İNŞİKÂK SÛRE-İ ŞERİF’İNİN TEFSİRİ-1
Sûre-i Şerif’in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde, İnfitâr sûre-i şerif’inden sonra nâzil olmuştur. Yirmi beş Âyet-i kerime, yüz yedi kelime ve dört yüz otuz harften müteşekkildir.
Adını ilk Âyet-i kerime’de geçen ve “Yarılmak, parçalanmak” mânâsına gelen “İnşikâk” kelimesinden alır.
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle’de, “İnfitâr” Sûre-i şerif’inde olduğu gibi kıyamet gününün bazı korkunç safhaları anlatılmaktadır.
Altıncı Âyet-i kerime’ye kadar kıyametin bazı hâdiseleri tasvir edilerek, göğün parçalara ayrılacağı, yerin dümdüz hâle getirileceği ve içindekileri dışarıya atacağı beyan edilmektedir.
On altıncı Âyet-i kerime’ye kadar insanın Rabb’ine kavuşacağı, dünya hayatında iken yaptığı iyi ve kötü amellerin kaydedildiği defteri sağ elinden verilenlerin hesaplarının kolay olacağı, sevinçlerin en yükseği ile yakınlarının yanına dönecekleri; defterleri arka taraflarından verilenlerin ise, cehenneme atılacakları haber verilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime’lerde ise, akşamın alaca karanlığına, geceye ve aya yemin edilerek insanların hâlden hâle geçecekleri, Kur’an-ı kerim okunduğu zaman secde etmeyip onu yalanlayanların elem verici bir azaba sürüklenecekleri, inananlar için ise ebedî bir mükâfat bulunduğu açıklanmaktadır.
Kıyametin Bazı Safhaları:
Kıyametin kopma hâdisesi sadece dünyada değil, mevcut sistemlerin hemen hepsini içine alacak ölçüde olacaktır.
“Gök yarıldığı, Rabb’ini dinleyip O’na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.” (İnşikâk: 1-2)
Gökler nizam ve intizamını kaybetme emrine tam bir teslimiyet gösterir.
Yıldız ve gezegenlerin kendi yörüngesinde hareket ettiği, kâinatın da her şeyi kendi sisteminde tuttuğu bu nizam bozulacaktır.
Dünya aslında sayılı günden ibarettir. Onun içindir ki mukadder olan zamanı gelince, dünya hayatı son bulacaktır.
Kıyamet koptuğunda yeryüzü de peşpeşe sallanacak ve sarsılacak, üzerindeki bütün yapılar yıkılıp yok olacaktır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Yer uzatılıp düzlendiği, içinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı, Rabb’ini dinleyip O’na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.” (İnşikâk: 3-4-5)
Böylece ilâhi emir ve hüküm gerçekleşmiş olur. Gökyüzü Rabb’ine boyun eğdiği gibi, yeryüzü de O’na boyun büker ve tam bir teslimiyet gösterir.
Yerin paramparça edilmesi, silinip düzlenmesi demektir. Yer yerinden oynar, enine boyuna sarsıntıya tutulur, yüksek dağlar yıkılır gider. Hayal etmenin bile ürperti vereceği sıkıntılı ve korkulu durumlarla karşı karşıya kalınır.
Allah-u Teâlâ bu noktada insanı bu hayattaki yorgunluk ve çabalarının, didinmelerinin karşılığını alacağını bildirmek üzere şöyle buyurmaktadır:
“Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabb’ine doğru çaba göstermektesin ve sonunda O’na varacaksın.” (İnşikâk: 6)
Ey insanoğlu! Görüyorsun ki zaman uçup gitmektedir. Geldin gitmek için. İşte geldin işte gidiyorsun. Bugün varsın yarın yoksun. Bugün üsttesin yarın alttasın. Bugün yataktasın yarın topraktasın. Ölüme doğru hızla yol alıyorsun. Gün gelecek bu can çıkacak, huzur-u ilâhîye çıkacaksın. Yaptığın iyilik ve kötülüklerle karşı karşıya geleceksin. Sonra da çalışmalarının karşılığını mutlaka elde edeceksin. Bu gerçeği dâima göz önünde bulundur, ne yapacaksan şimdiden ona göre yap!
Hesabı Kolay Görülenler:
Mizanın tehlikesinden ancak dünyada nefsini hesaba çeken; duygu ve düşüncelerini, söz ve davranışlarını, amellerini ahkâm terazisi ile tartan kimselerle, tevbeleri kabul edilenler kurtulurlar.
Amelleri tartılacak olanlar, iyilikle kötülüğü birbirine karıştırmış olan kimselerdir. Yani hem sevap hem de günah işlemiş olanların amelleri tartılacaktır.
Amel defterlerinin dağıtımında, defterini sağ eline alanlar, kolay bir hesap ile kurtulacaklardır.
“Kimin kitabı sağından verilirse, onun hesabı pek kolay görülür.” (İnşikâk: 7-8)
Bu gibi kimselerin amelleri Allah-u Teâlâ’ya arzolunur. İbadetlerine sevap verilir. Eğer günahı varsa günahından geçilir, affolunur, aslâ şiddet olmaz. Yaptıklarının bütün incelikleri sorulmaz, herhangi bir mazeret istenmez. “Bunu niçin yaptın?” dahi denilmez, herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmaz, aleyhine delil getirilmez. Çünkü yaptığı şeylerden bütün incelikleriyle hesaba çekilecek kimse azaba uğrayacaktır. Görülüyor ki hesabı ince elekten geçirilenler cezâya çarptırılırlar.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Kıyamet günü inceden inceye hesaba çekilen azaba uğratılır.” buyurmuşlardır.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz bu söz üzerine:
“Yâ Resulellah! Allah-u Teâlâ:
‘Kimin kitabı sağından verilirse, onun hesabı pek kolay görülür.’ buyurmuyor mu?” diye sorduğunda:
“O hesap değildir, sadece bir arz edilmekten ibarettir. Yoksa kimin hesabı inceden inceye tetkik edilirse azaba uğrar.” cevabını verdiler. (Buhârî)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:
“Resulellah Aleyhisselâm’ı dinledim, namazlarının bazısında:
‘Allah’ım! Beni kolay bir hesapla muhasebe et!’ diyordu.
Namazı bitirince: ‘Yâ Resulellah! Kolay hesap nedir?’ diye sordum.
‘Kitabına bakılıp geçiştirilivermesidir.’ buyurdu.” (Ahmet bin Hanbel)
İşte insanın karşılaşacağı kolay hesap budur. Sonra kurtulur.
“Ve sevinçli olarak âilesine döner.” (İnşikâk: 9)
Akrabalarının, dostlarının ve kendisi gibi azaptan kurtulanların yanlarına gelir. Müjdeleşirler, tebrikleşirler, sevinçleri ışıl ışıl yüzlerinde parlamaktadır.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir.” (Müminûn: 102)
Hiç isyan etmeyen sıddıklar ile şehitler, mizan ve hesap görmeden cennete gireceklerdir.
Amel Defterleri
Arkasından Verilenler:
Amel defterini soldan veya arkadan alanlara “Ashâb-ı şimâl” denilir. Çetin bir hesap görecek ve cehenneme gidecek olanlar bunlardır.
Bunlar hayatın yalnız dünya hayatı olduğunu zan ve iddiâ ediyorlardı.
“Doğarız, yaşarız, yok olur gideriz.” diyorlardı.
Yiyorlar, içiyorlar, eğleniyorlar, günlerini gün etmeye çalışıyorlardı. Ölümden sonra diriliş, oradaki hesaba çekiliş akıllarından bile geçmiyordu. Ne bir hazırlıkları ne bir sermayeleri vardı. İmansızlıkları sebebiyle Allah-u Teâlâ onların bütün iyiliklerini boşa çıkarmıştır.
