İbadetlerde İhlâs
İbadet, Allah-u Teâlâ’yı en büyük tâzim ve sevgi ile anmak, yüceltmek, buyruklarını yerine getirmektir. Yaratılışımızın gayesi de budur:
Âyet-i kerime’sinde:
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyuruyor. (Zâriyat: 56)
Yaratanı tanımak, O’na gönülden teslim olmak, kulluk görevlerini yerine getirmek insanın en başta gelen vazifesidir.
Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na güven.” (Hud: 123)
Amel ve ibadetleri ihlâsla yapmak farz olduğu gibi, ihlâsı terketmek de haramdır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Kim Rabb’ine kavuşmayı arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabb’ine kullukta hiç ortak koşmasın.” buyuruyor. (Kehf: 110)
Amel ve ibadetlerde ihlâs üzere bulunmak, her işte yalnız Allah rızasını gözetmek, niyetlere O’nun rızasından başka şeyleri karıştırmamak şarttır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Dini Allah’a has kılarak ihlâs ile kulluk et. Dikkat edin, hâlis din Allah’ındır.” (Zümer: 2-3)
“Allah, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf: 40)
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:
“Amel ve ibâdetinizi riyâdan, gösterişten hâlis ediniz. Yoksa Cenâb-ı Hakk kabûl buyurmaz.” (Nesâî)
“Dünya için ibâdet eden kimse ahiret rahatlığından ve cennetten mahrum olur.” (Münâvî)
Meğer ki ilâhi affa nâil bulunsun.
“Bir kimse halka göstermek maksadıyla amel ve ibâdette bulunursa gerçekten Cenâb-ı Hakk’ın yüce merhametinden mahrum olur.” (Camius-sağir)
•
Hazret-i Hüseyin -radiyallahu anh- Efendimiz’in oğlu Ali Zeynelâbidin -radiyallahu anh- Hazretleri ihrama girmişti. O anda benzi sarardı ve titremeye başladı, dili tutuldu konuşamıyordu. Onun bu hâlini görenler: “Niçin Lebbeyk demiyorsun?” dediler. Buyurdu ki: “Ben burada sığıntı gibi duruyorum. Korkuyorum ki ‘lebbeyk’ dediğim zaman, Allah’ım bana: ‘Seni buraya kim çağırdı? Ne lebbeyk ne de sa’deyk!’ diye cevap versin.”
Buna rağmen “Lebbeyk” dediği zaman baygınlık geçirdi, Hacc’ı bitirinceye kadar da baygınlığı devam etti.
Bunun içindir ki, oralarda korku ile ümit arasında bulunmak lâzımdır. Çünkü Allah-u Teâlâ senin gelişinden hoşlanmamış olabilir.
Bu neye benzer? Hiç hoşlanmadığın bir kimsenin evine misafir gelmesine benzer. Allah-u Teâlâ gelişinden hoşlanmadığı bir kişinin zikrinden de fikrinden de hoşlanmaz.
Allah-u Teâlâ Musa Aleyhisselâm’a şöyle vahyetmişti:
“Yâ Musâ! İsrailoğullarının zâlimlerine söyle ki beni zikretmesinler! Çünkü beni zikrederlerse ben de onları lânetle anacağım.”
Dâvud Aleyhisselâm’a ise şöyle vahyetmişti:
“Zâlimlere söyle beni zikretmesinler. Çünkü ben, beni zikredenleri zikrederim. Onları zikretmem ise, onlara lânet etmem şeklindedir.” (Deylemî)
Kendilerine böyle söylenip söylenmediğinden kim emindir?
Bu husus sadece Hacc’la ilgili değildir. Namaz da böyledir, oruç da, zekât da, diğer ibadetler de böyledir.
Hadis-i şerif’lerde şöyle buyuruluyor:
“Bir kimsenin kıldığı namazı kendisini kötülüklerden alıkoymazsa o kimseye Cenâb-ı Allah’ın rahmetinden uzaklaşmadan başka bir fayda vermez.” (Ahmed bin Hanbel)
“Nice oruçlular vardır ki, oruçlarından onlara sadece bir açlık kalmıştır.” (İbn-i Mâce)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz buyururlar ki:
“Bir ameli yerine getirmek için göstereceğiniz ihtimamdan ziyade amelin kabul edilmesi için ihtimam ediniz.”
Kendini kabul ettirmen için oralarda ne yapman lâzım?
Son derece edep gerek. Yalnız ve yalnız Azamet-i İlâhî tefekkür edilecek. Âciz olduğunu, değersiz olduğunu, hiç olduğunu itiraf edeceksin. Boynunu öylece bükeceksin ve o boyun orada kalacak.
Gerçek mânâda Hacc böyle yapılır ve bu gibi kimselerin sayısı çok azdır. Bunlar Rahman’ın davetine icabet edenlerdir. O’nun lütfu ile gidip-gelirler.
Bir de şeytanın dâvetine icabet edenler, “Hacc’a gittim, hacı oldum geldim.” kabilinden gidip gelenler vardır, sayıları çoktur. Onlarınkisi “Uydum kalabalığa”dır. Güzel bir deryâya gitmiş, dalmış çıkmış. Yağmur yağdığı zaman, toprak suyu emer, nebatat fışkırtır. Taş ise suyun içine de girse, ancak dışı ıslanır, içine nüfuz etmez. Bunlar da böyledir.
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |