HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
BÜYÜK HİCRET
"Tarihi Yolculuk"
Tarihi yolculuk esnasında sıkıntılar ve zahmetlerle karşılaşıldığı gibi, beşâretlerle rahmetlerle de karşılaşılıyordu. Kudeyt’ten geçerlerken Ümmü Mâbed’e uğramaları ve yaşanılan olayları geçen sayımızda izâh etmiştik. Bu bölgeden çıkıp Müdlic oğulları arazisine geldiler:
Sürâka bin Mâlik:
Müdlicliler’in ileri gelenlerinden Sürâka, bu küçük kervandakilerin Mekke’den kaçan ve başlarını getirene yüz deve verilecek şahıslar olmasından şüphelendi. Gayet cesur, aynı zamanda iyi bir iz takipçisi olan Sürâka, Kureyş’in vaad ettiği büyük bahşişi almak için hemen harekete geçti. Alacağı bahşişe başkası ortak çıkmasın diye de kimseye haber vermeden, atına atlayıp takibe çıktı. Kısa zamanda izleri buldu ve gittikçe yaklaştı. Bu sırada atı birden bire sürçüp yere kapandı, Sürâka da üzerinden yuvarlandı. Bu durumu uğursuz sayan Sürâka, câhiliye âdeti gereğince okluğundan fal oklarını çıkarıp falına baktı. Falı iyi çıkmadığı halde tekrar atına atlayarak koşturmaya başladı.
Aralarında az bir mesafe kalmıştı. Ara sıra etrafı gözleyen Ebu Bekir -radiyallahu anh- bir ara arkasına bakınca bir atlının kendilerine yaklaştığını gördü. “Yâ Resulellah! Bir atlı geliyor!” dedi. Resulullah Aleyhisselâm mağarada buyurduğu gibi:
“Üzülme! Allah bizimledir!” buyurdu.
Sonra dönüp bir baktı, o anda atının iki ön ayağı dizlerine kadar kumlara saplandı, Sürâka da üzerinden düştü. Atını kaldırmaya zorlamışsa bile kaldıramadı, at da hayli çırpındıktan sonra kalktı. Atın ayaklarının saplandığı yerden duman gibi bir şey yükselip dağıldı. Sürâka artık yalvarmaya başladı. “El-aman!” diye haykırdı. Başına gelen işlerden anladı ki, onun gerçekleştirmek istediği dâvâ yakında gerçekleşecektir. Yaptığı işten pişmanlık duydu. Kureyşliler’in yapmak istedikleri fenâlıkları bir bir haber verdi. Kendilerine yol azığı ve lüzumlu şeyleri vermek istedi ise de hiçbir şey almadılar ve almak da istemediler. Sadece:
“Ey Sürâka! Bizim yolculuğumuzu gizli tut!” dediler. Ayrıca kendisine, himâyelerinde olduğuna dair bir belge verildi.
Geri dönerken Kureyş’in arkadan gelen takipçilerini: “Ben buraları arayıp taradım, kimseler yok, başka tarafa bakalım!” diyerek geri çevirmeye muvaffak oldu.
Aslında Sürâka’nın o anda öldürülmesi gerekiyordu. Çünkü böyle nazik bir zamanda yerlerini Kureyşliler’e bildirebilirdi, henüz daha müslüman da olmamıştı. Fakat Resulullah Aleyhisselâm onun sözüne bağlı olduğunu ve bu mucizeler karşısında düşmanlığından vazgeçtiğini anladığı için onu bırakmıştı.
Sürâka daha sonra Resulullah Aleyhisselâm’ın iltifatını kazanarak sâdık bir müslüman olmuş, İran’ın fethi sırasında orduda bulunmuştur.
Dost Bir Simâ:
Sonra yollarına devam ettiler. Yolda müslümanlardan deve süvarisi bir kafile içinde Suriye’den ticaret malı ile Mekke’ye dönmekte olan Zübeyr bin Avvam -radiyallahu anh- ile karşılaştılar. Bu zât Resulullah Aleyhisselâm ile Ebu Bekir -radiyallahu anh-e birer Şam elbisesi hediye etti ve Medineliler’in sabırsızlıkla beklediklerini haber verdi. Mekke’ye gidip işini bitirdikten sonra o da Medine’ye hicret etti.
