Kimlik alan
4847 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim insanlar arasında kadı tayin edilmiş ise, bıçaksız boğazlanmış demektir.”
4848 "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kadı üçtür: Biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, hakkı bilip öyle hükmedendir. Hakkı bilip hükmünde (bile bile) adaletsiz davranan cehennemliktir. Halka cahilane hükümde bulunan da cehennemliktir.”
4849 "Abdullah İbnu Mevhib anlatıyor: “Osman İbnu Affan, İbnu Ömer radıyallahu anhüm'e: “Git insanlar arasında hükmet!” dedi. Abdullah: “Ey mü'minlerin emiri, beni bu vazifeden affetmez misiniz?” diye ricada bulundu. Hz. Osman radıyallahu anh: “Bundan niye kaçınıyorsun? Senin baban da kadı idi” diye ısrar etmek istedi. Ancak Abdullah dedi ki: “Doğru da, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: “Kim kadı olur ve adaletle hükmederse, bu kimse başabaş (sevap ve günahı eşit) ayrılmaya liyakat kazanmıştır” dediğini işittim. Artık (Resûlullah'ın bu sözünden) sonra ne ümid edebilirim?” (Hz. Osman bunun üzerine İbnu Ömer'e teklifte bulunmadı.)”
4850 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim kadılık talep eder ve bunun gerçekleşmesinde şefaatçilere başvurursa (iş) kendisine yıkılır (Allah'ın yardımı olmaz). Kime de o iş zorla verilirse, Allah onu doğruya sevkedecek bir melek gönderir.”
4851 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim müslümanların kadılık hizmetini talep edip elde etse, sonra adaleti zulmüne galebe çalsa cennete girer. Zulmü adaletine galebe çalsa, ateş onundur.”
4852 "(Abdullah) İbnu Ebi Evfa anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kadı zulmetmedikçe, Allah Teala hazretleri onunla birliktedir (yardımcısıdır). Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla beraber olur.”
4853 "Amr İbnu'l-As radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hakim içtihad eder ve isabet ederse kendisine iki ücret (sevap) verilir. Eğer içtihad eder ve hata ederse ona bir ücret vardır.”
4854 "Yahya İbnu Sa'id anlatıyor: “Ebu'd-Derda, Selman-ı Farisi radıyallahu anhüma'ya: “Arz-ı Mukaddese'ye gel!” diye yazmıştı. Selman ona şöyle cevap yazdı: “Arz kimseyi takdis etmez. İnsanı mukaddes kılan şey amelidir. Bana ulaştığına göre, sen orada tabib kılınmışsın ve hastaları tedavi ediyormuşsun. Eğer tedavi edebiliyorsan ne mutlu sana. Eğer mütetabbib isen, insanları öldürüp cehennemlik olmaktan sakın!” Ebu'd-Derda radıyallahu anh iki kişi arasında hükmedince, onlar yanından ayrıldıkları vakit onlara bakar ve: “Vallahi mütetabbibdir. Bana geri dönün. Kıssanızı bana iade edin (meselenizi iyice tetkik edeyim)!” derdi.”
4855 "Ebu Hureyre, İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüm anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren (ve aracılık eden) kimseyi lanetlemiştir.”
4856 "Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e göndermişti. (Hareket edip) yürüdüğüm zaman arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına varınca): “Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?” buyurdular ve ilave ettiler: “Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın. Zira bu gulûldür (hırsızlık). Kim gulûl yaparsa, aldığı şeyle Kıyamet günü (Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım, artık işine gidebilirsin.”
4857 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e kadı olarak gönderdi. O sıralarda henüz yaşım küçüktü, kazayı (hüküm vermeyi) bilmiyordum. (Beni takviye için): “(Sen tereddüt etme, git! Bu vazife için) Allah kalbine hidayet koyacak ve dilini de sabit kılacak. Yanına iki hasım geldiği vakit, birinciyi dinlediğin gibi, diğerini de dinlemeden sakın hüküm verme. Böyle yapman (daha isabetli) karar vermen için gereklidir!” buyurdular. Hz. Ali devamla der ki: “Ondan sonra hep kadılık yaptım. Henüz, bir kerecik olsun hükümde tereddüde düşmedim.”
4858 "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, iki hasmın da kadı'nın önüne oturmasına hükmetmiştir.”
4859 "Ebu Bekre radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Sicistan'da kadılık yapan oğlu Abdullah'a şöyle yazmıştır: “İki kişi arasında, öfkeli olduğun zaman hüküm verme. Zira, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: “Kimse, öfkeli iken, iki kişi arasında hüküm vermesin.”
4860 "Avf İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam iki kişi arasında bir hükümde bulunmuştu. Hasımlar ayrıldıkları vakit, aleyhine hükmedilen kimse: “Hasbiyallahu ve ni'me'l-vekil (Allah bana yeterlidir. O ne iyi vekildir)!” dedi. (Bu sözü işiten) Aleyhissalatu vesselam: “Allah Teala hazretleri aczi levmediyor (kötülüyor). Fakat sana akıllılık düşer. Ama bir şey sana galebe çalacak olursa o zaman “hasbiyallahu ve ni'me'l-vekil” de!” buyurdular.”
4861 "Hz. Ömer, Hz. Ali ve diğer bir kısım Ashab radıyallahu anhüm demişlerdir ki: “Kadı ve hakim mescidde hüküm verebilir. Şayet bir haddle ilgili hüküm vermişlerse, bunun icrası mescidin dışında yapılır.”
4862 "Haris İbnu Amr İbni Ahi'l-Mugire İbni Şu'be, Muaz radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Muaz'ı Yemen'e gönderdiği zaman kendisine sorar: “Sana bir dava geldiği vakit nasıl hükmedeceksin?” “Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim” der Muaz. “(Meseleyi Kitabullah'ta) bulamazsan?” “Resûlullah'ın sünnetiyle hükmedeceğim.” “Ne Kitabullah'ta ve ne de Resûlullah'ın sünnetinde bulamazsan?” “Kendi re'yimle ictihad edeceğim, (hüküm vermekten) geri durmayacağım.” Hz. Muaz der ki: “Bu cevabım üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam (memnun kaldı), göğsüme eliyle vurup: “Allah'ın elçisinin elçisini, Allah'ın elçisini memnun edecek usûlde muvaffak kılan Allah'a hamdolsun!” buyurdular.”
4863 "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, odasının kapısında bir münakaşa işitmişti. Yanlarına çıkıp: “Ben bir beşerim. Bana ihtilaflılar gelir. Bunlardan biri, diğerine nazaran daha belagatlı (ikna edici) olur. Ben de onun doğru söylediğini zanneder, lehine hükmederim. Ancak kime bir müslümanın hakkını vermiş isem, bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister terketsin (kendisi bilir)” buyurdular.”
4864 "Sahiheyn'in bir rivayetinde hadis şöyledir: “Ben de sizin gibi bir insanım. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum.”
4865 "Eş'as İbnu Kays'ın anlattığına göre, Humus'tan bir köleyi Abdullah'tan yirmibin (dirhem)e satın almış ve Abdullah kölenin bedelini almak üzere kendisine bir adam göndermiştir. Adam gelince Eş'as: “Ben onu onbine satın aldım” dedi. Abdullah da: “Öyleyse seninle benim arama (hakem olacak) bir kimse tayin et!” dedi. Eş'as: “Benimle kendi aranda sen hakem ol!” dedi. Bunun üzerine Abdullah: “Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: “Alış-veriş yapan iki kişi ihtilafa düşerlerse ve aralarında da delil yoksa, mal sahibinin söylediği esas alınır veya (alış-verişi) terkederler” dediğini işittim” dedi.”
4866 "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana dedi ki: “Beyyine davacı üzerine, yemin de davalı üzerine düşer.”
4867 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “İki kadın bir odada deri dikiyorlardı. Bunlardan biri avucuna biz batırılmış olarak dışarı çıktı. Bunu diğerinin yaptığını iddia etti. Dava İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya götürüldü. İbnu Abbas dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardı: “Eğer insanlara sırf iddialarıyla, (delil olmadan) talep ettikleri verilseydi, insanlar başkalarının kan ve mallarını istemeye kalkarlardı. Ancak iddia sahibine beyyine gerekmektedir. İddiayı inkar edene de yemin gerekmektedir. (Bu kadına) Allah'ı (yalan yere yemin etmenin günahını) hatırlatın. Ona şu ayeti okuyun: “Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenler, işte bunlar için ahirette hiçbir nasib yoktur” (Al-i İmran 77). Kadına bu hatırlatıldı. Bunun üzerine kadın suçunu itiraf etti.”
4868 "Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (iddia sahibi iki şahid bulamazsa) bir yemin ve bir şahid(in yeterli olacağın)a hükmetmiştir.”
4869 "Abdullah İbnu Ubeydillah İbni Ebi Müleyke anlatıyor: “Beni Süheyb radıyallahu anh, Mervan nezdinde, iki ev ve bir odanın kendilerine ait olduğunu, bunları (babaları) Süheyb'e Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın verdiğini iddia ettiler. Mervan: “Söylediğiniz şeye şahidiniz var mı?” dedi. Onlar: “İbnu Ömer!” dediler. Mervan, İbnu Ömer'i çağırdı. O, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Süheyb radıyallahu anh'a iki ev ve bir oda verdiğini söyledi. Mervan sadece onun şehadediyle onlar lehine hükmetti.”
4870 "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında iki kişi bir deve hakkında iddiada bulundular. Her biri, iki tane şahid getirdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam deveyi ikiye bölerek aralarında taksim etti.”
4871 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir mal hususunda ihtilaf eden, fakat beyyineleri olmayan) bir kavme yemin teklif etti. (İki taraf da) birden yemin etmeye koştu. Bunun üzerine (önce) yemin (edecek tarafın tesbiti için) kur'a çekilmesini emretti.”
4872 "Ebu Gatafan İbnu Tarif el Mürri anlatıyor: “Zeyd İbnu Sabit ve İbnu Muti' aralarındaki bir ev sebebiyle (Medine Valisi) Mervan'a dava açtılar. Mervan, minberde yemin etmesi şartıyla, evin Zeyd Sabit'e ait olduğuna hükmetti. Zeyd: “Ben onun için şu yerimde yemin ederim!” dedi. Mervan da: “Hayır! Hukukun kesinleştiği yerde yemin edeceksin!” dedi. Bunun üzerine Zeyd “Hakkım haktır” diye yemin etmeye başladı ve minberde yemin etmekten imtina etti. Mervan bu duruma hayret etti.”
4873 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yemin teklif ettiği bir adama: “Kendinden başka ilah bulunmayan Allah'ın adıyla, o kimsenin yani dava sahibinin senin yanında malı olmadığına yemin et!” buyurdu.”
4874 "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hain erkek ve haine kadının, zani erkek ve zaniye kadının, kardeşine kin taşıyan kimsenin şehadeti caiz değildir.” Tirmizi'de Hz. Aişe'den yapılan bir rivayette, haine kelimesinden sonra şu ziyade vardır: “Hadd-i kazf'la celde tatbik edilenin, şehadette (yalanı) tecrübe edilmiş olanın, ev halkına hizmet edenin, kendisini nisbet ettiği mevla ve akrabaları hususlarında müttehem olan (gerçek nesebini gizleyen)in.”
4875 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bedevinin, köylü aleyhindeki şehadeti caiz değildir.”
4876 "Eymen İbnu Hureym İbni Fatik anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Yalan şehadet Allah'a şirkle bir tutulmuştur!” buyurdular ve ayeti okudular. (Mealen): “...Putlara tapmak gibi bir pislikten ve yalan sözden de kaçının.” (Hacc 30)."
4877 "Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Size şahidlerin en hayırlısını haber vermeyeyim mi: O kendisine talep edilmezden önce şehadet etmeye gelendir.”
4878 "Huzeyme İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir bedeviden bir at satın almıştı. Aleyhissalatu vesselam, onu eve kadar getirivermesini ve orada parasını almasını söyledi. Bu sırada kendisi hızlı hızlı yürüdü; bedevi ise ağır ağır yürüyordu. (Aralarında epeyce bir mesafe hasıl oldu. Bu sırada) bazı kimseler bedeviye gelip at üzerinde pazarlık yapmaya başladılar. Onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın satın almış olduğunu kimse bilmiyordu. Bedevi, Aleyhissalatu vesselam'a seslenip: “Şu atı alacaksan al, değilse sattım!” dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bedevinin bu sözünü işitince adama yönelip: “Ben onu zaten senden satın aldım ya!” buyurdular. Ama bedevi: “(Bu ne demek?) Vallahi ben onu sana satmadım!” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Bilakis! Ben onu senden aldım” dedi. Bunun üzerine bedevi: “Bir şahit getir!” demeye başladı. Hemen Huzeyme atılıp: “Ben şehadet ederim, siz onu satın aldınız!” dedi. Aleyhissalatu vesselam, Huzeyme'ye gelerek: “Ne ile şehadet ediyorsun?” diye sordu. Huzeyme: “Sana olan tasdikim ile, Ey Allah'ın Resûlü!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam Huzeyme'nin şehadetini iki kişinin şehadeti yerine koydu.” Rezin şu ziyadeyi ilave etti: “Bedevi: “Bu, Resûlullah mı?” dedi. Ebu Hureyre kendisine: “Peygamberini tanımaman cahillik olarak sana yeter. Allah Teala Hazretleri doğru söyledi: “Bedeviler küfür ve nifak yönünden daha şiddetli ve Allah'ın Resûlüne indirdiği emir ve yasakları bilmemeye daha müsaiddirler” (Tevbe 97). Bedevi bunun üzerine atı sattığını itiraf etti.”
4879 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma şöyle hitap etmiştir: “Ey müslümanlar! Peygamberiniz aleyhissalatu vesselam'a indirilen kitap, Allah'ın en yeni kitabı ve içine hiçbir şey karışmamış olduğu halde, onu okuyup durduğunuz halde, nasıl olur da Ehl-i Kitab'a (şer'i) birşey sormaktasınız? Halbuki Allah Teala Hazretleri, Ehl-i Kitab'ın Allah'ın kitabını değiştirip elleriyle yeni bir kitap yazdıklarını, sonra da az bir menfaatı satın almak için: “Bu, Allah katındandır” dediklerini haber vermektedir. Bilesiniz, size gelen ilim, onlara soru sormanızı men etmektedir. Hayır! Vallahi onlardan bir kişinin bile size inen kitaptan sizlere bir şey sorduğunu görmüyoruz.”
4880 "Şa'bi anlatıyor: “Müslümanlardan birine, Dakûka'da ölüm geldi. Vasiyetine şahidlik edecek hiçbir müslüman bulamadı. Bunun üzerine Ehl-i Kitap'tan iki kişiyi vasiyetine şahid kıldı. Bunlar Kûfe'ye geldiler. Ebu Musa el-Eş'ari'yi bulup durumu haber verdiler. Bunlar ölenin tereke ve vasiyetini beraberlerinde getirmişlerdi. Ebu Mûsa radıyallahu anh onlara: “Bu hadise, Resûlullah aleyhissalatu vesselam devrinden sonra hiç görülmeyen bir hadisedir” dedi. İkindi namazından sonra onlara, ihanet etmedikleri, yalan söylemedikleri, vasiyeti tebdil etmedikleri, gizlemedikleri, değiştirmedikleri, söylediklerinin o adamın vasiyeti, getirdiklerinin de terikesi olduğuna dair yemin ettirdi. Sonra şehadetlerini(n gereğini yerine getirip) uygulamaya koydu.”
4881 "Behz İbnu Hakim an ceddihi anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adamı bir töhmet sebebiyle hapsetti, sonra da serbest bıraktı.”
4882 "Yine Behz İbnu Hakim aynı tarikten naklediyor: “Kardeşi veya amcası, hutbe vermekte olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a doğrulup: “Komşularım (ve kavmim, ashabın tarafından) niçin tutulup hapsedildiler” dedi. Aleyhissalatu vesselam (cevap vermeyip) yüzünü çevirdi. (Adam aynı sözü tekrar edince) ikinci sefer yüzünü çevirdi. Sonra adam (saygıyı taşan) bir şey söyledi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: “Bunun komşularını salıverin!” buyurdu.”
4883 "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: “Ensar'dan bir erkek, hurma ağaçlarını suladıkları Harre'nin su arkı yüzünden Zübeyr radıyallahu anh'la ihtilafa düşüp Resûlullah'ın huzurunda murafa'a oldular. Resûlullah (ihtilaflarını dinledikten sonra) Zübeyr'e: “Ey Zübeyr (önce) sen sula, suyu sonra da komşuna sal!” buyurdular. Ensari bu hükme kızdı ve: “Böyle hükmetmen, o senin halaoğlun olmasındandır!” dedi. Resûlullah bu söze çok kızdı, yüzü renk renk oldu ve: “Ey Zübeyr! Önce sen sula, sonra duvara ulaşıncaya kadar da suyu tut!” dedi. Zübeyr dedi ki: “Vallahi öyle zannediyorum ki şu ayet bu hadise ile ilgili olarak indi. (Mealen): “Hayır öyle değil! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar” (Nisa 65)."
4884 "Sa'lebe İbnu Ebi Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Kureyş'ten bir adamın Beni Kureyza'da bir payı vardı. Suyun paylaştıkları Mehzûr ve Müzeynib vadisinin suyu hususunda ihtilafa düşerek Aleyhissalatu vesselam'a müracaat ettiler. Resûlullah aralarında: “Su hakkı topuklara kadardır. Üstteki, alttakine bundan fazlasına mani olamaz” diye hükmetti.”
4885 "Haram İbnu Sa'd İbni Muhaysa anlatıyor: “Bera İbnu Azib radıyallahu anh'a ait bir at, Ensar'dan bir zatın bahçesine girdi ve zarar meydana getirdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: “Mal sahibinin, malını gündüzleyin; hayvan (mevaşi) sahibinin de hayvanını geceleyin muhafaza etmesine hükmetti.”
4886 "Rafi' İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim başkasının tarlasına onların izni olmadan ekim yaparsa, ektiğinde hiçbir hakka sahip olamaz, ona sadece nafakası verilir.”
4887 "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: “İki kişi, bir hurma ağacının harimi hususunda ihtilaf ederek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ağacın ölçülmesini emir buyurdular. Yedi veya beş zira olduğu tesbit edildi. Aleyhissalatu vesselam (harimin) o kadar olmasına hükmetti.”
6668 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e gönderdi. “Ey Allah'ın Resûlü dedim. Sen beni gönderiyorsun. Halbuki ben gencim ve aralarında davalarını hükme bağlayacağım. Ben ise daha hükmetmeyi bilmiyorum!” Ali devamla der ki: “Bunun üzerine Resûlullah eliyle göğsüme vurdu ve: “Allahım, kalbine hidayet, diline hakta sebat ver!” diye dua etti.” Ali der ki: “O günden sonra, iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümde tereddüt etmedim.”
6669 "Abdullah (İbnu Mes'ud) radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Halk arasında hüküm veren hiç kimse yoktur ki, Kıyamet günü bir melek ensesinden tutmuş olarak onu getirmesin. Sonra melek başını semaya kaldırır. Eğer (meleğe): “Onu at!” diyen olursa melek onu cehennemin öyle derin bir çukuruna atar ki, kırk yılda o çukurun dibine varabilir.”
6670 "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Muhakkak ki ben bir insanım. Sizden bazısı, delilini beyanda diğerlerine nazaran daha belagatlıdır. Bu sebeple, ben, kimin lehinde diğer kardeşimin hakkından bir parça kesersem, şüphesiz ona ateşten bir parça kesmiş olurum.”
6671 "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Yaş bir misvak çubuğu için bile olsa, şu minberimin yanında bile bile yalan yere yemin eden hiçbir köle ve cariye yoktur ki ona cehennem vacip olmasın.”
6672 "Semure İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bir kimsenin bir eşyası kaybolsa veya çalınsa, sonra bunu bir adamın satmakta olduğunu görse, o mala sahibi ehaktır. Onu satın almış olan kimse satandan bedelini geri alır.”
6673 "Beni Sûe kabilesinden bir adam anlatmıştır: “Ben Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ahlakını bana haber ver!” demiştim. Şu cevapta bulundu: “Sen Kur'an'ın “Ve hiç şüphesiz sen pek yüce bir ahlak üzerindesin” (Kalem 4) ayetini okumadın mı?” (Aişe radıyallahu anha sözüne devamla) dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) ashabıyla birlikte (hücremde) idiler. Kendisine yemek yapmıştım. Hafsa da yemek yapmıştı. Ama yemeği hazırlamada Hafsa benden önce davrandı. Ben cariyeme: “Git Hafsa'nın yemeğini dök!” dedim. O(nun cariyesi) yemeği Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne tam koyacağı sırada cariyem yetişip ona vurdu ve tabak kırıldı, yemek ortalığa dağıldı. Resûlullah çabuk davranıp (kırıkları) bir araya getirdi, deri sofra üzerine dökülen yemekleri topladı ve (ashabıyla) yediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim kabımı (kırılana bedel, içindeki yemekle birlikte) Hafsa'ya gönderdi ve: “Kırılan kabınız yerine bu kabı alınız, içerisindeki yemeği de yiyiniz” buyurdu.” Aişe devamla der ki: “Ben işlediğim (bu densizliğe hak ettiğim gücenmenin izini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek yüzlerinde hiç görmedim.”
6674 "İkrime İbnu Seleme'den rivayet edildiğine göre: “Belmuğire'den iki kardeşten biri duvarının üzerine hatıl koydurmamaya köle azad etmek üzere yemin etti. Sonra Mücemmi' İbnu Yezid ile ensardan birçok kimse yanına gelip: “Şehadet ederiz ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Hiçbiriniz komşusunun hatılını duvarına saplamasına mani olmasın” buyurdu” dediler. Adamcağız bunun üzerine: “Ey kardeşim! Senin lehinde benim aleyhimde hüküm verilmiş oldu. Ben (koydurmayacağım diye köle azadı üzerine) yemin etmiştim. Bari, sen benim duvarımın yanına bir direk koy ve hatılını bu direk üzerine at (böylece benim de yeminim bozulmasın)” dedi.”
6675 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Sizden kimse, duvarına, komşusunun hatıl saplamasına mani olmasın.”
6676 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Yolun (genişliği hususunda) ihtilafa düşerseniz yedi zira' yapın.”
6677 "Ubade İbnu's-Samit ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle hükmetmiştir: “Zarara sokmak ve zarara karşı zarar vermek yoktur.”
6678 "Cariye (İbnu Zafer el-Hanefi) radıyallahu anh anlatıyor: “Bir grup insan, aralarında yer alan ve sazlıktan mamul bir çardağın mülkiyeti hakkındaki ihtilaflarını çözdürmek üzere Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Aleyhissalatu vesselam, onlara, meselelerini çözmesi için Huzeyfe radıyallahu anh'ı gönderdi. Huzeyfe gidince, kulübe kamışlarını bağlayan ipin tesbit edildiği yere daha yakın olanlar lehinde hükmetti. Huzeyfe, Aleyhissalatu vesselam'ın yanına dönünce nasıl hükmettiğini haber verdi. Aleyhissalatu vesselam: “İsabet ettin ve güzel hükmettin!” buyurarak taktirlerini ifad etti.”
6679 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Kureyşliler kahine bir kadına gelip: “(Hz. İbrahim aleyhisselam'ın ayak izinin bulunduğu bilinen Makam-ı İbrahim'deki taşı kastederek) şu makam sahibine, iz yönüyle en çok benzeyeni bize bildir!” dediler. Kahine: “Suyun sürüklediği kum kadar ince olan şu toprak üzerine bir bez yayıp sonra da üzerinden yürürseniz, ben istediğinizi haber veririm!” dedi. Söylendiği gibi bir bez yaydılar, sonra halk üzerinde yürüdü. Kahine kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ayak izini görünce: “Ona benzemede bu, en ileri olanınız!” dedi. Bu hadiseden sonra yirmi yıl-veya Allah'ın dilediği-kadar bir zaman geçince Allah Teala hazretleri, Muhammed Mustafa'yı peygamber olarak gönderdi.”
6680 "Abdülhamid İbnu Seleme'nin dedesi radıyallahu anh anlatıyor: “(Boşanan) annesi ile babası, kendisini yanında tutmak hususunda ihtilafa düşerek, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Bunlardan biri kafir, diğeri müslüman idiler. Aleyhissalatu vesselam çocuğu (anne veya babadan birini seçmede) muhayyer bıraktı. Çocuk kafir olanı tercih etmişti ki, Aleyhissalatu vesselam: “Allahım, onu doğruya yönelt!” diye dua buyurdu. Bunun üzerine çocuk müslüman olana yöneldi. Böylece çocuğu müslüman olana verdi.”
6681 "Muhammed İbnu Yahya İbnu Habban radıyallahu anh anlatıyor: “O benim dedem Munkız İbnu Amr'dır. (Bir savaşta başından derin bir yara almıştı. Bu yara onun dilini kırmıştı (normal konuşamıyordu). Buna rağmen o, ticareti bırakmamıştı. Alış-verişte hep aldatılırdı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek durumunu anlattı. Aleyhissalatu vesselam, “Sen alış-veriş edince: “(Dinimizde) aldatma yok!” de! Ayrıca sen, satın aldığın her malı geri verme hususunda üç geceye kadar muhayyersin. (Bu üç günlük muhayyerlik müddetinden) sonra rızan varsa malı tut, yoksa malı sahibine geri ver” buyurdu.”
6682 "Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh'ı alacaklılarından kurtardı. Sonra onu Yemen'e amil (vali) olarak yolladı. Bunun üzerine Hz. Muaz şöyle dedi: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (elimde mevcut) malımla beni borçlardan halas etti, sonra da Yemen'e amil tayin etti.”
6683 "Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Ömer radıyallahu anh bize Cabiye'de hitap etti ve dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tıpkı benim sizin aranızdaki şu kalkmam gibi bizim aramızda hitap için ayağa kalktı ve dedi ki: “Ashabım, bunları takip edenler (tabiin) ve onları da takip edenler (etbauttabiin) hakkında bana riayetkar olun (benim hatırım için onlara da saygılı olun). Onlardan (Etbauttabiinden) sonra yalan yaygınlaşacak, öyle ki, kişi kendisinden şahitlik istenmediği halde şehadette bulunacak, yemin talep edilmediği halde yemin edecek.”
6684 "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh, Bakara suresinin (mealen) “Ey iman edenler! Birbirinize belirli bir müddet için borçlandığınız zaman!” diye başlayan (ve müdayene ayeti olarak bilinen ve Kur'an-ı Kerim'in en uzun ayeti olan Bakara suresinin 282. ayetini) “...Eğer bazınız bazınıza güvenirse -yani borcu, sened, şahidler veya rehinle tevsik etmeye gerek duymazsa- kendisine güvenilmiş olan borçlu kimse borcunu ödesin...” ayetine gelince: “Bu ayet, bundan önceki ayeti neshetti” dedi”."
6685 "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “(İslam dinine göre) hain erkek ve haine kadının, müslüman iken hadd cezasına çarpılan kimsenin şahidliği makbul değildir. Keza kin ile husumet sahibinin kin beslediği kimse aleyhine şahidliği caiz değildir.”
6686 "Sürrak radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir erkeğin şahitliğini ve talibin (davacının) yeminini geçerli saydı.”
6687 "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Yalancı şahidin ayakları, (daha şehadet mahallinden) ayrılmadan Allah Teala hazretleri ona cehennemi vacip kılar.”
6688 "Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ehl-i Kitab'ın birbirlerine şahitlik etmelerine izin verdi.”
4847 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim insanlar arasında kadı tayin edilmiş ise, bıçaksız boğazlanmış demektir.”
4848 "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kadı üçtür: Biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, hakkı bilip öyle hükmedendir. Hakkı bilip hükmünde (bile bile) adaletsiz davranan cehennemliktir. Halka cahilane hükümde bulunan da cehennemliktir.”
4849 "Abdullah İbnu Mevhib anlatıyor: “Osman İbnu Affan, İbnu Ömer radıyallahu anhüm'e: “Git insanlar arasında hükmet!” dedi. Abdullah: “Ey mü'minlerin emiri, beni bu vazifeden affetmez misiniz?” diye ricada bulundu. Hz. Osman radıyallahu anh: “Bundan niye kaçınıyorsun? Senin baban da kadı idi” diye ısrar etmek istedi. Ancak Abdullah dedi ki: “Doğru da, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: “Kim kadı olur ve adaletle hükmederse, bu kimse başabaş (sevap ve günahı eşit) ayrılmaya liyakat kazanmıştır” dediğini işittim. Artık (Resûlullah'ın bu sözünden) sonra ne ümid edebilirim?” (Hz. Osman bunun üzerine İbnu Ömer'e teklifte bulunmadı.)”
4850 "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim kadılık talep eder ve bunun gerçekleşmesinde şefaatçilere başvurursa (iş) kendisine yıkılır (Allah'ın yardımı olmaz). Kime de o iş zorla verilirse, Allah onu doğruya sevkedecek bir melek gönderir.”
4851 "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim müslümanların kadılık hizmetini talep edip elde etse, sonra adaleti zulmüne galebe çalsa cennete girer. Zulmü adaletine galebe çalsa, ateş onundur.”
4852 "(Abdullah) İbnu Ebi Evfa anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kadı zulmetmedikçe, Allah Teala hazretleri onunla birliktedir (yardımcısıdır). Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla beraber olur.”
4853 "Amr İbnu'l-As radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hakim içtihad eder ve isabet ederse kendisine iki ücret (sevap) verilir. Eğer içtihad eder ve hata ederse ona bir ücret vardır.”
4854 "Yahya İbnu Sa'id anlatıyor: “Ebu'd-Derda, Selman-ı Farisi radıyallahu anhüma'ya: “Arz-ı Mukaddese'ye gel!” diye yazmıştı. Selman ona şöyle cevap yazdı: “Arz kimseyi takdis etmez. İnsanı mukaddes kılan şey amelidir. Bana ulaştığına göre, sen orada tabib kılınmışsın ve hastaları tedavi ediyormuşsun. Eğer tedavi edebiliyorsan ne mutlu sana. Eğer mütetabbib isen, insanları öldürüp cehennemlik olmaktan sakın!” Ebu'd-Derda radıyallahu anh iki kişi arasında hükmedince, onlar yanından ayrıldıkları vakit onlara bakar ve: “Vallahi mütetabbibdir. Bana geri dönün. Kıssanızı bana iade edin (meselenizi iyice tetkik edeyim)!” derdi.”
4855 "Ebu Hureyre, İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüm anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren (ve aracılık eden) kimseyi lanetlemiştir.”
4856 "Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e göndermişti. (Hareket edip) yürüdüğüm zaman arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına varınca): “Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?” buyurdular ve ilave ettiler: “Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın. Zira bu gulûldür (hırsızlık). Kim gulûl yaparsa, aldığı şeyle Kıyamet günü (Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım, artık işine gidebilirsin.”
4857 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e kadı olarak gönderdi. O sıralarda henüz yaşım küçüktü, kazayı (hüküm vermeyi) bilmiyordum. (Beni takviye için): “(Sen tereddüt etme, git! Bu vazife için) Allah kalbine hidayet koyacak ve dilini de sabit kılacak. Yanına iki hasım geldiği vakit, birinciyi dinlediğin gibi, diğerini de dinlemeden sakın hüküm verme. Böyle yapman (daha isabetli) karar vermen için gereklidir!” buyurdular. Hz. Ali devamla der ki: “Ondan sonra hep kadılık yaptım. Henüz, bir kerecik olsun hükümde tereddüde düşmedim.”
4858 "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, iki hasmın da kadı'nın önüne oturmasına hükmetmiştir.”
4859 "Ebu Bekre radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Sicistan'da kadılık yapan oğlu Abdullah'a şöyle yazmıştır: “İki kişi arasında, öfkeli olduğun zaman hüküm verme. Zira, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: “Kimse, öfkeli iken, iki kişi arasında hüküm vermesin.”
4860 "Avf İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam iki kişi arasında bir hükümde bulunmuştu. Hasımlar ayrıldıkları vakit, aleyhine hükmedilen kimse: “Hasbiyallahu ve ni'me'l-vekil (Allah bana yeterlidir. O ne iyi vekildir)!” dedi. (Bu sözü işiten) Aleyhissalatu vesselam: “Allah Teala hazretleri aczi levmediyor (kötülüyor). Fakat sana akıllılık düşer. Ama bir şey sana galebe çalacak olursa o zaman “hasbiyallahu ve ni'me'l-vekil” de!” buyurdular.”
4861 "Hz. Ömer, Hz. Ali ve diğer bir kısım Ashab radıyallahu anhüm demişlerdir ki: “Kadı ve hakim mescidde hüküm verebilir. Şayet bir haddle ilgili hüküm vermişlerse, bunun icrası mescidin dışında yapılır.”
4862 "Haris İbnu Amr İbni Ahi'l-Mugire İbni Şu'be, Muaz radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Muaz'ı Yemen'e gönderdiği zaman kendisine sorar: “Sana bir dava geldiği vakit nasıl hükmedeceksin?” “Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim” der Muaz. “(Meseleyi Kitabullah'ta) bulamazsan?” “Resûlullah'ın sünnetiyle hükmedeceğim.” “Ne Kitabullah'ta ve ne de Resûlullah'ın sünnetinde bulamazsan?” “Kendi re'yimle ictihad edeceğim, (hüküm vermekten) geri durmayacağım.” Hz. Muaz der ki: “Bu cevabım üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam (memnun kaldı), göğsüme eliyle vurup: “Allah'ın elçisinin elçisini, Allah'ın elçisini memnun edecek usûlde muvaffak kılan Allah'a hamdolsun!” buyurdular.”
4863 "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, odasının kapısında bir münakaşa işitmişti. Yanlarına çıkıp: “Ben bir beşerim. Bana ihtilaflılar gelir. Bunlardan biri, diğerine nazaran daha belagatlı (ikna edici) olur. Ben de onun doğru söylediğini zanneder, lehine hükmederim. Ancak kime bir müslümanın hakkını vermiş isem, bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister terketsin (kendisi bilir)” buyurdular.”
4864 "Sahiheyn'in bir rivayetinde hadis şöyledir: “Ben de sizin gibi bir insanım. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum.”
4865 "Eş'as İbnu Kays'ın anlattığına göre, Humus'tan bir köleyi Abdullah'tan yirmibin (dirhem)e satın almış ve Abdullah kölenin bedelini almak üzere kendisine bir adam göndermiştir. Adam gelince Eş'as: “Ben onu onbine satın aldım” dedi. Abdullah da: “Öyleyse seninle benim arama (hakem olacak) bir kimse tayin et!” dedi. Eş'as: “Benimle kendi aranda sen hakem ol!” dedi. Bunun üzerine Abdullah: “Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: “Alış-veriş yapan iki kişi ihtilafa düşerlerse ve aralarında da delil yoksa, mal sahibinin söylediği esas alınır veya (alış-verişi) terkederler” dediğini işittim” dedi.”
4866 "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana dedi ki: “Beyyine davacı üzerine, yemin de davalı üzerine düşer.”
4867 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “İki kadın bir odada deri dikiyorlardı. Bunlardan biri avucuna biz batırılmış olarak dışarı çıktı. Bunu diğerinin yaptığını iddia etti. Dava İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya götürüldü. İbnu Abbas dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardı: “Eğer insanlara sırf iddialarıyla, (delil olmadan) talep ettikleri verilseydi, insanlar başkalarının kan ve mallarını istemeye kalkarlardı. Ancak iddia sahibine beyyine gerekmektedir. İddiayı inkar edene de yemin gerekmektedir. (Bu kadına) Allah'ı (yalan yere yemin etmenin günahını) hatırlatın. Ona şu ayeti okuyun: “Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenler, işte bunlar için ahirette hiçbir nasib yoktur” (Al-i İmran 77). Kadına bu hatırlatıldı. Bunun üzerine kadın suçunu itiraf etti.”
4868 "Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (iddia sahibi iki şahid bulamazsa) bir yemin ve bir şahid(in yeterli olacağın)a hükmetmiştir.”
4869 "Abdullah İbnu Ubeydillah İbni Ebi Müleyke anlatıyor: “Beni Süheyb radıyallahu anh, Mervan nezdinde, iki ev ve bir odanın kendilerine ait olduğunu, bunları (babaları) Süheyb'e Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın verdiğini iddia ettiler. Mervan: “Söylediğiniz şeye şahidiniz var mı?” dedi. Onlar: “İbnu Ömer!” dediler. Mervan, İbnu Ömer'i çağırdı. O, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Süheyb radıyallahu anh'a iki ev ve bir oda verdiğini söyledi. Mervan sadece onun şehadediyle onlar lehine hükmetti.”
4870 "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında iki kişi bir deve hakkında iddiada bulundular. Her biri, iki tane şahid getirdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam deveyi ikiye bölerek aralarında taksim etti.”
4871 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir mal hususunda ihtilaf eden, fakat beyyineleri olmayan) bir kavme yemin teklif etti. (İki taraf da) birden yemin etmeye koştu. Bunun üzerine (önce) yemin (edecek tarafın tesbiti için) kur'a çekilmesini emretti.”
4872 "Ebu Gatafan İbnu Tarif el Mürri anlatıyor: “Zeyd İbnu Sabit ve İbnu Muti' aralarındaki bir ev sebebiyle (Medine Valisi) Mervan'a dava açtılar. Mervan, minberde yemin etmesi şartıyla, evin Zeyd Sabit'e ait olduğuna hükmetti. Zeyd: “Ben onun için şu yerimde yemin ederim!” dedi. Mervan da: “Hayır! Hukukun kesinleştiği yerde yemin edeceksin!” dedi. Bunun üzerine Zeyd “Hakkım haktır” diye yemin etmeye başladı ve minberde yemin etmekten imtina etti. Mervan bu duruma hayret etti.”
4873 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yemin teklif ettiği bir adama: “Kendinden başka ilah bulunmayan Allah'ın adıyla, o kimsenin yani dava sahibinin senin yanında malı olmadığına yemin et!” buyurdu.”
4874 "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hain erkek ve haine kadının, zani erkek ve zaniye kadının, kardeşine kin taşıyan kimsenin şehadeti caiz değildir.” Tirmizi'de Hz. Aişe'den yapılan bir rivayette, haine kelimesinden sonra şu ziyade vardır: “Hadd-i kazf'la celde tatbik edilenin, şehadette (yalanı) tecrübe edilmiş olanın, ev halkına hizmet edenin, kendisini nisbet ettiği mevla ve akrabaları hususlarında müttehem olan (gerçek nesebini gizleyen)in.”
4875 "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bedevinin, köylü aleyhindeki şehadeti caiz değildir.”
4876 "Eymen İbnu Hureym İbni Fatik anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Yalan şehadet Allah'a şirkle bir tutulmuştur!” buyurdular ve ayeti okudular. (Mealen): “...Putlara tapmak gibi bir pislikten ve yalan sözden de kaçının.” (Hacc 30)."
4877 "Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Size şahidlerin en hayırlısını haber vermeyeyim mi: O kendisine talep edilmezden önce şehadet etmeye gelendir.”
4878 "Huzeyme İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir bedeviden bir at satın almıştı. Aleyhissalatu vesselam, onu eve kadar getirivermesini ve orada parasını almasını söyledi. Bu sırada kendisi hızlı hızlı yürüdü; bedevi ise ağır ağır yürüyordu. (Aralarında epeyce bir mesafe hasıl oldu. Bu sırada) bazı kimseler bedeviye gelip at üzerinde pazarlık yapmaya başladılar. Onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın satın almış olduğunu kimse bilmiyordu. Bedevi, Aleyhissalatu vesselam'a seslenip: “Şu atı alacaksan al, değilse sattım!” dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bedevinin bu sözünü işitince adama yönelip: “Ben onu zaten senden satın aldım ya!” buyurdular. Ama bedevi: “(Bu ne demek?) Vallahi ben onu sana satmadım!” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Bilakis! Ben onu senden aldım” dedi. Bunun üzerine bedevi: “Bir şahit getir!” demeye başladı. Hemen Huzeyme atılıp: “Ben şehadet ederim, siz onu satın aldınız!” dedi. Aleyhissalatu vesselam, Huzeyme'ye gelerek: “Ne ile şehadet ediyorsun?” diye sordu. Huzeyme: “Sana olan tasdikim ile, Ey Allah'ın Resûlü!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam Huzeyme'nin şehadetini iki kişinin şehadeti yerine koydu.” Rezin şu ziyadeyi ilave etti: “Bedevi: “Bu, Resûlullah mı?” dedi. Ebu Hureyre kendisine: “Peygamberini tanımaman cahillik olarak sana yeter. Allah Teala Hazretleri doğru söyledi: “Bedeviler küfür ve nifak yönünden daha şiddetli ve Allah'ın Resûlüne indirdiği emir ve yasakları bilmemeye daha müsaiddirler” (Tevbe 97). Bedevi bunun üzerine atı sattığını itiraf etti.”
4879 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma şöyle hitap etmiştir: “Ey müslümanlar! Peygamberiniz aleyhissalatu vesselam'a indirilen kitap, Allah'ın en yeni kitabı ve içine hiçbir şey karışmamış olduğu halde, onu okuyup durduğunuz halde, nasıl olur da Ehl-i Kitab'a (şer'i) birşey sormaktasınız? Halbuki Allah Teala Hazretleri, Ehl-i Kitab'ın Allah'ın kitabını değiştirip elleriyle yeni bir kitap yazdıklarını, sonra da az bir menfaatı satın almak için: “Bu, Allah katındandır” dediklerini haber vermektedir. Bilesiniz, size gelen ilim, onlara soru sormanızı men etmektedir. Hayır! Vallahi onlardan bir kişinin bile size inen kitaptan sizlere bir şey sorduğunu görmüyoruz.”
4880 "Şa'bi anlatıyor: “Müslümanlardan birine, Dakûka'da ölüm geldi. Vasiyetine şahidlik edecek hiçbir müslüman bulamadı. Bunun üzerine Ehl-i Kitap'tan iki kişiyi vasiyetine şahid kıldı. Bunlar Kûfe'ye geldiler. Ebu Musa el-Eş'ari'yi bulup durumu haber verdiler. Bunlar ölenin tereke ve vasiyetini beraberlerinde getirmişlerdi. Ebu Mûsa radıyallahu anh onlara: “Bu hadise, Resûlullah aleyhissalatu vesselam devrinden sonra hiç görülmeyen bir hadisedir” dedi. İkindi namazından sonra onlara, ihanet etmedikleri, yalan söylemedikleri, vasiyeti tebdil etmedikleri, gizlemedikleri, değiştirmedikleri, söylediklerinin o adamın vasiyeti, getirdiklerinin de terikesi olduğuna dair yemin ettirdi. Sonra şehadetlerini(n gereğini yerine getirip) uygulamaya koydu.”
4881 "Behz İbnu Hakim an ceddihi anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adamı bir töhmet sebebiyle hapsetti, sonra da serbest bıraktı.”
4882 "Yine Behz İbnu Hakim aynı tarikten naklediyor: “Kardeşi veya amcası, hutbe vermekte olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a doğrulup: “Komşularım (ve kavmim, ashabın tarafından) niçin tutulup hapsedildiler” dedi. Aleyhissalatu vesselam (cevap vermeyip) yüzünü çevirdi. (Adam aynı sözü tekrar edince) ikinci sefer yüzünü çevirdi. Sonra adam (saygıyı taşan) bir şey söyledi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: “Bunun komşularını salıverin!” buyurdu.”
4883 "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: “Ensar'dan bir erkek, hurma ağaçlarını suladıkları Harre'nin su arkı yüzünden Zübeyr radıyallahu anh'la ihtilafa düşüp Resûlullah'ın huzurunda murafa'a oldular. Resûlullah (ihtilaflarını dinledikten sonra) Zübeyr'e: “Ey Zübeyr (önce) sen sula, suyu sonra da komşuna sal!” buyurdular. Ensari bu hükme kızdı ve: “Böyle hükmetmen, o senin halaoğlun olmasındandır!” dedi. Resûlullah bu söze çok kızdı, yüzü renk renk oldu ve: “Ey Zübeyr! Önce sen sula, sonra duvara ulaşıncaya kadar da suyu tut!” dedi. Zübeyr dedi ki: “Vallahi öyle zannediyorum ki şu ayet bu hadise ile ilgili olarak indi. (Mealen): “Hayır öyle değil! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar” (Nisa 65)."
4884 "Sa'lebe İbnu Ebi Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Kureyş'ten bir adamın Beni Kureyza'da bir payı vardı. Suyun paylaştıkları Mehzûr ve Müzeynib vadisinin suyu hususunda ihtilafa düşerek Aleyhissalatu vesselam'a müracaat ettiler. Resûlullah aralarında: “Su hakkı topuklara kadardır. Üstteki, alttakine bundan fazlasına mani olamaz” diye hükmetti.”
4885 "Haram İbnu Sa'd İbni Muhaysa anlatıyor: “Bera İbnu Azib radıyallahu anh'a ait bir at, Ensar'dan bir zatın bahçesine girdi ve zarar meydana getirdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: “Mal sahibinin, malını gündüzleyin; hayvan (mevaşi) sahibinin de hayvanını geceleyin muhafaza etmesine hükmetti.”
4886 "Rafi' İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim başkasının tarlasına onların izni olmadan ekim yaparsa, ektiğinde hiçbir hakka sahip olamaz, ona sadece nafakası verilir.”
4887 "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: “İki kişi, bir hurma ağacının harimi hususunda ihtilaf ederek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ağacın ölçülmesini emir buyurdular. Yedi veya beş zira olduğu tesbit edildi. Aleyhissalatu vesselam (harimin) o kadar olmasına hükmetti.”
6668 "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e gönderdi. “Ey Allah'ın Resûlü dedim. Sen beni gönderiyorsun. Halbuki ben gencim ve aralarında davalarını hükme bağlayacağım. Ben ise daha hükmetmeyi bilmiyorum!” Ali devamla der ki: “Bunun üzerine Resûlullah eliyle göğsüme vurdu ve: “Allahım, kalbine hidayet, diline hakta sebat ver!” diye dua etti.” Ali der ki: “O günden sonra, iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümde tereddüt etmedim.”
6669 "Abdullah (İbnu Mes'ud) radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Halk arasında hüküm veren hiç kimse yoktur ki, Kıyamet günü bir melek ensesinden tutmuş olarak onu getirmesin. Sonra melek başını semaya kaldırır. Eğer (meleğe): “Onu at!” diyen olursa melek onu cehennemin öyle derin bir çukuruna atar ki, kırk yılda o çukurun dibine varabilir.”
6670 "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Muhakkak ki ben bir insanım. Sizden bazısı, delilini beyanda diğerlerine nazaran daha belagatlıdır. Bu sebeple, ben, kimin lehinde diğer kardeşimin hakkından bir parça kesersem, şüphesiz ona ateşten bir parça kesmiş olurum.”
6671 "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Yaş bir misvak çubuğu için bile olsa, şu minberimin yanında bile bile yalan yere yemin eden hiçbir köle ve cariye yoktur ki ona cehennem vacip olmasın.”
6672 "Semure İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bir kimsenin bir eşyası kaybolsa veya çalınsa, sonra bunu bir adamın satmakta olduğunu görse, o mala sahibi ehaktır. Onu satın almış olan kimse satandan bedelini geri alır.”
6673 "Beni Sûe kabilesinden bir adam anlatmıştır: “Ben Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ahlakını bana haber ver!” demiştim. Şu cevapta bulundu: “Sen Kur'an'ın “Ve hiç şüphesiz sen pek yüce bir ahlak üzerindesin” (Kalem 4) ayetini okumadın mı?” (Aişe radıyallahu anha sözüne devamla) dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) ashabıyla birlikte (hücremde) idiler. Kendisine yemek yapmıştım. Hafsa da yemek yapmıştı. Ama yemeği hazırlamada Hafsa benden önce davrandı. Ben cariyeme: “Git Hafsa'nın yemeğini dök!” dedim. O(nun cariyesi) yemeği Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne tam koyacağı sırada cariyem yetişip ona vurdu ve tabak kırıldı, yemek ortalığa dağıldı. Resûlullah çabuk davranıp (kırıkları) bir araya getirdi, deri sofra üzerine dökülen yemekleri topladı ve (ashabıyla) yediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim kabımı (kırılana bedel, içindeki yemekle birlikte) Hafsa'ya gönderdi ve: “Kırılan kabınız yerine bu kabı alınız, içerisindeki yemeği de yiyiniz” buyurdu.” Aişe devamla der ki: “Ben işlediğim (bu densizliğe hak ettiğim gücenmenin izini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek yüzlerinde hiç görmedim.”
6674 "İkrime İbnu Seleme'den rivayet edildiğine göre: “Belmuğire'den iki kardeşten biri duvarının üzerine hatıl koydurmamaya köle azad etmek üzere yemin etti. Sonra Mücemmi' İbnu Yezid ile ensardan birçok kimse yanına gelip: “Şehadet ederiz ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: “Hiçbiriniz komşusunun hatılını duvarına saplamasına mani olmasın” buyurdu” dediler. Adamcağız bunun üzerine: “Ey kardeşim! Senin lehinde benim aleyhimde hüküm verilmiş oldu. Ben (koydurmayacağım diye köle azadı üzerine) yemin etmiştim. Bari, sen benim duvarımın yanına bir direk koy ve hatılını bu direk üzerine at (böylece benim de yeminim bozulmasın)” dedi.”
6675 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Sizden kimse, duvarına, komşusunun hatıl saplamasına mani olmasın.”
6676 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Yolun (genişliği hususunda) ihtilafa düşerseniz yedi zira' yapın.”
6677 "Ubade İbnu's-Samit ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle hükmetmiştir: “Zarara sokmak ve zarara karşı zarar vermek yoktur.”
6678 "Cariye (İbnu Zafer el-Hanefi) radıyallahu anh anlatıyor: “Bir grup insan, aralarında yer alan ve sazlıktan mamul bir çardağın mülkiyeti hakkındaki ihtilaflarını çözdürmek üzere Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Aleyhissalatu vesselam, onlara, meselelerini çözmesi için Huzeyfe radıyallahu anh'ı gönderdi. Huzeyfe gidince, kulübe kamışlarını bağlayan ipin tesbit edildiği yere daha yakın olanlar lehinde hükmetti. Huzeyfe, Aleyhissalatu vesselam'ın yanına dönünce nasıl hükmettiğini haber verdi. Aleyhissalatu vesselam: “İsabet ettin ve güzel hükmettin!” buyurarak taktirlerini ifad etti.”
6679 "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Kureyşliler kahine bir kadına gelip: “(Hz. İbrahim aleyhisselam'ın ayak izinin bulunduğu bilinen Makam-ı İbrahim'deki taşı kastederek) şu makam sahibine, iz yönüyle en çok benzeyeni bize bildir!” dediler. Kahine: “Suyun sürüklediği kum kadar ince olan şu toprak üzerine bir bez yayıp sonra da üzerinden yürürseniz, ben istediğinizi haber veririm!” dedi. Söylendiği gibi bir bez yaydılar, sonra halk üzerinde yürüdü. Kahine kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ayak izini görünce: “Ona benzemede bu, en ileri olanınız!” dedi. Bu hadiseden sonra yirmi yıl-veya Allah'ın dilediği-kadar bir zaman geçince Allah Teala hazretleri, Muhammed Mustafa'yı peygamber olarak gönderdi.”
6680 "Abdülhamid İbnu Seleme'nin dedesi radıyallahu anh anlatıyor: “(Boşanan) annesi ile babası, kendisini yanında tutmak hususunda ihtilafa düşerek, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Bunlardan biri kafir, diğeri müslüman idiler. Aleyhissalatu vesselam çocuğu (anne veya babadan birini seçmede) muhayyer bıraktı. Çocuk kafir olanı tercih etmişti ki, Aleyhissalatu vesselam: “Allahım, onu doğruya yönelt!” diye dua buyurdu. Bunun üzerine çocuk müslüman olana yöneldi. Böylece çocuğu müslüman olana verdi.”
6681 "Muhammed İbnu Yahya İbnu Habban radıyallahu anh anlatıyor: “O benim dedem Munkız İbnu Amr'dır. (Bir savaşta başından derin bir yara almıştı. Bu yara onun dilini kırmıştı (normal konuşamıyordu). Buna rağmen o, ticareti bırakmamıştı. Alış-verişte hep aldatılırdı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek durumunu anlattı. Aleyhissalatu vesselam, “Sen alış-veriş edince: “(Dinimizde) aldatma yok!” de! Ayrıca sen, satın aldığın her malı geri verme hususunda üç geceye kadar muhayyersin. (Bu üç günlük muhayyerlik müddetinden) sonra rızan varsa malı tut, yoksa malı sahibine geri ver” buyurdu.”
6682 "Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh'ı alacaklılarından kurtardı. Sonra onu Yemen'e amil (vali) olarak yolladı. Bunun üzerine Hz. Muaz şöyle dedi: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (elimde mevcut) malımla beni borçlardan halas etti, sonra da Yemen'e amil tayin etti.”
6683 "Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Ömer radıyallahu anh bize Cabiye'de hitap etti ve dedi ki: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tıpkı benim sizin aranızdaki şu kalkmam gibi bizim aramızda hitap için ayağa kalktı ve dedi ki: “Ashabım, bunları takip edenler (tabiin) ve onları da takip edenler (etbauttabiin) hakkında bana riayetkar olun (benim hatırım için onlara da saygılı olun). Onlardan (Etbauttabiinden) sonra yalan yaygınlaşacak, öyle ki, kişi kendisinden şahitlik istenmediği halde şehadette bulunacak, yemin talep edilmediği halde yemin edecek.”
6684 "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh, Bakara suresinin (mealen) “Ey iman edenler! Birbirinize belirli bir müddet için borçlandığınız zaman!” diye başlayan (ve müdayene ayeti olarak bilinen ve Kur'an-ı Kerim'in en uzun ayeti olan Bakara suresinin 282. ayetini) “...Eğer bazınız bazınıza güvenirse -yani borcu, sened, şahidler veya rehinle tevsik etmeye gerek duymazsa- kendisine güvenilmiş olan borçlu kimse borcunu ödesin...” ayetine gelince: “Bu ayet, bundan önceki ayeti neshetti” dedi”."
6685 "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “(İslam dinine göre) hain erkek ve haine kadının, müslüman iken hadd cezasına çarpılan kimsenin şahidliği makbul değildir. Keza kin ile husumet sahibinin kin beslediği kimse aleyhine şahidliği caiz değildir.”
6686 "Sürrak radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir erkeğin şahitliğini ve talibin (davacının) yeminini geçerli saydı.”
6687 "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Yalancı şahidin ayakları, (daha şehadet mahallinden) ayrılmadan Allah Teala hazretleri ona cehennemi vacip kılar.”
6688 "Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ehl-i Kitab'ın birbirlerine şahitlik etmelerine izin verdi.”