37. SÂFFÂT SÛRESİ 182 Ayet
Kuranı Kerim Meali ››
037. Saffat Süresi Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir. Sûrede başlıca, meleklerden, cinlerden kıyamet ve ahiret olaylarından söz edilmekte; Nûh, İbrahim, İsmail, İshak, Mûsâ, Hârun, İlyas, Lût ve Yûnus peygamberin kıssalarına yer verilmektedir.
037-SAFFAT SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Andolsun saf saf dizilenlere!
2. Önlerindekini sürdükçe sürenlere!
3. Zikir okuyanlara!
4. Şüphe yok ki sizin ilâhınız bir tektir.
5. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir, doğuların da Rabbidir.
6. Biz yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik.
7. Ve onu azgın her şeytandan koruduk.
8. Onlar Mele-i âlâ'ya kulak verip, olup bitenleri aslâ dinleyemezler. (Dinlemeye kalkışsalar) her yönden sürülüp atılırlar.
9. Kovularak onlara sürekli bir azap vardır.
10. Hele bir tek söz kapan olursa delici bir alev onun peşine düşüverir.
11. Şimdi sor onlara! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim (diğer) yaratmış olduklarımızı yaratmak mı? Biz insanı özlü ve yapışkan bir çamurdan yarattık.
12. Hayır! Sen onlara şaşıyorsun. Onlar ise alay ediyorlar.
13. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar.
14. Bir âyet (mucize) gördüklerinde alaya kalkışırlar.
15. Ve derler ki: "Bu apaçık bir büyüdür."
16. "Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuz da mı, biz mi diriltileceğiz?"
17. "Önceki atalarımız da mı?"
18. De ki: "Evet, hem de hor ve hakir olarak!"
19. O sadece korkunç sesten ibarettir. O anda gözleri birden bire açılıp etrafa bakarlar.
20. "Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür!" derler.
21. Bu, işte sizin yalanladığınız ayırt etme günüdür.
22. Zâlimleri ve onların eşlerini toplayın, onların taptıklarını da.
23. Allah'tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün.
24. Durdurun onları! Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
25. Onlara: "Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?" denilir.
26. Hayır! Onlar o gün teslim olmuşlardır.
27. Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler.
28. "Siz bize sağdan gelir, suret-i haktan görünürdünüz!" derler.
29. Dediler ki: "Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz."
30. "Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, siz kendiniz azgın bir topluluk idiniz."
31. "Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. (Azabımızı) muhakkak tadacağız."
32. "Evet biz sizi kışkırttık. Çünkü kendimiz azgındık."
33. O halde o gün hepsi azapta müşterektirler.
34. Biz suçluları böyle yaparız.
35. Onlara: "Allah'tan başka ilâh yoktur." denildiği zaman büyüklük taslarlardı.
36. "Cinlenmiş bir şâirin hatırı için biz ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?" derlerdi.
37. Hayır! Doğrusu o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı.
38. Şüphesiz ki siz o pek acıklı azabı tadacaksınız.
39. Ve ancak kendi yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
40. Ancak Allah'ın hâlis kulları (bu azaptan) istisnâ edilecek.
41. Onlar için bilinen bir rızık vardır.
42. Türlü meyveler kendilerine ikram edilmektedir.
43. Naim cennetlerinde.
44. Tahtlar üzerinde karşılıklı oturmaktadırlar.
45. Kendilerine kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
46. O berraktır ve içenlere lezzet verir.
47. O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar.
48. Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır.
49. Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
50. Birbirlerine dönüp sorarlar.
51. İçlerinden bir sözcü der ki: "Benim bir arkadaşım vardı."
52. Derdi ki: "Gerçekten sen de tasdik edip inananlardan mısın?"
53. "Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi sorguya çekileceğiz?"
54. (Sonra yanındakilere): "Acaba arkadaşımın nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedi.
55. Baktı ve onu cehennemin ortasında gördü.
56. Dedi ki: "Yemin ederim ki sen az daha beni de helâk edecektin!"
57. "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum."
58. "Biz ölmeyecek miymişiz?"
59. "İlk ölümümüz hariç. Ve azap görmeyecek miymişiz?"
60. İşte bu en büyük kurtuluşun tâ kendisidir.
61. Çalışanlar böyle ebedi bir saâdet için çalışsınlar.
62. Böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı?
63. Biz o ağacı zâlimler için bir fitne kıldık.
64. Şüphesiz ki o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
65. Meyveleri şeytanların başları gibidir.
66. Cehennemlikler ondan yerler ve karınlarını onunla doyururlar.
67. Sonra bunun üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
68. Sonra dönecekleri yer yine cehennemdir.
69. Doğrusu onlar atalarını sapıklıkta buldular.
70. Kendileri de onların izlerinde koşturup gidiyorlar.
71. Andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı.
72. Ululuğum hakkı için biz onlara, uyarıcılar göndermiştik.
73. Bak! O uyarılanların sonu nasıl oldu?
74. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır.
75. Andolsun ki Nuh bize duâ edip niyazda bulunmuştu da duâsına ne güzel icabet etmiştik.
76. Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
77. Yalnız onun zürriyetini kalıcılar kıldık.
78. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.
79. Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun!
80. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
81. Doğrusu o bizim inanmış kullarımızdandı.
82. Sonra diğerlerini suda boğduk.
83. Şüphesiz ki İbrahim de onun yolunda olanlardan idi.
84. Zira o Rabbine kalb-i selim (temiz bir kalp) ile geldi.
85. Babasına ve kavmine dedi ki: "Siz nelere tapıyorsunuz?"
86. "Allah'tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?"
87. "Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir?"
88. Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
89. "Ben hastayım." dedi.
90. Ona arkalarını dönüp gittiler.
91. Gizlice putlarının yanına vardı. "Sundukları yemekleri yemiyor musunuz?" dedi.
92. "Neden konuşmuyorsunuz?"
93. Bunun üzerine üzerlerine yürüyüp sağ eliyle kuvvetle vurdu.
94. Putperestler koşarak ona geldiler.
95. Dedi ki: "Kendi elinizle yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
96. "Oysa sizi de yonttuklarınızı da Allah yarattı."
97. Dediler ki: "Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın!"
98. Ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz de onları alçak düşürdük.
99. Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O beni doğru yola iletecek."
100. "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver."
101. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
102. Çocuk kendisi ile beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Ey oğulcuğum! Rüyâda ben seni boğazladığımı görüyorum. Bir (düşün) bak, ne dersin?" dedi. O da: "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
103. Her ikisi de Allah'ın emrine ram oldular. Babası oğlunu alnı üzerine yatırdı.
104. Biz ona: "Yâ İbrahim!" diye seslendik.
105. "Rüyana sadakat gösterdin, işte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız."
106. Bu gerçekten apaçık bir imtihandı.
107. Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
108. Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık.
109. Bizden selâm olsun İbrahim'e!
110. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
111. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı.
112. Biz ona sâlihlerden bir peygamber olacak İshak'ı müjdeledik.
113. İbrahim'e de İshak'a da bereketler verdik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendisine açıktan açığa zulmedenler de olacak.
114. Andolsun ki Musa ve Harun'a da lütuflarda bulunduk.
115. Hem onları hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
116. Kendilerine yardım ettik de üstün gelmişlerdi.
117. Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir kitap vermiştik.
118. Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik.
119. Ve sonra gelenler arasında onlara iyi bir nam bıraktık.
120. Musa ve Harun'a bizden selâm olsun!
121. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
122. İkisi de şüphesiz mümin kullarımızdandı.
123. İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi.
124. Hani kavmine: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" demişti.
125. "Ba'l putuna tapıp yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?"
126. "Allah sizin de Rabbiniz, önce geçen atalarınızın da Rabbidir."
127. İlyas'ı yalanladılar, onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
128. Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları hariç.
129. Biz sonra gelenler içinde ona bir ün bıraktık.
130. İlyas'a selâm olsun!
131. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
132. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı.