Büreyde bin Husayb:
Yolda karşılaşılan son hadise, Büreyde’nin müslüman oluşudur. Kureyş’in vereceği mükâfâtı duyan Eslem kabilesi’nin Sehmoğulları kolunun reisi olan Büreyde, kendi arazisinden geçen Resulullah Aleyhisselâm’ı seksen kadar atlı ile takip etti. Kısa zamanda yetişti. Resulullah Aleyhisselâm onu İslâm’a dâvet etti. Daha ilk görüşmede maiyeti ile birlikte müslüman oldu.
Resulullah Aleyhisselâm hiçbir şeyi uğursuz saymazsa da, hayırlı şeylere sevinir, iyi bir şey görünce hayırlı uğurlu sayardı. Büreyde -radiyallahu anh- ile karşılaşmalarını hayra alâmet saydı. Müslümanların kuvvetlenmesi ve sayılarının artması sonucunu gösteren bu hadise, etraftaki diğer kabileleri İslâm’ı kabule hazır bir duruma getirdiği mânâsına geliyordu.
Resulullah Aleyhisselâm’ın Medine’ye bayraksız girmesini uygun görmediği için Büreyde -radiyallahu anh- kendi sarığını çözüp mızrağına bağladı ve arazilerinden çıkıncaya kadar onlara muhafızlık yaptı.
Büreyde -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm’a öyle bağlandı ki, Bedir ve Uhud hariç, on altı gazâda onunla birlikte bulundu. Müreysi savaşı öncesinde istihbaratla vazifeli olarak düşmanın savaş hazırlıklarını büyük bir maharetle tespit etti. Savaştan sonra da esirlerin muhafazasına memur edildi. Hudeybiye’ye giden İslâm ordusuna kılavuzluk yaparak orduyu Mekke keşif kollarının takibinden kurtardı. Hayber’in fethinde bulundu. Surlarda açılan gedikten içeri dalanlardan biri de o idi. Mekke’nin fethi sırasında Eslem kabilesi’ne âit iki sancaktan birini Büreyde bin Husayb -radiyallahu anh- taşıyordu. Tebük seferi için kabilesini savaşa hazırlamakla görevlendirildi. At sırtında düşmana saldırmaktan daha güzel bir hayat şekli olmadığını söylerdi.
Bir ara Resulullah Aleyhisselâm’ın kâtipliğini de yaptı. Bir sefer sırasında konakladıkları yerde kalan bazı eşyayı onun sırtına koyduğunu ve kendisine yük devesi mânâsına gelen “Ez-zâmile” diye iltifat ettiğini söylerdi.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in hilâfeti zamanında kumandan olarak görev almış, daha sonra Basra’ya yerleşmiş. Hazret-i Osman -radiyallahu anh- zamanında İslâm mücahidleri ile Horasan’a kadar gitmiş, Horasan’ın fethine katılmış, vefat edinceye kadar Mevr’de kalmıştır.
Sabırsız Bekleyiş:
Medine’li müslümanlar Resulullah Aleyhisselâm’ı işitmişler, ayaklarına yüz sürmek için her sabah kuşluk vaktinde Harre denilen mevkiye çıkarak, öğle sıcağı basıncaya kadar dört gözle bekliyorlardı.
Resulullah Aleyhisselâm’ın mağaraya sığındığından haberleri yoktu.
Mekke’den Medine’ye ulaşmak için gerekli vakit geçtiği halde gelmeyince telâşlandılar ve korktular.
23 Eylül 622 tarihine rastlayan 12 Rebiülevvel pazartesi günü yine uzun uzun gözledikten sonra evlerine dönerlerken; yüksek bir kulede bulunan bir yahudi, beyazlara bürünmüş kafilenin gelmekte olduğunu uzaktan görür görmez olanca sesiyle:
“Ey Araplar! Günlerdir yolunu beklediğiniz devletliniz işte geliyor!” diye bağırmaya başladı.
Bu müjde bir anda yayıldı. Şehir baştan başa çalkalandı. Bütün müslümanlar silâhlanarak, bir bayram sevinci içinde, tekbir sesleri ile ortalığı inleterek yollara döküldüler.
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
BÜYÜK HİCRET
"Tarihi Yolculuk"
Tarihi yolculuk esnasında sıkıntılar ve zahmetlerle karşılaşıldığı gibi, beşâretlerle rahmetlerle de karşılaşılıyordu. Kudeyt’ten geçerlerken Ümmü Mâbed’e uğramaları ve yaşanılan olayları geçen sayımızda izâh etmiştik. Bu bölgeden çıkıp Müdlic oğulları arazisine geldiler:
Sürâka bin Mâlik:
Müdlicliler’in ileri gelenlerinden Sürâka, bu küçük kervandakilerin Mekke’den kaçan ve başlarını getirene yüz deve verilecek şahıslar olmasından şüphelendi. Gayet cesur, aynı zamanda iyi bir iz takipçisi olan Sürâka, Kureyş’in vaad ettiği büyük bahşişi almak için hemen harekete geçti. Alacağı bahşişe başkası ortak çıkmasın diye de kimseye haber vermeden, atına atlayıp takibe çıktı. Kısa zamanda izleri buldu ve gittikçe yaklaştı. Bu sırada atı birden bire sürçüp yere kapandı, Sürâka da üzerinden yuvarlandı. Bu durumu uğursuz sayan Sürâka, câhiliye âdeti gereğince okluğundan fal oklarını çıkarıp falına baktı. Falı iyi çıkmadığı halde tekrar atına atlayarak koşturmaya başladı.
Aralarında az bir mesafe kalmıştı. Ara sıra etrafı gözleyen Ebu Bekir -radiyallahu anh- bir ara arkasına bakınca bir atlının kendilerine yaklaştığını gördü. “Yâ Resulellah! Bir atlı geliyor!” dedi. Resulullah Aleyhisselâm mağarada buyurduğu gibi:
“Üzülme! Allah bizimledir!” buyurdu.
Sonra dönüp bir baktı, o anda atının iki ön ayağı dizlerine kadar kumlara saplandı, Sürâka da üzerinden düştü. Atını kaldırmaya zorlamışsa bile kaldıramadı, at da hayli çırpındıktan sonra kalktı. Atın ayaklarının saplandığı yerden duman gibi bir şey yükselip dağıldı. Sürâka artık yalvarmaya başladı. “El-aman!” diye haykırdı. Başına gelen işlerden anladı ki, onun gerçekleştirmek istediği dâvâ yakında gerçekleşecektir. Yaptığı işten pişmanlık duydu. Kureyşliler’in yapmak istedikleri fenâlıkları bir bir haber verdi. Kendilerine yol azığı ve lüzumlu şeyleri vermek istedi ise de hiçbir şey almadılar ve almak da istemediler. Sadece:
“Ey Sürâka! Bizim yolculuğumuzu gizli tut!” dediler. Ayrıca kendisine, himâyelerinde olduğuna dair bir belge verildi.
Geri dönerken Kureyş’in arkadan gelen takipçilerini: “Ben buraları arayıp taradım, kimseler yok, başka tarafa bakalım!” diyerek geri çevirmeye muvaffak oldu.
Aslında Sürâka’nın o anda öldürülmesi gerekiyordu. Çünkü böyle nazik bir zamanda yerlerini Kureyşliler’e bildirebilirdi, henüz daha müslüman da olmamıştı. Fakat Resulullah Aleyhisselâm onun sözüne bağlı olduğunu ve bu mucizeler karşısında düşmanlığından vazgeçtiğini anladığı için onu bırakmıştı.
Sürâka daha sonra Resulullah Aleyhisselâm’ın iltifatını kazanarak sâdık bir müslüman olmuş, İran’ın fethi sırasında orduda bulunmuştur.
Dost Bir Simâ:
Sonra yollarına devam ettiler. Yolda müslümanlardan deve süvarisi bir kafile içinde Suriye’den ticaret malı ile Mekke’ye dönmekte olan Zübeyr bin Avvam -radiyallahu anh- ile karşılaştılar. Bu zât Resulullah Aleyhisselâm ile Ebu Bekir -radiyallahu anh-e birer Şam elbisesi hediye etti ve Medineliler’in sabırsızlıkla beklediklerini haber verdi. Mekke’ye gidip işini bitirdikten sonra o da Medine’ye hicret etti.
Büreyde bin Husayb:
Yolda karşılaşılan son hadise, Büreyde’nin müslüman oluşudur. Kureyş’in vereceği mükâfâtı duyan Eslem kabilesi’nin Sehmoğulları kolunun reisi olan Büreyde, kendi arazisinden geçen Resulullah Aleyhisselâm’ı seksen kadar atlı ile takip etti. Kısa zamanda yetişti. Resulullah Aleyhisselâm onu İslâm’a dâvet etti. Daha ilk görüşmede maiyeti ile birlikte müslüman oldu.
Resulullah Aleyhisselâm hiçbir şeyi uğursuz saymazsa da, hayırlı şeylere sevinir, iyi bir şey görünce hayırlı uğurlu sayardı. Büreyde -radiyallahu anh- ile karşılaşmalarını hayra alâmet saydı. Müslümanların kuvvetlenmesi ve sayılarının artması sonucunu gösteren bu hadise, etraftaki diğer kabileleri İslâm’ı kabule hazır bir duruma getirdiği mânâsına geliyordu.
Resulullah Aleyhisselâm’ın Medine’ye bayraksız girmesini uygun görmediği için Büreyde -radiyallahu anh- kendi sarığını çözüp mızrağına bağladı ve arazilerinden çıkıncaya kadar onlara muhafızlık yaptı.
Büreyde -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm’a öyle bağlandı ki, Bedir ve Uhud hariç, on altı gazâda onunla birlikte bulundu. Müreysi savaşı öncesinde istihbaratla vazifeli olarak düşmanın savaş hazırlıklarını büyük bir maharetle tespit etti. Savaştan sonra da esirlerin muhafazasına memur edildi. Hudeybiye’ye giden İslâm ordusuna kılavuzluk yaparak orduyu Mekke keşif kollarının takibinden kurtardı. Hayber’in fethinde bulundu. Surlarda açılan gedikten içeri dalanlardan biri de o idi. Mekke’nin fethi sırasında Eslem kabilesi’ne âit iki sancaktan birini Büreyde bin Husayb -radiyallahu anh- taşıyordu. Tebük seferi için kabilesini savaşa hazırlamakla görevlendirildi. At sırtında düşmana saldırmaktan daha güzel bir hayat şekli olmadığını söylerdi.
Bir ara Resulullah Aleyhisselâm’ın kâtipliğini de yaptı. Bir sefer sırasında konakladıkları yerde kalan bazı eşyayı onun sırtına koyduğunu ve kendisine yük devesi mânâsına gelen “Ez-zâmile” diye iltifat ettiğini söylerdi.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in hilâfeti zamanında kumandan olarak görev almış, daha sonra Basra’ya yerleşmiş. Hazret-i Osman -radiyallahu anh- zamanında İslâm mücahidleri ile Horasan’a kadar gitmiş, Horasan’ın fethine katılmış, vefat edinceye kadar Mevr’de kalmıştır.
Sabırsız Bekleyiş:
Medine’li müslümanlar Resulullah Aleyhisselâm’ı işitmişler, ayaklarına yüz sürmek için her sabah kuşluk vaktinde Harre denilen mevkiye çıkarak, öğle sıcağı basıncaya kadar dört gözle bekliyorlardı.
Resulullah Aleyhisselâm’ın mağaraya sığındığından haberleri yoktu.
Mekke’den Medine’ye ulaşmak için gerekli vakit geçtiği halde gelmeyince telâşlandılar ve korktular.
23 Eylül 622 tarihine rastlayan 12 Rebiülevvel pazartesi günü yine uzun uzun gözledikten sonra evlerine dönerlerken; yüksek bir kulede bulunan bir yahudi, beyazlara bürünmüş kafilenin gelmekte olduğunu uzaktan görür görmez olanca sesiyle:
“Ey Araplar! Günlerdir yolunu beklediğiniz devletliniz işte geliyor!” diye bağırmaya başladı.
Bu müjde bir anda yayıldı. Şehir baştan başa çalkalandı. Bütün müslümanlar silâhlanarak, bir bayram sevinci içinde, tekbir sesleri ile ortalığı inleterek yollara döküldüler.
"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh