Kevser Sûre-i Şerif'i (1)
Sûre-i Şerif'in Takdimi
Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde Âdiyât Sûre-i şerif'inden sonra nâzil olmuştur. Üç Âyet-i kerime, on kelime ve kırk iki harften müteşekkildir. Kur'an-ı kerim'in en kısa Sûre-i şerif'idir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve: "Çok hayır, feyiz ve bereket" mânâsına gelen "Kevser" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur. İkinci Âyet-i kerime'de kurban kesmeden söz edildiği için "Sûre-i Nahr" adıyla da anılmıştır.
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle'de Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine çok hayır ve bereketler verdiğini duyurmakta, onun da namaz kılıp kurban kesmesini emir buyurmakta, düşmanlarının rezil olacaklarını müjdelemektedir.
"Kevser'i bahşeden kerim Rabb'ine o nispette şükretmek üzere ihlâslı olarak kullukla meşgul ol, sadece O'na yönel! Kâfir ve münafıkların sözlerine aldırış etme! Namaz kılmakla beraber Rabb'inin adına kurban da kes! Sana kin bağlayanların sonunun ne olacağını biz daha iyi biliriz." buyurmaktadır.
Nüzul Sebebi:
Âs bin Vâil, Kureyş kabilesi'nin Sehm kolunun reisi olup meşhur sahabî Amr bin Âs -radiyallahu anh-in babasıdır. Güçsüz ve kimsesizlere yaptığı zulümlerle tanınmıştır.
Malını satmak için Mekke'ye gelenlerden satın aldığı malın bedelini ödemezdi. Onun bu gibi haksızlıkları İslâm'ın gelişinden sonra da müslümanlara karşı devam etmiştir.
Habbab bin Eret -radiyallahu anh- kendi eliyle yaptığı kılıçlardan birkaçını ona satmış, parasını alamamıştı. Borcunu ödemek için Resulullah Aleyhisselâm'a dil uzatmasını şart koşmuş, o da: "Senin ölüp tekrar dirildiğini görmedikçe bu işi yapmam!" diye cevap verince Âs: "O halde ödeşmemiz ahirete kalsın. O gün benim malım ve evlâdım olacak, o zaman öderim." diyerek alay etmişti.
Kur'an-ı kerim'de "Ebter" diye vasıflandırılan da odur.
Müşrikler Resulullah Aleyhisselâm'ın Kalb-i Nebevî'lerini rencide edecek sözler söylemekten çekinmezlerdi.
Oğlu Kasım vefat ettiğinde Âs bin Vâil: "Bırakın şu nesli kesilmişi! Artık ölümünden sonra adını anan bulunmayacak." demişti. Bunun üzerine hakkında Kevser Sûre-i şerif'i nâzil olmuş, Allah-u Teâlâ yüce Peygamber'ini tesellî etmiştir.
Dine karşı direniş ve tepkilerini ömür boyu sürdüren Âs, merkebi ile Tâif'e giderken ayağının ayasına diken battı. Dikeni bulamadılar. Bacağı devenin boynu gibi şişti, yerinden kıpırdayamaz hâle geldi. Hicretten birkaç ay önce iniltiler içinde kıvrana kıvrana ve bağıra bağıra ölüp gitti.
_______________________________________________________________________________
Kevser Sûre-i Şerif'i (2)
Kevser
Kevser:
Allah-u Teâlâ, Resulullah Aleyhisselâm'ın şerefinin yüceliğini beşeriyete göstermek ve kıyamete kadar anılmak üzere şöyle buyurdu:
"Resul'üm! Gerçekten biz sana kevseri (tükenmeyen pek çok nimeti) vermişizdir." (Kevser: 1)
Âyet-i kerime'de geçen "Kevser", muhtelif mânâlara gelmektedir.
Şöyle ki;
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Birgün Resulullah Aleyhisselâm aramızda iken hafif bir uykuya daldı, sonra tebessüm ederek başını kaldırdı.
Biz: 'Yâ Resulellah! Seni güldüren nedir?' dedik.
'Az önce bana bir sûre indirildi.' buyurdu ve daha sonra Besmele çekip Kevser sûresini okudu.
'Kevser nedir biliyor musunuz?' diye sordu.
Biz: 'Allah ve Resul'ü bilir!' dedik.
Bunun üzerine buyurdu ki:
'O bir nehirdir, Rabb'im onu bana vâdetmiştir. Onda çok hayırlar vardır.
O bir havuzdur ki, kıyamet günü ümmetim ondan su almaya gelecektir. Çevresindeki kaplar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Ona gelenlerden bir kul şüphe edilerek çıkarılıp atılır.
Ben müdahale edip:
'Ey Rabb'im! O benim ümmetimdendir!' derim.
Bunun üzerine: 'Bunlar senden sonra neler işleyip ortaya çıkardıklarını bilmiyorsun!' buyurur.'" (Buhârî - Müslim)
Havz-ı Kevser Allah-u Teâlâ'nın Resulullah Aleyhisselâm'a bahşettiği hayırlardan sadece bir tanesidir. Ona tükenmeyen pek çok nimet, ayrıca pek çok hayırlı şeyler verilmiştir.
Bunlar; Nübüvvet, Kitap, Hikmet, Şefaat, Makam-ı mahmûd... Hâiz olduğu pek çok faziletler, Nesl-i mübâreke'lerinin yani Ehl-i beyt'in çokluğu, Ümmet-i muhtereme'sinin çokluğu, duâlarının makbul olması... gibi sahası pek geniş olan mânevî lütuflardır.
Kevser ise hepsini içine alır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz; vefatlarından beş gün evvel, öğleye doğru kendilerinde biraz iyilik hissederek mescide gitti. Ashâb-ı kiram'ına namaz kıldırdıktan sonra, minberde oturup Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra hutbe irad etti.
Hutbesinin bir kısmında şöyle buyurmuşlardı:
"Ey insanlar!
Dünyada hiçbir peygamber yoktur ki, ümmeti içinde daimî olarak yaşayabilmiş olsun. Benden evvelki peygamberlerden biri ebedî olarak yaşadı mı? Biliniz ki, ben de Rabb'ime kavuşacağım. Muhakkak ki siz de Allah'ınıza kavuşacaksınız. Dünyada hiç kimse kalmaz. Her şey Allah'ın iradesine bağlıdır. Allah'ın takdir buyurduğu zaman, ne öne alınır, ne de o zamandan kaçılır! Sizinle buluşacağımız yer, "Kevser Havzı" kenarıdır. Her kim havuz kenarında benimle buluşmak isterse, elini ve dilini günahlardan sakınsın.
Ey insanlar! Allah, kullarından birini dünya hayatıyla ahiret hayatını seçmekte serbest bıraktı. Fakat bu kul, ahiret hayatını tercih etti."
_________________________________________________________________________________
Kevser Sûre-i Şerif'i (3)
Namaz ve Kurban
Şükür Nişanesi, Namaz ve Kurban:
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'dan kendisine bahşedilen hayırlar, tükenmeyen nimetler karşılığında, şükür nişânesi olarak namaz ve kurban ibadetlerini yerine getirmesini istemekte ve şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse Rabb'in için namaz kıl, kurban kes!" (Kevser: 2)
Sana Kevser'i bahşeden kerim Rabb'ine o nispette şükretmek üzere ihlâslı olarak kullukla meşgul ol, sadece O'na yönel! Müşriklerin sözlerine aldırış etme! Namaz kılmakla beraber Rabb'inin adına kurban da kes!
Sana kin bağlayanların sonunun ne olacağını biz daha iyi biliriz.
Müşrikler ıslık çalıp el çırparak ibadet ediyorlar ve putlara kurban kesiyorlardı.
Bunun için Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a sırf Zât-ı akdes'i için namaz kılmasını ve kurban kesmesini emir buyurdu.
Her ikisinin de şöhret için değil, Allah için halis niyetle yapılması gerekmektedir.
Allah için kılınmayan namaz, namaz olmayacağı gibi; Allah için kesilmeyen kurban da kurban olmaz.
Namaz şükrün bütün kısımlarını içine alan bir ibadettir, dinin direğidir.
Kurban ise, Allah-u Teâlâ'nın teşrî buyurduğu dinin nişanelerinden, yani belirgin işaretlerindendir.
•
Asıl Soyu Kesikler:
Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini teselli etmek üzere beşeriyete şöyle ferman buyurmaktadır:
"Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir." (Kevser: 3)
Habib'im! Hakkında söyledikleri aşağılayıcı sözler için üzülme, söylediklerine lâyık olanlar kendileridir, sen değil!
O iğrenç sözleri söyleyenlerin, ona karşı çıkarak yolunu kestiklerini zannedenlerin, onu sevmeyenlerin gerçekten de zürriyetleri kesilmiş, defterleri dürülmüştür. Şimdi kim anıyor onları? Bugün dünyanın hiçbir yerinde isim olarak Ebu Cehil, Ebu Leheb kullanılmaz. Tarihen sabittir ki asıl ebter İslâm düşmanları olmuştur. Soyu kesik olan, köksüz olan küfür ve şirktir.
Fakat Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nam ve şânı, eşsiz hatırası bâki kalmıştır. Allah-u Teâlâ onu müminlerin babası yapmıştır. Nesl-i pâki, sülâle-i tâhiresi ise kerimesi Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz ile devam ettiği gibi, mânevî evlâdı mesabesinde olan ümmet-i muhteremesi Asr-ı saâdet'ten bugüne kadar asırlar boyu fevkalâde büyük sayılara ulaşmıştır. Kıyamete kadar da sürüp gidecek, getirdiği din ebediyen pâyidâr olacaktır. Yolunda ve izinde olanlar ahirette anlatılmayacak kadar büyük bir mükâfâtlara ereceklerdir.
Bu hitap bütün Ümmet-i Muhammed'e şâmildir. Allah'a dâvet edenin aslâ soyu kesik olmaz. Allah-u Teâlâ dilediğini saâdete erdirir, dilediğini dalâlette bırakır.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
Sûre-i Şerif'in Takdimi
Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde Âdiyât Sûre-i şerif'inden sonra nâzil olmuştur. Üç Âyet-i kerime, on kelime ve kırk iki harften müteşekkildir. Kur'an-ı kerim'in en kısa Sûre-i şerif'idir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve: "Çok hayır, feyiz ve bereket" mânâsına gelen "Kevser" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur. İkinci Âyet-i kerime'de kurban kesmeden söz edildiği için "Sûre-i Nahr" adıyla da anılmıştır.
Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle'de Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine çok hayır ve bereketler verdiğini duyurmakta, onun da namaz kılıp kurban kesmesini emir buyurmakta, düşmanlarının rezil olacaklarını müjdelemektedir.
"Kevser'i bahşeden kerim Rabb'ine o nispette şükretmek üzere ihlâslı olarak kullukla meşgul ol, sadece O'na yönel! Kâfir ve münafıkların sözlerine aldırış etme! Namaz kılmakla beraber Rabb'inin adına kurban da kes! Sana kin bağlayanların sonunun ne olacağını biz daha iyi biliriz." buyurmaktadır.
Nüzul Sebebi:
Âs bin Vâil, Kureyş kabilesi'nin Sehm kolunun reisi olup meşhur sahabî Amr bin Âs -radiyallahu anh-in babasıdır. Güçsüz ve kimsesizlere yaptığı zulümlerle tanınmıştır.
Malını satmak için Mekke'ye gelenlerden satın aldığı malın bedelini ödemezdi. Onun bu gibi haksızlıkları İslâm'ın gelişinden sonra da müslümanlara karşı devam etmiştir.
Habbab bin Eret -radiyallahu anh- kendi eliyle yaptığı kılıçlardan birkaçını ona satmış, parasını alamamıştı. Borcunu ödemek için Resulullah Aleyhisselâm'a dil uzatmasını şart koşmuş, o da: "Senin ölüp tekrar dirildiğini görmedikçe bu işi yapmam!" diye cevap verince Âs: "O halde ödeşmemiz ahirete kalsın. O gün benim malım ve evlâdım olacak, o zaman öderim." diyerek alay etmişti.
Kur'an-ı kerim'de "Ebter" diye vasıflandırılan da odur.
Müşrikler Resulullah Aleyhisselâm'ın Kalb-i Nebevî'lerini rencide edecek sözler söylemekten çekinmezlerdi.
Oğlu Kasım vefat ettiğinde Âs bin Vâil: "Bırakın şu nesli kesilmişi! Artık ölümünden sonra adını anan bulunmayacak." demişti. Bunun üzerine hakkında Kevser Sûre-i şerif'i nâzil olmuş, Allah-u Teâlâ yüce Peygamber'ini tesellî etmiştir.
Dine karşı direniş ve tepkilerini ömür boyu sürdüren Âs, merkebi ile Tâif'e giderken ayağının ayasına diken battı. Dikeni bulamadılar. Bacağı devenin boynu gibi şişti, yerinden kıpırdayamaz hâle geldi. Hicretten birkaç ay önce iniltiler içinde kıvrana kıvrana ve bağıra bağıra ölüp gitti.
_______________________________________________________________________________
Kevser Sûre-i Şerif'i (2)
Kevser
Kevser:
Allah-u Teâlâ, Resulullah Aleyhisselâm'ın şerefinin yüceliğini beşeriyete göstermek ve kıyamete kadar anılmak üzere şöyle buyurdu:
"Resul'üm! Gerçekten biz sana kevseri (tükenmeyen pek çok nimeti) vermişizdir." (Kevser: 1)
Âyet-i kerime'de geçen "Kevser", muhtelif mânâlara gelmektedir.
Şöyle ki;
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Birgün Resulullah Aleyhisselâm aramızda iken hafif bir uykuya daldı, sonra tebessüm ederek başını kaldırdı.
Biz: 'Yâ Resulellah! Seni güldüren nedir?' dedik.
'Az önce bana bir sûre indirildi.' buyurdu ve daha sonra Besmele çekip Kevser sûresini okudu.
'Kevser nedir biliyor musunuz?' diye sordu.
Biz: 'Allah ve Resul'ü bilir!' dedik.
Bunun üzerine buyurdu ki:
'O bir nehirdir, Rabb'im onu bana vâdetmiştir. Onda çok hayırlar vardır.
O bir havuzdur ki, kıyamet günü ümmetim ondan su almaya gelecektir. Çevresindeki kaplar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Ona gelenlerden bir kul şüphe edilerek çıkarılıp atılır.
Ben müdahale edip:
'Ey Rabb'im! O benim ümmetimdendir!' derim.
Bunun üzerine: 'Bunlar senden sonra neler işleyip ortaya çıkardıklarını bilmiyorsun!' buyurur.'" (Buhârî - Müslim)
Havz-ı Kevser Allah-u Teâlâ'nın Resulullah Aleyhisselâm'a bahşettiği hayırlardan sadece bir tanesidir. Ona tükenmeyen pek çok nimet, ayrıca pek çok hayırlı şeyler verilmiştir.
Bunlar; Nübüvvet, Kitap, Hikmet, Şefaat, Makam-ı mahmûd... Hâiz olduğu pek çok faziletler, Nesl-i mübâreke'lerinin yani Ehl-i beyt'in çokluğu, Ümmet-i muhtereme'sinin çokluğu, duâlarının makbul olması... gibi sahası pek geniş olan mânevî lütuflardır.
Kevser ise hepsini içine alır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz; vefatlarından beş gün evvel, öğleye doğru kendilerinde biraz iyilik hissederek mescide gitti. Ashâb-ı kiram'ına namaz kıldırdıktan sonra, minberde oturup Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra hutbe irad etti.
Hutbesinin bir kısmında şöyle buyurmuşlardı:
"Ey insanlar!
Dünyada hiçbir peygamber yoktur ki, ümmeti içinde daimî olarak yaşayabilmiş olsun. Benden evvelki peygamberlerden biri ebedî olarak yaşadı mı? Biliniz ki, ben de Rabb'ime kavuşacağım. Muhakkak ki siz de Allah'ınıza kavuşacaksınız. Dünyada hiç kimse kalmaz. Her şey Allah'ın iradesine bağlıdır. Allah'ın takdir buyurduğu zaman, ne öne alınır, ne de o zamandan kaçılır! Sizinle buluşacağımız yer, "Kevser Havzı" kenarıdır. Her kim havuz kenarında benimle buluşmak isterse, elini ve dilini günahlardan sakınsın.
Ey insanlar! Allah, kullarından birini dünya hayatıyla ahiret hayatını seçmekte serbest bıraktı. Fakat bu kul, ahiret hayatını tercih etti."
_________________________________________________________________________________
Kevser Sûre-i Şerif'i (3)
Namaz ve Kurban
Şükür Nişanesi, Namaz ve Kurban:
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'dan kendisine bahşedilen hayırlar, tükenmeyen nimetler karşılığında, şükür nişânesi olarak namaz ve kurban ibadetlerini yerine getirmesini istemekte ve şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse Rabb'in için namaz kıl, kurban kes!" (Kevser: 2)
Sana Kevser'i bahşeden kerim Rabb'ine o nispette şükretmek üzere ihlâslı olarak kullukla meşgul ol, sadece O'na yönel! Müşriklerin sözlerine aldırış etme! Namaz kılmakla beraber Rabb'inin adına kurban da kes!
Sana kin bağlayanların sonunun ne olacağını biz daha iyi biliriz.
Müşrikler ıslık çalıp el çırparak ibadet ediyorlar ve putlara kurban kesiyorlardı.
Bunun için Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a sırf Zât-ı akdes'i için namaz kılmasını ve kurban kesmesini emir buyurdu.
Her ikisinin de şöhret için değil, Allah için halis niyetle yapılması gerekmektedir.
Allah için kılınmayan namaz, namaz olmayacağı gibi; Allah için kesilmeyen kurban da kurban olmaz.
Namaz şükrün bütün kısımlarını içine alan bir ibadettir, dinin direğidir.
Kurban ise, Allah-u Teâlâ'nın teşrî buyurduğu dinin nişanelerinden, yani belirgin işaretlerindendir.
•
Asıl Soyu Kesikler:
Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini teselli etmek üzere beşeriyete şöyle ferman buyurmaktadır:
"Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir." (Kevser: 3)
Habib'im! Hakkında söyledikleri aşağılayıcı sözler için üzülme, söylediklerine lâyık olanlar kendileridir, sen değil!
O iğrenç sözleri söyleyenlerin, ona karşı çıkarak yolunu kestiklerini zannedenlerin, onu sevmeyenlerin gerçekten de zürriyetleri kesilmiş, defterleri dürülmüştür. Şimdi kim anıyor onları? Bugün dünyanın hiçbir yerinde isim olarak Ebu Cehil, Ebu Leheb kullanılmaz. Tarihen sabittir ki asıl ebter İslâm düşmanları olmuştur. Soyu kesik olan, köksüz olan küfür ve şirktir.
Fakat Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nam ve şânı, eşsiz hatırası bâki kalmıştır. Allah-u Teâlâ onu müminlerin babası yapmıştır. Nesl-i pâki, sülâle-i tâhiresi ise kerimesi Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz ile devam ettiği gibi, mânevî evlâdı mesabesinde olan ümmet-i muhteremesi Asr-ı saâdet'ten bugüne kadar asırlar boyu fevkalâde büyük sayılara ulaşmıştır. Kıyamete kadar da sürüp gidecek, getirdiği din ebediyen pâyidâr olacaktır. Yolunda ve izinde olanlar ahirette anlatılmayacak kadar büyük bir mükâfâtlara ereceklerdir.
Bu hitap bütün Ümmet-i Muhammed'e şâmildir. Allah'a dâvet edenin aslâ soyu kesik olmaz. Allah-u Teâlâ dilediğini saâdete erdirir, dilediğini dalâlette bırakır.
ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh