BÖLÜCÜLERE ARKA ÇIKANLAR
“Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki fırkaya ayrılıyorsunuz?
Halbuki Allah onları kendi ettiklerinden dolayı başaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseye sen aslâ yol bulamazsın!”
(Nisâ Sûresi, 88. Âyet-i kerime)
İmanı ve İslâm’ı kabul etmeyen kimse apaçık kâfirdir. Artık onu İslâm kardeşliğinin içerisine dahil etmek, müslüman demek, Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerini inkâr etmek demektir.
“Bir kimse müslüman kardeşine fısk ve küfür isnad etmesin. Zira o kimsede bu haller yoksa, sözler sahibine döner.” (Buhari)
Hadis-i şerif’i mucibince inanan bir müslümana küfür isnad etmek insanı küfre götürdüğü gibi, iman dairesinde olmayan bir kâfiri iman hudutları içine koymak da insanı küfre götürür. Neden küfre götürür? Karşıdaki alenen küfrettiği halde İslâm dairesine sokmak istediği için, bile bile söylediği için, Allah-u Teâlâ’nın koyduğu hudutları kaldırdığı için kâfir olur.
Onların dediği olsaydı, Allah-u Teâlâ’nın melekler ve peygamberler göndermesine, kitaplar salmasına lüzum kalmazdı.
Bunların inişi, iman ile küfrün ayrılmasıdır. Onlar ise iman ile küfrü birleştirmeye çalıştıkları için otomatik olarak küfre giriyorlar.
Bunun içindir ki, küfrünü alenen ilân eden ve küfrü ile iftihar eden bir kimseye bile bile ‘Bu müslümandır.’ demek küfürdür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:
“Resulüm! De ki: Size amelce en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar iyi yaptıklarını sanıyorlardı.
İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlar için bir terazi kurmayız. (Onlara hiç değer vermeyiz.)” (Kehf: 103-104-105)
İslâm dini ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile başlamış, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’a gelince de kemalini bulmuş ve son şeklini almıştır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30)
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır.” (Âl-i imran: 85)
Kitabımız Kur'an-ı kerim’in o zamandan bu zamana kadar hiçbir kelimesi, hiçbir harfi, hiçbir noktası bile değişmemiştir. Cenâb-ı Hakk onu muhafaza edeceğini ferman buyurmaktadır:
“Bir zikir olan Kur'an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr: 9)
İslâm dini kıyamete kadar payidar olacaktır, Allah-u Teâlâ dinine yardımını değişik tezahürlerle sürdürecektir:
“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf: 8)
•
İslâm’a girdikten sonra küfrü gerektiren söz ve hareketlerde bulunan kişiler hakkında, rücu etmedikleri takdirde tartışma yapmak gereksizdir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki fırkaya ayrılıyorsunuz?
Halbuki Allah onları kendi ettiklerinden dolayı başaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseye sen aslâ yol bulamazsın!” (Nisâ: 88)
Ey bu bölücülere arka çıkanlar! Allah-u Teâlâ’nın bu kadar apaçık emir ve beyanları karşısında siz hâlâ bunlara müslüman gözü ile mi bakacaksınız? Onlara arka çıkmakla yukarıdaki Âyet-i kerime’nin muhatabı olduğunuzun farkında mısınız? Bu cehennemlikleri İslâm’a dahil etmeye çalışmanız, sizin dalâlette olduğunuzu gösterir. Âyet-i kerime’leri bilmiyorsunuz, gerçekte iman etmiyorsunuz.
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim’inde:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)
Âyet-i kerime’si ile onları dinden çıkarıp attığını beyan ediyor. Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip “Onlar dindedir.” diyorsunuz, bölücüleri Din-i İslâm’a sokmaya çalışıyorsunuz, İslâm’mış gibi göstermeye gayret ediyorsunuz.
Allah-u Teâlâ Müminun Sure-i şerif'i 52-56. Âyet-i kerime’lerinde onların dinlerinin, kitaplarının ayrı olduğunu, onların sapık olduğunu beyan ediyor. Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip “Onların dinleri, kitapları tamamdır, sağlamdır.” diyorsunuz. Siz Allah-u Teâlâ’dan daha iyi mi biliyorsunuz? Yoksa bu sözünüzle küfrünüzü mü ilan ediyorsunuz?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Onların çoğu Allah’a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar.” buyuruyor. (Yusuf: 106)
Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip “Hayır, onlar müşrik değil, müslümandır.” diyorsunuz.
Halbuki Âyet-i kerime’de:
“Eğer onlara uyarsanız, siz de müşrik olursunuz.” buyuruluyor. (En’am: 121)
•
Allah-u Teâlâ:
“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i imran: 103)
Âyet-i kerime’si ile parçalanmamayı emir buyurur. Halbuki bu bölücüler dinimizi ve vatanımızı bölmeye çalışıyorlar. Siz ise Allah-u Teâlâ’nın bu emr-i şerif’ine itiraz ediyorsunuz, dolayısı ile inkâr etmiş oluyorsunuz. Onları müslüman gibi göstermeye çalışmakla bu bölücülere arka çıkıyorsunuz, parçalanmaya yol veriyorsunuz. Acaba bu vebalin altından nasıl kurtulacaksınız?
•
Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” (Âl-i imran: 105)
Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip dinlerini parçalayan bu bölücüleri İslâm’mış gibi kabul ediyorsunuz, bir nevi Allah-u Teâlâ’ya karşı geliyorsunuz.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Allah’a ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.” buyuruyor. (Enfâl: 46)
Siz bu Âyet-i kerime’yi inkâr edip parçalanmayı mı tasvip ediyorsunuz?
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namaz kılın, müşriklerden olmayın. Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.” buyuruyor. (Rum: 31-32)
Allah-u Teâlâ “Siz onlar gibi olmayın!” diye emrettiği halde, siz bunlara müslümandır diyorsunuz ve bunlarla oluyorsunuz. Bu Âyet-i kerime’leri inkâr ediyorsunuz.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler. Sonradan ayrılığa düştüler.
Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.” buyuruyor. (Yunus: 19)
Buradan anlaşılıyor ki, Allah-u Teâlâ bölücülere ne kadar gadaplanmış! Siz bu Âyet-i kerime’yi inkâr edip onlara hoş nazarıyla bakıyorsunuz.
Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’ın müsamaha ile karşılamadığı dini hükümlerde müsamahalı davranmak küstahlıktır, ancak dinden çıkan bir kimsenin yapabileceği bir cürettir.
Allah-u Teâlâ’nın bunca emirlerine rağmen, bunlara aldırmayıp hoşgörülü olanların bu hali gafletlerinden mi, cehaletlerinden mi, imanlarından mı geliyor?
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın.” buyuruyor. (En’am: 153)
Bunlar ise Allah-u Teâlâ’nın dinini bıraktılar. Kendi uydurdukları sapık yollara saptılar. Siz bu yoldan sapanları, dünyaya tapanları müslüman olarak göstermeye çalışıyorsunuz. Bu hareketiniz Hazret-i Allah’ın bu Âyet-i kerime’lerine ters düşmüyor mu?
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Aralarında çıkan gruplar, birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” buyuruyor. (Zuhruf: 65)
Allah-u Teâlâ’nın bölücüler hakkındaki beyanı ve azabı budur. Onlara nasıl gadaplandığını, nasıl cezalandıracağını da beyan buyuruyor. Siz ise bunları savunmaya kalkışıyorsunuz. Bunları hâlâ müslüman görüyorsunuz. Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerini hiçe sayarak, kendi zannınıza dayanarak hüküm verdiğinizden, siz de onlarla beraber olursunuz. Azapta müşterek olduğunuzun farkında bile değilsiniz.
Çünkü siz Allah-u Teâlâ’nın açık açık emir ve fermanlarına itiraz ediyorsunuz. İtiraz ise inkârdır. İnkâr ise küfürdür, küfrün cezası ise cehennemdir.
Büyük bir imtihan karşısındasınız. Ya Hazret-i Allah’a ve Kelâmullah’a iman edeceksiniz, veyahut ki bölücülere inanacaksınız.
•
Allah-u Teâlâ İslâm dininde kimlerin kardeş olduklarını beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
“Küfürden vazgeçip tevbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse artık onlar din kardeşinizdir. Biz bilen bir kavme, âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.” (Tevbe: 11)
“Hazret-i Allah’a ve Resul’üne inandım, bölücülükten vazgeçtim.” dedikleri zaman o müslüman olur. Aksi halde, Hazret-i Allah kulluğuna, Resulullah Aleyhisselâm da ümmetliğine kabul etmediğine göre, o istediği kadar müslümanım desin hükümsüzdür.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur.” (En’am: 159)
Bu ilâhi bir hükümdür, bir emirdir.
“Semi’nâ ve etâ’nâ” Ben bu emri işittim ve itaat ettim, hiçbir bölücü ile ilgim yoktur.
Biz Hazret-i Allah’ın emirlerine uyarız ve itaat ederiz. Biz halka bağlı değiliz. Hepsi gelmiş, hepsi gitmiş bizi ilgilendirmez.
Biz sadece bize emrolunanı işlemekle mükellefiz. Allah-u Teâlâ hidayeti dilediğine verir.
Gayemiz bütün müslümanların Hazret-i Allah ve Resul’ünde birleşmelerine gayret etmek ve bölücülükten kurtarmaktır.
“Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki fırkaya ayrılıyorsunuz?
Halbuki Allah onları kendi ettiklerinden dolayı başaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseye sen aslâ yol bulamazsın!”
(Nisâ Sûresi, 88. Âyet-i kerime)
İmanı ve İslâm’ı kabul etmeyen kimse apaçık kâfirdir. Artık onu İslâm kardeşliğinin içerisine dahil etmek, müslüman demek, Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerini inkâr etmek demektir.
“Bir kimse müslüman kardeşine fısk ve küfür isnad etmesin. Zira o kimsede bu haller yoksa, sözler sahibine döner.” (Buhari)
Hadis-i şerif’i mucibince inanan bir müslümana küfür isnad etmek insanı küfre götürdüğü gibi, iman dairesinde olmayan bir kâfiri iman hudutları içine koymak da insanı küfre götürür. Neden küfre götürür? Karşıdaki alenen küfrettiği halde İslâm dairesine sokmak istediği için, bile bile söylediği için, Allah-u Teâlâ’nın koyduğu hudutları kaldırdığı için kâfir olur.
Onların dediği olsaydı, Allah-u Teâlâ’nın melekler ve peygamberler göndermesine, kitaplar salmasına lüzum kalmazdı.
Bunların inişi, iman ile küfrün ayrılmasıdır. Onlar ise iman ile küfrü birleştirmeye çalıştıkları için otomatik olarak küfre giriyorlar.
Bunun içindir ki, küfrünü alenen ilân eden ve küfrü ile iftihar eden bir kimseye bile bile ‘Bu müslümandır.’ demek küfürdür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:
“Resulüm! De ki: Size amelce en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar iyi yaptıklarını sanıyorlardı.
İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlar için bir terazi kurmayız. (Onlara hiç değer vermeyiz.)” (Kehf: 103-104-105)
İslâm dini ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile başlamış, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’a gelince de kemalini bulmuş ve son şeklini almıştır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30)
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır.” (Âl-i imran: 85)
Kitabımız Kur'an-ı kerim’in o zamandan bu zamana kadar hiçbir kelimesi, hiçbir harfi, hiçbir noktası bile değişmemiştir. Cenâb-ı Hakk onu muhafaza edeceğini ferman buyurmaktadır:
“Bir zikir olan Kur'an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr: 9)
İslâm dini kıyamete kadar payidar olacaktır, Allah-u Teâlâ dinine yardımını değişik tezahürlerle sürdürecektir:
“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf: 8)
•
İslâm’a girdikten sonra küfrü gerektiren söz ve hareketlerde bulunan kişiler hakkında, rücu etmedikleri takdirde tartışma yapmak gereksizdir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki fırkaya ayrılıyorsunuz?
Halbuki Allah onları kendi ettiklerinden dolayı başaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseye sen aslâ yol bulamazsın!” (Nisâ: 88)
Ey bu bölücülere arka çıkanlar! Allah-u Teâlâ’nın bu kadar apaçık emir ve beyanları karşısında siz hâlâ bunlara müslüman gözü ile mi bakacaksınız? Onlara arka çıkmakla yukarıdaki Âyet-i kerime’nin muhatabı olduğunuzun farkında mısınız? Bu cehennemlikleri İslâm’a dahil etmeye çalışmanız, sizin dalâlette olduğunuzu gösterir. Âyet-i kerime’leri bilmiyorsunuz, gerçekte iman etmiyorsunuz.
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim’inde:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)
Âyet-i kerime’si ile onları dinden çıkarıp attığını beyan ediyor. Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip “Onlar dindedir.” diyorsunuz, bölücüleri Din-i İslâm’a sokmaya çalışıyorsunuz, İslâm’mış gibi göstermeye gayret ediyorsunuz.
Allah-u Teâlâ Müminun Sure-i şerif'i 52-56. Âyet-i kerime’lerinde onların dinlerinin, kitaplarının ayrı olduğunu, onların sapık olduğunu beyan ediyor. Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip “Onların dinleri, kitapları tamamdır, sağlamdır.” diyorsunuz. Siz Allah-u Teâlâ’dan daha iyi mi biliyorsunuz? Yoksa bu sözünüzle küfrünüzü mü ilan ediyorsunuz?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Onların çoğu Allah’a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar.” buyuruyor. (Yusuf: 106)
Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip “Hayır, onlar müşrik değil, müslümandır.” diyorsunuz.
Halbuki Âyet-i kerime’de:
“Eğer onlara uyarsanız, siz de müşrik olursunuz.” buyuruluyor. (En’am: 121)
•
Allah-u Teâlâ:
“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i imran: 103)
Âyet-i kerime’si ile parçalanmamayı emir buyurur. Halbuki bu bölücüler dinimizi ve vatanımızı bölmeye çalışıyorlar. Siz ise Allah-u Teâlâ’nın bu emr-i şerif’ine itiraz ediyorsunuz, dolayısı ile inkâr etmiş oluyorsunuz. Onları müslüman gibi göstermeye çalışmakla bu bölücülere arka çıkıyorsunuz, parçalanmaya yol veriyorsunuz. Acaba bu vebalin altından nasıl kurtulacaksınız?
•
Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” (Âl-i imran: 105)
Siz ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr edip dinlerini parçalayan bu bölücüleri İslâm’mış gibi kabul ediyorsunuz, bir nevi Allah-u Teâlâ’ya karşı geliyorsunuz.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Allah’a ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.” buyuruyor. (Enfâl: 46)
Siz bu Âyet-i kerime’yi inkâr edip parçalanmayı mı tasvip ediyorsunuz?
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namaz kılın, müşriklerden olmayın. Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.” buyuruyor. (Rum: 31-32)
Allah-u Teâlâ “Siz onlar gibi olmayın!” diye emrettiği halde, siz bunlara müslümandır diyorsunuz ve bunlarla oluyorsunuz. Bu Âyet-i kerime’leri inkâr ediyorsunuz.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler. Sonradan ayrılığa düştüler.
Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.” buyuruyor. (Yunus: 19)
Buradan anlaşılıyor ki, Allah-u Teâlâ bölücülere ne kadar gadaplanmış! Siz bu Âyet-i kerime’yi inkâr edip onlara hoş nazarıyla bakıyorsunuz.
Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’ın müsamaha ile karşılamadığı dini hükümlerde müsamahalı davranmak küstahlıktır, ancak dinden çıkan bir kimsenin yapabileceği bir cürettir.
Allah-u Teâlâ’nın bunca emirlerine rağmen, bunlara aldırmayıp hoşgörülü olanların bu hali gafletlerinden mi, cehaletlerinden mi, imanlarından mı geliyor?
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın.” buyuruyor. (En’am: 153)
Bunlar ise Allah-u Teâlâ’nın dinini bıraktılar. Kendi uydurdukları sapık yollara saptılar. Siz bu yoldan sapanları, dünyaya tapanları müslüman olarak göstermeye çalışıyorsunuz. Bu hareketiniz Hazret-i Allah’ın bu Âyet-i kerime’lerine ters düşmüyor mu?
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Aralarında çıkan gruplar, birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” buyuruyor. (Zuhruf: 65)
Allah-u Teâlâ’nın bölücüler hakkındaki beyanı ve azabı budur. Onlara nasıl gadaplandığını, nasıl cezalandıracağını da beyan buyuruyor. Siz ise bunları savunmaya kalkışıyorsunuz. Bunları hâlâ müslüman görüyorsunuz. Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerini hiçe sayarak, kendi zannınıza dayanarak hüküm verdiğinizden, siz de onlarla beraber olursunuz. Azapta müşterek olduğunuzun farkında bile değilsiniz.
Çünkü siz Allah-u Teâlâ’nın açık açık emir ve fermanlarına itiraz ediyorsunuz. İtiraz ise inkârdır. İnkâr ise küfürdür, küfrün cezası ise cehennemdir.
Büyük bir imtihan karşısındasınız. Ya Hazret-i Allah’a ve Kelâmullah’a iman edeceksiniz, veyahut ki bölücülere inanacaksınız.
•
Allah-u Teâlâ İslâm dininde kimlerin kardeş olduklarını beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
“Küfürden vazgeçip tevbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse artık onlar din kardeşinizdir. Biz bilen bir kavme, âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.” (Tevbe: 11)
“Hazret-i Allah’a ve Resul’üne inandım, bölücülükten vazgeçtim.” dedikleri zaman o müslüman olur. Aksi halde, Hazret-i Allah kulluğuna, Resulullah Aleyhisselâm da ümmetliğine kabul etmediğine göre, o istediği kadar müslümanım desin hükümsüzdür.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur.” (En’am: 159)
Bu ilâhi bir hükümdür, bir emirdir.
“Semi’nâ ve etâ’nâ” Ben bu emri işittim ve itaat ettim, hiçbir bölücü ile ilgim yoktur.
Biz Hazret-i Allah’ın emirlerine uyarız ve itaat ederiz. Biz halka bağlı değiliz. Hepsi gelmiş, hepsi gitmiş bizi ilgilendirmez.
Biz sadece bize emrolunanı işlemekle mükellefiz. Allah-u Teâlâ hidayeti dilediğine verir.
Gayemiz bütün müslümanların Hazret-i Allah ve Resul’ünde birleşmelerine gayret etmek ve bölücülükten kurtarmaktır.