“Amel defteri kendisine arkasından verilen kimse: ‘Mahvoldum!’ diye bağırır.” (İnşikâk: 10-11)
Hem de nasıl bir mahvoluş! Önü belli sonu belli. Kaçış imkânı, kurtuluş çaresi yok.
Karşısında cehennem var.
Defterinin arkasından ele verilmesi, nereye gideceğine ve nasıl bir cezâya çarptırılacağına işarettir. Bunu görünce açıkca rezil olmuş, artık cezâdan kurtulamayacağı açıkca belli olmuş, durumu herkes tarafından öğrenilmiş, pişmanlığı da son haddini bulmuştur.
“Ve o alevli ateşe girecektir!” (İnşikâk: 12)
Kendilerine ve yakınlarına uğursuzluğu dokunan bu gibi kimselerin hâl ve ahvâlleri ne kadar korkunçtur.
Ömür sermayesini mal toplama, mülk edinme yolunda harcamıştı. Sahip olduğu makam ve mevki ile gururlanıyor ve bundan büyük bir haz duyuyordu. Şimdi ise ne mal-mülk kaldı, ne de makam-mevki kaldı. Sadece hesabını yanlış tutmanın cezası kaldı.
“Çünkü o dünyada, âilesi arasında iken pek şımarıktı.” (İnşikâk: 13)
Âkıbetini hiç düşünmez, ahiret aklına gelmez, fâni varlıklara mağrur, nefsani zevklere düşkün, şehvetperest, rahat ve refah içinde, keyfi yerinde idi. Bu zenginlik hâlinin devam edeceğini sanıyordu. Ahireti için hiçbir hazırlık yapmıyordu.
“Çünkü o bir daha dirilip Rabb’ine dönmeyeceğini sanmıştı.” (İnşikâk: 14)
Onun içindir ki hiçbir kayıt altına girmek istemiyor, sınır tanımıyor, yasak bilmiyor, sorumluluk altına girmiyordu.
“Amma Rabb’i onu görüyordu.” (İnşikâk: 15)
O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz, bütün yaptıklarından haberdardır.
__________________________________________________________________________
İNŞİKÂK SÛRE-İ ŞERİF’İNİN TEFSİRİ-2
Hâlden Hâle Geçiş:
Karanlığı ile gecenin, aydınlığı ile gündüzün birbirini takip etmesi, dünyanın yaratıldığı andan bugüne kadar sürüp gelmektedir ve kıyamete kadar da bu düzen devam edecektir.
"Yemin ederim şafak vaktine!" (İnşikâk: 16)
Şafak, akşam güneş battıktan sonra ufukta görünen kırmızılığın adıdır.
"Yemin ederim geceye ve derleyip topladığı şeylere!" (İnşikâk: 17)
Gecede bütün mahlûkat sükuna erer, her biri kendi yerine ve barınağına sığınıp girer.
"Yemin ederim ki, toplu hale geldiği (dolunay olduğu) zaman aya!" (İnşikâk: 18)
Ayın gerek kamerî ayın ilk yarısında, gerekse sonunda güneşin batmasına tâbi olarak "Bedir" ve "Hilâl" şeklinde görünmesi güneş sisteminin emsalsiz bir düzene ve şaşmayan hesaba göre hareket ettiğinin başlıca delillerinden biridir.
Bu yeminlerden sonra Allah-u Teâlâ insanların çeşitli hayat safhaları geçireceklerini beyan buyurmaktadır:
"Ki, şüphesiz siz tabakadan tabakaya (hâlden hâle) geçeceksiniz." (İnşikâk: 19)
Nesilden nesile çeşitli hayat safhaları geçireceksiniz ve değişiklere uğrayacaksınız.
Birçok Âyet-i kerime'lerde bu safhaların belli başlıları olan çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık çağlarına temas edilmektedir.
"Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?" (İnşikâk: 20)
Kıyamet günü halleri belirtildiği gibi olacağına göre, iman etmeyi destekleyen birçok şeyler olmasına rağmen, iman etmeyi kibirlerine yediremiyorlar.
"Onlar, kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler." (İnşikâk: 21)
Resulullah Aleyhisselâm bir gün Alâk sûre-i şerif'inin: "Secde et ve yaklaş!" Âyet-i kerime'sini okuduktan sonra secde etmiş, Ashâb-ı kiram da secde etmişlerdi. Bu durumu gören müşrikler, el çırpıp ıslık çalmışlar, akabinde bu Âyet-i kerime nâzil olmuştur.
"Hayır! O kâfirler yalanlıyorlar." (İnşikâk: 22)
Bu kadar açık delilleri görmemezlikten geldiler, yine de inkârlarına devam ettiler.
"Halbuki Allah, onların gizlediklerini çok iyi bilir." (İnşikâk: 23)
Kalplerinde gizledikleri nifakı, küfrü ve düşmanlığı çok iyi bilir ve ona göre ceza verir.
"Resul'üm! Onlara acı azabı müjdele." (İnşikâk: 24)
Aslında müjde, sevinçli bir haberi bildirmektedir. Burada ise acıklı bir azap haberini bildirmek için kullanılmıştır. Uyarma yerine müjdenin kullanılması, kâfirlerle alaydır.
Çünkü o gün özür beyan etmenin hiçbir faydası yoktur.
Allah-u Teâlâ kâfirlerin âkıbetini anlattıktan sonra, iman edenlere verilen nimetleri beyan etmek üzere şöyle buyurdu:
"İman edip sâlih amel işleyenler başkadır. Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır." (İnşikâk: 25 - Tîn: 6)
Öyle bir mükâfat ki, onların hakettiklerinden az olmayacak ve sonu gelmeyecektir.
İmanın ve güzel amellerin karşılığı olarak cennetlere nâil olacaklardır.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
Sûre-i Şerif’in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde, İnfitâr sûre-i şerif’inden sonra nâzil olmuştur. Yirmi beş Âyet-i kerime, yüz yedi kelime ve dört yüz otuz harften müteşekkildir.
Adını ilk Âyet-i kerime’de geçen ve “Yarılmak, parçalanmak” mânâsına gelen “İnşikâk” kelimesinden alır.
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle’de, “İnfitâr” Sûre-i şerif’inde olduğu gibi kıyamet gününün bazı korkunç safhaları anlatılmaktadır.
Altıncı Âyet-i kerime’ye kadar kıyametin bazı hâdiseleri tasvir edilerek, göğün parçalara ayrılacağı, yerin dümdüz hâle getirileceği ve içindekileri dışarıya atacağı beyan edilmektedir.
On altıncı Âyet-i kerime’ye kadar insanın Rabb’ine kavuşacağı, dünya hayatında iken yaptığı iyi ve kötü amellerin kaydedildiği defteri sağ elinden verilenlerin hesaplarının kolay olacağı, sevinçlerin en yükseği ile yakınlarının yanına dönecekleri; defterleri arka taraflarından verilenlerin ise, cehenneme atılacakları haber verilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime’lerde ise, akşamın alaca karanlığına, geceye ve aya yemin edilerek insanların hâlden hâle geçecekleri, Kur’an-ı kerim okunduğu zaman secde etmeyip onu yalanlayanların elem verici bir azaba sürüklenecekleri, inananlar için ise ebedî bir mükâfat bulunduğu açıklanmaktadır.
Kıyametin Bazı Safhaları:
Kıyametin kopma hâdisesi sadece dünyada değil, mevcut sistemlerin hemen hepsini içine alacak ölçüde olacaktır.
“Gök yarıldığı, Rabb’ini dinleyip O’na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.” (İnşikâk: 1-2)
Gökler nizam ve intizamını kaybetme emrine tam bir teslimiyet gösterir.
Yıldız ve gezegenlerin kendi yörüngesinde hareket ettiği, kâinatın da her şeyi kendi sisteminde tuttuğu bu nizam bozulacaktır.
Dünya aslında sayılı günden ibarettir. Onun içindir ki mukadder olan zamanı gelince, dünya hayatı son bulacaktır.
Kıyamet koptuğunda yeryüzü de peşpeşe sallanacak ve sarsılacak, üzerindeki bütün yapılar yıkılıp yok olacaktır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Yer uzatılıp düzlendiği, içinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı, Rabb’ini dinleyip O’na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.” (İnşikâk: 3-4-5)
Böylece ilâhi emir ve hüküm gerçekleşmiş olur. Gökyüzü Rabb’ine boyun eğdiği gibi, yeryüzü de O’na boyun büker ve tam bir teslimiyet gösterir.
Yerin paramparça edilmesi, silinip düzlenmesi demektir. Yer yerinden oynar, enine boyuna sarsıntıya tutulur, yüksek dağlar yıkılır gider. Hayal etmenin bile ürperti vereceği sıkıntılı ve korkulu durumlarla karşı karşıya kalınır.
Allah-u Teâlâ bu noktada insanı bu hayattaki yorgunluk ve çabalarının, didinmelerinin karşılığını alacağını bildirmek üzere şöyle buyurmaktadır:
“Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabb’ine doğru çaba göstermektesin ve sonunda O’na varacaksın.” (İnşikâk: 6)
Ey insanoğlu! Görüyorsun ki zaman uçup gitmektedir. Geldin gitmek için. İşte geldin işte gidiyorsun. Bugün varsın yarın yoksun. Bugün üsttesin yarın alttasın. Bugün yataktasın yarın topraktasın. Ölüme doğru hızla yol alıyorsun. Gün gelecek bu can çıkacak, huzur-u ilâhîye çıkacaksın. Yaptığın iyilik ve kötülüklerle karşı karşıya geleceksin. Sonra da çalışmalarının karşılığını mutlaka elde edeceksin. Bu gerçeği dâima göz önünde bulundur, ne yapacaksan şimdiden ona göre yap!
Hesabı Kolay Görülenler:
Mizanın tehlikesinden ancak dünyada nefsini hesaba çeken; duygu ve düşüncelerini, söz ve davranışlarını, amellerini ahkâm terazisi ile tartan kimselerle, tevbeleri kabul edilenler kurtulurlar.
Amelleri tartılacak olanlar, iyilikle kötülüğü birbirine karıştırmış olan kimselerdir. Yani hem sevap hem de günah işlemiş olanların amelleri tartılacaktır.
Amel defterlerinin dağıtımında, defterini sağ eline alanlar, kolay bir hesap ile kurtulacaklardır.
“Kimin kitabı sağından verilirse, onun hesabı pek kolay görülür.” (İnşikâk: 7-8)
Bu gibi kimselerin amelleri Allah-u Teâlâ’ya arzolunur. İbadetlerine sevap verilir. Eğer günahı varsa günahından geçilir, affolunur, aslâ şiddet olmaz. Yaptıklarının bütün incelikleri sorulmaz, herhangi bir mazeret istenmez. “Bunu niçin yaptın?” dahi denilmez, herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmaz, aleyhine delil getirilmez. Çünkü yaptığı şeylerden bütün incelikleriyle hesaba çekilecek kimse azaba uğrayacaktır. Görülüyor ki hesabı ince elekten geçirilenler cezâya çarptırılırlar.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Kıyamet günü inceden inceye hesaba çekilen azaba uğratılır.” buyurmuşlardır.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz bu söz üzerine:
“Yâ Resulellah! Allah-u Teâlâ:
‘Kimin kitabı sağından verilirse, onun hesabı pek kolay görülür.’ buyurmuyor mu?” diye sorduğunda:
“O hesap değildir, sadece bir arz edilmekten ibarettir. Yoksa kimin hesabı inceden inceye tetkik edilirse azaba uğrar.” cevabını verdiler. (Buhârî)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:
“Resulellah Aleyhisselâm’ı dinledim, namazlarının bazısında:
‘Allah’ım! Beni kolay bir hesapla muhasebe et!’ diyordu.
Namazı bitirince: ‘Yâ Resulellah! Kolay hesap nedir?’ diye sordum.
‘Kitabına bakılıp geçiştirilivermesidir.’ buyurdu.” (Ahmet bin Hanbel)
İşte insanın karşılaşacağı kolay hesap budur. Sonra kurtulur.
“Ve sevinçli olarak âilesine döner.” (İnşikâk: 9)
Akrabalarının, dostlarının ve kendisi gibi azaptan kurtulanların yanlarına gelir. Müjdeleşirler, tebrikleşirler, sevinçleri ışıl ışıl yüzlerinde parlamaktadır.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir.” (Müminûn: 102)
Hiç isyan etmeyen sıddıklar ile şehitler, mizan ve hesap görmeden cennete gireceklerdir.
Amel Defterleri
Arkasından Verilenler:
Amel defterini soldan veya arkadan alanlara “Ashâb-ı şimâl” denilir. Çetin bir hesap görecek ve cehenneme gidecek olanlar bunlardır.
Bunlar hayatın yalnız dünya hayatı olduğunu zan ve iddiâ ediyorlardı.
“Doğarız, yaşarız, yok olur gideriz.” diyorlardı.
Yiyorlar, içiyorlar, eğleniyorlar, günlerini gün etmeye çalışıyorlardı. Ölümden sonra diriliş, oradaki hesaba çekiliş akıllarından bile geçmiyordu. Ne bir hazırlıkları ne bir sermayeleri vardı. İmansızlıkları sebebiyle Allah-u Teâlâ onların bütün iyiliklerini boşa çıkarmıştır.
“Amel defteri kendisine arkasından verilen kimse: ‘Mahvoldum!’ diye bağırır.” (İnşikâk: 10-11)
Hem de nasıl bir mahvoluş! Önü belli sonu belli. Kaçış imkânı, kurtuluş çaresi yok.
Karşısında cehennem var.
Defterinin arkasından ele verilmesi, nereye gideceğine ve nasıl bir cezâya çarptırılacağına işarettir. Bunu görünce açıkca rezil olmuş, artık cezâdan kurtulamayacağı açıkca belli olmuş, durumu herkes tarafından öğrenilmiş, pişmanlığı da son haddini bulmuştur.
“Ve o alevli ateşe girecektir!” (İnşikâk: 12)
Kendilerine ve yakınlarına uğursuzluğu dokunan bu gibi kimselerin hâl ve ahvâlleri ne kadar korkunçtur.
Ömür sermayesini mal toplama, mülk edinme yolunda harcamıştı. Sahip olduğu makam ve mevki ile gururlanıyor ve bundan büyük bir haz duyuyordu. Şimdi ise ne mal-mülk kaldı, ne de makam-mevki kaldı. Sadece hesabını yanlış tutmanın cezası kaldı.
“Çünkü o dünyada, âilesi arasında iken pek şımarıktı.” (İnşikâk: 13)
Âkıbetini hiç düşünmez, ahiret aklına gelmez, fâni varlıklara mağrur, nefsani zevklere düşkün, şehvetperest, rahat ve refah içinde, keyfi yerinde idi. Bu zenginlik hâlinin devam edeceğini sanıyordu. Ahireti için hiçbir hazırlık yapmıyordu.
“Çünkü o bir daha dirilip Rabb’ine dönmeyeceğini sanmıştı.” (İnşikâk: 14)
Onun içindir ki hiçbir kayıt altına girmek istemiyor, sınır tanımıyor, yasak bilmiyor, sorumluluk altına girmiyordu.
“Amma Rabb’i onu görüyordu.” (İnşikâk: 15)
O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz, bütün yaptıklarından haberdardır.
__________________________________________________________________________
İNŞİKÂK SÛRE-İ ŞERİF’İNİN TEFSİRİ-2
Hâlden Hâle Geçiş:
Karanlığı ile gecenin, aydınlığı ile gündüzün birbirini takip etmesi, dünyanın yaratıldığı andan bugüne kadar sürüp gelmektedir ve kıyamete kadar da bu düzen devam edecektir.
"Yemin ederim şafak vaktine!" (İnşikâk: 16)
Şafak, akşam güneş battıktan sonra ufukta görünen kırmızılığın adıdır.
"Yemin ederim geceye ve derleyip topladığı şeylere!" (İnşikâk: 17)
Gecede bütün mahlûkat sükuna erer, her biri kendi yerine ve barınağına sığınıp girer.
"Yemin ederim ki, toplu hale geldiği (dolunay olduğu) zaman aya!" (İnşikâk: 18)
Ayın gerek kamerî ayın ilk yarısında, gerekse sonunda güneşin batmasına tâbi olarak "Bedir" ve "Hilâl" şeklinde görünmesi güneş sisteminin emsalsiz bir düzene ve şaşmayan hesaba göre hareket ettiğinin başlıca delillerinden biridir.
Bu yeminlerden sonra Allah-u Teâlâ insanların çeşitli hayat safhaları geçireceklerini beyan buyurmaktadır:
"Ki, şüphesiz siz tabakadan tabakaya (hâlden hâle) geçeceksiniz." (İnşikâk: 19)
Nesilden nesile çeşitli hayat safhaları geçireceksiniz ve değişiklere uğrayacaksınız.
Birçok Âyet-i kerime'lerde bu safhaların belli başlıları olan çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık çağlarına temas edilmektedir.
"Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?" (İnşikâk: 20)
Kıyamet günü halleri belirtildiği gibi olacağına göre, iman etmeyi destekleyen birçok şeyler olmasına rağmen, iman etmeyi kibirlerine yediremiyorlar.
"Onlar, kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler." (İnşikâk: 21)
Resulullah Aleyhisselâm bir gün Alâk sûre-i şerif'inin: "Secde et ve yaklaş!" Âyet-i kerime'sini okuduktan sonra secde etmiş, Ashâb-ı kiram da secde etmişlerdi. Bu durumu gören müşrikler, el çırpıp ıslık çalmışlar, akabinde bu Âyet-i kerime nâzil olmuştur.
"Hayır! O kâfirler yalanlıyorlar." (İnşikâk: 22)
Bu kadar açık delilleri görmemezlikten geldiler, yine de inkârlarına devam ettiler.
"Halbuki Allah, onların gizlediklerini çok iyi bilir." (İnşikâk: 23)
Kalplerinde gizledikleri nifakı, küfrü ve düşmanlığı çok iyi bilir ve ona göre ceza verir.
"Resul'üm! Onlara acı azabı müjdele." (İnşikâk: 24)
Aslında müjde, sevinçli bir haberi bildirmektedir. Burada ise acıklı bir azap haberini bildirmek için kullanılmıştır. Uyarma yerine müjdenin kullanılması, kâfirlerle alaydır.
Çünkü o gün özür beyan etmenin hiçbir faydası yoktur.
Allah-u Teâlâ kâfirlerin âkıbetini anlattıktan sonra, iman edenlere verilen nimetleri beyan etmek üzere şöyle buyurdu:
"İman edip sâlih amel işleyenler başkadır. Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır." (İnşikâk: 25 - Tîn: 6)
Öyle bir mükâfat ki, onların hakettiklerinden az olmayacak ve sonu gelmeyecektir.
İmanın ve güzel amellerin karşılığı olarak cennetlere nâil olacaklardır.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh