Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (28)
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile yaşatırız." (Nahl: 97)
Cenâb-ı Hakk dilerse sâlih kulunu yaşatır. Allah-u Teâlâ sadece ahirette değil, dünyada da huzurlu bir hayat bahşeder. Bu iman edip sâlih amel işleyenlere bir vaad-i Sübhânî'dir. Şu halde inanan ona göre çalışsın.
Bu; "Çok güzel bir hayat" nedir?
O'nunla olmak. O'nunla olursan sana huzur verir. Huzurla yaşadığın zaman kuru ekmek dahi sana tatlı gelir. Huzursuzsan para, yemek seni doyurmaz. Huzur doyurur. O huzur da ancak O'ndan gelir. Bugün huzur hacıda yok, hocada yok, zenginde yok, fakirde yok, dervişte yok.
Huzur neyle meydana gelir? Huzurun kaynağı nasıl temin edilir?
Hazret-i Allah bir kula lütfuyla tecelli ederse.
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Sana gelen her iyilik Allah'tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir." (Nisâ: 79)
İnsanın bunu kavraması mümkün değil. Niçin? Cehaletinden.
Niçin? Allah-u Teâlâ'ya yakın olmadığından.
Bütün iyilikler Allah'tan gelir derken, bir kere o huzuru kazanmak için sermaye O'ndan gelir. O sermaye ile sen O'na samimi bir şekilde yöneleceksin, aşk ile ibadet edeceksin. Bu aşk ile ibadet nasıl olur? Herkes uyurken sen uyanık ol, herkes gülerken sen ağla. Bu şekilde merbudiyet O'na olsun. Bu merbudiyet O'na olunca; "Bu kul benim!" der, ilk olarak ihsanı huzur olur. Ve o kul huzur bulur. Kuru ekmeği dahi olsa O'na şükreder, hiç başka bir şey aramaz. Bu kul ubudiyetine devam eder. Huzurdan sonra ona huşu ihsan eder. Daha derine dalar. Mahiyetinde bulundurur. Çok daha ilerlerse kurbiyet husule gelir. İşte bunlar ilâhi lütfundan başka bir şey değildir. Ancak Allah-u Teâlâ'nın lütfu olacak ki, bunlar olacak. Bir kulun bunlara ermesi mümkün değil. Huzuru kimse bulamıyor, huşuyu nasıl bulsun?
Şimdi herkes "Yaşayayım!" diyor. O kadar! Ama ruhu mu yaşıyor, nefsi mi yaşıyor o belli değil. Bu dediklerimiz ruhu yaşayan insanlara ait.
Hadis-i kudsî'de şöyle buyuruluyor:
"Bir kulum benim zikrimle meşgul olmasından dolayı kendi ihtiyaçlarının talebini unutursa ben o kuluma kendisi istemezden önce in'am ve ihsan ederim." (Tirmizî)
Sen, sen ol, O'nunla ol! Zira nefis perde olmak ister. Rabb'im şerrinden korusun.
Onun için şu duâyı çok sık yaparız:
"Allah'ım gözümü açıp kapayıncaya kadarki mesafede beni nefsime, şeytana, şeytanlaşmış insanlara bırakma. Lütfettiğin güzel nimetleri benden alma. Af ve afiyetini diliyorum. Beni lütuf rızândan ayırma."
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Yarışanlar bunun için yarışsınlar, (imrenenler buna imrensinler)." (Mutaffifîn: 26)
Yarışanlar rıza için yarışsın. Fakat dünya zevkini isteyen onu arasın. Hakk'ı isteyen Hakk'a kavuşsun. Fakat dünyada aradığınız hepsi burada.
Âyet-i kerime'den anlaşılıyor ki, dünyadan el etek çekmek esas değildir, Müslümanların meşru surette dünyadan faydalanmaları gerekir. O ziynetlerin, o temiz yiyeceklerin başlıcası müminlerin istifadesi için yaratılmıştır. Mümin olmayanların bunlardan bu dünyada istifade etmeleri ise geçici bir zamandır. Ahirette bu nimetlere kavuşamayacakları gibi birçok cezalara ve azaplara maruz kalacaklardır.
Diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"İman edip sâlih ameller işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onları yaptıklarının daha güzeli ile mükâfatlandırırız." (Ankebût: 7)
Şu halde en büyük dostun Allah. O'nunla olacaksın. Yaratıyor, yaşatıyor, donatıyor.
Ben kendimi yaranın kabuğu kadar görüyorum, ama siz yalnız bunun ismini işitiyorsunuz. Allah-u Teâlâ bize cismini gösteriyor. Bir yaranın kabuğunun ne hükmü var? Hiç. Atılır. Hepsi O'nun, O'ndan. Senin ne hükmün var? Madem ki yaranın kabuğunun hükmü yok, senin de hükmün yok. Hüküm O'nun. Bunu benimsemek lâzım.
•
Yol çok nazik, çok dakik. Gaye; ruhen yükselmek ve ruhen yürümek. Bedenle yürümüşsün ne kıymeti var?
•
Hep öyle derim; Allah'ım beni lütfunla al, ibadetimle değil.
•
Bir evde huzur yoksa, o ev çökmeye mahkûmdur.
•
Bizde arzu yaşamaz; gelir ve ölür.
•
Yâ Rabb'i! Arzun arzum olsun, hükmün esas olsun.
•
Herkes;
"En güzel yol benim yolum!' diyor.
Biz de diyoruz ki;
"Elhamdülillâh bu yol Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a aittir. Allah'ım yolundan ve Habib'inden ayırmasın."
•
Samimi bir kalp ile Hazret-i Allah'a yönelmeniz, ihlâslı arkadaşlarla meşgul olmanız, haram lokmadan kaçmanız sizi Cenâb-ı Hakk'a ulaştırır.
•
Zavallı insan bir hayâlethane için ebediyatını kaybediyor.
Hakk ile olan hayat; hayat-ı hakikidir. Halk ile olan hayat; hayat-ı hayâlidir.
•
İman olmayınca, ismin Ahmet, Mehmet olmuş fark etmez. Mühim olan iman.
•
Cenâb-ı Hakk'tan en derin bir şey istediğim zaman;
"Allah'ım hoşnutluğunu, rızanı ve hükmünü diliyorum. Senin hükmün yürüsün, benim arzum yürümesin." diyorum.
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (28)
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile yaşatırız." (Nahl: 97)
Cenâb-ı Hakk dilerse sâlih kulunu yaşatır. Allah-u Teâlâ sadece ahirette değil, dünyada da huzurlu bir hayat bahşeder. Bu iman edip sâlih amel işleyenlere bir vaad-i Sübhânî'dir. Şu halde inanan ona göre çalışsın.
Bu; "Çok güzel bir hayat" nedir?
O'nunla olmak. O'nunla olursan sana huzur verir. Huzurla yaşadığın zaman kuru ekmek dahi sana tatlı gelir. Huzursuzsan para, yemek seni doyurmaz. Huzur doyurur. O huzur da ancak O'ndan gelir. Bugün huzur hacıda yok, hocada yok, zenginde yok, fakirde yok, dervişte yok.
Huzur neyle meydana gelir? Huzurun kaynağı nasıl temin edilir?
Hazret-i Allah bir kula lütfuyla tecelli ederse.
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Sana gelen her iyilik Allah'tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir." (Nisâ: 79)
İnsanın bunu kavraması mümkün değil. Niçin? Cehaletinden.
Niçin? Allah-u Teâlâ'ya yakın olmadığından.
Bütün iyilikler Allah'tan gelir derken, bir kere o huzuru kazanmak için sermaye O'ndan gelir. O sermaye ile sen O'na samimi bir şekilde yöneleceksin, aşk ile ibadet edeceksin. Bu aşk ile ibadet nasıl olur? Herkes uyurken sen uyanık ol, herkes gülerken sen ağla. Bu şekilde merbudiyet O'na olsun. Bu merbudiyet O'na olunca; "Bu kul benim!" der, ilk olarak ihsanı huzur olur. Ve o kul huzur bulur. Kuru ekmeği dahi olsa O'na şükreder, hiç başka bir şey aramaz. Bu kul ubudiyetine devam eder. Huzurdan sonra ona huşu ihsan eder. Daha derine dalar. Mahiyetinde bulundurur. Çok daha ilerlerse kurbiyet husule gelir. İşte bunlar ilâhi lütfundan başka bir şey değildir. Ancak Allah-u Teâlâ'nın lütfu olacak ki, bunlar olacak. Bir kulun bunlara ermesi mümkün değil. Huzuru kimse bulamıyor, huşuyu nasıl bulsun?
Şimdi herkes "Yaşayayım!" diyor. O kadar! Ama ruhu mu yaşıyor, nefsi mi yaşıyor o belli değil. Bu dediklerimiz ruhu yaşayan insanlara ait.
Hadis-i kudsî'de şöyle buyuruluyor:
"Bir kulum benim zikrimle meşgul olmasından dolayı kendi ihtiyaçlarının talebini unutursa ben o kuluma kendisi istemezden önce in'am ve ihsan ederim." (Tirmizî)
Sen, sen ol, O'nunla ol! Zira nefis perde olmak ister. Rabb'im şerrinden korusun.
Onun için şu duâyı çok sık yaparız:
"Allah'ım gözümü açıp kapayıncaya kadarki mesafede beni nefsime, şeytana, şeytanlaşmış insanlara bırakma. Lütfettiğin güzel nimetleri benden alma. Af ve afiyetini diliyorum. Beni lütuf rızândan ayırma."
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Yarışanlar bunun için yarışsınlar, (imrenenler buna imrensinler)." (Mutaffifîn: 26)
Yarışanlar rıza için yarışsın. Fakat dünya zevkini isteyen onu arasın. Hakk'ı isteyen Hakk'a kavuşsun. Fakat dünyada aradığınız hepsi burada.
Âyet-i kerime'den anlaşılıyor ki, dünyadan el etek çekmek esas değildir, Müslümanların meşru surette dünyadan faydalanmaları gerekir. O ziynetlerin, o temiz yiyeceklerin başlıcası müminlerin istifadesi için yaratılmıştır. Mümin olmayanların bunlardan bu dünyada istifade etmeleri ise geçici bir zamandır. Ahirette bu nimetlere kavuşamayacakları gibi birçok cezalara ve azaplara maruz kalacaklardır.
Diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"İman edip sâlih ameller işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onları yaptıklarının daha güzeli ile mükâfatlandırırız." (Ankebût: 7)
Şu halde en büyük dostun Allah. O'nunla olacaksın. Yaratıyor, yaşatıyor, donatıyor.
Ben kendimi yaranın kabuğu kadar görüyorum, ama siz yalnız bunun ismini işitiyorsunuz. Allah-u Teâlâ bize cismini gösteriyor. Bir yaranın kabuğunun ne hükmü var? Hiç. Atılır. Hepsi O'nun, O'ndan. Senin ne hükmün var? Madem ki yaranın kabuğunun hükmü yok, senin de hükmün yok. Hüküm O'nun. Bunu benimsemek lâzım.
•
Yol çok nazik, çok dakik. Gaye; ruhen yükselmek ve ruhen yürümek. Bedenle yürümüşsün ne kıymeti var?
•
Hep öyle derim; Allah'ım beni lütfunla al, ibadetimle değil.
•
Bir evde huzur yoksa, o ev çökmeye mahkûmdur.
•
Bizde arzu yaşamaz; gelir ve ölür.
•
Yâ Rabb'i! Arzun arzum olsun, hükmün esas olsun.
•
Herkes;
"En güzel yol benim yolum!' diyor.
Biz de diyoruz ki;
"Elhamdülillâh bu yol Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a aittir. Allah'ım yolundan ve Habib'inden ayırmasın."
•
Samimi bir kalp ile Hazret-i Allah'a yönelmeniz, ihlâslı arkadaşlarla meşgul olmanız, haram lokmadan kaçmanız sizi Cenâb-ı Hakk'a ulaştırır.
•
Zavallı insan bir hayâlethane için ebediyatını kaybediyor.
Hakk ile olan hayat; hayat-ı hakikidir. Halk ile olan hayat; hayat-ı hayâlidir.
•
İman olmayınca, ismin Ahmet, Mehmet olmuş fark etmez. Mühim olan iman.
•
Cenâb-ı Hakk'tan en derin bir şey istediğim zaman;
"Allah'ım hoşnutluğunu, rızanı ve hükmünü diliyorum. Senin hükmün yürüsün, benim arzum yürümesin." diyorum.