133. Lut da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi.
134. Biz de onu ve âilesini kurtardık.
135. Yalnız bir koca karı geridekiler (helâke uğrayanlar) arasında kaldı.
136. Sonra diğerlerini hep helâk ettik.
137. Siz onların yerlerinden (yurtlarından) sabahları geçip gidiyorsunuz.
138. Akşamları da. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
139. Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
140. Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı.
141. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu.
142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
143. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
144. Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.
145. Onu çıplak bir sahile attık, o hasta idi.
146. Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.
147. Onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
148. Nihayet ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik.
149. Sor onlara: "Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?"
150. "Yoksa biz melekleri dişi olarak yarattık da, onlar o zaman buna şâhit mi idiler?"
151. Dikkat edin! Gerçekten onlar uydurmalarından dolayı diyorlar ki:
152. "Allah doğurdu." Hiç şüphesiz ki onlar yalancıdırlar.
153. Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?
154. Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
155. Hiç düşünmüyor musunuz?
156. Yoksa sizin açıkça bir deliliniz mi var?
157. Eğer doğru sözlü iseniz kitabınızı getirin!
158. Bir de O'nunla cinler arasında bir nesep bağı uydurdular. Andolsun ki cinler de bilirler ki, onlar götürüleceklerdir.
159. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
160. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır.
161. Şüphesiz ki siz de taptıklarınız da,
162. O'na karşı kimseyi kandırıp saptıramazsınız.
163. Cehenneme girecek kimse hariç.
164. "Bizden her birimiz için belirli bir makam vardır."
165. "O saf saf dizilenler biziz biz!"
166. "O tesbih edenler de biziz biz!"
167. Onlar diyorlardı ki:
168. "Evvelkilere verildiği gibi bize de kitap verilseydi."
169. "Elbette Allah'ın ihlâslı kullarından olurduk."
170. Böyle iken onu inkâr ettiler. Amma ileride bileceklerdir.
171. Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
172. Mutlaka kendilerine yardım edilecektir.
173. Şüphesiz ki bizim ordumuz galip gelecektir.
174. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir.
175. Onlara (inecek azabı) gözetle, onlar da görecekler.
176. Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar?
177. Fakat o, yurtlarına indiğinde, o uyarılanların sabahı ne kötü olur!
178. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir.
179. (İnecek azabı) gözetle, onlar da görecekler.
180. Kudret ve şeref sahibi Rabbin onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.
181. Ve peygamberlere selâm olsun!
182. Ve hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a.
HADİSLER
Said İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a "Ben Kur'an'da bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Nelermiş onlar?" diye sorunca adam şu ayetleri okudu: "Sûr'a üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar" (mü'minun, 101). Halbuki şu ayet de var: "Birbirlerine dönüp soruşurlar" (Saffat 27).
Bir ayette şöyle denir: "O gün inkar edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz gizleyemezler" (Nisa 42). Halbuki şu ayet var: "Sonra, Rabbimiz Allah'a and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar" (En'am, 23).
Nazi'at suresinde: "Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir" (27-30) buyuruyor.
Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir: "Ey Muhammed onlara de ki: "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O alemlerin Rabbi'dir. O yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi, ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler (Fussilet, 9-11).
Kur'an'da: "Allah affedici, merhametli oldu", "Allah aziz ve hakim oldu", "Allah işitici ve görücü oldu" denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifade edilmektedir."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi: "Sûr'a ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allah'ın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer. İşte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üflemede birbirlerine gelip soruşurlar."
İbnu Abbas devam etti: "...Rabbimiz Allah'a and olsun ki biz puta tapanlar değildik" ayeti ile;
"...Allah'tan bir şey gizleyemezler" ayetine gelince: "Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: "Gelin bir de "Müşrik değildik" diyelim" derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allah'ın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. O'nun yanında: "İnkar edenler: "Keşke Müslüman olsaydık" temennisinde bulunacaklardır" (Hicr, 2).
Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı düzenledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: "Ardından yeri düzenlemiştir" (Naziat, 30) kelam-ı şerifleriyle ifade buyurmaktadır. Böylece arz ve içindekiler dört günde yaratılmış olmaktadır. Semavat da iki günde yaratılmış olmaktadır.
"Allah affedici, merhametli oldu" kelamına gelince, Allah kendisini bu şekilde isimlemiştir, yani O hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır, Allah her ne irade buyurdu ise irade buyurduğu şey mutlaka olmuştur.
Yazık sana, Kur'an (ayetleri) sana ihtilaflı gelmemeli. Çünkü onun tamamı Aziz ve Celil olan Allah'tandır."
761
Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), "(Nuh'un) zürriyetini (yeryüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık" (saffat, 77) mealindeki ayetle ilgili şu açıklamayı rivayet etti: "Bunlar Ham, Sam ve Rüm'un atası Yafes'dir."
762
İbnu Abbas ve İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm)'dan rivayet edildiğine göre, bunlar, "İlyas'ın İdris (aleyhi's-selam) olduğunu" söylüyorlardı. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), ayeti şeklinde okumuştur (saffat, 130).
763
Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şu ayetten sordum: "Onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok kişiye peygamber gönderdik" (saffat,147). Bana: "Onlar yirmi bin fazlaydılar" diye cevap verdi."
764
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Biziz o saf saf dizilenler, mutlak biz" (saffat,165) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Melaike, Rablerinin yanında, tesbih ederken saf saf olurlar."
5043
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kimseyi (küfür veya günah gibi) bir şeye çağıran hiç kimse yok ki Kıyamet günü, o çağırdığı şeyle birlikte tevkif edilmemiş olsun. Mutlaka onunla ayrılmaz şekilde beraberdir. Bir adam bir adamı (bir şeye) davet etmiş olsa dahi! sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Onları hapsedin, çünkü onlar mes'ûldürler" (saffat 24).
Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. (...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:
"Ey İsa, sen Allah'ın Peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivayette:) "(Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!") Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gelecekler, -bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:
"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah seni geçmiş-gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım). Sonra:
"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:
"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."
Resûlullah sonra şöyle buyurdular:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır."
Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: (Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En'am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."
Kuranı Kerim Meali ››
037. Saffat Süresi Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir. Sûrede başlıca, meleklerden, cinlerden kıyamet ve ahiret olaylarından söz edilmekte; Nûh, İbrahim, İsmail, İshak, Mûsâ, Hârun, İlyas, Lût ve Yûnus peygamberin kıssalarına yer verilmektedir.
037-SAFFAT SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Andolsun saf saf dizilenlere!
2. Önlerindekini sürdükçe sürenlere!
3. Zikir okuyanlara!
4. Şüphe yok ki sizin ilâhınız bir tektir.
5. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir, doğuların da Rabbidir.
6. Biz yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik.
7. Ve onu azgın her şeytandan koruduk.
8. Onlar Mele-i âlâ'ya kulak verip, olup bitenleri aslâ dinleyemezler. (Dinlemeye kalkışsalar) her yönden sürülüp atılırlar.
9. Kovularak onlara sürekli bir azap vardır.
10. Hele bir tek söz kapan olursa delici bir alev onun peşine düşüverir.
11. Şimdi sor onlara! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim (diğer) yaratmış olduklarımızı yaratmak mı? Biz insanı özlü ve yapışkan bir çamurdan yarattık.
12. Hayır! Sen onlara şaşıyorsun. Onlar ise alay ediyorlar.
13. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar.
14. Bir âyet (mucize) gördüklerinde alaya kalkışırlar.
15. Ve derler ki: "Bu apaçık bir büyüdür."
16. "Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuz da mı, biz mi diriltileceğiz?"
17. "Önceki atalarımız da mı?"
18. De ki: "Evet, hem de hor ve hakir olarak!"
19. O sadece korkunç sesten ibarettir. O anda gözleri birden bire açılıp etrafa bakarlar.
20. "Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür!" derler.
21. Bu, işte sizin yalanladığınız ayırt etme günüdür.
22. Zâlimleri ve onların eşlerini toplayın, onların taptıklarını da.
23. Allah'tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün.
24. Durdurun onları! Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
25. Onlara: "Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?" denilir.
26. Hayır! Onlar o gün teslim olmuşlardır.
27. Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler.
28. "Siz bize sağdan gelir, suret-i haktan görünürdünüz!" derler.
29. Dediler ki: "Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz."
30. "Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, siz kendiniz azgın bir topluluk idiniz."
31. "Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. (Azabımızı) muhakkak tadacağız."
32. "Evet biz sizi kışkırttık. Çünkü kendimiz azgındık."
33. O halde o gün hepsi azapta müşterektirler.
34. Biz suçluları böyle yaparız.
35. Onlara: "Allah'tan başka ilâh yoktur." denildiği zaman büyüklük taslarlardı.
36. "Cinlenmiş bir şâirin hatırı için biz ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?" derlerdi.
37. Hayır! Doğrusu o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı.
38. Şüphesiz ki siz o pek acıklı azabı tadacaksınız.
39. Ve ancak kendi yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
40. Ancak Allah'ın hâlis kulları (bu azaptan) istisnâ edilecek.
41. Onlar için bilinen bir rızık vardır.
42. Türlü meyveler kendilerine ikram edilmektedir.
43. Naim cennetlerinde.
44. Tahtlar üzerinde karşılıklı oturmaktadırlar.
45. Kendilerine kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
46. O berraktır ve içenlere lezzet verir.
47. O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar.
48. Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır.
49. Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
50. Birbirlerine dönüp sorarlar.
51. İçlerinden bir sözcü der ki: "Benim bir arkadaşım vardı."
52. Derdi ki: "Gerçekten sen de tasdik edip inananlardan mısın?"
53. "Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi sorguya çekileceğiz?"
54. (Sonra yanındakilere): "Acaba arkadaşımın nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedi.
55. Baktı ve onu cehennemin ortasında gördü.
56. Dedi ki: "Yemin ederim ki sen az daha beni de helâk edecektin!"
57. "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum."
58. "Biz ölmeyecek miymişiz?"
59. "İlk ölümümüz hariç. Ve azap görmeyecek miymişiz?"
60. İşte bu en büyük kurtuluşun tâ kendisidir.
61. Çalışanlar böyle ebedi bir saâdet için çalışsınlar.
62. Böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı?
63. Biz o ağacı zâlimler için bir fitne kıldık.
64. Şüphesiz ki o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
65. Meyveleri şeytanların başları gibidir.
66. Cehennemlikler ondan yerler ve karınlarını onunla doyururlar.
67. Sonra bunun üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
68. Sonra dönecekleri yer yine cehennemdir.
69. Doğrusu onlar atalarını sapıklıkta buldular.
70. Kendileri de onların izlerinde koşturup gidiyorlar.
71. Andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı.
72. Ululuğum hakkı için biz onlara, uyarıcılar göndermiştik.
73. Bak! O uyarılanların sonu nasıl oldu?
74. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır.
75. Andolsun ki Nuh bize duâ edip niyazda bulunmuştu da duâsına ne güzel icabet etmiştik.
76. Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
77. Yalnız onun zürriyetini kalıcılar kıldık.
78. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.
79. Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun!
80. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
81. Doğrusu o bizim inanmış kullarımızdandı.
82. Sonra diğerlerini suda boğduk.
83. Şüphesiz ki İbrahim de onun yolunda olanlardan idi.
84. Zira o Rabbine kalb-i selim (temiz bir kalp) ile geldi.
85. Babasına ve kavmine dedi ki: "Siz nelere tapıyorsunuz?"
86. "Allah'tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?"
87. "Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir?"
88. Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
89. "Ben hastayım." dedi.
90. Ona arkalarını dönüp gittiler.
91. Gizlice putlarının yanına vardı. "Sundukları yemekleri yemiyor musunuz?" dedi.
92. "Neden konuşmuyorsunuz?"
93. Bunun üzerine üzerlerine yürüyüp sağ eliyle kuvvetle vurdu.
94. Putperestler koşarak ona geldiler.
95. Dedi ki: "Kendi elinizle yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
96. "Oysa sizi de yonttuklarınızı da Allah yarattı."
97. Dediler ki: "Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın!"
98. Ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz de onları alçak düşürdük.
99. Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O beni doğru yola iletecek."
100. "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver."
101. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
102. Çocuk kendisi ile beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Ey oğulcuğum! Rüyâda ben seni boğazladığımı görüyorum. Bir (düşün) bak, ne dersin?" dedi. O da: "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
103. Her ikisi de Allah'ın emrine ram oldular. Babası oğlunu alnı üzerine yatırdı.
104. Biz ona: "Yâ İbrahim!" diye seslendik.
105. "Rüyana sadakat gösterdin, işte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız."
106. Bu gerçekten apaçık bir imtihandı.
107. Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
108. Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık.
109. Bizden selâm olsun İbrahim'e!
110. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
111. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı.
112. Biz ona sâlihlerden bir peygamber olacak İshak'ı müjdeledik.
113. İbrahim'e de İshak'a da bereketler verdik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendisine açıktan açığa zulmedenler de olacak.
114. Andolsun ki Musa ve Harun'a da lütuflarda bulunduk.
115. Hem onları hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
116. Kendilerine yardım ettik de üstün gelmişlerdi.
117. Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir kitap vermiştik.
118. Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik.
119. Ve sonra gelenler arasında onlara iyi bir nam bıraktık.
120. Musa ve Harun'a bizden selâm olsun!
121. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
122. İkisi de şüphesiz mümin kullarımızdandı.
123. İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi.
124. Hani kavmine: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" demişti.
125. "Ba'l putuna tapıp yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?"
126. "Allah sizin de Rabbiniz, önce geçen atalarınızın da Rabbidir."
127. İlyas'ı yalanladılar, onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
128. Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları hariç.
129. Biz sonra gelenler içinde ona bir ün bıraktık.
130. İlyas'a selâm olsun!
131. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
132. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı.
133. Lut da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi.
134. Biz de onu ve âilesini kurtardık.
135. Yalnız bir koca karı geridekiler (helâke uğrayanlar) arasında kaldı.
136. Sonra diğerlerini hep helâk ettik.
137. Siz onların yerlerinden (yurtlarından) sabahları geçip gidiyorsunuz.
138. Akşamları da. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
139. Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
140. Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı.
141. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu.
142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
143. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
144. Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.
145. Onu çıplak bir sahile attık, o hasta idi.
146. Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.
147. Onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
148. Nihayet ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik.
149. Sor onlara: "Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?"
150. "Yoksa biz melekleri dişi olarak yarattık da, onlar o zaman buna şâhit mi idiler?"
151. Dikkat edin! Gerçekten onlar uydurmalarından dolayı diyorlar ki:
152. "Allah doğurdu." Hiç şüphesiz ki onlar yalancıdırlar.
153. Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?
154. Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
155. Hiç düşünmüyor musunuz?
156. Yoksa sizin açıkça bir deliliniz mi var?
157. Eğer doğru sözlü iseniz kitabınızı getirin!
158. Bir de O'nunla cinler arasında bir nesep bağı uydurdular. Andolsun ki cinler de bilirler ki, onlar götürüleceklerdir.
159. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
160. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır.
161. Şüphesiz ki siz de taptıklarınız da,
162. O'na karşı kimseyi kandırıp saptıramazsınız.
163. Cehenneme girecek kimse hariç.
164. "Bizden her birimiz için belirli bir makam vardır."
165. "O saf saf dizilenler biziz biz!"
166. "O tesbih edenler de biziz biz!"
167. Onlar diyorlardı ki:
168. "Evvelkilere verildiği gibi bize de kitap verilseydi."
169. "Elbette Allah'ın ihlâslı kullarından olurduk."
170. Böyle iken onu inkâr ettiler. Amma ileride bileceklerdir.
171. Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
172. Mutlaka kendilerine yardım edilecektir.
173. Şüphesiz ki bizim ordumuz galip gelecektir.
174. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir.
175. Onlara (inecek azabı) gözetle, onlar da görecekler.
176. Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar?
177. Fakat o, yurtlarına indiğinde, o uyarılanların sabahı ne kötü olur!
178. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir.
179. (İnecek azabı) gözetle, onlar da görecekler.
180. Kudret ve şeref sahibi Rabbin onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.
181. Ve peygamberlere selâm olsun!
182. Ve hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a.
HADİSLER
Said İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a "Ben Kur'an'da bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Nelermiş onlar?" diye sorunca adam şu ayetleri okudu: "Sûr'a üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar" (mü'minun, 101). Halbuki şu ayet de var: "Birbirlerine dönüp soruşurlar" (Saffat 27).
Bir ayette şöyle denir: "O gün inkar edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz gizleyemezler" (Nisa 42). Halbuki şu ayet var: "Sonra, Rabbimiz Allah'a and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar" (En'am, 23).
Nazi'at suresinde: "Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir" (27-30) buyuruyor.
Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir: "Ey Muhammed onlara de ki: "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O alemlerin Rabbi'dir. O yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi, ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler (Fussilet, 9-11).
Kur'an'da: "Allah affedici, merhametli oldu", "Allah aziz ve hakim oldu", "Allah işitici ve görücü oldu" denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifade edilmektedir."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi: "Sûr'a ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allah'ın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer. İşte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üflemede birbirlerine gelip soruşurlar."
İbnu Abbas devam etti: "...Rabbimiz Allah'a and olsun ki biz puta tapanlar değildik" ayeti ile;
"...Allah'tan bir şey gizleyemezler" ayetine gelince: "Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: "Gelin bir de "Müşrik değildik" diyelim" derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allah'ın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. O'nun yanında: "İnkar edenler: "Keşke Müslüman olsaydık" temennisinde bulunacaklardır" (Hicr, 2).
Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı düzenledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: "Ardından yeri düzenlemiştir" (Naziat, 30) kelam-ı şerifleriyle ifade buyurmaktadır. Böylece arz ve içindekiler dört günde yaratılmış olmaktadır. Semavat da iki günde yaratılmış olmaktadır.
"Allah affedici, merhametli oldu" kelamına gelince, Allah kendisini bu şekilde isimlemiştir, yani O hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır, Allah her ne irade buyurdu ise irade buyurduğu şey mutlaka olmuştur.
Yazık sana, Kur'an (ayetleri) sana ihtilaflı gelmemeli. Çünkü onun tamamı Aziz ve Celil olan Allah'tandır."
761
Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), "(Nuh'un) zürriyetini (yeryüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık" (saffat, 77) mealindeki ayetle ilgili şu açıklamayı rivayet etti: "Bunlar Ham, Sam ve Rüm'un atası Yafes'dir."
762
İbnu Abbas ve İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm)'dan rivayet edildiğine göre, bunlar, "İlyas'ın İdris (aleyhi's-selam) olduğunu" söylüyorlardı. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), ayeti şeklinde okumuştur (saffat, 130).
763
Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şu ayetten sordum: "Onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok kişiye peygamber gönderdik" (saffat,147). Bana: "Onlar yirmi bin fazlaydılar" diye cevap verdi."
764
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Biziz o saf saf dizilenler, mutlak biz" (saffat,165) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Melaike, Rablerinin yanında, tesbih ederken saf saf olurlar."
5043
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kimseyi (küfür veya günah gibi) bir şeye çağıran hiç kimse yok ki Kıyamet günü, o çağırdığı şeyle birlikte tevkif edilmemiş olsun. Mutlaka onunla ayrılmaz şekilde beraberdir. Bir adam bir adamı (bir şeye) davet etmiş olsa dahi! sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Onları hapsedin, çünkü onlar mes'ûldürler" (saffat 24).
Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. (...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:
"Ey İsa, sen Allah'ın Peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivayette:) "(Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!") Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gelecekler, -bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:
"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah seni geçmiş-gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım). Sonra:
"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:
"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."
Resûlullah sonra şöyle buyurdular:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır."
Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: (Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En'am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."