Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (10)
Zât-ı âlileri'nin her zaman hususi ve umumi sohbetlerinde söyledikleri; "Bu yol Hazret-i Allah'ın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın yoludur" beyanını yine Zât-ı âlileri'nin zaman zaman yaptıkları sohbetlerinden örnekler ile ve bazı rüyâlara verdikleri cevapları arz edeceğiz:
İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyorlar ki:
"Rüyâmda Cebrâil Aleyhisselâm'ı gördüm. Gökten iniyordu. Elinde divit kalem vardı. Sordum:
– Yâ Cebrâil, nereye geliyorsun?
– Yeryüzüne geliyorum.
– Ne yapacaksın?
– Hazret-i Allah'ın sevgili kullarını yazacağım.
– Beni de yazacak mısın?
– Hayır, senin için emir almadım.
– Evet ben biliyorum, ben onlardan değilim amma onları çok seviyorum, dedim.
Cebrâil Aleyhisselâm durakladı, sonra; "Evet seni yazacağım, hem de en başa yazacağım." diye cevap verdi."
Biz ona; "Mânâ âleminin sultanı" deriz.
Hazret-i Allah'ın sevgililerini sevmekte, cidden büyük esrar vardır. Sevmediğini sevmek ise son derece zararlıdır.
Meselâ bir dostumuzu hiç sevmediğimiz bir düşmanımızın yanında görürsek ona buğzederiz. Fakat hiç görmediğimiz, tanımadığımız bir insanı sevdiğimiz bir kimsenin yanında gördüğümüz zaman onu da severiz.
Binaenaleyh; Mevlâ'nın dostunu Mevlâ için seversek, belki de hiç beğenilecek tarafımız olmadığı halde, Mevlâ bizi onun yüzü suyu hürmetine sever. Lâkin belki ufak-tefek küçük amellerimiz de olsa, Hazret-i Allah'ın sevmediği bir kimse ile ünsiyet edip muhabbet edersek, muhakkak ki muhabbetini bizden kesiverir.
Beyazid-i Bestami -kuddise sırruh- Hazretleri'ne sormuşlar;
"Efendim bize bir şey emret ki daha başka bir şeye hacet kalmaksızın o şeyle kurbiyyet ve vus'at kazanalım."
Cevaben şöyle buyurmuşlar:
"Bunun en kestirme yolu bir Mürşid-i kâmil'in gönlüne girmektir. Zira o Cenâb-ı Hakk'a yakındır, siz de o vasıta ile Kurbiyyet-i ilâhi'yi kazanırsınız."
"Hamd olsun Allah'a, selâm olsun O'nun beğenip seçtiği kullarına." (Neml: 59)
•
Bir kardeşimiz rüyâsında Efendi Hazretleri'ni görmüş ve Zât-ı âlilerine arz etmişlerdi:
"Efendim! Mânâda, Hane-i saadetlerinizi gezdiriyordunuz.
Zât-ı âlileri'niz bana şöyle buyurdunuz:
"Geçen gün Hazret-i Allah'a sordum. Çok infak edeni mi, çok zikredeni mi cennetine koyacaksın?"
"Hayır! Cennetime seni seveni koyacağım" buyurdular!" dediniz uyandım."
"Bu rüyâ mühim efendim. Bu böyledir, bunu böyle bilin..."
Cenâb-ı Hakk Musa Aleyhisselâm'a; "Benim için bir âmel işledin mi?" diye sorduğu zaman; "Evet yâ Rabb'i! Senin rızan için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!" diye cevap vermişti.
Cenâb-ı Hakk; "Yâ Musa! Bunlar senin içindir, sen benim için bir dostumu dost, bir düşmanımı da düşman edindin mi?" buyurdu.
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'de; "Sadât-ı kiram ve Pirân-ı izâm Efendilerimiz'e beslediğim cüz'i bir muhabbetten başka bir sermayem yoktur." buyurmuşlardır.
•
Bir vakit bir kardeş anlatmıştı:
Komşu bir kadın; "Yahu Vakfa gidiyorsun, bana da şunu alıver!" demiş.
O akşam rüyâsında affolunduğunu görmüş.
Efendi Hazretlerimiz'e arz edildiğinde, şöyle buyurmuşlar:
"Sübhanallah! Halbuki ihvan değil amma param oraya gitsin demiş.
Demek istiyorum ki bu yol Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a ait halka ait değil, bunu böyle bilin..."
•
Efendi Hazretlerimiz şöyle anlatmışlardı:
"Bir zât buraya gelmiş, dışarıda olduğumuz için bizi bulamamış, bari gelmişken bir yüzük alayım demiş ve gitmiş.
Aradan bir sene kadar geçmiş ve tekrar geldiklerinde şunları anlattılar:
"Ben kamyon şoförüyüm, büyük bir kaza yaptım, kamyonun içinden bu adam nasıl sağ çıktı dediler, ben de inanamadım.
Bir gece rüyâmda ‘O vakıftan aldığın yüzük var ya, işte o!' dediler.
Şimdi geldim sizi tanımak için" dedi."
•
"Bu yol hiçbir şeyle kaim değil. Gaye, maksat, gösteriş, menfaat hiçbir şey koymamış Cenâb-ı Hakk.
Kendi yolu olduğu için, kendisine muhabbet etmeyi ve O'nun için muhabbet edilmeyi lütfetmiş. Binaenaleyh fakir der ki; "Yol hiçbir şeye kaim değil amma gönül sevdiğini görmek istiyor, bununla kaim. Niçin? Hakk Celle ve Alâ Hazretleri, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e birçok lütuf, ihsan, iltifatta bulunmuş ve onun hakkında şöyle buyurmuştur:
"Andolsun, içinizden size öyle Aziz bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Müminlere çok şefkatli, çok merhametlidir." (Tevbe: 128)
O Aziz'dir. Aziz'in mânâsına beşerin aklı yetmez. O sizin üzerinize çok düşkündür, çok haristir, sizin üzerinize titrer.
İşte yol bu yol, bunu bilin.
Gaye yok, menfaat yok, maksat yok, hiçbir şey yok. Neden? Temizlemiş. Kim temizlemiş? O'nun yolu olduğu için Rabb'ül-âlemin temizlemiş.
•
Zamanın amiri bir Hoca Efendi'yi teftişe gitmiş. Bakmış ki Hoca Efendi kendi âleminde, çocuklar kendi âleminde. Amir bu durumu görünce çok canı sıkılmış. Fakat Hoca Efendi ehl-i keşif bir zâtmış, amirin perdesini açmış. Amir perde kalkınca çocuklardan kimisinin okuduğunu, kimisinin ayrı ayrı zanaatlar ile meşgul olduğunu görmüş. Hemen arkasında Hoca Efendi amire şöyle demiş;
"Zanaatla ilgilenenler burada bulunuyor amma nasipleri başka yerde. Merak etmeyin, biz okuyanlar ile meşgul oluyoruz."
Yani herkes ezeli nasibine doğru akacak, nasipdar olanlar bu yoldan nasibini alacak.
•
"Muhabbetle selâm verenden aslâ geçmeyiz."
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde; "O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez." buyuruyor. (Yunus: 3)
Fakat O izin verdiği zaman, "Kullan!" dediği zaman öyle zannediyorum ki samimi selâm verenden dahi inşallah geçmem.
Bunun sırrı ve sebebi;
Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcudat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hep "Ümmetim!" dedi.
Hatta 1954 senesinde seyahat sebebiyle Yugoslavya'da bulunurken bir Mevlid-i şerif dinlemiştik. Mevlid-i şerif'in bir yerinde şu beyit geçti:
"O doğdu dedi; ‘Ümmetim, ümmetim!'
Sen büyüdün, niye işlemezsin sünnetin!"
Bunun şöyle temsilini veriyorlar:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, doğar doğmaz secde halindeyken annesi kulak veriyor ve "Ümmetim, ümmetim!" sedasını duyuyor.
O doğdu da dedi; "Ümmetim!", sen nasıl olur da Hazret-i Allah'a şükretmezsin ve onun sünnetini işlemezsin? İnsan ne kadar küçük düşüyor, ne hale düşüyor değil mi?
O doğduğu zaman bu hâl ile doğdu ve "Ümmetim!" dedi. İşte bu merhamet oradan geliyor, bu sevgi oradan geliyor, bu bağlılık oradan geliyor.
•
Her zaman şöyle derim;
"Allah'ım şükrünü, zikrini, fikrini bana ihsan et, beni nankörlerden etme!"
Bu ilâhi bir lütuftur, ne demek istediğimizi ahirette anlayacaksınız. Burada değil. Niçin burada anlayamazsınız? Herkes bir yol tutmuş gidiyor ve herkes de "Yol benim yolum!", "En güzel yol benim!" diyor.
Biz de diyoruz ki;
"Elhamdülillah! Bu yol Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm'a aittir."
Allah'ım yolundan ve Habib'inden ayırmasın.
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (10)
Zât-ı âlileri'nin her zaman hususi ve umumi sohbetlerinde söyledikleri; "Bu yol Hazret-i Allah'ın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın yoludur" beyanını yine Zât-ı âlileri'nin zaman zaman yaptıkları sohbetlerinden örnekler ile ve bazı rüyâlara verdikleri cevapları arz edeceğiz:
İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyorlar ki:
"Rüyâmda Cebrâil Aleyhisselâm'ı gördüm. Gökten iniyordu. Elinde divit kalem vardı. Sordum:
– Yâ Cebrâil, nereye geliyorsun?
– Yeryüzüne geliyorum.
– Ne yapacaksın?
– Hazret-i Allah'ın sevgili kullarını yazacağım.
– Beni de yazacak mısın?
– Hayır, senin için emir almadım.
– Evet ben biliyorum, ben onlardan değilim amma onları çok seviyorum, dedim.
Cebrâil Aleyhisselâm durakladı, sonra; "Evet seni yazacağım, hem de en başa yazacağım." diye cevap verdi."
Biz ona; "Mânâ âleminin sultanı" deriz.
Hazret-i Allah'ın sevgililerini sevmekte, cidden büyük esrar vardır. Sevmediğini sevmek ise son derece zararlıdır.
Meselâ bir dostumuzu hiç sevmediğimiz bir düşmanımızın yanında görürsek ona buğzederiz. Fakat hiç görmediğimiz, tanımadığımız bir insanı sevdiğimiz bir kimsenin yanında gördüğümüz zaman onu da severiz.
Binaenaleyh; Mevlâ'nın dostunu Mevlâ için seversek, belki de hiç beğenilecek tarafımız olmadığı halde, Mevlâ bizi onun yüzü suyu hürmetine sever. Lâkin belki ufak-tefek küçük amellerimiz de olsa, Hazret-i Allah'ın sevmediği bir kimse ile ünsiyet edip muhabbet edersek, muhakkak ki muhabbetini bizden kesiverir.
Beyazid-i Bestami -kuddise sırruh- Hazretleri'ne sormuşlar;
"Efendim bize bir şey emret ki daha başka bir şeye hacet kalmaksızın o şeyle kurbiyyet ve vus'at kazanalım."
Cevaben şöyle buyurmuşlar:
"Bunun en kestirme yolu bir Mürşid-i kâmil'in gönlüne girmektir. Zira o Cenâb-ı Hakk'a yakındır, siz de o vasıta ile Kurbiyyet-i ilâhi'yi kazanırsınız."
"Hamd olsun Allah'a, selâm olsun O'nun beğenip seçtiği kullarına." (Neml: 59)
•
Bir kardeşimiz rüyâsında Efendi Hazretleri'ni görmüş ve Zât-ı âlilerine arz etmişlerdi:
"Efendim! Mânâda, Hane-i saadetlerinizi gezdiriyordunuz.
Zât-ı âlileri'niz bana şöyle buyurdunuz:
"Geçen gün Hazret-i Allah'a sordum. Çok infak edeni mi, çok zikredeni mi cennetine koyacaksın?"
"Hayır! Cennetime seni seveni koyacağım" buyurdular!" dediniz uyandım."
"Bu rüyâ mühim efendim. Bu böyledir, bunu böyle bilin..."
Cenâb-ı Hakk Musa Aleyhisselâm'a; "Benim için bir âmel işledin mi?" diye sorduğu zaman; "Evet yâ Rabb'i! Senin rızan için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!" diye cevap vermişti.
Cenâb-ı Hakk; "Yâ Musa! Bunlar senin içindir, sen benim için bir dostumu dost, bir düşmanımı da düşman edindin mi?" buyurdu.
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'de; "Sadât-ı kiram ve Pirân-ı izâm Efendilerimiz'e beslediğim cüz'i bir muhabbetten başka bir sermayem yoktur." buyurmuşlardır.
•
Bir vakit bir kardeş anlatmıştı:
Komşu bir kadın; "Yahu Vakfa gidiyorsun, bana da şunu alıver!" demiş.
O akşam rüyâsında affolunduğunu görmüş.
Efendi Hazretlerimiz'e arz edildiğinde, şöyle buyurmuşlar:
"Sübhanallah! Halbuki ihvan değil amma param oraya gitsin demiş.
Demek istiyorum ki bu yol Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a ait halka ait değil, bunu böyle bilin..."
•
Efendi Hazretlerimiz şöyle anlatmışlardı:
"Bir zât buraya gelmiş, dışarıda olduğumuz için bizi bulamamış, bari gelmişken bir yüzük alayım demiş ve gitmiş.
Aradan bir sene kadar geçmiş ve tekrar geldiklerinde şunları anlattılar:
"Ben kamyon şoförüyüm, büyük bir kaza yaptım, kamyonun içinden bu adam nasıl sağ çıktı dediler, ben de inanamadım.
Bir gece rüyâmda ‘O vakıftan aldığın yüzük var ya, işte o!' dediler.
Şimdi geldim sizi tanımak için" dedi."
•
"Bu yol hiçbir şeyle kaim değil. Gaye, maksat, gösteriş, menfaat hiçbir şey koymamış Cenâb-ı Hakk.
Kendi yolu olduğu için, kendisine muhabbet etmeyi ve O'nun için muhabbet edilmeyi lütfetmiş. Binaenaleyh fakir der ki; "Yol hiçbir şeye kaim değil amma gönül sevdiğini görmek istiyor, bununla kaim. Niçin? Hakk Celle ve Alâ Hazretleri, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e birçok lütuf, ihsan, iltifatta bulunmuş ve onun hakkında şöyle buyurmuştur:
"Andolsun, içinizden size öyle Aziz bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Müminlere çok şefkatli, çok merhametlidir." (Tevbe: 128)
O Aziz'dir. Aziz'in mânâsına beşerin aklı yetmez. O sizin üzerinize çok düşkündür, çok haristir, sizin üzerinize titrer.
İşte yol bu yol, bunu bilin.
Gaye yok, menfaat yok, maksat yok, hiçbir şey yok. Neden? Temizlemiş. Kim temizlemiş? O'nun yolu olduğu için Rabb'ül-âlemin temizlemiş.
•
Zamanın amiri bir Hoca Efendi'yi teftişe gitmiş. Bakmış ki Hoca Efendi kendi âleminde, çocuklar kendi âleminde. Amir bu durumu görünce çok canı sıkılmış. Fakat Hoca Efendi ehl-i keşif bir zâtmış, amirin perdesini açmış. Amir perde kalkınca çocuklardan kimisinin okuduğunu, kimisinin ayrı ayrı zanaatlar ile meşgul olduğunu görmüş. Hemen arkasında Hoca Efendi amire şöyle demiş;
"Zanaatla ilgilenenler burada bulunuyor amma nasipleri başka yerde. Merak etmeyin, biz okuyanlar ile meşgul oluyoruz."
Yani herkes ezeli nasibine doğru akacak, nasipdar olanlar bu yoldan nasibini alacak.
•
"Muhabbetle selâm verenden aslâ geçmeyiz."
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde; "O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez." buyuruyor. (Yunus: 3)
Fakat O izin verdiği zaman, "Kullan!" dediği zaman öyle zannediyorum ki samimi selâm verenden dahi inşallah geçmem.
Bunun sırrı ve sebebi;
Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcudat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hep "Ümmetim!" dedi.
Hatta 1954 senesinde seyahat sebebiyle Yugoslavya'da bulunurken bir Mevlid-i şerif dinlemiştik. Mevlid-i şerif'in bir yerinde şu beyit geçti:
"O doğdu dedi; ‘Ümmetim, ümmetim!'
Sen büyüdün, niye işlemezsin sünnetin!"
Bunun şöyle temsilini veriyorlar:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, doğar doğmaz secde halindeyken annesi kulak veriyor ve "Ümmetim, ümmetim!" sedasını duyuyor.
O doğdu da dedi; "Ümmetim!", sen nasıl olur da Hazret-i Allah'a şükretmezsin ve onun sünnetini işlemezsin? İnsan ne kadar küçük düşüyor, ne hale düşüyor değil mi?
O doğduğu zaman bu hâl ile doğdu ve "Ümmetim!" dedi. İşte bu merhamet oradan geliyor, bu sevgi oradan geliyor, bu bağlılık oradan geliyor.
•
Her zaman şöyle derim;
"Allah'ım şükrünü, zikrini, fikrini bana ihsan et, beni nankörlerden etme!"
Bu ilâhi bir lütuftur, ne demek istediğimizi ahirette anlayacaksınız. Burada değil. Niçin burada anlayamazsınız? Herkes bir yol tutmuş gidiyor ve herkes de "Yol benim yolum!", "En güzel yol benim!" diyor.
Biz de diyoruz ki;
"Elhamdülillah! Bu yol Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm'a aittir."
Allah'ım yolundan ve Habib'inden ayırmasın.