Beyyine Sûre-i Şerif'i (1)
Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Medine-i münevvere döneminde nâzil olmuştur. Sekiz Âyet-i kerime, doksan dört kelime ve üç yüz doksan dokuz harften müteşekkildir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Apaçık delil" mânâsına gelen "Beyyine" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur. Allah-u Teâlâ bu Sûre-i şerif'te hak din ile bâtıl dinleri açıklamıştır. "Kayyime" ve "Beriyye'" gibi isimlerle de anılır.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Übey bin Kâb -radiyallahu anh-e: "Allah: 'Lem yekünillezîne keferû' sûresini sana okumamı emretti." buyurmuş. Bunun üzerine Übey -radiyallahu anh-: "Allah benim ismimi andı mı?" diye sormuş. Resulullah Aleyhisselâm: "Evet!" deyince, Âlemlerin Rabb'i katında adının anılmış olması sebebiyle fazlasıyla duygulanmış, heyecanlanmış ve sevincinden gözlerinden yaş boşanmış, ağlamaya başlamış. (Buhârî - Müslim)
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle'de Hâtemü'l-enbiyâ olan Resulullah Aleyhisselâm'ın risâleti karşısında Ehl-i kitab'ın ve müşriklerin tutumu ve en sağlam hükümleri taşıyan bir dinin hakiki din olduğu beyan edilmektedir.
İlk beş Âyet-i kerime'de gerek Ehl-i kitap'tan olan kâfirlerin, gerekse müşriklerin Resulullah Aleyhisselâm'ın risâletine kadar üzerinde bulundukları durumları hatırlatılmakta; İslâm dini'nin gelişi ile artık Ehl-i kitab'ın bu son dini kabul etmeleri gerekirken ayrılığa düştükleri, bir kısmının kabul edip bir kısmının aynı inkârı sürdürdükleri belirtilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, küfrü seçenlerin yaratılmışların en kötüsü, en zararlısı oldukları; iman edip sâlih amel işleyenlerin ise yaratılmışların en iyisi, en hayırlısı oldukları haber verilmektedir.
Ehl-i Kitab'ın Küfrü:
Allah-u Teâlâ küfür içinde yaşayan milletlerin doğru yolu bulmaları için aradıkları en büyük gerçek gözleri önünde bulunduğu halde, yine de kendi küfürlerinde ısrar ettiklerini beyan buyurmaktadır:
"Ehl-i kitap'tan ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi." (Beyyine: 1)
Ehl-i kitap olsun, kim olursa olsun, müslüman olmayan her insan müşriktir. Bu Âyet-i kerime Ehl-i kitap ile müşrikleri birlikte anarak hepsinin kâfir olduklarını açıkça ifade etmektedir. Çünkü Allah-u Teâlâ onları küfürle vasıflandırmıştır. İsimleri farklı, küfürleri ortaktır. Küfürlerinden ayrılmazlar, şirklerini terketmezler. Onların semâvî bir kitaba bağlı olmaları sebebiyle mümin olduklarını iddiâ eden kimse, İslâm dini'ni ve Kur'an-ı kerim'i anlamamış olan iki yüzlü bir münâfıktır, yahudilere ve hıristiyanlara yaranmak isteyen bir sapıktır. Bunun böyle bilinmesi lâzımdır.
"Ehl-i kitap" kendilerine kitap verilen insanlar mânâsına gelmektedir.
Kur'an-ı kerim'de "Ehl-i kitap" terimi, vahiy yoluyla nâzil olmuş Tevrat, Zebur ve İncil gibi, kitapları bulunan yahudi ve hıristiyanları müşriklerden ayırt etmek için kullanılmıştır. Daha çok Tevrat ve İncil'e inanan yahudi ve hıristiyan zümreler için kullanılan bir terimdir.
Yahudi ve hıristiyanlar Ehl-i kitap olarak vasıflandırılmalarına rağmen, Allah-u Teâlâ onları Âyet-i kerime'lerinde inkârcı olarak, müşrik olarak kınamaktadır. Çünkü Ehl-i kitap olmak bir kurtuluş değildir.
Meselâ Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde Ehl-i kitab'ı küfürlerinden dolayı şöyle ikaz etmektedir:
"Ey ehl-i kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?" (Âl-i imrân: 70)
Dikkat edilirse Allah-u Teâlâ inkârcı Ehl-i kitab'ı, kendilerine has isimle anmaktadır.
Ehl-i kitab'ın şirki Kur'an-ı kerim'de birçok Âyet-i kerime'lerde beyan edilmiştir.
"(O apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir peygamberdir." (Beyyine: 2)
Muhammed Aleyhisselâm ümmî bir peygamberdir, mucize bir kitap getirmiştir.
Nurlu sahifeleri ezberden okur. Kur'an-ı kerim Allah-u Teâlâ'nın kitabı olması hasebiyle "Tertemiz sayfalar" olarak anılmıştır.
"O sayfalarda en doğru hükümler vardır." (Beyyine: 3)
Allah-u Teâlâ'ya âit olan bu sahifelerin içinde gerçeği dosdoğru anlatan yazılar bulunur.
Hükmünü hiç kimse değiştiremez, verdiği kararı hiç kimse bozamaz. Emir, yasak, tedbir ve idare, tam tasarruf O'na âittir. O'nun verdiği hükümler belirli bir zaman ve asır ile sınırlı değildir. Kıyamete kadar geçerlidir.
"Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler." (Beyyine: 4)
Bu Âyet-i kerime yahudi ve hıristiyanların yaptıkları işlerin son derece çirkin olduğunu ve cinayetlerinin büyük olduğunu bildirmektedir. Gerçek ortaya çıktıktan sonra ve mazeretler tamamen ortadan kalktıktan sonra ayrılığa düştükleri açıklanmaktadır.
____________________________________________________________________________________
Beyyine Sûre-i Şerif'i (2)
Ehl-i Kitab'ın Küfrü (2) Ehl-i kitab'ın küfrü, bile bile ve inâdî bir küfürdür. Onlardan Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh- gibi çok az bir grup insan iman etmişti.
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a has kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti." (Beyyine: 5)
Halbuki Tevrat ve İncil'de onlara sadece tek olan Allah'a ihlâsla ibadet etmeleri emredilmişti. Fakat onlar kitaplarını tafrif edip değiştirdiler de hahamlarına rahiplerine taptılar, Allah-u Teâlâ'nın birliğini inkâr ettiler. Ayrı bir isimde ve küfürde kaldılar.
"Bu dimdik ayakta duran bir dindir." (Beyyine: 5)
Allah-u Teâlâ'nın emir buyurduğu, hakkında delil ve burhan indirdiği, seçtiği ve hoşnut olduğu bir tek dindir.
Allah-u Teâlâ bu din-i mübin'i hükmü ile emri ile indirdi. Bu din O'nun doğru olan yolunun dinidir, ancak bu din ile amel edilir. Bu din ile amel eden müslümandır, bu din ile amel etmeyenler; inkâr etmezse fâsıktır, inkâr ederse kâfirdir. Bu dini bozmaya ve yıkmaya çalışmak, hiç şüphesiz ki kâfirin küfür alâmetlerinden birisidir.
"Şüphesiz ki Ehl-i kitap'tan olsun müşriklerden olsun inkâr edenler cehennem ateşindedirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır." (Beyyine: 6)
Gerek Ehl-i kitap ve gerekse müşrikler ebedî olarak cehennemde kalmayı mucip olan küfrü irtikap ettikleri için cehennemden aslâ ayrılmazlar, yanıp yakılırlar. Orası ebedî ikâmetgahlarıdır. Küfrün neticesi işte böyle ebedî azaptan başka bir şey değildir.
"Onlar yaratıkların en şerlileridirler." (Beyyine: 6)
Zira bunlar Allah-u Teâlâ'ya iftira etmişler, O'nun Peygamber'ini tasdik etmemişler, hidayeti bırakıp dalâleti satın almışlar, nefislerini küfür ve günahla kirletmişler, bunun için de ebedî saâdet ve selâmetlerini kaybetmişlerdir. Bunlar en kötü mahlûk, en aşağılık olanlardır, bu ise kesin bir hükümdür.
En şerli olanın yeri de elbette cehennemdir. Allah-u Teâlâ onları yaratıkların en kötüsü kabul ettiği halde, hayırlı olduklarını söyleyenler ne kadar câhildirler!
Ehl-i İslâm'ın İmanı:
Bedbaht kâfirlerin ve aşağılık müşriklerin derin sapıklıklarına karşılık, bahtiyar müminlere gelince; kâfirlerin küfrü, müşriklerin şirki kendilerini esfel-i sâfilîn'e indirirken, müminlerin imanı da onları A'lây-ı illiyyîn'e çıkaracaktır.
"İman edip sâlih amel işleyenler hiç şüphesiz ki yaratıkların en iyileridirler." (Beyyine: 7)
Bu da kesin bir hükümdür. Çünkü onlar Allah'a ve ahiret gününe gönülden inanmış, Peygamber'lerini tasdik etmiş, sâlih amellerle imanlarını tezyin etmiş, yaratılış gayelerini nazara almış, hidayet yolunu takip etmiş pek güzide kullardır. İnsan isminin gerçek mazharı bunlardır. Hadis-i şerif'e göre bazı meleklerden bile efdâldirler.
"Rabb'leri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir." (Beyyine: 8)
Orada cismânî ve ruhânî nimetlere garkolacaklardır. Dünyada iken Allah-u Teâlâ'ya tam bir teslimiyetle bağlanan, ahidlerinde duran, küfürden ve diğer günahlardan nefsini sakındıran müminler cennetlerde bağlar ve bahçeler içinde, akan ırmakların kenarlarında huzur ve saâdet içinde yaşarlar.
"Orada ebedî olarak kalacaklardır." (Beyyine: 8)
Müminler Rabb'lerine iman etmenin, kulluk vazifelerini gönülden inanarak, samimiyetle yerine getirmenin büyük bir mükâfatı olarak cennetlerde emsalsiz lütuflara nâil olacaklar, ebedî olarak kalacaklardır.
"Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır." (Beyyine: 8 - Mücâdele: 22 - Mâide: 119)
Bütün gönüllerin aradığı kavuşma zevkinin en büyüğü bu rızâdır. O'nun rızâsı nimetlerin en büyüklerinden birisi ve mertebelerin en yücesidir. Ulviyeti her türlü tasavvurun fevkindedir.
"İşte bu, Rabb'inden korkanlar içindir." (Beyyine: 8)
"Haşyet"; korku manâsına gelen "Havf"dan daha şiddetli bir korku demektir. Bütün kemâlât işte bu Haşyetullah'ın içindedir.
Azamet-i ilâhî karşısında bu haşyete sahip olanlara büyük müjdeler vardır.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Medine-i münevvere döneminde nâzil olmuştur. Sekiz Âyet-i kerime, doksan dört kelime ve üç yüz doksan dokuz harften müteşekkildir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Apaçık delil" mânâsına gelen "Beyyine" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur. Allah-u Teâlâ bu Sûre-i şerif'te hak din ile bâtıl dinleri açıklamıştır. "Kayyime" ve "Beriyye'" gibi isimlerle de anılır.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Übey bin Kâb -radiyallahu anh-e: "Allah: 'Lem yekünillezîne keferû' sûresini sana okumamı emretti." buyurmuş. Bunun üzerine Übey -radiyallahu anh-: "Allah benim ismimi andı mı?" diye sormuş. Resulullah Aleyhisselâm: "Evet!" deyince, Âlemlerin Rabb'i katında adının anılmış olması sebebiyle fazlasıyla duygulanmış, heyecanlanmış ve sevincinden gözlerinden yaş boşanmış, ağlamaya başlamış. (Buhârî - Müslim)
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle'de Hâtemü'l-enbiyâ olan Resulullah Aleyhisselâm'ın risâleti karşısında Ehl-i kitab'ın ve müşriklerin tutumu ve en sağlam hükümleri taşıyan bir dinin hakiki din olduğu beyan edilmektedir.
İlk beş Âyet-i kerime'de gerek Ehl-i kitap'tan olan kâfirlerin, gerekse müşriklerin Resulullah Aleyhisselâm'ın risâletine kadar üzerinde bulundukları durumları hatırlatılmakta; İslâm dini'nin gelişi ile artık Ehl-i kitab'ın bu son dini kabul etmeleri gerekirken ayrılığa düştükleri, bir kısmının kabul edip bir kısmının aynı inkârı sürdürdükleri belirtilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, küfrü seçenlerin yaratılmışların en kötüsü, en zararlısı oldukları; iman edip sâlih amel işleyenlerin ise yaratılmışların en iyisi, en hayırlısı oldukları haber verilmektedir.
Ehl-i Kitab'ın Küfrü:
Allah-u Teâlâ küfür içinde yaşayan milletlerin doğru yolu bulmaları için aradıkları en büyük gerçek gözleri önünde bulunduğu halde, yine de kendi küfürlerinde ısrar ettiklerini beyan buyurmaktadır:
"Ehl-i kitap'tan ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi." (Beyyine: 1)
Ehl-i kitap olsun, kim olursa olsun, müslüman olmayan her insan müşriktir. Bu Âyet-i kerime Ehl-i kitap ile müşrikleri birlikte anarak hepsinin kâfir olduklarını açıkça ifade etmektedir. Çünkü Allah-u Teâlâ onları küfürle vasıflandırmıştır. İsimleri farklı, küfürleri ortaktır. Küfürlerinden ayrılmazlar, şirklerini terketmezler. Onların semâvî bir kitaba bağlı olmaları sebebiyle mümin olduklarını iddiâ eden kimse, İslâm dini'ni ve Kur'an-ı kerim'i anlamamış olan iki yüzlü bir münâfıktır, yahudilere ve hıristiyanlara yaranmak isteyen bir sapıktır. Bunun böyle bilinmesi lâzımdır.
"Ehl-i kitap" kendilerine kitap verilen insanlar mânâsına gelmektedir.
Kur'an-ı kerim'de "Ehl-i kitap" terimi, vahiy yoluyla nâzil olmuş Tevrat, Zebur ve İncil gibi, kitapları bulunan yahudi ve hıristiyanları müşriklerden ayırt etmek için kullanılmıştır. Daha çok Tevrat ve İncil'e inanan yahudi ve hıristiyan zümreler için kullanılan bir terimdir.
Yahudi ve hıristiyanlar Ehl-i kitap olarak vasıflandırılmalarına rağmen, Allah-u Teâlâ onları Âyet-i kerime'lerinde inkârcı olarak, müşrik olarak kınamaktadır. Çünkü Ehl-i kitap olmak bir kurtuluş değildir.
Meselâ Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde Ehl-i kitab'ı küfürlerinden dolayı şöyle ikaz etmektedir:
"Ey ehl-i kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?" (Âl-i imrân: 70)
Dikkat edilirse Allah-u Teâlâ inkârcı Ehl-i kitab'ı, kendilerine has isimle anmaktadır.
Ehl-i kitab'ın şirki Kur'an-ı kerim'de birçok Âyet-i kerime'lerde beyan edilmiştir.
"(O apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir peygamberdir." (Beyyine: 2)
Muhammed Aleyhisselâm ümmî bir peygamberdir, mucize bir kitap getirmiştir.
Nurlu sahifeleri ezberden okur. Kur'an-ı kerim Allah-u Teâlâ'nın kitabı olması hasebiyle "Tertemiz sayfalar" olarak anılmıştır.
"O sayfalarda en doğru hükümler vardır." (Beyyine: 3)
Allah-u Teâlâ'ya âit olan bu sahifelerin içinde gerçeği dosdoğru anlatan yazılar bulunur.
Hükmünü hiç kimse değiştiremez, verdiği kararı hiç kimse bozamaz. Emir, yasak, tedbir ve idare, tam tasarruf O'na âittir. O'nun verdiği hükümler belirli bir zaman ve asır ile sınırlı değildir. Kıyamete kadar geçerlidir.
"Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler." (Beyyine: 4)
Bu Âyet-i kerime yahudi ve hıristiyanların yaptıkları işlerin son derece çirkin olduğunu ve cinayetlerinin büyük olduğunu bildirmektedir. Gerçek ortaya çıktıktan sonra ve mazeretler tamamen ortadan kalktıktan sonra ayrılığa düştükleri açıklanmaktadır.
____________________________________________________________________________________
Beyyine Sûre-i Şerif'i (2)
Ehl-i Kitab'ın Küfrü (2) Ehl-i kitab'ın küfrü, bile bile ve inâdî bir küfürdür. Onlardan Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh- gibi çok az bir grup insan iman etmişti.
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a has kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti." (Beyyine: 5)
Halbuki Tevrat ve İncil'de onlara sadece tek olan Allah'a ihlâsla ibadet etmeleri emredilmişti. Fakat onlar kitaplarını tafrif edip değiştirdiler de hahamlarına rahiplerine taptılar, Allah-u Teâlâ'nın birliğini inkâr ettiler. Ayrı bir isimde ve küfürde kaldılar.
