SUSMAK VE SUSMAKTAKİ HİKMETLER
Dil, Allah-u Teâlâ’nın insana verdiği en büyük nimetlerdendir. Bununla beraber konuşma fiili de insanı hayvandan ayıran en güzel haslettir. Bir Âyet-i kerime’de Allah-u Teâlâ:
“İnsanlarla güzel konuşun.” buyuruyor. (Bakara: 83)
Bütün âzâlarımızdan hesaba çekileceğimiz gibi dilimizden, konuşma edebimizden de hesaba çekileceğiz. Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında onu gözetleyen, söylediği her sözü zapteden (bir melek) hazır bulunur.” (Kaf: 18)
Diğer organların istikamette oluşunun dile bağlı olması dilimizi hayra ve susmaya davet etmemizi şiddetle gerektiriyor. Resulullah (s.a.v) Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Ademoğlu sabaha çıktığı vakit, bütün uzuvları dile derler ki: Bizim hukukumuzu korumak hususunda Allah’tan kork! Biz sana tâbiyiz, bizim doğruluğumuz sana bağlıdır. Eğer sen dosdoğru olursan, biz de doğru oluruz, doğruyu buluruz. Şayet sen eğrilirsen, biz de öyle oluruz.” (Tirmizi)
“Bir kulun imanı istikamette olmaz, kalbi istikamette olmadıkça, kalbi de istikamette olmaz, dili istikamette olmadıkça.” (Ahmed bin Hanbel)
İmanımızın da dilimize bağlı olması dilin âfetlerinden sakınmamızı kaçınılmaz yapsa gerek. Onun şerrinden korunmanın yolu ise susmak ya da konuşacaksak hayır konuşmaktır. İnsan, imanı nisbetinde konuşur. İmansızsa kalbi diline imansızlığını aksettirir. İmanı ne derece ise konuşmasındaki üslûpla imanı anlaşılır. Yani insan içinde ne varsa onu boşaltır. Balla dolu ise bal, zehirle dolu ise zehir. Bunun için susmak, cahilin cahilliği ile arasında perde olduğu gibi, dinleyerek ilminin artmasına vesile olur. Mümini de her türlü zarardan koruyan bir takva kalkanıdır. İnsanı vakarlı, edepli ve ağır başlı yapar.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Konuşmasını öğrendiğiniz gibi, susmayı da öğrenin. Çünkü susmak, büyük bir akıllılıktır. Konuşmaktan çok dinlemeye çalış. Seni ilgilendirmeyen hususlarda konuşma.”(İbn-ü Asâkir)
Susmayı beceremediğimiz anlarda ise hiç değilse söyleyeceğimiz sözü ahkâm terazisinde tartıp, bir değil bin defa düşünüp süzgeçten geçirerek söylersek sonunda nedamet etmeyiz. Aniden ağzımızdan çıkan sözde mutlaka nefsin payı büyüktür. Bunu kaybetmek için tefekkür şarttır.
Özellikle susmayı bir türlü beceremediğimiz biz hanımlar için şu Hadis-i şerif kulağımıza küpe olmalı:
“Dilini aleyhine (çıkacak sözlerden) muhafaza et, evin ile meşgul ol, hatalarına ağla!” (Tirmizi)
Haram olan şeyleri konuşmak yani küfür, isyan, gıybet, yalan, iftira, nifak, riyâ, hakaret, alay etmek, verdiği sözde durmamak, sırrı söylemek, yalan şahitliği yapmak, söz taşımak, gönül kırmak... kesinlikle yasaktır. Yapılması dahilinde insanı azaba götürür.
Bunların dışında boş konuşmak, şaka yapmak, çok konuşmak ise gereksizdir. İnsanı zikirden alıkoyup zaman israfına neden olur. Bunlardan sükût ise insanı takva kalıbına sokar ve hataya düşmesini engeller.
“Sadakaların en değerlisi boş ve haram olan sözlerden lisanını korumaktır.” (Camius-sağir)
Şu da bir gerçektir ki dilimizin âfetlerinin sebebi yediğimiz haram lokmalardır. Ağızdan içeri giren haram lokma kalbi bozup icraatını yapmaya başlar. Niyeti ve düşünceyi bozan haram lokma sonunda dili de bozar. Yediğimiz haram lokma hiç umulmadık bir anda kontrolsüzce karşımıza ahkâma uygun olmayan birkaç söz şeklinde çıkagelir. Helâl lokma dilimizi istikamette tutacağı gibi, gece ibadeti de o günün sükût içinde geçmesini sağlayacaktır.
Bir müminin diline hâlisane ve nedametle yapılan tevbe-istiğfar ve duâ, can-ı gönülden, aşk ve şevkle yapılan zikir ve tesbihler, emirlerine boyun eğerek okunan Kur’an-ı kerim, tam bir minnettarlık duygusu ile yapılan hamd ve şükür, Hazret-i Allah’ın biricik Habib’ine, yaratılışımızın sebebine salât-ü selâm ve Hazret-i Allah yolunda hakikati söyleyerek cihad etmek yaraşır.
Dilimizin bize veriliş gayesi de budur zaten. Dilimize düşen bu amelleri yapmakla hem onun şerrinden korunmuş, hem de dünya ve ahiret selâmetine ermiş oluruz.
Ey Allah’ım! Dilimizi doğru kıl. Bizi seni çok zikredenlerden, sana çok şükredenlerden, yalnız sana yönelerek yakarışta bulunanlardan ve yalnız hakikati söyleyenlerden eyle! Âmin.
Fatma Hazar
Kaynak:http://www.hakikat.com/dergi/96/hazar96.html
Dil, Allah-u Teâlâ’nın insana verdiği en büyük nimetlerdendir. Bununla beraber konuşma fiili de insanı hayvandan ayıran en güzel haslettir. Bir Âyet-i kerime’de Allah-u Teâlâ:
“İnsanlarla güzel konuşun.” buyuruyor. (Bakara: 83)
Bütün âzâlarımızdan hesaba çekileceğimiz gibi dilimizden, konuşma edebimizden de hesaba çekileceğiz. Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında onu gözetleyen, söylediği her sözü zapteden (bir melek) hazır bulunur.” (Kaf: 18)
Diğer organların istikamette oluşunun dile bağlı olması dilimizi hayra ve susmaya davet etmemizi şiddetle gerektiriyor. Resulullah (s.a.v) Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Ademoğlu sabaha çıktığı vakit, bütün uzuvları dile derler ki: Bizim hukukumuzu korumak hususunda Allah’tan kork! Biz sana tâbiyiz, bizim doğruluğumuz sana bağlıdır. Eğer sen dosdoğru olursan, biz de doğru oluruz, doğruyu buluruz. Şayet sen eğrilirsen, biz de öyle oluruz.” (Tirmizi)
“Bir kulun imanı istikamette olmaz, kalbi istikamette olmadıkça, kalbi de istikamette olmaz, dili istikamette olmadıkça.” (Ahmed bin Hanbel)
İmanımızın da dilimize bağlı olması dilin âfetlerinden sakınmamızı kaçınılmaz yapsa gerek. Onun şerrinden korunmanın yolu ise susmak ya da konuşacaksak hayır konuşmaktır. İnsan, imanı nisbetinde konuşur. İmansızsa kalbi diline imansızlığını aksettirir. İmanı ne derece ise konuşmasındaki üslûpla imanı anlaşılır. Yani insan içinde ne varsa onu boşaltır. Balla dolu ise bal, zehirle dolu ise zehir. Bunun için susmak, cahilin cahilliği ile arasında perde olduğu gibi, dinleyerek ilminin artmasına vesile olur. Mümini de her türlü zarardan koruyan bir takva kalkanıdır. İnsanı vakarlı, edepli ve ağır başlı yapar.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Konuşmasını öğrendiğiniz gibi, susmayı da öğrenin. Çünkü susmak, büyük bir akıllılıktır. Konuşmaktan çok dinlemeye çalış. Seni ilgilendirmeyen hususlarda konuşma.”(İbn-ü Asâkir)
Susmayı beceremediğimiz anlarda ise hiç değilse söyleyeceğimiz sözü ahkâm terazisinde tartıp, bir değil bin defa düşünüp süzgeçten geçirerek söylersek sonunda nedamet etmeyiz. Aniden ağzımızdan çıkan sözde mutlaka nefsin payı büyüktür. Bunu kaybetmek için tefekkür şarttır.
Özellikle susmayı bir türlü beceremediğimiz biz hanımlar için şu Hadis-i şerif kulağımıza küpe olmalı:
“Dilini aleyhine (çıkacak sözlerden) muhafaza et, evin ile meşgul ol, hatalarına ağla!” (Tirmizi)
Haram olan şeyleri konuşmak yani küfür, isyan, gıybet, yalan, iftira, nifak, riyâ, hakaret, alay etmek, verdiği sözde durmamak, sırrı söylemek, yalan şahitliği yapmak, söz taşımak, gönül kırmak... kesinlikle yasaktır. Yapılması dahilinde insanı azaba götürür.
Bunların dışında boş konuşmak, şaka yapmak, çok konuşmak ise gereksizdir. İnsanı zikirden alıkoyup zaman israfına neden olur. Bunlardan sükût ise insanı takva kalıbına sokar ve hataya düşmesini engeller.
“Sadakaların en değerlisi boş ve haram olan sözlerden lisanını korumaktır.” (Camius-sağir)
Şu da bir gerçektir ki dilimizin âfetlerinin sebebi yediğimiz haram lokmalardır. Ağızdan içeri giren haram lokma kalbi bozup icraatını yapmaya başlar. Niyeti ve düşünceyi bozan haram lokma sonunda dili de bozar. Yediğimiz haram lokma hiç umulmadık bir anda kontrolsüzce karşımıza ahkâma uygun olmayan birkaç söz şeklinde çıkagelir. Helâl lokma dilimizi istikamette tutacağı gibi, gece ibadeti de o günün sükût içinde geçmesini sağlayacaktır.
Bir müminin diline hâlisane ve nedametle yapılan tevbe-istiğfar ve duâ, can-ı gönülden, aşk ve şevkle yapılan zikir ve tesbihler, emirlerine boyun eğerek okunan Kur’an-ı kerim, tam bir minnettarlık duygusu ile yapılan hamd ve şükür, Hazret-i Allah’ın biricik Habib’ine, yaratılışımızın sebebine salât-ü selâm ve Hazret-i Allah yolunda hakikati söyleyerek cihad etmek yaraşır.
Dilimizin bize veriliş gayesi de budur zaten. Dilimize düşen bu amelleri yapmakla hem onun şerrinden korunmuş, hem de dünya ve ahiret selâmetine ermiş oluruz.
Ey Allah’ım! Dilimizi doğru kıl. Bizi seni çok zikredenlerden, sana çok şükredenlerden, yalnız sana yönelerek yakarışta bulunanlardan ve yalnız hakikati söyleyenlerden eyle! Âmin.
Fatma Hazar
Kaynak:http://www.hakikat.com/dergi/96/hazar96.html