44. DUHÂN SÛRESİ 59 Ayet
Kuranı Kerim Meali ››
044. Duhan Süresi Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 59 âyettir. Sûre, adını onuncu âyette geçen “duhân” kelimesinden almıştır. Duhan, duman demektir. Sûrede başlıca, Kur’an’ın indirilişi, müşriklerin ona karşı tutumu, Firavun ve halkının başlarına gelen azaplar, Kureyş’in Hz. Peygamberi yalanlaması, iyilerin ve kötülerin karşılaşacakları akıbet konu edilmektedir.
044-DUHAN SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Hâ. Mîm.
2. Apaçık Kitab'a andolsun ki!
3. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz uyarıcılarız.
4. O gecede her hikmetli iş ayrılır.
5. Katımızdan bir emir olmak üzere. Muhakkak ki biz peygamberler göndeririz.
6. Bu, Rabbinden bir rahmettir. Gerçekten O, işiten ve bilendir.
7. Eğer inanmıyorsanız O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir.
8. O'ndan başka ilâh yoktur. O diriltir, O öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
9. Hayır! Onlar bir şüphe içindedirler ve eğlenip duruyorlar.
10. Resulüm! O halde sen göğün apaçık bir duman getireceği günü bekle.
11. Bütün insanları bürüyecektir. Bu acıklı bir azaptır.
12. "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, doğrusu biz artık iman ediyoruz." (derler).
13. Nerede onlarda düşünüp öğüt almak? Oysa onlara apaçık bir peygamber gelmişti.
14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: "Öğretilmiştir, delidir." dediler.
15. Biz, azabı biraz kaldıracağız, siz tekrar (eski halinize) döneceksiniz.
16. Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün intikam alacağız.
17. Andolsun ki onlardan önce Firavun kavmini de imtihan ettik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti.
18. (Onlara dedi ki): "Allah'ın kullarını bana bırakın! Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
19. "Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getirdim."
20. "Ben, beni taşa tutmanızdan benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."
21. "Eğer bana inanmazsanız, başımdan çekilin gidin!"
22. "Bunlar günahkâr bir topluluktur." diye Rabbine niyazda bulundu.
23. "Kullarımı geceleyin götür, çünkü takip edileceksiniz."
24. "Denizi açık bir halde bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur."
25. Orada nice nice bağlar-bahçeler, pınarlar-çeşmeler bırakmışlardı.
26. Nice nice ekinler, güzel makamlar, muhteşem konaklar.
27. Zevk ve sefa sürüp eğlendikleri nice nimetler.
28. Bu böyle oldu. Biz de onları başka bir kavme miras bıraktık.
29. Gök ve yer onlar için gözyaşı dökmedi, onlara mühlet de verilmedi.
30. Andolsun ki biz İsrailoğullarını alçaltıcı azaptan kurtardık.
31. Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi.
32. Ve andolsun ki, onların durumunu bilerek âlemlerin üzerinde seçkin kıldık.
33. Onlara âyetlerden (mucizelerden) öylelerini verdik ki, her birinde açıkça bir imtihan vardı.
34. Bunlar ise şöyle diyorlar:
35. "İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz yeniden diriltilecek değiliz."
36. "Eğer doğru sözlü iseniz bize atalarımızı getirsenize!"
37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tubba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları da helâk ettik, çünkü onlar günahkâr idiler.
38. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık
39. Biz onları ancak hak olmak üzere yarattık. Fakat onların çoğu bilmezler.
40. Şüphesiz ki (hakkı bâtıldan) ayıran o hüküm günü, herkesin bir araya toplanacağı gündür.
41. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
42. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki O Azîz'dir, çok merhametlidir.
43. Şüphesiz ki Zakkum ağacı.
44. Günahkârların yiyeceğidir.
45. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.
46. Sıcak suyun kaynaması gibi.
47. "Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!"
48. "Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün!"
49. "Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin."
50. "Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir."
51. Muttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
53. İnce ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerek karşılıklı otururlar.
54. Böyle olduğu gibi, biz onları ayrıca iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.
55. Orada güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
56. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.
57. Rabbinden bir lütuf olarak. İşte o büyük kurtuluş budur.
58. Resulüm! Biz onu (Kur'an'ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
59. Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler.
HADİSLER
780
Mesruk (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve: "- Ey Ebu Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhan mücizesi gelerek kafırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak oturdu ve şunları söyledi: "- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)" desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en büyük ilimdir. Zira Allahu Teala Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'i için şöyle buyurmuştur: "Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sad, 86). Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), insanlarda bir gerileme gördüğü zaman: "Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye bedduada bulunmuştu. Bu beddua üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan laşelerin derilerini bile yemek zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında, (Mekkelilerin lideri olan Ebu Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek: "- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek geldin. Kavmin helak oldu. Onlar için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz" (duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi: "- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka alırız" (duhan 16) buyurulanlardan hiç ahiret azabı kaldırılır mı?" Ayette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır."
781
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir mü'min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinden ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü'min ölünce, her iki kapı da ağlarlar. Şu ayet bu duruma işaret eder: "Ne gök ne yer onların üzerine ağlamadı..." (duhan 29).
782
Ebu Sa'id (radıyallahu anh), "Doğrusu günahkarların yiyeceğ'i zakkum ağacıdır. Karınlarında, suyun kaynaması gibi kaynayan erimiş maden gibidir" (duhan, 43-46) ayetinde geçen mühl (erimiş maden) tabiri hakkında şu açıklamayı yaptı: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Bu (mühl) sıvı yağın dibine çöken tortu gibidir, adamın yüzüne yaklaştırılınca, yüzünün derisi derhal içine düşer."
4979
İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, ashabtan bir grup içerisinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte İbnu Sayyad'a doğru gittiler, Onu, Beni Megale şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda bülûğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalatu vesselam, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalatu vesselam, omuzuna vurup: "Benim Allah'ın Resûlü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp: "Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a: "Sen, benim Allah'ın Resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalatu vesselam onu reddetti ve: "Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu: "Pekiyi, ne görüyorsun?" "Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Sana bu iş karıştırıldı! (Sıdkı kizb; kizbi sıdk ile karıştırıyorsun)" buyurdular. Sonra da Aleyhissalatu vesselam ona: "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!) dedi. İbnu Sayyad: "O dumandır!" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam: "Sus, sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh: "Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade buyurun şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular." Tirmizi, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın apaşikar bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (duhan 10) ayetini gizlemişti."
Kuranı Kerim Meali ››
044. Duhan Süresi Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 59 âyettir. Sûre, adını onuncu âyette geçen “duhân” kelimesinden almıştır. Duhan, duman demektir. Sûrede başlıca, Kur’an’ın indirilişi, müşriklerin ona karşı tutumu, Firavun ve halkının başlarına gelen azaplar, Kureyş’in Hz. Peygamberi yalanlaması, iyilerin ve kötülerin karşılaşacakları akıbet konu edilmektedir.
044-DUHAN SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Hâ. Mîm.
2. Apaçık Kitab'a andolsun ki!
3. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz uyarıcılarız.
4. O gecede her hikmetli iş ayrılır.
5. Katımızdan bir emir olmak üzere. Muhakkak ki biz peygamberler göndeririz.
6. Bu, Rabbinden bir rahmettir. Gerçekten O, işiten ve bilendir.
7. Eğer inanmıyorsanız O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir.
8. O'ndan başka ilâh yoktur. O diriltir, O öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
9. Hayır! Onlar bir şüphe içindedirler ve eğlenip duruyorlar.
10. Resulüm! O halde sen göğün apaçık bir duman getireceği günü bekle.
11. Bütün insanları bürüyecektir. Bu acıklı bir azaptır.
12. "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, doğrusu biz artık iman ediyoruz." (derler).
13. Nerede onlarda düşünüp öğüt almak? Oysa onlara apaçık bir peygamber gelmişti.
14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: "Öğretilmiştir, delidir." dediler.
15. Biz, azabı biraz kaldıracağız, siz tekrar (eski halinize) döneceksiniz.
16. Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün intikam alacağız.
17. Andolsun ki onlardan önce Firavun kavmini de imtihan ettik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti.
18. (Onlara dedi ki): "Allah'ın kullarını bana bırakın! Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
19. "Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getirdim."
20. "Ben, beni taşa tutmanızdan benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."
21. "Eğer bana inanmazsanız, başımdan çekilin gidin!"
22. "Bunlar günahkâr bir topluluktur." diye Rabbine niyazda bulundu.
23. "Kullarımı geceleyin götür, çünkü takip edileceksiniz."
24. "Denizi açık bir halde bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur."
25. Orada nice nice bağlar-bahçeler, pınarlar-çeşmeler bırakmışlardı.
26. Nice nice ekinler, güzel makamlar, muhteşem konaklar.
27. Zevk ve sefa sürüp eğlendikleri nice nimetler.
28. Bu böyle oldu. Biz de onları başka bir kavme miras bıraktık.
29. Gök ve yer onlar için gözyaşı dökmedi, onlara mühlet de verilmedi.
30. Andolsun ki biz İsrailoğullarını alçaltıcı azaptan kurtardık.
31. Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi.
32. Ve andolsun ki, onların durumunu bilerek âlemlerin üzerinde seçkin kıldık.
33. Onlara âyetlerden (mucizelerden) öylelerini verdik ki, her birinde açıkça bir imtihan vardı.
34. Bunlar ise şöyle diyorlar:
35. "İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz yeniden diriltilecek değiliz."
36. "Eğer doğru sözlü iseniz bize atalarımızı getirsenize!"
37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tubba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları da helâk ettik, çünkü onlar günahkâr idiler.
38. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık
39. Biz onları ancak hak olmak üzere yarattık. Fakat onların çoğu bilmezler.
40. Şüphesiz ki (hakkı bâtıldan) ayıran o hüküm günü, herkesin bir araya toplanacağı gündür.
41. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
42. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki O Azîz'dir, çok merhametlidir.
43. Şüphesiz ki Zakkum ağacı.
44. Günahkârların yiyeceğidir.
45. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.
46. Sıcak suyun kaynaması gibi.
47. "Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!"
48. "Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün!"
49. "Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin."
50. "Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir."
51. Muttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
53. İnce ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerek karşılıklı otururlar.
54. Böyle olduğu gibi, biz onları ayrıca iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.
55. Orada güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
56. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.
57. Rabbinden bir lütuf olarak. İşte o büyük kurtuluş budur.
58. Resulüm! Biz onu (Kur'an'ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
59. Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler.
HADİSLER
780
Mesruk (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve: "- Ey Ebu Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhan mücizesi gelerek kafırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak oturdu ve şunları söyledi: "- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)" desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en büyük ilimdir. Zira Allahu Teala Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'i için şöyle buyurmuştur: "Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sad, 86). Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), insanlarda bir gerileme gördüğü zaman: "Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye bedduada bulunmuştu. Bu beddua üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan laşelerin derilerini bile yemek zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında, (Mekkelilerin lideri olan Ebu Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek: "- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek geldin. Kavmin helak oldu. Onlar için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz" (duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi: "- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka alırız" (duhan 16) buyurulanlardan hiç ahiret azabı kaldırılır mı?" Ayette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır."
781
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir mü'min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinden ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü'min ölünce, her iki kapı da ağlarlar. Şu ayet bu duruma işaret eder: "Ne gök ne yer onların üzerine ağlamadı..." (duhan 29).
782
Ebu Sa'id (radıyallahu anh), "Doğrusu günahkarların yiyeceğ'i zakkum ağacıdır. Karınlarında, suyun kaynaması gibi kaynayan erimiş maden gibidir" (duhan, 43-46) ayetinde geçen mühl (erimiş maden) tabiri hakkında şu açıklamayı yaptı: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Bu (mühl) sıvı yağın dibine çöken tortu gibidir, adamın yüzüne yaklaştırılınca, yüzünün derisi derhal içine düşer."
4979
İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, ashabtan bir grup içerisinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte İbnu Sayyad'a doğru gittiler, Onu, Beni Megale şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda bülûğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalatu vesselam, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalatu vesselam, omuzuna vurup: "Benim Allah'ın Resûlü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp: "Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a: "Sen, benim Allah'ın Resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalatu vesselam onu reddetti ve: "Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu: "Pekiyi, ne görüyorsun?" "Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Sana bu iş karıştırıldı! (Sıdkı kizb; kizbi sıdk ile karıştırıyorsun)" buyurdular. Sonra da Aleyhissalatu vesselam ona: "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!) dedi. İbnu Sayyad: "O dumandır!" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam: "Sus, sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh: "Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade buyurun şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular." Tirmizi, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın apaşikar bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (duhan 10) ayetini gizlemişti."