"Bu dimdik ayakta duran bir dindir." (Beyyine: 5)
Allah-u Teâlâ'nın emir buyurduğu, hakkında delil ve burhan indirdiği, seçtiği ve hoşnut olduğu bir tek dindir.
Allah-u Teâlâ bu din-i mübin'i hükmü ile emri ile indirdi. Bu din O'nun doğru olan yolunun dinidir, ancak bu din ile amel edilir. Bu din ile amel eden müslümandır, bu din ile amel etmeyenler; inkâr etmezse fâsıktır, inkâr ederse kâfirdir. Bu dini bozmaya ve yıkmaya çalışmak, hiç şüphesiz ki kâfirin küfür alâmetlerinden birisidir.
"Şüphesiz ki Ehl-i kitap'tan olsun müşriklerden olsun inkâr edenler cehennem ateşindedirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır." (Beyyine: 6)
Gerek Ehl-i kitap ve gerekse müşrikler ebedî olarak cehennemde kalmayı mucip olan küfrü irtikap ettikleri için cehennemden aslâ ayrılmazlar, yanıp yakılırlar. Orası ebedî ikâmetgahlarıdır. Küfrün neticesi işte böyle ebedî azaptan başka bir şey değildir.
"Onlar yaratıkların en şerlileridirler." (Beyyine: 6)
Zira bunlar Allah-u Teâlâ'ya iftira etmişler, O'nun Peygamber'ini tasdik etmemişler, hidayeti bırakıp dalâleti satın almışlar, nefislerini küfür ve günahla kirletmişler, bunun için de ebedî saâdet ve selâmetlerini kaybetmişlerdir. Bunlar en kötü mahlûk, en aşağılık olanlardır, bu ise kesin bir hükümdür.
En şerli olanın yeri de elbette cehennemdir. Allah-u Teâlâ onları yaratıkların en kötüsü kabul ettiği halde, hayırlı olduklarını söyleyenler ne kadar câhildirler!
Ehl-i İslâm'ın İmanı:
Bedbaht kâfirlerin ve aşağılık müşriklerin derin sapıklıklarına karşılık, bahtiyar müminlere gelince; kâfirlerin küfrü, müşriklerin şirki kendilerini esfel-i sâfilîn'e indirirken, müminlerin imanı da onları A'lây-ı illiyyîn'e çıkaracaktır.
"İman edip sâlih amel işleyenler hiç şüphesiz ki yaratıkların en iyileridirler." (Beyyine: 7)
Bu da kesin bir hükümdür. Çünkü onlar Allah'a ve ahiret gününe gönülden inanmış, Peygamber'lerini tasdik etmiş, sâlih amellerle imanlarını tezyin etmiş, yaratılış gayelerini nazara almış, hidayet yolunu takip etmiş pek güzide kullardır. İnsan isminin gerçek mazharı bunlardır. Hadis-i şerif'e göre bazı meleklerden bile efdâldirler.
"Rabb'leri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir." (Beyyine: 8)
Orada cismânî ve ruhânî nimetlere garkolacaklardır. Dünyada iken Allah-u Teâlâ'ya tam bir teslimiyetle bağlanan, ahidlerinde duran, küfürden ve diğer günahlardan nefsini sakındıran müminler cennetlerde bağlar ve bahçeler içinde, akan ırmakların kenarlarında huzur ve saâdet içinde yaşarlar.
"Orada ebedî olarak kalacaklardır." (Beyyine: 8)
Müminler Rabb'lerine iman etmenin, kulluk vazifelerini gönülden inanarak, samimiyetle yerine getirmenin büyük bir mükâfatı olarak cennetlerde emsalsiz lütuflara nâil olacaklar, ebedî olarak kalacaklardır.
"Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır." (Beyyine: 8 - Mücâdele: 22 - Mâide: 119)
Bütün gönüllerin aradığı kavuşma zevkinin en büyüğü bu rızâdır. O'nun rızâsı nimetlerin en büyüklerinden birisi ve mertebelerin en yücesidir. Ulviyeti her türlü tasavvurun fevkindedir.
"İşte bu, Rabb'inden korkanlar içindir." (Beyyine: 8)
"Haşyet"; korku manâsına gelen "Havf"dan daha şiddetli bir korku demektir. Bütün kemâlât işte bu Haşyetullah'ın içindedir.
Azamet-i ilâhî karşısında bu haşyete sahip olanlara büyük müjdeler vardır.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh