme. Çünkü sen ancak kendi köpeğin üzerine Besmele çektin, diğer
köpek üzerine Besmele çekmedin!" buyurdu [8].
3- Mi'râdın Enli Tarafıyle Vurulan
Hayvan(In Hükmü) Babı
3-....... Adiyy ibn Hatim (R) şöyle
demiştir: Ben:
— Yâ
Rasûlallah! Biz av yapma öğretilmiş olan köpeklerimizi av üzerine göndeririz?
dedim.
Rasûlullah
(S):
—
"Onların senin için tuttukları avı ye!" buyurdu. Ben:
— Bu
köpekler tuttukları avı öldürürlerse? dedim. Rasûlullah:
—
"Öldürseler de yine ye (çünkü öldürme avın tezkiyesidir)/4* buyurdu.
— Biz ava
mi'râd atıyoruz? dedim. Rasûlullah:
—
"Delip yaraladığı avı ye! Enli tarafıyle dokunup öldürdüğü avı yeme!"
buyurdu [9].
Hasen Basrî
ile İbrahim en-Nahaî: İnsan bir avı vurup da ondan bir ön ayak yâhud arka ayak
kopup aynlırsa, o ayrılan parçayı yemez, geri kalanı yer, dediler. İbrâhîm
yine: Eğer avın boynunu yâhud ortasını vurursan onu ye! demiştir. el-A'meş de
Zeyd ibn Vehb'den söyledi ki; o şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'ûd'un
ailesinden bir adamın yabanî eşeği o adama karşı itaatsiz âsî oldu. Abdullah
onlara bu eşeği kolay olacak yerinden vurmalarını emretti de: Ondan düşen parçayı
terkedin, kalanını yiyin, dedi [10].
4-.......Ebû Sa'lebe el-Huşenî (R)
şöyle demiştir: Ben:
— Yâ
Nebiyye'llâh! Biz kitâb ehli bir kavmin diyarında (Şam'da) bulunuyoruz. Biz
müslümânlar bunların kaplarını kullanıp içlerinde yemek yiyebilir miyiz? Yine
ben bir av sahasında bulunuyorum, yayımla, okumla öğretilmemiş köpeğimle,
öğretilmiş köpeğimle av yapabilir miyim? Benim için iyi ve doğru olan nedir?
diye sordum.
Allah'ın
Peygamberi (S) şöyle cevâb verdi:
—
"Kitâb ehli kaplarına âid zikrettiğin sorunun cevâbı şöyledir: Eğer siz
kitâb ehli kaplarından başka yemek kapları bulursanız, onların kaplarından
yemeyiniz! Eğer onların kaplarından başka bulamazsanız, kitâb ehlinin
kaplarını yıkayıp, onların içinde yiyiniz. (Av mes'elesine gelince:) Yayınla,
okunla Allah adını anarak avlarsan, onu ye! Allah adını zikrederek öğretilmiş
köpeğinle avladığın avın etini de ye! Öğretilmemiş köpeğinle avladığında avı
(diri iken) yetişip boğazlarsan, onu da ye!" [11].
5- El Parmaklarıyle Ve Sapan Gibi
Âletlerle Küçük Taş Ve Yuvarlak Taş Mermi Atma Babı
5-.......Bize Vekî' ve Yezîd İbn Hârûn
tahdîs ettiler. Lafız Yezîd'indir: Onlar da Kelımes ibnu'l-Hasen'den; o da
Abdullah ibn Bu-reyde'den; o da Abdullah ibnu Mugaffel(R)'den. Abdullah ibn Mu-gaffel
bir kimseyi sapan ile taş atarken gördü de ona:
— Böyle taş
atma! Çünkü Rasûlullah (S) böyle sapan ile taş atmaktan (ümmetini) nehyetti
-yâhud sapanla taş atmayı çirkin görürdü-, demiştir.
Râvî İbn
Mugaffel devamla:
— Şübhesiz
bu sapan taşıyle ne av avlanır, ne de düşman paralanır ve öldürülür. Ancak bu
taş bazen diş kırar, bazen de göz çıkarır, demiştir.
Abdullah ibn
Mugaffel bunun ardından bir müddet sonra o kimseyi yine sapanla taş atarken
görmüş de ona:
— Ben sana
Rasûlullah'ın sapan taşı atmayı nehyettiği -yâhud: Bu atışı çirkin gördüğünü-
tahdîs edip söylüyorum da sen hâlâ atmaya devam ediyorsun! Artık seninle
bundan sonra şu kadar şu kadar zaman konuşmam! demiştir [12].
6- Av Köpeği Yâhud Davar Köpeği
Olmayan Bir Köpek Edinen Kimse Babı
6-.......Abdullah ibn Dînâr tahdîs
edip şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Umer(R)'den işittim, Peygamber (S):
"Her kim davar ve av köpeği olmayan bir köpek edinirse, o kimsenin her gün
işlediği hayır amelinden iki kırat eksilir" buyurmuştur.
7-.......Hanzala
ibn Ebî Sufyân haber verip şöyle demiştir: Ben Sâlim'den işittim, şöyle
diyordu: Ben babam Abdullah ibn Umer'-den işittim, şöyle diyordu: Ben
Peygamber(S)'den işittim, şöyle bu-yürüyordu: "Ava saldırıcı köpek yâhud
davar köpeği olmak müstesna, bir köpek edinen kimsenin hiç şübhesiz her günkü
ecrinden iki kırat eksilir".
8-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah (S): "Davar köpeği yâhud av yaralayıcı köpekten başka
bir köpek edinen kimsenin hayırlı amelinden her gün iki kırat eksilir"
buyurdu [13].
7- Bâb: Öğretilmiş Bile Olsa Köpek
Avdan Yediği Zaman (0 Avı Yemek Haram Olur)
Ve Yüce
Allah'ın şu kavli:
"Kendilerine
hangi şeyin halâl edildiğini sana sorarlar. De ki: Bütün iyi ve temiz nVmetler
size halâl edilmiştir.
Allah'ın
size öğrettiğinden öğretip terbiye ederek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size
tutuv er diklerinden de yiyin ve üzerlerine Besmele çekin. Allah'tan korkun.
Çünkü Allah hesabı pek çabuk görendir... " (el-Mâide: 4).
"Sâide^nin
cem'i olan "Savâid", "Kazanıcı" demek olan
"Kâsibe"nin cem'i olan "Kevâsib" ma'nâsınadır.
"Icterahu", "İktesebü", yânî "Kazandılar"
demektir [14].
ibn Abbâs
şöyle demiştir:
Eğer köpek
avdan yerse, artık o avın etini bozmuş, yenilmeye elverişlilikten çıkarmış
olur. Bu takdirde köpek onu ancak kendisi için tutmuştur. Yüce Allah:
"Allah'ın
size öğrettiklerinden öğretip terbiye ederek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların
size tutuv er diklerinden yiyin" buyuruyor. Öyleyse avladığından yemesine
karşılık hayvan dövülür ve yemesini terkedinceye kadar öğretilmeye devam
edilir.
İbn Umer,
köpeğin yemiş olduğu avı mekruh görmüştür. Atâ ibn Ebî Rebâh da: Eğer köpek,
avladığının kanını içer de etinden yemezse, o avı ye! demiştir [15].
9-.......Adiyy ibn Hatim (R) şöyle
demiştir: Ben RasûluIIah'a sorup:
— Biz şu av
köpekleriyle av yapmakta olan bir kavimiz (bunlarla avladıklarımızdan yemek
bize halâl olur mu)? dedim.
Rasûlullah
(S):
—
"Allah'ın ismini anıp da öğretilmiş köpeklerini av üzerine gönderdiğin
zaman öldürseler bile onların size tuttukları avlardan ye. Ancak köpeğin avdan
yemesi müstesnadır. Çünkü o takdirde ben, köpeğin avı kendisi için tutmuş
olmasından endîşe ederim. Şayet senin köpeklerine başka birtakım köpekler
karışmış ise, o zaman beraber tuttukları avı yeme!" buyurdu [16].
8- Avlanan Hayvan Avcıdan İki Yâhud
Üç Gün Kaybolduğu Zaman, Bu Avın Hükmü Babı
10-.......Bize Âsim, eş-Şa'bî'den; o da
Adiyy ibn Hâtim(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) ona şöyle buyurmuştur:
"Besmele çekip köpeğini gönderdiğin zaman avı tutar ve öldürürse, onu ye!
Eğer tuttuğu avdan yerse artık sen onu yeme! Çünkü köpek onu ancak kendi
nefsine tutmuştur. Senin köpeğin, üzerlerine Allah 'in ismi anılmayan birtakım
yabancı köpeklerle karışmış olduğu zaman, onların tuttukları ve öldürdükleri
avı yeme! Çünkü sen o avı köpeklerin hangisinin Öldürdüğünü bilmezsin. Sen ava
atış yapıp da avı bir yâhud iki gün sonra (bulduğunda), avın üzerindeki kendi
okunun vurma izinden başka bir yaralama izi bulunmazsa, o avın etini ye! Eğer
av vurulduktan sonra suya düşmüşse onu da yeme!"
Ve
Abdu'1-A'lâ, Dâvûd ibn Ebî Hind'den; o da Âmir eş-Şa'bî'den söyledi ki, Adiyy,
Peygamber'e: Ava okunu atar da avın izini iki ve üç gün ta'kîb eder, sonra avı
ölmüş olarak ve oku da hayvanda saplamış vaziyette bulur olduğunu söylemiş.
Peygamber de ona: "Eğer isterse avı yer" buyurmuştur [17].
9- Bâb: Avcı, Avının Yanında Başka
Bir Köpek Bulduğu Zaman (Av Yenmez Olur)
11-....... Adiyy ibn Hatim (R) şöyle
demiştir: Ben:
— Yâ
Rasûlallah, ben köpeğimi Bismillah diyor, gönderiyorum (onun her avladığı bana
halâl olur mu)? dedim.
Peygamber
(S):
—
"Besmele çekerek köpeğini gönderdiğin, o da avı yakalayıp öldürdüğü ve
ondan yediği takdirde, artık sen o avdan yeme! Çünkü köpek onu ancak kendisi
için tutmuştur" buyurdu.
Ben:
— Ben
köpeğimi gönderiyorum, sonra onun beraberinde başka bir köpek daha buluyorum,
avı bu iki köpekten hangisinin yakaladığını bilemiyorum? dedim.
Peygamber:
— "Bu
takdirde sen o avın etini yeme! Çünkü sen Besmele'yi ancak kendi köpeğin
üzerine çekmiştin, başka köpek üzerine çekmemiştin" buyurdu.
Ben yine
Peygamberce mi'râd denilen iki tarafı ince, ortası enli odunla avlanan avı
sordum. Peygamber:
— "Sen
onun sivri tarafıyle aviadıysan o avı ye, enli tarafıyle avladın ve öldürdün ise,
o (haram kılınan) vekîze'dir; artık sen onu yeme!" buyurdu [18].
10- Avcılık Yapmak Ve Avcılıkla
Meşgul Olmak Hakkında Gelen Hadîsler Babı
12-.......Adiyy ibn Hatim (R) şöyle
demiştir: Ben Rasûlullah'a:
— Biz şu
köpeklerle av yapmakta olan bir kavimiz (bu halâl mı yoksa haram mı)? diye
sordum.
Rasûlullah
(S):
—
"Öğretilmiş köpeklerini Allah'ın ismini anarak gönderdiğin zaman, onların
sana tuttukları avdan ye! Köpeğin avdan yemesi hâlinde ise, artık sen yeme!
Çünkü ben köpeğin o avı ancak kendi canı için tutmuş olmasından endîşe ederim.
Eğer senin köpeklerine başka bir köpek karışmış ise, o takdirde de onların
avladığı avı yeme!" buyurdu [19].
13-.......Hayveibnu Şurayh şöyle
demiştir; Ben Rabîa ibnu Yezîd ed-Dımaşkî'den işittim, şöyle dedi: Bana Ebû
İdrîs Âizullah haber verip şöyle dedi: Ben Ebû Sa'lebe el-Huşenî(R)'den
işittim, şöyle diyordu: Ben Rasûlullah'a geldim de:
— Yâ
Rasûlallah! Bizler, kitâb ehli olan bir kavmin arazîsinde bulunuyoruz, onların
kapları içinde yemek yiyoruz. Yine biz av hayvanları bulunan bir arazîdeyiz,
ben orada yayımın oku ile, öğretilmiş köpeklerimle ve öğretilmemiş
köpeklerimle av yapıyorum. Bana bunlardan halâl olanlarını haber ver! dedim.
Rasûlullah
(S) şöyle cevâb verdi:
—
"Kitâb ehli bir kavmin arazîsinde bulunup onların kapların^-dan yemekte
olduğunu zikrettin, bunun cevâbına gelince, şöyledir: Eğer siz onların
kaplarından başka yemek kapları bulursanız, kitâb ehlinin kaplarında yemek
yemeyin. Eğer onlarınkinden başka kap bulamazsanız, onların kaplarını
yıkayınız, sonra onların içinde yemek yiyiniz. Avı bulunan bir arazîde olduğunu
zikrettin; bunun cevâbına gelince şöyledir: Yayının okuyla avladığın ve
Allah'ın ismini zikrettiğin avı sonra ye! Allah 'in ismini anarak öğretilmiş
köpeğinle avladığın avı da bundan sonra ye! Öğretilmemiş köpeğinle
avladığında, avı diri iken yetişip boğazlarsan, onu da ye!" buyurdu [20].
14-....... Enes ibn Mâlik (R) şöyle
demiştir: Biz (bir seferde) Merru'z-Zahrân'da iken bir tavşanı ürkütüp
kaçırdık. Bâzıları arkasından koştular, nihayet yorulup âciz kaldılar. Ben de
hayvanın arkasından koştum, nihayet onu yakaladım. Ve onu Ebû Talha'ya
getirdim. Ebû Talha onun uyluğunun üst tarafını ve iki budunu (benimle)
Peygamber'e yolladı. Peygamber (S) bu tavşan hediyesini kabul etti [21].
15-.......Ebû Katâde (Hudeybiye
yılında, seferde) Rasûlullah'ın beraberinde idi. Nihayet Mekke yolunun bir
kısmında olduğu zaman Ebû Katâde bâzı arkadaşlanyle beraber geri kaldı. (Çünkü
Peygamber onları, düşmanı keşf için göndermişti.) Arkadaşları irâmlı idi, Ebû
Katâde ise ihrâmsızdı. Ebû Katâde bu sırada bir yaban eşeği gördü, hemen atının
üzerine binip doğruldu. Sonra arkadaşlarından kamçısını uzatıp vermelerini
istedi. Onlar bunu kabul etmeyip çekindiler. Onlardan mızrağını istedi,
(ihrâmlı oldukları için) yine çekinip vermediler. Ebû Katâde bunları bizzat
aldı, sonra yaban eşeği üzerine şiddetle koşturdu ve onu öldürdü. Rasûlullah'ın
sahâbîlerinin bâzısı onun etinden yedi, bâzısı da çekinip yemedi. Rasûlullah'a eriştikleri
zaman bunun yenilip yenilmeyeceğini kendisine sordular. Rasûlullah (S):
"Bu ancak yenilecek birşeydir, Allah onu sizlere yenilecek taam
kıldı" buyurmuştur [22].
16- Bize İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi:
Bana Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Katâde'den
bunun benzeri olan hadîsi tahdîs etti. Ancak burada Rasûlullah (S): "Onun
etinden beraberinizde birşey var mı?" buyurmuştur [23].
11- Dağlar Üzerinde Avlanmaya
Çalışmak Babı
17-.......Ebû Katâde'nin himayesindeki
Nâfi' ile Tev'eme'nin himayesinde bulunan Ebû Salih şöyle demişlerdir: Biz Ebû
Katâde'-den işittik, şöyle dedi: Ben Mekke ile Medine arasında(ki el-Kâha
mevkiinde) Peygamber'in maiyyetinde idim. Peygamber ve sahâbî-leri (Hudeybiye
zamanında umre niyetiyle) ihrama girmişlerdi. Ben ise at üzerinde ihrâmsız bîr
adam idim. Ve ben o sırada dağlar üzerinde yükseklere çok çıkıcı bir kimse
idim. Ben bu vaziyet üzere bulunduğum sırada insanların birşeye doğru şevkle
bakmakta olduklarını gördüm. Ben de o şeye doğru bakmaya davrandım. Ve o şeyin
bir yaban eşeği olduğunu gördüm. Arkadaşlarıma:
— Bu nedir?
dedim. Onlar:
— Biz
bilmeyiz! dediler. Ben:
— O bir
yaban eşeğidir, dedim.
Onlar da:
— O, senin
gördüğün şeydir, dediler. Ben kamçımı yerde unutmuştum. Onlara:
— Kamçımı
bana uzatıp verin! dedim. Onlar:
— Biz o
hayvan aleyhine sana yardım etmeyiz, dediler.
Ben de inip
kamçımı kendim aldım. Sonra o hayvanın izi üzerinde atımı koşturdum. Çok
olmadan hayvana yetiştim ve nihayet ayaklarından yaraladım (hareket edemedi).
Akabinde arkadaşlarımın yanına geldim ve onlara:
— Haydi
kalkın da yaban eşeğini yüklenip kaldırıverin! dedim. Onlar:
— Biz ona
dokunmayız! dediler.
Bunun
üzerine ben onu kendim, atıma yükledim ve sonunda onların yanına getirdim.
Bâzıları onun etini yemekten çekindi, bâzıları da ondan yediler. Ben:
— Sizler
için bunun yenilip yenilmeyeceğini Peygamber'den soracağım, dedim.
Ve
Peygamber'e yetiştim de vâki' olan işi kendisine söyledim. Peygamber.(S) bana:
— "Yanınızda
ondan birşey var mı?" diye sordu. Ben:
— Evet, var,
dedim. Peygamber:
—
"Yiyiniz; o, Allah'ın sizlere rızk yaptığı bir yiyecektir" buyurdu [24].
12- Yüce Allah'ın: "Deniz avı
yapmak ve onu yemek -kendinize de, yolcuya da bir fâide olmak üzere- sizin için
halâl edildi... " (el-Mâide: 96) Kavli Babı [25]
Ve Umer
ibnu'l-Hattâb: Denizin avı, oradan avlanandır; taamı da denizin dışarıya
attığıdır, demiştir. Ebû Bekr es-Sıddîk da:
Denizin
içinde ölüp de suyun üstüne yükselen halâldır, demiştir. ibn Abbâs: Denizin
taamı ölüşüdür, ancak bundan pis sayıp tiksindiğin taam değildir, yılan balığı
ise onu Yahudiler yemez; onu biz yeriz, demiştir.
Peygamber'in
sahibi olan Şurayh (R):
Denizde
yaşayan her hayvan zebh edilmiştir (yânî halâldir), demiştir.
Ata ibn Ebî
Rebâh:
Deniz kuşuna
gelince, ben onu avlayanın kesmesini düşünürüm, demiştir.
İbn Cureyc
dedi ki: Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a:
Nehirlerde
ve seyl birikintilerinde avlanan da deniz avı mıdır? diye sordum. O: Evet,
dedi, sonra şu âyeti
okudu:
“iki deniz
bir olmaz, Şu çok tatlıdır, susuzluğu keser, içimi boğazdan kolay geçer; şu çok
tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Bununla beraber siz herbirinden taptaze bir et
yersiniz..." (Fâtır: 12).
el-Hasen
aleyhi's-selâm su köpeklerinin derilerinden yapılmış bir semer üzerine
binmiştir. eş-Şa'bî: Eğer aile halkım kurbağalan yemek isteselerdi, hiç
tereddüd etmeden yedirirdim, demiştir, el-Hasen el-Basrî kamlumbağa yemekte bir
be's görmemiştir.
İbn Abbâs:
Deniz avını
ister Hnstiyan, ister Yahûdî, ister Mecûsî de avlasa, ondan ye! demiştir.
Ebu'd-Derdâ
"el-Murrî" denilen katık hakkında: Güneş şarâbı keser (yânî caiz ve
halâl kılar, çünkü şarâb sirke olur), balıklar da güneşte kuruyup değişir,
halâl olur, demiştir (Yânî "Murrî", şarâbın içine tuz ve balık
katılıp güneşe konulmaktır ki, bu suretle şarâbın tadı değişir, balık da
şarâbdaki acılık ve şiddete gâlib olur) [26].
18-.......îbn Cureyc şöyle demiştir:
Bana Amr ibn Dînâr haber verdi ki, kendisi Câbir(R)'den şöyle derken
işitmiştir: Biz Ceyşu'l-Habet gazvesine çıktık, Ebû Ubeyde kumandan yapıldı.
Biz şiddetli bir açlığa düştük. Bu sırada deniz bize benzeri görülmeyen büyük
bir ölü balık attı. Buna '' Anber'' deniliyordu, tşte biz bu balıktan yarım ay
yedik. Ebû Ubeyde bunun kaburga kemiklerinden birini alıp dikti de bir süvârî
bunun altından geçip gitti [27].
19-.......Amr ibn Dînâr şöyle demiştir:
Ben Câbir(R)'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) bizleri üçyüz süvârî
olarak bir sefere gönderdi. Emîrimiz Ebû Ubeyde idi. Kureyş'in bir kervanım
gözetliyorduk. Bize şiddetli bir açlık isabet etti. Hattâ biz Habat denilen
muğaylan fasilesinden dikenli bir ağacın yapraklarını, yemişlerini yedik. İşte
bundan dolayı bu sefere Ceyşu'l- Habat ismi verildi. Bu sırada deniz sahile
"Anber" denilen büyük bir balık attı. Biz yarım ay bunun etinden
yedik ve yağıyle yağlandık, nihayet vücûdlan-mız iyileşti. ■
Câbir dedi
ki: Ebû Ubeyde bu balığın kaburga kemiklerinden birini alıp dikti de onun
altından bir süvârî geçti. Bizde bir adam vardı, açlık şiddetli olduğu zaman üç
tane dişi deve kesmişti. Bunları yedikten sonra tekrar acıktıklarında üç dişi
deve daha kesmişti. Sonra Ebû Ubeyde (Umer'in isteği ile) onu develeri
kesmekten nehyetti [28].
20-.......Ebû Ya'fûr şöyle demiştir:
Ben İbnu Ebî Evfâ(R)'dan işittim: Biz, Peygamber(S)'in beraberinde yedi yâhud
altı gazvede bulunduk, biz O'nun beraberinde çekirge yiyorduk, dedi.
Sufyân
es-Sevrî, Ebû Avâne, İsrâîl, Ebû Ya'fûr'dan; o da İbn Ebî Evfâ'dan: "Yedi
gazve" şeklinde söylemiştir[29].
14- Mecûsîler'in Kapları Ve
Meyte(Nin Hükmü) Babı
21-.......Bana Ebû Sa'lebe el-Huşenî
(R) tahdîs edip şöyle dedi: Ben Peygamber'e geldim de:
— Yâ
Rasûlallah! Biz kitâb ehli arazîsinde bulunuyoruz ve onların kapları içinde
yiyoruz. Yine biz av arazîsinde bulunuyoruz, ben yayımla av yapıyorum,
öğretilmiş ve öğretilmemiş köpeğimle de av yapıyorum, dedim.
Peygamber
(S):
—
"Kitâb ehli arazîsinde bulunduğunu zikrettin, bunun cevâbı şudur: Sizler
bundan ayrılma bulamamanız hâli müstesna, onların kapları içinde yemeyiniz.
Ayrılma bulamazsanız, o takdirde kapları yıkayınız, sonra içlerinde yiyiniz. Av
arazîsinde bulunduğunu zikrettin; bunun cevâbı şudur: Sen Allah 'in ismini
anarak öğretilmiş köpeğinle avladığın avı da ye! Öğretilmemiş köpeğinle
avladığını, ölmeden yetişip boğazlarsan, onu da ye!" buyurdu [30].
22-.......Seleme ibnu'1-Ekva' (R) şöyle
demiştir: Hayber'i fethettikleri günün akşamına girdikleri zaman mücâhidler
birçok ateşler yaktılar. Peygamber (S):
— "Bu
ateşleri ne üzerine yaktınız?" diye sordu. Mücâhidler:
— Evcil
eşeklerin etlerini pişirmek üzere yaktık, dediler. Peygamber:
— "Bu
etleri dökünüz ve tencerelerini de kırınız!" buyurdu. Bu emir üzerine
topluluktan bir adam ayağa kalktı da:
—
İçlerindekileri döksek de tencereleri yıkasak (olur mu)? dedi. Peygamber:
—
"Yâhud öyle yapın!" buyurdu [31].
15- Kesilecek Hayvan Üzerine
''Bismillah" Demek Ve Kasden Besmeleti Terkeden Kimse Babı
İbn Abbâs:
Kesme
sırasında Besmele'yi unutanın kestiğini yemekte be's yoktur, demiştir.
Yüce Allah
da:
"Üzerlerine
Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu, muhakkak ki bir
fısktır..." (el-En'âm: 121) buyurdu. Unutan ise '"Fâsık" diye
isimlendirilmez.
Devamı da
şudur:
iiFVl-hakîka
şeytânlar, sizinle mücâdele etmeleri için kendi dostlarına mutlakaa telkinlerde
bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz, şübhesiz ki, siz de Allah'a eş
tanıyanlardansınızdır'' [32]
23-....... Râfi' ibn Hadîc (R) şöyle
demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde Tıhâme'deki) Zu'1-Huleyfe mevkiinde Peygamber
(S) ile beraber bulunduk. İnsanlara bir açlık isabet etti. Biz (Huneyn'de)
birçok deve ve koyun ele geçirmiştik. Peygamber ordunun arkalarında kalmıştı.
Sahâbîler acele edip ganimet hayvanlarından kesip tencerelere
yerleştirmişlerdi. Peygamber onlara ulaştı ve emretti de tencereler devrildi.
Bundan sonra Peygamber ganîmet mallarını taksim etti. (Develerin ve koyunların
taksiminde) on koyunu bir deveye denk saydı. Bu sırada develerden birisi
kaçmıştı. Ordu içinde pek az at bulunuyordu. Mücâhidler onu ta'kîb ettilerse
de deve onları yorup âciz bıraktı. Mücâhidler'den bir adam ona ok atıp vurdu
da bu sebeble Allah onu habsedip durdurdu. Bunun üzerine Peygamber (S):
—
"Vahşî hayvanların kaçakları gibi, bu hayvanların da muhakkak kaçakları
vardır. Bunlardan biri sizin zararınıza kaçarsa, ona böyle muamele ediniz (yânî
avlar gibi vurunuz)" buyurdu.
Ubâde şöyle
demiştir: Dedem, Peygamber'e dedi ki:
— Bizler
yarın düşmana kavuşacağımızı umuyoruz, yâhud düşmana kavuşmaktan endîşe
ediyoruz. Beraberimizde bıçaklar da bulunmaz. Bu hâlde kamışlarla hayvan kesebilir
miyiz? diye sormuş.
Peygamber:
— "Bol
kan akıtan herşey ile kesilir, üzerine Allah'ın ismi anı-lırsa ondan ye! Yalnız
dişler ve tırnaklarla kesilmez. Bunun sebebini size haber vereceğim: Dişe
gelince; bu bir kemiktir (kesmez), tırnaklara gelince; onlar da Habeşliler'in
bıçaklarıdır" buyurdu [33].
16- İbâdet İçin Dikilmiş Taşlara Ve
Putlara Kesilen Hayvanlar Babı
24-.......Mûsâ ibn Ukbe haber verip
şöyle dedi: Bana Salim haber verdi ki, kendisi babası Abdullah ibn Umer(R)'den
işitmiştir. Abdullah şöyle tahdîs ediyordu: Rasûlullah (S) mekke yakınındaki
Bel-dan vadisinin alt tarafında Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl ile buluştu. Bu buluşma
kendisine vahy indirilmesinden önce idi. Orada Rasûlullah, Zeyd ibn Amr'a
içinde et yemeği bulunan bir sofra takdîm^tti. Zeyd bundan yemeyi kabul etmedi,
sonra da (bu sofrayı Peygamber'e tak-dîm etmiş olan Kureyş topluluğuna
hitaben):
— Ben sizin
putlarınız üzerine kesmekte olduğunuz hayvanların etlerinden yemem, ben
üzerine Allah'ın ismi anılmış olanlardan başkasını yemem, demiştir [34].
17- Peygamber(S)'İn: 'Allah'ın ismi
üzere kessin" (Kavli) Babı
25-.......Bize Ebû Avâne, el-Esved ibn
Kays'tan tahdîs etti ki, Cundeb ibnu Sufyân el-Becelî (R) şöyle demiştir.
Bizler bir kurban bayramı günü Rasûlullah'ın beraberinde kurban kestik. Bir de
gördük ki, birtakım insanlar kurbanlarını namazdan evvel kesmişler. Peygamber
(S) namazdan ayrılınca onların namazdan önce kurbanlarını kesmiş olduklarını
gördü. Bunun üzerine: "Her kim namazdan evvel kurbanını kestiyse, onun
yerine bir başka kurban daha kessin. Biz namazı kıhncaya kadar kesmemiş olan da
Allah 'in ismini söylemekle beraber kessin" buyurdu [35].
18- Kamış, Beyaz Çakmak Taşı Ve
Demirden Bol Kan Akıtan Şeyler(Le Kesmek) Babı
26-.......Bize Mu'temir,
Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den tahdîs etti. Nâfî', Ka'b ibn Mâlik'in oğlundan
işitmiştir. O, Abdullah ibn Umer'e haber veriyordu. Ona da babası Ka'b ibn
Mâlik (R) şöyle haber vermiştir: Kendilerinin bir cariyesi vardı. Bu kadın
Sel' Dağı'nda onların koyun sürüsünü güderdi. Bu kadın bir gün güttüğü sürüden
., bir koyunun ölmek üzere olduğunu gördü de hemen sert bir taşı kırdı "
ve keskin taş parçasıyle koyunu kesti. Ka'b aile halkına:
— Ben
Peygamber'e gidip bunu O'ndan soruncaya kadar yâhud Peygamber'e soracak bir
kimse gönderip Öğreninceye kadar koyunun etinden yemeyin, dedi.
Akabinde ya
kendisi Peygamber'e geldi yâhud birisini gönderdi de koyunun kesilme suretini
sordu. Peygamber (S) koyunun etini yemeyi emretti [36].
27-.......Bize Cuveyriye, Nâfi'den; o
da Selime oğulları'ndan bir adamdan tahdîs etti ki, o adam, Abdullah ibn Umer'e
şöyle haber vermiştir: Ka'b ibn Mâlik'in bir cariyesi vardı. Bu kadın Medî-ne
çarşısına yakın olan -ki o Sel' Dağı'dır- Cumeyl'de Ka'b'ın koyun sürüsünü güderdi.
Bir koyun yaralandı. Kadın hemen bir taş kırıp, onunla koyunu kesti. Kadının bu
kesme suretini Peygamber'e zikrettiler. Peygamber (S) onlara bu koyunu
yemelerini emretti [37].
28-....... Râfi' ibn Hadîc (R):
— Yâ
Rasûlallah! Bizim (hayvan kesecek) bıçaklarımız yoktur? dedi.
Rasûlullah
(S):
— "Üzerine
Allah'ın ismi anılarak bol kan akıtan herşeyle kestiğini ye! Yalnız
tırnaklarla dişler müstesnadır. Tırnaklara gelince, onlar Habeşliler'in
bıçaklarıdır. Dişlere gelince, o bir kemiktir (kesmez)" buyurdu.
Ve bir deve
kaçmıştı. Onu (Allah, ordudan bir adamın attığı ok sebebiyle) habsetmişti.
Bunun üzerine Rasûlullah:
—
"Vahşî hayvanların kaçıcıları gibi, evcil hayvanların da kaçakları
vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böyle muamele ediniz"
buyurdu [38].
19- Kadının Ve Cariyenin Kestiği
Hayvan Babı
29-.......Bize Abde, Ubeydullah'tan; o
da Nâfi'den; o da Ka'b ibn Mâlik'in bir oğlundan; o da babasından haber verdi
ki, bir kadın bir taş parçasıyle bir koyunu kesmiş. Bu Peygamber'den
sorulduğunda Peygamber (S), bu koyunun yenmesini emretmiştir.
el-Leys de
şöyle dedi: Bize Nâfi' tahdîs etti. Kendisi Ensâr'dan olan bir adamdan
işitmiştir. O adam, Abdullah ibn Umer'e, Peygamber'den olmak üzere: Ka'b'ın
bir cariyesi vardı... diyerek bu hadîsi haber veriyordu [39].
30-.......Bana Mâlik, Nâfi'den; o da
Ensâr'dan olan bir adamdan; o da Muâz ibn Sa'd'dan yâhud Sa'd ibn Muâz'dan
tahdîs etti ki, o şöyle haber vermiştir: Ka'b ibn Mâlik'in Sel' Dağı'nda koyun
sürüsünü güden bir cariyesi vardı. O sürüden bir koyun yaralandı. Câriye koyun
ölmeden yetişti de onu keskin bir taşla kesti. Bu vak'a Peygamber'e soruldu.
Peygamber (S):
— "O
koyunu yiyiniz" buyurdu [40].
20- Bâb: Diş, Kemik Ve Tırnakla
Kesim Yapılmaz
31-.......Bize Sufyân es-Sevrî, babası
Saîd ibn Mesrûk'tan; o da Ubâde ibn Rifâa'dan tahdîs etti ki, Râfi' ibn Hadîc
(R): Peygamber (S): "Diş ile tırnak müstesna, bol kan akıtan herşeyle
kestiğini ye!" buyurdu, demiştir [41].
21- Çölde Oturanların Ve Benzerlerinin
Kestikleri Hayvanlar Babı
32-....... Bize Usâme ibnu Hafs
el-Medenî, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den şöyle
tahdîs etti: Bir topluluk Peygamber (S)'e:
— Bir kavim
bize et getiriyorlar. Biz ise bunun üzerine Allah'ın ismi anıldı mı yâhud
anılmadı mı bilmiyoruz, dediler.
Peygamber:
— "Bu
et üzerine siz Allah'ın ismini söyleyiniz ve onu yiyiniz" buyurdu.
Âişe: Bu
soranlar küir devrine yakın kimselerdi, demiştir.
Bu hadîsi
ed-Derâverdfden rivayet etmekte Usâme ibn Hafs'a Alî ibnu'l-Medînî mutâbaat
etmiştir. Yine Usâme'ye, Ebû Hâlid ile et-Tufâvî de mutâbaat etmişlerdir [42].
22- Harb Ehli Olan Yâhud Harb Ehli
Olmayan Kitâblıların Kestikleri Hayvanlar Ve Yağları Babı
Ve Yüce
Allah'ın şu kavli:
"Bugün
size bütün iyi ve temiz şeyler halat kılındı. Kendilerine kitâb verilenlerin
yiyeceği sizin için halâl olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlar için
halâldır..." (el-Mâide: 5).
ez-Zuhrî de:
Arab Hrıstiyanlar'ın kestiklerinde be's yoktur. Eğer Allah'tan başkasının adını
söyleyerek kestiğini işitirsen, ondan yeme; işitmezsen, onların şirkini bildiği
hâlde, Allah bunu halâl kılmıştır, dedi.
Alî'den de
ez-Zuhrfnin sözünün benzeri zikrolunuyor. el-Hasen el-Basrî ile Ibrâhîm
en-Nahaî: Sünnet edilmemiş kimsenin kestiğinde de be's yoktur, demişlerdir.
İbn Abbâs:
"Taâmuhum",
"Zebâihuhum" (yânı "Kestikleri") ma'nâsınadır, demiştir [43]
33-.......Abdullah ibnMugaffel (R): Biz
Hayber kasrını muhasara ediyorduk. Bu sırada bir insan, içinde yağ bulunan bir
dağarcık attı. Ben hemen onu almak için fırladım. Arkama dönünce
Peygam-ber(S)'i gördüm de O'ndan utandım, demiştir [44].
23- Ehlî Hayvanlardan Âsî Olup
Kaçan, Vahşî Hayvan Menzilesinde Olur Bârı
Abdullah ibn
Mes'ûd, böyle hayvanın vurulmasını caiz görmüştür.
İbn Abbâs
da: Elinde bulunan ehlî hayvanlardan, kesmesi seni âciz bırakan olursa o, av
hayvanı gibidir (vurulur), demiştir.
Yine İbn
Abbâs, kuyu içine düşmüş olan deve hakkında da: Onu neresinden gücün yeterse
oradan
tezkiye et,
demiştir.
Kaçar ehlî
hayvan hakkındaki bu hükmü Alî de, İbn Umer de, Aişe de böyle görmüşlerdir [45].
34-....... Râfi' ibn Hadîc (R) şöyle
demiştir: Ben:
— Yâ
Rasûlallah, bizler yarın düşmanla karşılaşacağız. Yanımızda hayvan kesecek
bıçaklar bulunmuyor? dedim.
O da:
— "Acele
davran (da hayvan boğularak ölmesin) yâhud keseceğin hayvanı bol kan akıtacak
şeyle öldür, üzerine Allah'ın ismi zik-rolunandan ye! Yalnız dişle tırnak
müstesnadır. Bunun sebebini sana söyleyeceğim: Dişe gelince, o bir kemiktir
(kesmez). Tırnağa gelince, o da Habeşliler'in bıçaklarıdır" buyurdu.
Biz deve ve
koyun ganimetleri elde etmiştik. Onlardan bir deve. kaçtı. Bir adam ok atıp onu
habsetti. Bunun üzerine Rasûlullah (S):
—
"Vahşî hayvanların kaçanları gibi, ehlî hayvanların da kaçanları vardır.
Bunlardan birisi size galebe ederse, ona böyle vurma muamelesi yapınız"
buyurdu [46].
24- Deveyi Gerdandan, Diğerlerini
Boğazdan Kesme Babı
İbn Cureyc,
Atâ ibn Ebî Rebâh'tan "Zebh ve nahr ancak kesme ve nahr etme yerinde
olur" demiştir.
Ben Atâ'ya:
Zebh edilecek şeyi nahr etmem yeter mi?
dedim. Atâ
şöyle cevâb verdi: Evet, Allah Taâlâ bakara kesmeyi zikretti. Eğer nahr edilecek
şeyi boğazdan kestiysen, -gerdandan kesmek daha sevimli olmakla beraber- bu,
caizdir. Zebh, boğaz çukurunun iki tarafındaki kalın damarların kesilmesidir.
ibn Cureyc
dedi ki: Ben Atâ'ya: Kesici kişi omurganın içindeki siniri kesinceye kadar
boyun çukurundaki damarları kesmeyi geri bırakır? dedim. Atâ: Zannetmem, dedi.
İbn Cureyc şöyle dedi: Bana Nân" haber verdi ki, İbn Umer, boyun kemiği
içindeki beyaz siniri kesmeyi nehyetmiştir. İbn Umer: Kesen kişi, boyun
kemiğinin önündeki şeyleri keser, sonra kestiği hayvanı ölünceye kadar bırakır,
derdi.
Ve Yüce
Allah'ın şu kavli:
"Bir
zaman da Mûsâ, kavmine: 'Allah size herhalde bir sığır boğazlamanızı emrediyor*
demişti... Bunun üzerine o sığırı bulup boğazladılar ki, az kaldı bunu
yapmayacaklardı'' (el-Bakara: 67-71) [47].
Ve Saîd ibn
Cubeyr, İbn Abbâs'tan: Boğazlama, boğazda ve gerdanda olur, demiştir.
İbn Umer,
İbn Abbâs ve Enes: (Kesilecek hayvanlardan kesme hâlinde) başını kopardığı
zaman, onu yemekte hiçbir be's yoktur, demişlerdir [48].
35-.......Hişâm ibn Urve şöyle
demiştir: Bana kadınım Fâtıma bintu'l-Munzir haber verdi ki, Esma bintu Ebî
Bekr (R): Biz Peygamber (S) zamanında atı gerdanından kestik de onun etini
yedik, demiştir.
36- Bize İshâk ibn Râhûye tahdîs etti.
O, Abdete'den işitmiştir. O da Hişâm'dan; o da zevcesi Fâtıma
bintu'l-Munzir'den; o da Esma'dan ki, Esma: Biz Rasûlullah (S) zamanında
Medine'de iken beygiri boğazından kestik de onun etini yedik, demiştir.
37-.......Bize Cerîr, Hişâm'dan; o da
Fâtıma bintu'l-Mımzir'den tahdîs etti ki, Esma bintu Ebî Bekr (R): Biz
Rasûlullah (S) zamanında beygiri gerdanından kestik de onu yedik, demiştir.
Bu hadîsi
Hişâm'dan "Nahr" kelimesiyle rivayet etmekte Vekî' ibnu'l-Cerrâh ile
Sufyân ibn Uyeyne, Cerîr ibn Abdilhamîd'e mutâ-baat etmişlerdir [49].
38-.......Hişâm ibn Zeyd şöyle dedi:
Ben, dedem Enes ibn Mâlik'in beraberinde (Haccâc ibn Yûsuf'un amca oğlu ve Basra
vâlî naibi olan) el-Hakem ibnu Eyyûb'un yanına girdim. Enes, birtakım oğlan
çocukları yâhud gençler gördü ki, onlar bir tavuğu atış hedefi dikmişler de
ona atış yapmaktalar. Bunun üzerine Enes:
— Peygamber
(S) hayvanların (atış yapmak için) bağlanıp hab-sedilmelerini nehyettî, dedi.
39-.......Bize İshâk ibnu Saîd ibn Amr,
babasından haber verdi ki, o İbn Umer'den tahdîs ederken işitmiştir: İbn Umer,
Yahya ibn Saîd'in yanına girmiş. Bu sırada Yahya'nın oğullarından bir oğlan
bir tavuğu bağlamış da ona atış yapıyordu. İbn Umer tavuğa doğru yürüyüp
nihayet onu bağından çözmüş, sonra o tavuğu ve ona atış yapan oğlanı beraberine
alıp getirmiş de:
—
Oğlanlarınızı bu kuşu öldürmek için habsetmelerinden men' ediniz. Çünkü ben
Peygamber(S)'den işittim; O, herhangibir hayvanın yâhud başkasının öldürmek
için bağlanıp habsedilmesini nehyet-ti, demiştir.
40-.......Saîd ibn Cubeyr şöyle
demiştir: Ben İbn Umer'in yanında idim. Beraberindeki topluluk, bir tavuğu
hedef dikip de atış yapmakta bulunan birtakım gençlerin yâhud bir grup insanın
yanına uğradılar. Bu atış yapanlar İbn Umer'i görünce, atıştan dağıldılar. İbn
Umer:
— Bu tavuğu
kim dikti? İyi biliniz ki, Peygamber (S) canlı bir hayvanı böyle atış hedefi
edinen kimseye la'net etti, dedi.
Bu hadîsi
Şu'be'den rivayet etmekte Süleyman ibn Harb, Ebû Bişr'e mutâbaat etmiştir.
41- Bize Minhâl, Saîd ibn Cubeyr'den; o
da İbn Umer'den: Peygamber (S) canlı hayvana böyle müsle (yânî işkence ve azâb)
yapana la'net etti, diye tahdîs etti.
Adiyy ibn
Sabit, Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs'tan; o da Peygamber'den, buna yakın
lafızla olan hadîsi söyledi.
42-.......Bana Adiyy ibnu Sabit haber
verip şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu Yezîd'den işittim ki, Peygamber (S)
açıktan ve zorla başkasının malını almaktan ve bir canlının organlarını
kesmekten neh-yetmiştir [50].
43-.......Ebû Mûsâ, yânî el-Eş'arî (R):
Ben Peygamber(S)'i tavuk eti yerken gördüm, demiştir [51].
44-.......Zehdem ibn Mudarrib el-Cermî
şöyle demiştir: Biz, Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin yanında bulunuyorduk. Bizimle
Cerm'den olan şu kabile arasında kardeşlik akdi olduğu için, onlar tarafından
Ebû Musa'ya, içinde tavuk eti bulunan bir yemek getirildi. Topluluk içinde
kızıl suratlı bir adam da oturmaktaydı ve bu adam sofrasına yaklaşmamıştı. Ebû
Mûsâ ona:
— Yemeğe
yaklaş! Ben Rasûlullah(S)'ı tavuk etinden yerken gördüm, dedi.
O adam:
— Ben bu
hayvanın, iğrendiğim bir şeyi yediğini gördüm de bir daha tavuk eti yememeğe
yemîn ettim, dedi.
Ebû Mûsâ,
ona:
— Sofraya
yanaş! Ben sana haber veriyorum -yâhud söylüyorum-: Ben, Eş'arîler'den bir
topluluk içinde Peygamber'in yanına geldim. O'nu öfkeli bir hâlde buldum.
Kendisi (Tebûk seferi hazırlığı için) sadaka develerinden birtakım develeri
taksim ediyordu. Biz de binmek ve yüklemek için kendisinden deve istedik.
Rasûlullah bizleri develere yüklemeyeceğine" yemîn etti. "Yanımda
sizleri üzerine yükleye-biîeceğim deve yoktur" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a
deve ganimetleri getirildi. Bunun üzerine: "Eş'arîler nerede, Eş'arîîer
nerede?" dedi.
Ebû Mûsâ
dedi ki: Akabinde Rasûlullah bizlere yüksek hörgüç-lü ve beyazlı beş tane deve
verdi. Biz develeri alınca biraz eğlendik. Ben arkadaşlarıma:
— Rasûlullah
yaptığı yemini unuttu. Vallahi bizler Rasûlullah'ı yemininden gaflette bırakıp,
unutturduk; biz bundan sonra felah bulmayız! dedim.
Ve hemen
Peygamberdin yanına döndük ve:
— Yâ
Rasûlallah! Biz Sen'den bizleri develere yüklemeni (yânî bize deve vermeni)
istemiştik. Sen de bizi deveye yüklemeyeceğine ye-mîn etmiştin. Biz Sen'in bu
yeminini unuttun zannettik! dedik.
Rasûlullah:
—
"Şübhesiz sizleri develere yükleyen ancak Allah'tır. Vallahi ben eğer
Allah isterse, birşeye yemîn eder de yemin ettiğim şeyden başkasını daha
hayırlı görürsem, muhakkak o daha hayırlı olan işi yaparım ve yeminimi
keffâretle çözerim" buyurdu [52].
45-.......Bize Hişâm ibn Urve, Fâtıma
bintu'l-Munzir'den tahdîs etti ki Esma bintu Ebî Bekr (R): Biz Rasûlullah (S)
zamanında bir beygiri gerdanından kestik de onu yedik, demiştir.
46-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn
Dînâr'dan; o da Muhammed ibn Alî ibni'l-Hüseyin'den tahdîs etti ki, Câbir ibn
Abdil-lah (R): Peygamber (S) Hayber muhasarası gününde eşek etlerinden yemeyi
nehyetti, atların etleri hususunda ruhsat verdi, demiştir [53].
28- Ehlî Eşeklerin Etleri(Ni Yemenin
Haram Kılınması) Babı
Bu konuda
Seleme ibnu'l-Ekvâ'ın Peygamber'den rivayet ettiği hadîs vardır [54].
47-.......Bize Abde, Ubeydullah'tan; o
da Sâlim'den; o da Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den: Peygamber(S)'in Hayber günü
ehlî eşeklerin etlerinden nehyettiğini haber verdi.
48-.......Bana Nâfi' tahdîs etti ki,
Abdullah ibn Umer (R): Peygamber (S) evcil eşeklerin etlerinden nehyetti,
demiştir.
Abdullah
ibnu'l-Mubârek, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den olmak üzere Yahya'ya mutâbaat
etmiştir. Ebû Usâme de Ubeydullah'tan; o da Sâlim'den diye söylemiştir.
49-.......Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o
da Muhammed ibn Ali nin iki oğlu Abdullah ile el-Hasen'den; onlar da babaları
Muham-med'den haber verdi ki, Alî ibn Ebî Tâlib (R): Rasûlullah (S) Hayber
yılında mut'a denilen muvakkat nikâhtan ve evcil eşeklerin etlerinden
nehyetti, demiştir.
50-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn
Dinar'dan; o da Muhammed ibn Alî el-Bâkır'dan tahdîs etti ki, Câbir ibn
Abdillah (R): Peygamber (S) Hayber günü eşeklerin etleri(ni yemek)ten nehyetti,
atların etleri hususunda ruhsat verdi, demiştir.
51-.......Şu'be şöyle demiştir: Bana
Adiyy ibn Sabit tahdîs etti ki, el-Berâ ibn Âzib ile Abdullah ibn Ebî Evfâ (R)
ikisi de: Peygam-be- (S) eşeklerin etlerini (yemekten) nehyetti, demişlerdir.
52-.......Ebû İdrîs şöyle haber vermiştir:
Ebû Sa'lebe el-Huşenî (R): Rasûlullah (S) ehlî eşeklerin etlerini haram kaldı,
demiştir.
Bu hadîsi
İbn Şihâb'dan rivayet etmekte ez-Zubeydî ile Ukayl, Salih ibn Keysân'a mutâbaat
etmişlerdir.
İmâm Mâlik,
Ma'mer ibn Râşid, el-Mâcişûn, Yûnus ibn Yezîd ve Muhammed ibn İshâk,
ez-Zuhrî'den olmak üzere: Peygamber (S)
dört ayaklı
hayvanlardan azıdişli olanların hepsinden nehyetti, diye söylediler [55].
53-.......Muhammed ibn Sîrîn'den; o da
Enes ibn MâIik(R)'ten şöyle haber vermiştir: RasûIullah(S)'a bir gelen geldi
de:
— Eşek
yenildi, dedi.
Bundan sonra
bir gelen daha geldi ve o da:
— Eşekler
yenildi, dedi. Sonra bir gelici daha geldi de:
— Eşekler
tüketildi, dedi.
Bunun
üzerine Rasûlullah bir nidâcıya emretti, o da insanlar içinde:
— Şübhesiz
Allah ve Rasûlü sizleri ehlî eşeklerin etlerinden neh-yediyorlar, çünkü eşek
eti pistir! diye nida etti.
Bu nida
akabinde tencereler ters çevrilip döküldü, hâlbuki tencereler etlerle kaynayıp
duruyordu [56].
54-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs
etti ki, Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Zeyd'e:
— Bâzı
insanlar "Rasûlullah (S) ehlî eşeklerin etlerini yemekten nehyetti"
diye söylüyorlar, dedim.
Câbir ibn
Zeyd şöyle dedi:
—
Bunu'Basra'da bizim yanımızda el-Hakem ibnu Amr el-Gıfârî (R) söylüyordu. Lâkin
bunu ilimde bir deniz olan Abdullah ibn Ab-bâs men' edip, şu âyeti okudu:
"De ki: Bana vahyolunanlar arasında, yiyen bir kimsenin yiyeceği içinde
(sizin haram dediklerinizden böyle) haram edilmiş birşey bulmuyorum. Yalnız
ölü, dökülen kan... *' (eI-En'âm:145) [57].
29- Azıdişli Yırtıcı Hayvanların
Hepsinin Yenmesinin Nehyi Babı
55-....... Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o
da Ebû İdrîs el-Havlânî'den; o da Ebû Sa'lebe Cursûm el-Huşenî(R)'den:
Rasûlullah(S) dört ayaklı hayvanların azı dişi olanların hepsinin etini
yemekten nehyetti, diye haber vermiştir.
Bu hadîsi
ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd, Ma'-mer ibn Râşid, Sufyân ibn
Uyeyne ve el-Mâcışûn; bunların dördü de İmâm Mâlik'e mutâbaat etmişlerdir [58].
30- Ölmüş Hayvanların Derileri Babı
56-.......Salih ibn Keysân şöyle
demiştir: Bana İbn Şihâb tahdîs etti; ona da Ubeydullah ibnu Abdillah haber
vermiştir: Ona da Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S)
ölmüş bir koyunun yanından geçti de:
—
"Bunun derisinden faydalansaydımz ya!" buyurdu. Sahâbîler:
— Bu, ölmüş
bir hayvandır! dediler. Rasûlullah:
— "Ölü
hayvanın ancak etini yemek haram kılındı" buyurdu.
57-.......Sabit ibn Aclân şöyle
demiştir: Ben Saîci ibnu Cubeyr'den işittim, şöyle dedi: Ben İbn A.bbâs(R)'tan
işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) ölmüş bir dişi keçinin yanına uğradı da:
"Bunun sâ-hibleri üzerine hiçbir günâh olmaz, keski bunun derisiyle
faydalansa-lardı" buyurdu [59].
58-.......Ebû Hureyre (R): Rasûlullah
(S): "Allah yolunda yaralanan herbir yaralı muhakkak kıyamet gününde
yarası kan akıtarak gelir: Kanı kan renginden, kokusu ise misk kokusudur"
buyurdu, demiştir [60].
59-.......Bize Ebû Usâme Hammâd,
Bureyd'den; o da Ebû Burde'den; o da Ebû Mûsâ(R)'dan tahdîs etti ki, Peygamber
(S) şöyle buyurmuştur: "İyi arkadaş ile kötü arkadaşın meseli, misk
taşıyıcısı ile ateş üfleyip saçan demirci körüğü gibidir: Misk taşıyıcısı ya
sana bir mikdâr verir, yâhud sen ondan biraz satın alırsın, yâhud da ondan
güzel bir koku bulur koklarsın. Demirci körüğüne gelince, onu üfürmesi ya senin
elbiseni yakmak, yâhud da sen ondan çirkin bir koku koklamak durumundasın"
[61].
32- Tavşan (Etinin Halâl Olduğu)
Babı
60-....... Enes ibn Mâlik (R) şöyle
demiştir: Biz Merru'z- Zahrân'da iken bir tavşan ürkütüp kaçırmıştık. Topluluk
arkasından koştular, fakat yoruldular. Ben hayvanı tuttum ve onu (üvey babam)
Ebû Talha'ya getirdim. Ebû Talha onu kesti. Sonra uyluğunun üst tarafını -yâhud
şöyle demiştir: İki budunu- Peygamber(S)'e gönderdi, Peygamber de bunu kabul
etti [62].
33- Keler (Yemenin Halâl Olduğu)
Babı
61-.......Abdullah ibn Dînâr tahdîs
edip şöyle demiştir: Benİbn Umer(R)'den işittim: Peygamber (S): "Ben
keleri yemem, onu haram da kılmam" buyurdu, diyordu [63].
62- Bize Abdullah ibn Mesleme,
Mâlik'ten; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Umâme ibn Sehl'den; o da Abdullah ibn
Abbâs(R)'tan;' o Ja Hâlid ibnu'l-Velîd (R)'den olmak üzere şöyle tahdîs etti:
Hâlid, Rasûlullah'ın beraberinde olarak Meymûne'nin evine girdi. Akabinde
kızartılmış keler getirildi. Rasûlullah elini ona doğru uzattı. Tam bu sırada
kadınlarından biri:
—
Rasûîullah'a yemek istediği şeyin ne olduğunu haber verin, dedi.
Oradakiler:
— Bu
kelerdir yâ Rasûlallah! dediler. Rasûlullah elini kelerden kaldırdı. (Hâlid
dedi ki:) Ben:
— Bu haram
mıdır yâ Rasûlallah? diye sordum. Rasûlullah: "Hayır, lâkin bu benim
kavmimin arazîsinde yoktur. Onun için ben bundan kendimi tiksiniyor
hissederim" buyurdu. Bunun üzerine ben o keleri kendime doğru çektim de
Rasûlullah bakarken onu yedim, demiştir [64].
34- Bâb: Donmuş Yâhud Erimiş Yağ
İçine Fare Düştüğü Zaman (Hüküm Nasıldır)?
63-.......ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle
demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbe haber verdi ki, kendisi İbn
Abbâs'tan işit-miştir: O da Meymûne'den şöyle tahdîs ediyordu: Yağ içine bir
fare düştü de orada öldü. Bu, Peygamber'e soruldu. Peygamber (S):
— "Fare
ile etrafındakileri (alıp hepsini) atınız ve yağı yiyiniz" buyurdu.
(Buhârî'nin
üstadı Alî ibnu'l-Medînî tarafından râvî) Sufyân ibn Uyeyne'ye:
— Ma'mer bu
hadîsi ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb’den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs
ediyor, denildi. Sufyân:
— Ben
ez-Zuhrî'den bunu söylerken işitmedim. Aneak Ubeydul-lah'tan; o da İbn
Abbâs'tan; o da Meymûne'den; o da Peygamber'-den senediyle olmak üzere işittim.
Ve ben bu hadîsi Zuhrî'den birçok kerre işitmişimdir, dedi [65].
64-.......Zuhrî'ye; zeytin yağı içine,
donmuş yâhud donmamış tereyağı içine düşüp de ölen bir hayvan, bir fare yâhud
başka bir canlının hükmü sorulduğunda, Zuhrî: Bize, Rasûlullah'm yağ içinde ölmüş
farenin ve fareye yakın olan kısımların alınıp atılmasını, sonrasının
yenilmesini emrettiği, Ubeydullah ibn Abdillah hadîsinden olarak ulaştı,
demiştir.
65-.......Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o
da Ubeydullah ibn Abdillah'tan o da ibn Abbâs'tan; o da Meymûne(R)'den tahdîs
etti ki, Meymûne: Peygamber(S)'e yağ içine düşmüş farenin hükmü soruldu da:
"Fareyi ve etrafındaki kısmı atınız ve o yağı yiyiniz" buyurdu,
demiştir.
35- İnsan Ve Hayvanın Yüzüne Damca
Ve Alâmet Vurulmasının Nehyi) Babı
66-.......İbnUmer (R) yüzün
alâmetlenmesini kerîh görmüştür.
İbn Umer:
— Peygamber
(S), yüzün, suratın alâmetlenip döğün yapılmasını nehyetti, demiştir.
Kuteybe ibn
Saîd: Bize el-Menkazî, Hanzala'dan tahdîs etti de, bunda: "Yüzün
vurulmasını nehyetti, dedi" şeklindeki hadîsi rivayet etmekte Ubeydullah
ibn Musa'ya mutâbaat etmiştir [66].
67-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) deve ahırında zekât develeriyle meşgul bulunduğu bir
sırada yeni doğan kardeşim Abdullah'ı teberrüken hurma çiğnemiyle damağını oğalaması
için yanına girdim. Bu sırada Peygamber'i zekât koyunlarına -öyle sanırım ki
kulaklarına- damga vururken gördüm [67].
Tâvûs ibn
Keysân île İkrime, hırsızın kestiği hayvan hakkında: Onu atınız (yemeyiniz,
çünkü haramdır), demişlerdir [68].
68-.......Râfi' ibn Hadîc (R) şöyle
demiştir: Ben Peygamber'e:
— Bizler
yarın düşmanla karşılaşırız. (Hayvan kesmek için) yanımızda bıçaklar da
yoktur? dedim.
Peygamber
(S):
—
"Üzerlerine Allah'ın ismi anılıp da bol kan akıtan herşeyle kesilen
hayvanları yiyiniz; kesici âlet diş ve tırnak olmadığı müddetçe. Bunun
sebebini sizlere söyleyeceğim: Dişe gelince; o bir kemiktir (kesmez), tırnağa
gelince; o da Habeşliler'in bıçaklarıdır" buyurdu.
(Râfi' dedi
ki:) İnsanların sür'atli olanları, yânî öncüleri ileri gittiler de bâzı
ganimetlerden elde ettiler. Peygamber (S) de ordunun arkasında idi. Önde
gidenler (ganimet hayvanlarından kesip) tencereleri dikmişlerdi. Peygamber
gelince emretti de tencereler devrildi. Peygamber ganîmet mallarını taksim etti
ve taksimde bir deveyi on koyuna denk saydı. Sonra ordunun önünde bulunanlardan
bir deve kaçtı, onların yanlarında atlar da yoktu. Mücâhidlerden biri ona ok
atıp vurdu. Bu suretle Allah o deveyi hareketten alıkoyup habsetti. Bunun
üzerine Peygamber:
—
"Şübhesiz vahşî hayvanların kaçakları olduğu gibi, ehlî hayvanların da
kaçakları vardır. Hayvanlardan biri bu işi yapar, kaçarsa, ona böyle muamele
ediniz" buyurdu [69].
Çünkü
Râfi'in Peygamber'den getirdiği şu haberi buna delâlet eder:
69-.......Râfi' ibn Hadîc şöyle
demiştir: Bizler bir seferde Peygamber(S)'in maiyyetinde idik. Ganîmet
develerinden biri kaçtı.
Râfi' dedi
ki: Bir adam onu ok atıp vurdu, böylece onu hareketsiz bıraktı.
Râfi' dedi
ki: Sonra Peygamber (S):
—
"Vahşîhayvanların kaçakları olduğu gibi, bu develerin de kaçakları
vardır. Onlardan size galebe edeni olursa, ona böyle muamele edip
vurunuz" buyurdu.
Râfi' dedi
ki: Ben:
— Yâ
Rasûlallah! Bizler gazvelerde ve seferlerde bulunuyoruz, bu sırada hayvan
boğazlamak istiyoruz, fakat beraberimizde bıçaklar bulunmuyor (kılıçlarımızı
da bu işte köreltmek istemiyoruz)? dedim.
Peygamber:
—
"Üzerine Allah 'in ismi anılmış olarak kan akıtan bir şeye bak -yâhud: Bol
kan akıtan herhangi birşeyle öldür- de onu ye! Bu şey diş ve tırnak olmasın.
Çünkü diş bir kemiktir (kesmez). Tırnak da Habeşliler'in bıçaklarıdır"
buyurdu [70].
Buhârî
burada da yine Râfi' hadîsine işaretle istidlal etmiş, sonra hadîsin başka
yoldan bir rivayetini tam olarak sevkeylemiştir.
'Ey îmân
edenler, size rızk olarak verdiğimiz şeylerin en temiz olanlarından yiyin,
Allah'a şükredin, eğer hakîkaten O'na kulluk ediyorsanız. O size ölüyü, kanı,
domuz etini, bir de Allah'tan başkası için kesileni kat Hyyen haram kıldı.
Fakat kim bunlardan yemeğe mecbur kalırsa -kimseye saldırmamak ve sınırı
geçmemek şartıyle- onun üzerine günâh yoktur.
Şübhesiz,
ki, Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (el-Bakara:
172-173) [71].
"....
Kim son derece açlık hâlinde çaresiz kalırsa, günâha meyi maksadı olmaksızın
(haram olan etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet
eyleyicidir"
(el-Mâide:
3) [72].
"Artık
üzerine Allah'ın ismi anılanlardan yiyin, eğer O'nun âyetlerine îmân
edenlerseniz. O, size -kendisine
kat'î
surette muztarr ve muhtâc bulunduklarınız müstesna olmak üzere- neleri haram
kıldığını ayrı ayrı bildirmişken, üzerlerine Allah'ın adı anılmış olanlardan
yememeniz de ne oluyor? Muhakkak ki, birçokları (ifâde edecek deliller) ile
olmayarak, hevâlarıyle halkı herhalde saptıracaklar dır. Şübhesiz ki, Rabb 'in
haddi aşanları en çok bilendir" (en-En'âm: 118-119) [73].
"De ki;
Bana vahyolunanlar arasında yiyen bir kimsenin yiyeceği içinde (sizin haram
dediklerinizden böyle) haram edilmiş birşey bulmuyorum. Yalnız gerek ölü, gerek
dökülen kan, gerek domuz eti -ki bu şübhesiz bir murdardır- yâhud Allah'tan
başkasının adına boğazlanmış bir fısk olmak müstesnadır. (Bunlar haramdır,
bununla beraber) kim muztarr kalırsa tecâvüz etmemek ve (zaruret mikdârını)
aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabb 'in çok mağfiret edici, çok
merhamet eyleyicidir" (ei-En'âm: İ45) [74]
İbn Abbâs
"Damen mesfûkan", "Muherâkan" ma'nâsınadır, demiştir.
"Artık
Allah'ın size rızk olarak verdiği şeylerden halâl ve temiz olarak yiyin.
Allah'ın m'metlerine şükredin,
eğer O'na
kulluk edeceksiniz* O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan
başkası için kesilmiş olan hayvanları haram kıldı. Bununla beraber kim
bunlardan yemeğe muztarr kalırsa, kimseye saldırmamak ve haddi geçmemek
sortiyle (yiyebilir). Çünkü Allah hakkıyle mağfiret edici, kemâliyle merhamet
eyleyicidir'" (en-Nahl: 114-115) [75].
[1] Başlıktaki Zebâih, Zebîha'mn
cem'idir. Zebîha, Mezbûha ma'nâsma olup, boğazlanan hayvan demektir. Sayd da
ikinci bâbdan masdardır. Sayd, bazen Ma-sîd yânî avlanmış hayvan ma'nâsma da
kullanılır. Nitekim "Lâ taktulu1s-sayde ve entüm hurum" (el-Mâide:
95) âyetinde böyledir.
işte bu
kitâb, Zebîha denilen kesim hayvanları ile av hayvanlarına dâir bâb-ları ihtiva
edecektir.
[2] Bu âyet, Hudeybiye senesi inmiş ve
bu imtihan o sene vâki' olmuştu. Rasülul-lah ve sahâbîleri Ten'îm mevkiine
vardıklarında birçok av hayvanları bunların etrafını sarmış, yüklerinin
aralarına kadar sokulmuşlardı. Elleriyle tutabilecek ve mızraklarıyle
vurabilecek bir hâlde yaklaşmışlardı. Sefer hey'eti ihrâmlı bulunduklarından
"Siz ihrâmlı bulunurken av öldürmeyin... " (el-Mâide: 95)âyetiyle bu
av hayvanlarına ihrâmlılann el uzatmaları yasak edilmişti ve bu yasak, bir
imtihan idi. Önlerine gelen bu bol av ni'meti karşısında Allah yasağına boyun
eğenlerle eğmeyenler ayırdedilecekti.
[3] Bu âyetle
"Behîmetu:l-en'âm" denilen yumuşak hayvanlar, yânı deve, sığır, davar
nevi'leri halâl kılınmıştır; bunları kesip yemek ve başka şekillerde
faydalanmak mubahtır. Ancak bunlardan üçüncü âyette sayılacak onbir nevi'
müstesnadır. Onları yemek haramdır.
[4] Bu âyette sayılan haramlar onbir
nevi'dir.
[5] Ukûd: Akd'in cem'idir. Akd, tevsik
olunmuş ahid demektir ki, birşeyi diğerine sağlam surette bağlayan bağ ve
düğüme, meselâ ip düğümüne benzetilmiştir. Yânî Akd, lügatte sıkı bağlamak ve
düğümlemek, muhkem bağ ve düğüm demek olup bundan naklen bir kimsenin birşeyi
iltizâma veya başkasını İlzam ederek kendini veya diğerini bağlamasına veya
karşılıklı bağlanmalarına Akd ismi verilmiştir ki, İ'tikaad da bundandır.
Binâenaleyh her akd îcâb ve kabule mütevakkıf olmayıp bâzıları sırf îcâb ile
dahîmün'akid olur ki, adaklar ve müstakbelle alâkalı yeminler bu kabildendir.
Ahd dahi
lügatte birşeyi hâlden hâle hıfzedip gözetmektir. Böyle gözetilmesi ilzam veya
iltizâm olunan tevsîkaata da Ahd ismi verilir. Bu İ'tibâr ile Ahd ve Akd
eşdeğer iseler de Akd kelimesi mîsâk gibi, daha ziyâde bir ihkâm ifâde eder.
Vefa ve îfâ
ise Ahd ve Akd'm. gereğini edâ etmek, icâbını tamamen icra eylemektir. Burada
lam ile süslenmiş cemi' olan el~Ukûd, istiğrak ifâde eder ki, gerek Allah
Taâlâ'nın kullarına lâzım kılıp akd eylediği teklifleri ve dînî hükümleri ve gerek
kulların kendiliklerinden Allah'a karşı akdettikleri nezîrelerİ ve yeminleri
ve gerekse insanların kendi aralarında sahîh olarak akdeyledikleri emânetler,
muameleler ve sâireyle ilgili her nevi' akidleri şâmildir (Hakk Dini, II,
1546-1547).
[6] Hadîsin "Av üzerine Besmele
çekilmesi" başlığına uygunluğu çok açıktır. Hadîste üç şey vardır: Avın
meşrû'luğu, hakîkaten veya hükmen tezkiyesinin vu-cûbu ve Besmele çekilmesinin
vucûbu.
Hadîsin
sahâbî râvîsi olan Adiyy ibn Hatim cömertlikle meşhur olan Hatim Tâî'nin
oğludur. Bu da babası Hatim gibi cömertlikle meşhurdur. Adiyy, Mekke'nin fethi
yılında kendi kabîlesi halkıyle beraber müslümân olmuş, hem kendisi, hem
kabîlesi halkı İslâm'da sebat etmişlerdir. Peygamber'in vefatından sonra
Kûfe'de oturup Irak fetihlerinde bulunmuştur. Alî zamanındaki ihtilâfta Alî
ibn Ebî Tâhb'in maiyyetinde bulunmuştur. Hicretin altmışsekizinci yılında
Kûfe'de vefat etmiştir. Vefatında yüzyirmi yaşında olduğu bildiriliyor. Mi'râd,
iki tarafı ince, sivri, orta yeri kalın ve enli olan ok kalemidir. Bu kalemin
sivri ucu ava dokunursa, o avı yemek halâl oluyor. Fakat ortası kaini ve enli
kısmı dokunursa, âyette harâmlığı bildirilen "Mevkûze", yânî ağaç sopa
ile murdar öldürülmüş bulunuyor. Hadîs metnindeki "Vekîz",
"Mevkûz" manasınadır.
[7] İbn Umer'in "Bunduka"
hakkındaki bu haberiyle başlık arasında güzel bir vecih vardır: Mi'râd'm enli
tarafıyle Öldürülen hayvanın mevkûze olması gibi, "Bunduka" ile
öldürülen hayvan da mevkûze'dir. Bu kadar çok ilgi, uygunluğun beyânı hakkında
yeterlidir. İbn Umer'in bu sözünü Beyhakî, senedli olarak rivayet etmiştir
(Aynî).
"Bunduka",
kurutulmuş yuvarlak balçık çamurudur, içi oyuk borudan veya sapandan atılır,
işte bu ağırlığı ile av hayvanını öldürür. İşte bundan dolayı bu nehyedildi.
Şimdi ise bu kurşundan ve demirden yapılıp barut yâhud tepici ile atılıyor.
Eğer bunlarla atılan keskinletilmiş ise ok gibi olur ve onunla avlananın
yenmesine bir mâni' yoktur.
Bunduk,
tüfenk ve yay makûlesiyle atılacak hurda yuvarlak tanelere denir.. (Âsim
Efendi).
[8] Bu, geçen hadîsin ayrı yoldan bir
rivayetidir. Orada açıklama geçmişti.
[9] Bu da geçen hadîsin başka yoldan
bir rivayetidir.
[10] Bu hadîsin de başlıkla ilgisi şu
yöndedir: Avın, yay oku ile vurulması ve okun da hayvandan daha diri iken avdan
ön ayağını yâhud ard ayağını koparıp ayırması mümkin olur. Bu takdirde hüküm,
hadîste bildirildiği gibi olacaktır.
İbn
Mes'ûd'un bu sözünü Ebû Bekr ibn Ebî Şeybe senedli olarak rivayet etmiştir.
[11] Başlığa uygunluğu açıktır. Ebû
Sa'lebe, ağaç altında bey'at eden sahabelerdendir. Hicretin yetmişbeşinci
yılında vefat etmiştir. Ebû Sa'lebe'nin "Kitâb ehli diyarı" dediği
mıntıka, Şam'dır. Orada Arab kabilelerinden bir kısım halk sakin idiler.
Bunlar müslümân olmuşsa da sonradan bâzıları Hristiyân olmuşlardır ki, Gassân
Hanedanı, Tennûh, Ebû Sa'lebe oğulları'ndan Benû Huşeym, Kuzaa kabilesinin bâzı
şu'beleri Hristiyân olanlardandır.
Ebû
Sa'lebe'nin birinci sorusuna Peygamber'in verdiği cevâb açıktır. Bu mufassal
cevâb, başka kap bulunurken kitâb ehlinin kaplarını kullanmanın kerahetini
gerektirir. Hâlbuki fakîhler başka kap bulunsa da, bulunmasa da yıkandıktan sonra
kullanmakta kerahet olmadığına hükmetmişlerdir.
Hadîsten
anlaşılan kerahet hükmü ile fakîhlerin kerâhetsizlik içtihadını te'lîf ederek,
şöyle cevâb verilmiştir: Hadîsteki nehy, kitâb ehlinin içinde domuz eti
pişirdikleri ve şarâb içtikleri kaplar hakkındadır. Fakîhlerin yıkadıktan sonra
mutlak surette kerahet olmadığına hükmetmeleri, domuz eti ve şarâb gibi necasetlerde
kullanılmayan kaplar hakkındadır. Bir de eşyada aslolan temizlik olduğundan bu
nevi' necasetlerde kullanıldıkları tahakkuk edinceye kadar bu asla dayanarak
kîtâb ehli ile Mecûsîler'in kaplarının temiz olduğu fıkhen kabul edilmiştir.
Hadîste yıkanmakla emredilmesi ihtiyâtendir, müstehâbdır.
Ebû
Sa'lebe'nin ikinci sorusuna Peygamber'in verdiği cevâbdan şu hükümler
alınmıştır: a. Ava atarken Besmele çekilmek şartıyle okla avlamanın caiz olduğu;
b. Besmele çekmenin avlanmanın cevazında şart olduğu; c. Köpeğin öğretilip
terbiye edilmiş av köpeği olması. Avcı böyle usta av köpeğini Besmele çekerek
ava salarsa, o avın yenileceği, öğretilmeyen köpekle avlandığı zaman arkasından
yetişilip diri iken kesilirse, bu avın da yenileceği; kesilmeden ölen avın ise
yenilmeyeceği... (Aynî).
[12] Hadîs başlığı tavzîh etmektedir. Bu
hadîsi Abdullah ibn Mugaffel'den büyük bir Türk âlimi ve hâkimi Ebû Sehl
Abdullah ibn Bureyde rivayet etmiştir. İbn Bureyde Eslemî'dir. Gerek kendisi,
gerek büyük kardeşi Süleyman ibn Bureyde büyük bir medeniyet merkezi olan
Merv'de ve Türk camiasında uzun zaman hâkimlik yapmışlardır. Bu sebeble
Mervezî nisbetiyle meşhurdurlar, ilk önce Süleyman ibn Bureyde kaadi olmuş ve
yüzbeş târîhinde vefat etmiş, sonra Abdullah kaadı olup bu vazîfede iken
yüzonbeş târihinde vefat etmiştir.
Sapanla taş
atılarak vurulan hayvan etinin haram olması, âyette haram olduğu beyân edilen
"Mevkûze", yânî tokaçla ve sopa ile vurularak öldürülen hayvan
nev'inden olması i'tibâriyledir. Bir de baş tarafta geçen el-Mâide: 94. âyette
halâl av, "Ellerinizle tuttuğunuz ve mızraklarınızla vurduğunuz" diye
vasıflanmıştı. Sapanla vurulan hayvan bu av sıfatını hâiz değildir,
mevküzedir. Mevkûze de halâl değildir. Meğer ki, hayvan ölmeden yetişilip diri
iken kesilmiş olsun. Böyle olursa etini yemek caizdir.
Bu hadîsin
içine aldığı mühim bir hüküm de Abdullah ibn MugaffeFin sapan atan kimseye
"Artık bundan sonra seninle asla konuşmam" deyip küsme sidir ki,
bununla Peygamber'in sünnetine muhalefet eden kimseyi bırakıp söz söylememenin
caiz olduğu hükmü anlaşılır. Bu şiddetli hüküm, üç günden fazla mü'minin küs
durmasından nehy cümlesinde dâhil değildir.. (Aynî).
[13] Bunların hepsi îbn Umer'den, fakat
ayrı ayrı yollardan gelen hadîslerdir. Başlığa uygunlukları bellidir. Bu
rivayet yollarının çokluğu ile meşhur olan hadîslerdendir. Bunun Ebû Hureyre,
Sİnân ibn Ebî Zuheyr gibi başka sahâbîlerden de gelen rivayetleri vardır.
Bunlardan bâzısında zirâat köpeği de istisna edilmiştir.
Buna göre av
köpeği, çoban köpeği, bağ ve bahçeleri koruyan zirâat köpeği -ki buna bekçi
köpeği de girer- dışında süs için köpek edinen kimselerin günlük işlerinden
ikişer kırat eksileceği haber verilmiş oluyor. Demek ki Peygamber, iktisadî bir
fayda sağlamayan, sırf süs için köpek beslemenin, her gün hayırlı amelleri
eksilten, yânî iktisâden ve dînen zarar doğuran bir meşgale olduğunu
bildirmiştir.
Bu hadîslerdeki
Kırat, lügatte ağırlık ölçülerinden bir ölçünün ismidir, beldelere,
memleketlere göre mikdârı değişik olmaktadır.
[14] Cevârih, Cârİha'nun cem'idir ki,
esasen Cerhken alınmış olup te'sîr ma'nâsı mülâhazasıyle Kâsibe ma'nâsma isim
olmuştur. Binâenaleyh Cevârih, Kevösib demektir. Bunun için el, ayak ve ağız
gibi yaralama ve kazanma âleti olan organlara Cevârih denildiği gibi, av tutan
yırtıcı hayvanlara ve kuşlara dahî Kevâ-sib ve Cevârih denilir ki, burada murâd
budur. Mükeliibîn, MükeUib'İn cem'idir. Mükeliib, teklîb eden, yânî yaralayıcı
hayvanları ava dadandırıp alıştıran, avcılık ta'lîm edip öğreten demektir ki,
bir kepek, sahibi tarafından kışkırtıldığı yere gider, çağırılınca icabet eder,
avı tutunca habseder, yemez; sahibi almak isteyince kaçmaz, azarlayınca dinler
ve bunu en az üç kerre yapıp âdet edinirse, muallem yânî öğretilmiş sayılır...
(Hakk Dîni, II, 1575)
[15] Burada verilmiş olan görüşler Saîd
ibn Mansûr ve ibn Ebî Şeybe gibi diğer hadîs âlimlerince senedli olarak
rivayet edilmişlerdir.
[16] Başlığa uygunluğu bellidir.
[17] Bunda iki hüküm vardır: a. Vurulan
hayvan kaybolup da bir iki gün sonra bulunduğunda avın üzerinde sahibinin
yaralama izi bulunursa, bu avın eti yenilir, b. Av vurulduktan sonra suya
düşerse -suda boğulup ölmüş olması ihtimâlinden dolayı- halâl olmaz. Eğer
okun, avın suya düşmesinden evvel onu öldürdüğü tahakkuk ederse, âlimler
cumhuru bunun eti yenir, demişlerdir.
[18] Bu hadîsin bir benzeri Mi'râd ile
av bâbı'nda geçmişti.
el-Mi'râd:
Mihrâb vezninde şu oka denir ki, yeleksiz ve iki tarafı ince ve ortası kalın
olur; atılan şeye ucuyla dokunmayıp enli tarafıyle aykırı dokunur (Âsim
Efendi).
Bu hadîs, av
yapacak hayvanı av üzerine gönderirken "Bismillah" demenin şart
olduğunu bildiriyor. Çünkü Peygamber, Adiyy'e: "Sen Besmele'yi kendi
köpeğine çekmiştin, başka köpek üzerine çekmemiştin" buyurmuştur. Besmele
hususunda İbn Şîrîn, Nâfi' ve Şa'bî gibi âlimlerin bâzısı "Avcı, usta
köpeğini salıverirken Besmele'yi bile bile terkederse, o avın eti yenilmez,
eğer unutarak ve dalgınlıkla terkederse yenilir" demişlerdir.
Şafiî:
"Besmele ister amden, ister sehven terkedilirse, her iki hâlde avın da
boğazlanan hayvanın da eti yenilir" demiştir.
[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "Biz
şu köpeklerle avcılık yapmakta bulunan bir kavimiz" sözündedir. Bu
hadî.ste satmak, yemek için av yapmanın, avcılıkla meşgul olmanın mübâhlığı
hükmü vardır. Tezkiye ve faydalanma şartıyle eğlenmek için av yapmak da
böyledir, yânı caizdir. İmâm Mâlik eğlenmek için av yapmayı mekruh görmüştür.
Fakîhlerin bu konudaki görüşlerine âid tafsilât şerhlerden ve fıkıh
kitâblanndan alınabilir.
[20] Bunun bir rivayeti yakında
geçmişti. Buradaki başlığa uygunluğu gizli değildir.
[21] Başlığa uygunluğu "Arkasından
koştular, nihayet yorulup âciz Y Mdılar" sözünden alınır. Çünkü bunda
tasayyud ma'nâsı vardır. Tasayyud ise avlanma külfetini yüklenme demektir. Bu
hadîste:
a. Avlanmak
için çalışmanın cevazı,
b. Av
peşinde koşanlardan birisi bir hayvan avlarsa, ona mâlik olup ar-■
kadaşlannın ortaklıkları bulunmayacağı,
c. Birinin
bir dostuna az bir şey hediye etmesinin cevazı,
d. Tavşan
etinin yenmesi caiz olduğu hükümleri vardır.
[22] Başlığa uygunluğu "Sonra yaban
eşeği üzerine sür'atle koşturdu" sözlerinde-dir. Çünkü bunda, avlanmakta
külfet yüklenme ma'nâsi vardır.
Ebû
Katâde'nin bu hadîsi Hacc Kitâbı'nda, ayrı ayrı yollardan, uzun ve kısa
metinlerle arka arkaya dört bâbda geçmişti. Hadîsten alınan hükümler orada
bildirilmişti. Şu kadarın] hatırlatalım: Bu hadîs, İhrâmsız kimsenin avladığı
avdan, bunu avlarken işaret ve yardım etmemek şartıyfe, ihrâmlıların
yiyebileceğini, yaban eşeği avlamanın ve etinin yenilmesinin cevazını açıkça
bildirmektedir.
[23] Bu da aynı hadîsin bir rivayeti
olduğundan yine Hacc'da ve Cihâd'da geçmiştir.
[24] Başlığa uygunluğu "Ben dağlar
üzerinde yükseklere çok çıkıcı bir kimse idim" sözünden alınır. Çünkü
bunun ma'nâsı "Ben dağlar üzerinde yükseklere çıkması çok olan bir kimseyim"dir.
Bu da meşakkat ve tekellüften hâlî olmaz. Başlıkta ise tekellüf ma'nâsı
vardır. Buhârî'nin muradı, Ebû Katâde'nin bu sırada bir dağ üzerinde
bulunduğudur. Bunun içindir Ebû Katâde, dağdan yâhud attan aşağı indim...
diyordu... (Aynî).
[25] Deniz avına gelince, başka zaman
olduğu gibi, ihramda dahî hem avlaması, hem yemesi mutlak olarak halâldir. İmâm
Şafiî "Denizin suyu tâhir ve mutah-hir ve meytesi halâldır" hadîsiyle
de istidlal ederek, gerek balık nev'inden olsun, gerek olmasın denizden
avlanan her hayvanın halâl olduğuna kaail olmuş ise de müteâref ve mütebâdır
olan balıktır. Balık zebholunmadan yendiği için meyte ta'bîr olunmuştur. Yoksa
kendi kendine denizde ölen hayvan, balık da olsa yenmez... "Bahr"dan
murâd umûmî olarak geniş ve çok sulardır ki, nehirleri, gölleri, dereleri,
büyük havuzlan ve kaynakları da şâmildir. Hepsinin hükmü birdir... İşte deniz
avı ve taamı böyle her zaman halâl ve mübâh, fakat ihramda veya haremde
bulunulduğu müddetçe kara avı haramdır (Hafck Dîni, II, 1816).
Bu âyette
balık ve şâir deniz hayvanlarının su içindeki dirilerinin avlanması, su içinde
ölüp de suyun yüzüne çıkanlarının da tutulup yenilmesinin halâl olduğu
bildirilmiştir...
[26] Burada nakledüen görüşlerin
bâzısını Buhârî kendi Târîh'mde, bâzısını da diğer hadîsçüer kendi
kitâblarında senedli olarak rivayet etmişlerdir. Bunlar şerhlerden
incelenebilir.
Bu
rivâyetlerdeki bâzı ta'bîrlerin ma'nâlan:
et-Tâfî:
Denizde ölüp de suyun yüzüne çıkarak dolaşan balık, diye tercüme olunmuştur.
Fakat bunun yenilip yenilmeyeceği hakkında fakîhler arasında görüş
farklılıkları vardır..
Buhârî'nin
buradaki rivayetinde İbn Abbâs, âyetteki taamı, Ebû Bekr ile Umer gibi, suda
ölüp de suyun üstünde yüzmeye başlayan balıkla tefsîr ettikten sonra, mühim bir
istisna ile kokmuş olanları çıkarmış ve suyun üstünde bayat-1 layıp kokanların
haram olduğuna hükmetmiştir. İbn Abbâs'ın sözü içinde zikredilen
"el-Cirrî", Zımmî vezninde bir cins ma'rûf balık adıdır ki, Türkçe'de
yılan balığı dedikleridir... ortası geniş, iki tarafı ince bir balık nev'idir
de denildi... (Kaamûs Ter.).
Ebu'd-Dei'dâ'nın
sözünde geçen "el-Murrî" hakkında şu bilgi verilmiştir: Murrî, Dürrî
vezninde kâmih dedikleri katığa benzer bir türlü katık adıdır. Kâmili,
"Turşî" ta'bîr olunan katık olacaktır. Selefte pek tatsız yaparlar
idi, giderek günâgûn ve latîf yapılır olduğundan mutlakaa turşî ve salata ve
cacık makûlesine denildi. Ve Murrî, kezâlik bir türlü katıktır, gûyâ ki,
merârete, yânî acıya mensûbdur. Sirke, sibzâb ve tuz ve biber ile tertîb
ederler. Tıbbî müfre dâtta Murrî, tabîbler arasında ma'rûf deva olmak üzere
mersûmdur, yânî bir ma'rûf devâmn mâyesidir. Ve bâzı turşîlere de mâye olur.
San'atı arpa ya buğday unu sıcak su İle tuzsuz hamir olunur, incir yaprağına
sarıldıktan sonra bir zarfta kokuşup kuruyunca sayede (gölgede) hıfzederler
(Kaamûs Ter.).
Ebu'd-Derdâ'nın
bu sözünün ma'nâsı hakkında en-Nihâye şöyle demiştir: Kesmeyi halâl kılma için
istiare etti. Sanki şöyle der: Kesme, kesileni halâl kıldığı gibi, bu şeyler de
şarâbın içine konulduğunda kesme yerine geçer ve şarâbı halâl kılar. Kaadi
Beydâvî de: Atılmış balık güneşte pişmekle halâl olur, bu hayvan için kesme
gibi olur demek istiyor... demiştir (Kastallânî)
[27] Hadîsin başlığa uygunluğu
meydandadır. Bunun bir rivayeti bu isnâdla Mağâ-zî'de "Sîfu'1-Bahr gazvesi
bâbı"nda geçmişti.
[28] Bu da aynı hadîsin başka yoldan bir
rivayetidir. Bu sahil seferi, hicretin sekizinci yılında yapılmıştı. Şam'dan
gelmekte olan Kureyş kervanını gözetlemek için hazırlanıp sevkedilmişti. Umer
ibnu'l-Hattâb da bu orduda bulunmuştu. Bu seferde şiddetli bir açlığa
düştükleri zaman ordu Habat ağacının yaprak ve yemiş-1 lerinden yedikleri için,
bu orduya "Ceyşu'l-Habat" ismi de verilmiştir.
Bu hadîs,
denizin sahile attığı balığın ve onun kurutulmuş pastırmasının yenilmesinin
halâl olduğunu ifâde etmiş olup "Size deniz avı ve taamı halâl kılındı..."
(el-Mâide: 96) âyetinin tefsiri mahiyetindedir.
[29] Bu hadîs, çekirge yemenin caiz
olduğuna delâlet eder. Bu konuda sünenlerde başka hadîsler de gelmiştir.
Bunlardan biri, İbn Mâce'nin rivayet ettiği Abdullah ibn Umer hadîsidir. Bunda
Rasûlullah (S): "Biz müslümânlara iki ölü hayvanın yenilmesi halâl
kılındı ki, balıkla çekirgedir. İki nevi' kanın da yenilmesi halâl kılındı:
Karaciğer ile dalak. " buyurmuştur. Bu konuda aykırı rivayet ve görüşler
de vardır. Bu olumlu ve olumsuz rivayetler arasında en sahîh ve kuvvetli
olanı, Buhârî'nin bu rivayetidir. Bu sebeble çekirgenin yenilmesi ve yine
tezkiyesiz yenilmesi halâl olduğunda icmâ' vardır. Yalnız Mâlikîler, tezkiyenin
lüzumunu iddia etmişlerdir. Ancak çekirgenin tezkiyesinin keyfiyetinde görüş
ayrılığı olmuştur. Meşhur olan kafasının koparılması, çekirgenin
tezkiyesidir...
[30] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun
bir rivayeti yakında "Avlanmak hakkında gelen hadîsler bâbı"nda
geçmiş ve bâzı açıklamalar orada verilmişti.
[31] Bu hadîsi bu bâbda getirme sebebi
şu yöndendir: Evcil eşeklerin etlerinin haram kılınması sabit olunca, bunlar
meyte gibi olmuşlardır. Peygamber (S) tencerelerin yıkanmalarından sonra
kullanılmalarını mübâh kılınca da, Mecûsîier'in kapları da böyle olmuştu;
onların da yıkanmalarından sonra kullanılmaları caiz olur. Çünkü Mecûsîier'in
kestikleri de meytedir (Aynî).
[32] Buhârî âyetin birinci kısmını
"Tesmiye şarttır, eğer bilerek terkederse yenilmesi halâ! olmaz, eğer
unutarak terkederse üzerine bİrşey lâzım gelmez" diyen Ha-nefîler'in
hüccetini kuvvetlendirmek için getirmiştir. Bunun vechini de "Unutan
fâsık diye isimlendirilmez" sözüyle beyân eylemiştir. Âyetin devamını da
"Üzerine Allah ismi anılmayan, meyteden kinayedir, yâhud üzerine Allah'tan
başkası anılandan kinayedir" diye Şâfiîler'in ihticâcmı takviye İçin
getirdi.
İşte
"Yemeyiniz" nehyi, böyle fısk ile ta'Iîl olunarak te'kîd
buyurulmuş-tur ki, bu, hem tesmiyeyi terkten nehyi, hem de yemekten nehyi içine
alıp kasdı gerektirir. Binâenaleyh tezkiyede tesmiye hem bir şart olarak
farzdır, hem de oruçta imsak farz olduğu hâlde unutup yemekle bozulmadığı gibi,
unutma ile tesmiyeyi terk de tezkiyeyi bozmaz. Burada Besmele denilmeyip de
tesmiye ta'-bîr edilmesinin de sebebi vardır. Zîrâ Tesmiye, Allah'ın ismini
herhangibir suretle zikretmektir ve Besmele'den daha umûmîdir. Meselâ
"AUâhu ekber"veyâ "Subhânallâh" veya >ıLâ ilahe
ille'llâh" demek de bir tesmiye, bir zikrdir. Arab-ça'dan başka dil İle de
olabilir. Besmele ise "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm" veya sâdece
"Bismillah" demektir. Ve husûsî bir tesmiyedir. Âyetlerde emroîu-nan
da mutlak olarak Allah isminin zikri olduğundan farz, Besmele değil, tesmiye'dir.
Velâkin bu tesmiyenin Besmele ile olması da sünnettir... Ve kesmekle tesmiyenin
sünneti sâdece "Bismillah " demektir. "Bismillâhi Allâhu
ekber" demek daha faziletlidir. Yemekte tesmiyenin sünneti de
"BismVllâhVr-rahmânVr-rahfm"ûir... (Hakk Dîni, III, 2042-2043).
[33] Başlığa uygunluğu "Üzerine
Allah'ın ismizikrolunursaye"sözündedir. Bunun bir rivayeti Şerîket'te de
geçti.
Bu hadîste
zikrolunan Zu'1-Huleyfe, Medîneliler'in mîkaatı olan Zu'l-Huleyfe değildir.
Zâtu Irk yanındaki Tihâme'den sayılan Zu'I-Huleyfe'dir. Yâ-kût Hamavî ve
başkaları hep böyle söylemişlerdir. Müslim'in bir rivayetinde de
"Tihâme'den olan Zu'1-Huleyfe" suretinde kayıdlıdır.
Bu hadîs,
İslâm hududuna girdikten sonra taksimden önce ganîmet malından yemek caiz
olmadığını, ehlî hayvan kaçar da tutmak mümkin olmazsa, avlar gibi tezkiyenin
caiz olduğunu isbât eder.
[34] Bunun bir rivayeti Menkabeler'in
sonunda Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl hadîsi bâ-bı'nda uzunca bir metinle geçmişti.
Orada Abdullah ibn Umer rivayetine devamla şöyle demişti: Muhakkak ki Zeyd ibn
Amr, Kureyş'e karşı bu yolda boğazladıkları hayvanlarını ayıplardı, bu
âdetlerini reddederek: Ey Kureyş! Koyun bir mahlûktur, onu Allah yaratmıştır
ve istifâdesi için gökten yağmur yağdırmıştır. Yerden de gıdasını bitirmiştir.
Sonra siz bu hayvanı, Allah adından başka bir ad anarak kesiyorsunuz! derdi.
Bu Zeyd,
cennetle müjdelenen on zâttan birisi olan Saîd ibn Zeyd'in babasıdır, Umer ibn
Hattâb'm da amcası oğludur. Zeyd, Tevhîd Dîni'ni arayan mu-vahhidlerdendi.
Putlara tapmaktan, şirkten sakınırdı. Peygamber'e vahy gelmezden beş sene evvel
vefat etmiştir. Peygamber onun için "Zeyd (benimle îsâ arasında) yalnız
başına bir ümmet olarak diriltilir" buyurmuştur.
Hadîsteki
Beldah, Mekke'nin batı tarafında ve Ten'îm yolu üzerinde bir vadidir.
Sonra
müşriklerin tapındıkları puta denir, vesen ma'nâsınadır. Ve "Sanem"
lafzı "Şamen'Men arapçalaştınlmıştır ki, Fârisî'dir. Mütercim der ki,
bâzıları "Sanem" ile "Vesen" arasını ayırdılar. Sanem'i
eritilmiş ma'den cevherlerinden düzülmüş puta, Vesen'i taşlar ve ağaçlardan
yontulmuş puta tahsîs ederler (Âsim Efendi).
[35] Başlığa uygunluğu son
fıkrasındadır. Burada "Alâ" harfinin "Maa" gibi mu-sahabet
ma'nâsmda olduğu bildirili iştir. Buna göre "Tesmiyeye bitişik olarak
kessin" denmiş oluyor. Bunun bir rivayeti Iydeyn'de geçti.
[36] Başlığa uygunluğu "Kadın bir
taşı kırdı" sözünden alınır. Çünkü beyaz çakmak taşı da bir taştır. Sel',
Medine'nin kuzeybatısında bir dağın adıdır. Ka'b ibn Mâlik'in ya kendisinin
Peygamber'den sorması yâhud biricini gönderip sordurması suretinde terdîdli
rivayet edilmesi râvînin şekkindendir. Bunun bir rivayeti Vekâlet'te de
geçmişti.
[37] Bu, geçen hadîsin başka yoldan bir
rivayetidir.
[38] Başlığa uygunluğu "Bol kan
akıtan herşeyle kestiğini ye" sözündedir. Bunun bir rivayeti yakında
"Kesilecek hayvan üzerine Allah'ın ismini söyleme bâbı"n-da geçmişti.
Orada belirtildiği üzere bu vak'a Huneyn seferinden dönüşte, Ti-hâme'den olan
Zu'1-Huleyfe mevkiinde ganimet taksimi sırasında olmuştu.
[39] Buhârî bu başlıkla kadının,
cariyenin kestiğinin cevazına İşaret etmiştir. Hadîs de buna delâlet
etmektedir.
[40] Bu hadîste de başlığa delîl vardır,
o da kadının kestiğinin yenmesinin cevazıdır. Kadının hürre, câriye, büyük,
küçük, temiz, kirli olması müsavidir. Çünkü Peygamber kadının kestiğinden
tafsilât istemeksizin yemiştir... (Kastallânî).
[41] Bu, daha önce geçen Râfİ' ibn Hadîc
hadîsinden bir parçadır; başlığa delâleti meydandadır.
[42] Başlığa uygunluğu "Bir kavim
bize kesilmiş et getiriyorlar" sözünden alınır. Çünkü bu kavimden murâd,
onlara çölden gelmekte olan A'râbîler'dir. Medine etrafındaki sürü sahibi çöl
halkı oralarda koyun, sığır kesip Medine'ye et satmağa gİderlermiş. Bâzı kimselerin
Peygamber'den sordukları ve Besmele ile kesilip kesilmediğini bilmiyoruz
dedikleri et, İşte bu çöl halkının sattığı ettir. Bedevi olsun, medenî olsun,
bir müslümânın kestiğinde şübhe etmek doğru olmadığından, Peygamber onlara:
"Siz bu et üzerine Besmele çekiniz ve yiyiniz" buyurmuştur.
Kastallânî
şöyle demiştir: Bu, tesmiyenin vâcib olmadığında zahirdir. Pey-gamber'in
"Siz onun üzerine tesmiye edin" kavlinden murâd, onların tesmiye
Ierinin keserken kaçırılmış olan tesmiyenin yerine geçecek tesmiye olması
değildir, bu tesmiye, henüz kaçınlmamış olan yemek üzerine çekilmesi istenen
Besmele'dir. Buhârî hadîsin sonunda gösterdiği mutâbaalardan bâzısını Buyu'
Kitâbı'-nda getirmiştir.
[43] Buhârî bu bâbda harbî olsun, harâc
verir olsun, mutlak surette Hristiyan ve Ya-hûdîler'in kestikleri hayvanların
yenilmesi halâl olup olmadığını tahkîk etmek istemiştir. Bunun için burada
Yahûdî, Hristiyan ve mutlak olarak kitâblı olan milletlerin kestikleri
hayvanların yenilmesi caiz olduğuna delâlet eden bu âyeti getirmiştir. Çünkü
âyetteki "Taam "lafzıyle murâd, kitâb ehlinin kestikleri hayvanlardır,
îbn Abbâs, Ebû Umâme, Mucâhid, Saîd ibn Cubeyr, İkrime, Atâ ve daha başkaları
hep bu âyetteki "Taam"! "Zebîha" ile tefsir etmişlerdir. Bu
hususta âlimlerin ittifakı vardır ki, kitâb ehlinin zebîhaları müslümânlara
halaldır. Çünkü Yahûdî, Hristiyan ve bütün kitâblı milletler, Allah adından başka
bir adla kesilmesini haram i'tikaad ederler. Her ne kadar Allah hakkında,
Allah'ın münezzeh bulunduğu bâzı bâtıllara i'tikaad ederlerse de zebîhalarına
muhakkak Allah adını zikrederler.
[44] Hadîs kitâb ehlinin yağlarının
yenmesinin halâl olduğuna delâlet etmektedir. Bunun bir rivayeti Beşte bir'de
"Harb arazîsinde elde edilen taam bâbı"nda geçmişti
[45] Alî'nin görüşünü İbn Ebî Şeybe; İbn
Umer'inkini Abdurrazzâk rivayet etmiştir.
[46] Hadîsin başlığa delîlliği
meydandadır. Bunun bir rivayeti "Kesilecek hayvan üzerine tesmiye
bâbı"nda da geçmişti. Sözen'lerde rivayet edilen Ebu'1-Aşrâ hadîsi bu
konuya daha açıklık getirir mâhiyettedir. Ebu'l-Aşrâ'nm babası dedi ki:
Ben
Rasûlullah'a:
— Yâ
Rasûlallah! Devenin şer'î kesimi, göğsün üstündeki mennâr ile boğazdan kesmek
olmuyor mu? Böyle iken kaçak deve av avlanır gibi vurulmakla tezkiye hâsıl olur
mu? dedim.
Rasûlullah:
—
"Hayvanın uyluğundan vursan bile yeterlidir, senin için tezkiye hâsıl
olmuştur" buyurdu (Bunu Dört Sünen rivayet etti).
[47] Fir'avnlar'ın idaresi altında
bulunan Mısırhlar'ca sığır mukaddes bir hayvandı. Ona taparlardı. Bu âdet
"Buzağı" mes'elesinde (el-Bakara: 92-93) geleceği üze re, İsrâîl
oğullan'na Mısırhlar'dan geçmişti. Mûsâ Peygamber, Allah'tan başka hiçbirşeye
tapümayacağı akidesini kökleştirmek ve o bâtıl inancı gönüllerden söküp atmak
ve bir de ölüyü dirilttikten sonra kaatilin adım ona söyletmek mu'-cizesini
göstermek için öyle emretmişti.
Bu âyette
Allah'ın Isrâîl oğullan'na sığır kesip kurban etmelerini emretmesi, onların da
bu emri, bir haylî suâl ve i'tirâzlardan sonra nihayet yerine getirmeleri,
sığır kesmenin ve etinin yenilmesinin halâl olduğunu açıkça ifâde eder.
Bu, îbn
Cureyc'in yukarıda "Allah sığır kesmeyi zikretti" sözünün tefsiri
olmaktadır. Bunda sığırın boğazdan kesmeye has olduğuna bir işaret de vardır.
[48] Bu başlık altında isimleri ve
görüşleri zikredilen âlimlerin sözleri, ilgili yerlerinde senedli olarak
rivayet edilmiştir. Bunlar şerhlerden incelenebilir.
[49] Bu hadîslerin birincisi ile
ikincisinde "Nahr ettik", yânı "Gerdanından kestik'*1 lafzıyle;
üçüncüsünde ise "Zebh ettik", yânî "Boğazından kestik"
lafzıyle gelmiştir. Bu Iâfizlardaki İhtilâf, Hişâm üzerindedir. Belki o bazen
böyle, bazen şöyle rivayet ediyordu. Bu, iki lafzın ma'nâda müsâvîlİğini iş'âr
eder. Her neka-dar bu lafızlardan herbiri mecazen diğeri yerine kullanılırsa
da, bâzıları bunu "Nahr"la "Zebh"ın ayrılığından dolayı
birkaç defa olmasına hamletmişlerdir. Evlâ olan ise devede nahr, diğerlerinde
zebh olmaktır (Kastallânî).
Bu hadîsi
Buhâri gibi Müslim, Nesâî, İbn Mâce Zebîha bahsinde rivayet etmişlerdir.
Şafiî, Ebû Yûsuf ve Muhammed bu hadîsle istidlal ederek beygir etinin
yenilmesine cevaz vermişlerdir. Ebû Hanîfe ile Mâlik tahrim Keraheti ile
mekruhtur, demişlerdir.
[50] Hadîslerin başlığa uygunlukları
gizli değildir. Buhârî bu başlık altında, hadîsleri ayrı ayn yollardan ve metin
farklılıklanyle getirip arka arkaya sıralamıştır. Böylece Peygamber'in
hayvanlar hakkındaki bu en yüksek medeniyet düstûrları, en kesin şekilde
gönüllere yerleştirilmiş olmaktadır. Zamânımızdaki hayvanları koruma dernekleri
üyelerinin bu düstûrları bilmeleri ne kadar iyi olurdu!...
[51] Başlığa delâleti açıktır. Buhârî
bunu Sahth 'inin birkaç yerinde, Mağâzî'de, Me-nâkıb'da getirmiştir. Gelecek
hadîs daha tafsîllidir.
[52] Hadîste mutlak olarak tavuk eti
yemenin halâ! olduğu hükmü vardır. Bunun bir rivayeti "Eş'arîler'in gelişi
bâbi"nda geçmişti. Hadîsin sonundaki "Tahal-leltuhâ = Ben o yemini
çözdüm" kay'di, Peygamber'in bu yemini "İnşâallah" diye ilâhî
meşîete bağladığını veya keffâretle yemînini çözdüğünü ifâde eder. Bunun
tafsilâtı Yemînler Kitâbi'nda gelecektir.
[53] İmâm Şafiî, Ebû Yûsuf ve Muhammed
bu hadîsleri delîl getirerek at etinin yenilmesine cevaz vermişlerdir, imâm Ebû
Hanîfe ile İmâm Mâlik ise at eti yemeyi kerîh görmüşlerdir.
[54] Seleme ibnu'l-Ekva'm bu hadîsi
Mağâzî'de, "Hayber gazvesi bâbi"nda uzunca bir metinle ve senedli
olarak geçmişti.
[55] Buraya kadar geçen hadîslerin
başlığa delâletleri açıktır. Son fıkradaki imamların sözlerinde ise eşek
etleri zikredilmemiş tir. Yırtıcı hayvanlarla ilgili bâb, bundan sonra gelecek
ve açıklama orada verilecektir. İmâm Buhârî bu beş imâmın, eşek etlerinin
zikriyle meşhur olan Ebû Sa'lebe hadîsini tearuz etmediklerini, ancak
Peygamber'in yırtıcı azıdişlilerin etini yemekten nehyettiğini söylediklerine
işaret etmiştir.
[56] Bunun bir rivayeti Hayber gazvesi
bâbı'mn evvellerinde geçmişti.
[57] İbn Abbâs bu âyetle şöyle istidlal
etmiştir: Çünkü bu âyette haram kılınanlar, Allah'ın bunun içinde haram
kıldıklarıdır. Binâenaleyh harâmlık bunlarla sınırlanır. Bunların dışında
olanlar ise mubah olma aslı üzerindedir.
Memleketlerin
fakîhleri, ehlî eşek etlerinin harâmlığı üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak
İbn Abbâs'tan, onun eşek etlerini yemeyi mübâh kıldığı rivayet olunmuştur. Âİşe
ve Şa'bî'den de bunun benzeri rivayet olunmuştur... (Aynî)
[58] Tırnaklı ve pençeli yırtıcı kuşlar
da nehiyde azıdişli yırtıcı dört ayaklı hayvanlara katılırlar.
Bu hadîsin
te'vîl ve tevcihinde görüş ayrılıkları vardır: Küfe âlimleriyle İmâm Şafiî,
hadîsteki nehyin fahrîm için olduğu görüşüne gitmişlerdir. Bunlar yırtıcı dört
ayaklı hayvanlarla pençeli yırtıcı kuşların etleri yenilmez demişlerdir. Şu
kadar ki, İmâm Şafiî, sırtlan ile tilkiyi yırtıcı hayvan sınıfından
çıkarmıştır. Se-beb olarak da bu iki hayvanın dişlerinin zayıf olduğunu
bildirmiştir.
İmâm Mâlik,
hadîsteki nehyi kerahete hamletmiş ve: "Yırtıcı hayvanların domuz
derecesinde harâmlığı sabit değildir. Çünkü sahâbîlerin yırtıcılar hakkında
ihtilâfı vardır" demiştir. Hâkim'in, Câbir'den rivayet ettiği bir hadîste
de Rasûlullah, sırtlan etine cevaz vermiştir.
Özetlersek:
Atâ ibn Ebî Rebâh, Mâlik, Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, jshâk ibn Râhûyesırtlan
etinin mübâh olduğu görüşüne gitmişlerdir. Hasen Basrî, Saîd ibn Müseyyeb,
Evzâî, Sevrî, Abdullah ibn Mübarek, İmâm Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, İmâm Muhammed,
sırtlan eti yenilmez demişler ve bu Ebû Sa'lebe hadîsinin umûmîliğiyle
istidlal etmişlerdir. Hâkim'in Câbir'den rivayet ettiği hadîse gelince,
şübhesiz ki o, Ebû Sa'lebe hadîsi derecesinden aşağıdadır.
[59] Bu hadîslerin birer rivayeti Zekât
ve Buyû'da da geçmişti. Bunlar ve benzeri haberler, ölü hayvan derilerinin
kullanılıp faydalanılmasinm cevazına delâlet ederler. Bunlara hükümce aykırı
bâzı haberler de rivayet edilmiştir. Bu iki nevi' haber arasındaki zıdlığı
gidermek için, müsbet haberler, tabaklandıktan sonra kullanılmasının
halâllığına, menfî haberler de tabaklanmadan önce faydalanma ve
kullanılmasının'men'ine delâlet ettikleri şeklinde bir te'lîf yapılmıştır.