SÖZLER ve NOTLAR - 16
Ahkâm Dahilindeki Sabır
Asıl Kardeşlik:
Yeri geldi bir ihvan: “Daha önceleri bir sohbetinizde buradaki kardeşliğin yalnız tanışmaktan ibaret olduğunu, asıl kardeşliğin orada başlayacağını söylemiştiniz.” dedi.
“Evet... Muhakkak...” buyurdular ve şöyle izah ettiler:
“Buradaki görüşmeler, buradaki haller orada uzun uzun anlatılacak. Yoksa burada her şey muvakkat. Görüyorsunuz ki yarından emin değiliz, kimin elinde senet var? Fakat muvakkat bir yer olmasına rağmen ahiretin bütün kazancı buradan götürüleceği için ve bir de saha-i imtihan olduğu için çok kıymetlidir. Asıl hayat asıl kardeşlik orada yaşanacak.” (24 Nisan 1976)
Alınma Yolu:
Kardeşimiz derse bir defa iştirak eden bir arkadaşının daha sonra gördüğü bir rüyâsını anlattı. “Allah’ımız alınanlardan etsin.” diye duâ ettiler ve akabinde buyurdular ki:
“Bu alınmak kelimesi sık sık geçiyor. Cidden çok mühimdir, çok esrarlı bir kelimedir. Bir kapı görünüyor, fakat girecek bir yeri olmadığı halde, bakıyoruz alınanlar alınıyor. Ne kapısı ne penceresi görünüyor. Etrafında senelerce uğraşsak, çatlağını bile göremeyiz. Alınanlar o kadar rahat alınıyor ki, alınıyor ve içeride kayboluyor.
Allah’ımız aldıklarının yüzü suyu hürmetine bizi de alınanlardan eylesin. O kimin ki gönlünü açarsa nasibini ihsan eder.” (12 Mart 1977)
Mânevî Ameliyat:
– Efendim mânâda gördüm ki, bir hastane odasında yalnız olarak yatıyormuşum. Onbeş gün sonra bir ameliyat olacakmış. Kafamı alıp yerine başka bir kafa takacaklarmış. Takılacak olan kafa da dolapta bir bohça içinde imiş. Merak ettim, dolaptan indirip masanın üzerine koydum ve bohçayı açtım. Baktım derisi yüzülmüş, nefes alıp veren canlı bir kafa. ‘Bu kafayı nasıl değiştirecekler?’ diye hayretler içinde iken uyandım.
– İnşaallah!.. İnşaallah!.. Belki Cenâb-ı Hakk lütfu ile yâd eder de değiştirir efendim. Cenâb-ı Hakk dilerse!.. İnşaallah!.. (14 Ağustos 1985)
Mânevî Yolda Bir Günlük Ders:
Bir ihvan, çok önceleri naklettikleri bir mevzuda ismi geçen bir hanımı, rüyâda Zât-ı devletleri ile beraber gördüğünü söyledi. Memnuniyetlerini arzettiler. Aynı mevzuyu tekrar anlattılar:
“Bilge’dir ismi. Evlerimiz karşı karşıya idi. Abisi arkadaşımız olduğu için, onlarla pek samimi idik, âilecek de görüşürdük. Bu kız da küçüktü ve çok hoş hâli vardı. Kız Enstitüsünü bitirdi. Abisi Allah rahmet eylesin, dünyaya çok meyal olduğu için Ankara’ya yüksek tahsile göndermek istedi. Biz râzı olmadık: ‘Bu kız Ankara’ya gitmesin!’ dedik. Fakat: ‘Gitsin gitsin!’ dediler ve gitti.
Bir gece onların evinde oturuyorduk. O da izinli gelmiş, yavaş yavaş durumu da değişmiş. Bir rüyâ anlattı. ‘Bilge dedik, Allahu âlem senin ömrün çok kısa, sen bu mektebi bırak, biraz tedarikli ol!’ Kız râzı oldu, annesi de gitmesin dedi. Fakat abisi dünya istikbali diye tekrar gönderdi.
Aradan zaman geçti tahsilini bitirdi. Bitirdi amma, kendi kendisinden de çıktı. Açılmış saçılmış, o Bilge değil. O bizden kaçıyor, biz de onu görmek istemiyoruz.
Bir gün emrolundu ki: ‘Bilge’ye ders ver!..’ Çok hayret ettik. Fakat emir olduğu için, annesi geçiyordu: ‘Bu ders kağıdını Bilge’ye ver, çalışsın çalışmasın bizi ilgilendirmez!’ dedik.
Bir hafta sonra âniden barsak düğümüne yakalandı, İstanbul’a götürdüler, fakat vefat etti.
Vefatından sonra annesi anlattı. Ders kağıdını almış: ‘Beni bırakmadı atmadı, hâlâ ilgileniyor!’ diye çok memnun olmuş. Bir odaya kapanır, içerden kilitler, dersine dikkatle çalışırmış. Bunun hepsi işte bir hafta sürdü.
O zaman, nefsimize mağlup olmayıp ders kağıdını verdiğimiz için, Rabb’imize çok şükrettik. Elhamdülillah o kız o kağıtla gitti.
Demek yanımızda gördünüz ha? Sübhanellah!.. Hamdü senalar olsun, Cenâb-ı Halik’ımız ezeli bağla o bağı bağlamış. Bunlar hep ezeli taksimattır.
Değil bir haftalık, bir günlük dahi olsa, orduya ilhak etti mi iş değişiyor. Allah’ımız lütfundan ayırmasın. İş orduya alınmakta...” (24 Nisan 1976)
Ahkâm Dahilindeki Sabır:
Yeni bir ihvan hanımı ile olan ibtilâsından bahsetti, bu arada bir de rüyâ anlattı. İçi toprak dolu bir saksı varmış, çiçek yokmuş, içini kurtcuklar kaplamış.
Buyurdular ki:
“Tamam işte efendim. Sizin evinizde çiçek var amma, içerisinde kurt var. O saksıyı ya boşaltmanız lâzım, veyahut Cenâb-ı Hakk hidayet verir de sizi kurtarır.
Âile hayatındaki bu sıkıntıları bildiğim için, çekene çok acıyorum ve kalben üzüntümü size bu şekilde ifâde ediyorum. Allah’ım ya ıslah etsin, ya da kurtarsın. Öyle kadın var ki yakını yabancıdır, yabancı ise yakınıdır. Nefsimden ve kadının şerrinden Allah’ıma sığınırım.
Ahkâmdan dışarı çıktığı zaman iş değişir. Biz sizi üzüyor diye üzülmüyoruz, Ahkâm hâricindeki hareketlerine üzülüyoruz. Attığı adımı takip edin, ahkâm haricinde hareket ettirmeyin.
Ahkâmı çiğnemediği müddetçe diğer hususlarına sabretmeniz gerekir. Yoksa sizi üzmüş, sizi kırmış, bunlar mevzu değil efendim. Size hakaret etmekle zarar etmiş olmazsınız. Sabredeceksiniz, derecenizi alacaksınız. Sabır çok iyidir, yalnız ahkâm dahilinde iyidir.
Efendi Hazretleri belki de vâlide hanım yüzünden ermiştir. Derecesinin artmasına vesile olmuştur. Çünkü vâlide hanım çok celâlli idi. Efendi Hazretleri ise çok kemâlli idi. Celâliyet, kemâliyetin yükselmesine vesile oluyor.”
Kardeşimize ayrıca şu sözü de söylediler:
“Fazla ileriye giderse, size çok acırsam ona iyilik getirmez. Atlar atlar, ondan sonra da kuyuya düşer.” (3 Şubat 1983)
Dargınları Barıştırmak:
Zât-ı devletlerinin de tanıdığı birkaç müslüman ortaklık kurmuşlar, fakat zamanla aralarında şiddetli bir çekişme başlamış. Onları yakından tanıyan bir kardeşe şu sözleri söylediler:
“Kâmil insanlarda dargınlık pek yaşamamalı. Hakk Celle ve Alâ Hazretleri kelâm-ı kadim’inde buyurur ki:
‘Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya bir iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin sözünde hayır vardır. Kim Allah’ın rızâsını kazanmak için bunları yaparsa, biz ona büyük bir makâfat vereceğiz.’ (Nisâ: 114)
Dargınları barıştırmada çok hayır var. Onu da siz alırsınız inşaallah. Siz onları yakından tanıyorsunuz, meseleye vâkıfsınız.
Araya şeytan girmiş, başka bir şey değil. Yusuf Aleyhisselâm aradan bir çok hadiseler geçtiktan sonra babası ile karşılaştığı zaman:
‘Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozdu.’ buyurdu. (Yusuf: 100)
Kardeşlerini hiç suçlamadı. Şeytan aradan çıkarılırsa bu iş hallolur.” (4 Temmuz 1983)
Kurbandaki Hikmetler:
– Efendim bir hanım ihvan bugün mühim bir ameliyat geçirecek. Bu gece mânâda bu hususla ilgili olarak: ‘Yâhu şu kızın kurbanının kesin de kurtulsun!’ buyurdunuz.
– Hemen bir kurban kessinler efendim, hemen kessinler. ‘Allah’ım sırf senin rızân için kesiyorum, bu kadının kurtuluşuna vesile kıl!’ diye niyaz edilip o niyetle kesilecek.
Bir kardeşimizin ikiz çocuğu olmuştu. Baktık bir tehlike görünüyor. Onlar bize durumun iyi olduğunu söylemişlerdi. “Hayır dedik, Cumartesi’ye kadar tehlike büyük. O zamana kadar kurtulup kurtulmayacağı belli değil.”
Cumartesi günü annesinin adını verdikleri çocuk öldü. Küçüğü gitti, büyüğü kaldı. Bu sefer baktık diğerinin de durumu nazik. “Hemen kurban kesin! Allah-u Teâlâ dilerse bu kurbanın yerine onu bağışlar.” dedik. Hemen kestiler, ötekisini kurtardı Hazret-i Allah. (4 Temmuz 1983)
Lâfzatullah’ın Nuru:
“Bir sohbetlerinden:
Gizli bir hususu arzedelim:
Farz-ı muhal ki birisini seviyorsun, o sevgi ve sureti senin kalbine nakşediliyor. Lâfzatullah çektiğin zaman kalbine nakşolduğu gibi, o sevgi de kalbe nakşediliyor. Ehl-i hakikat baktığı zaman senin kalbini görebiliyor, o nakışları da görüyor.
Hakk’ı seversen, zikrini yaparsan, Hakk’ın tecelliyâtına mazhar olursun. Lâfzatullah’ın nuru kalbine nakşolunur.
Nefsin haz ve istekleri de böylece kalbine nakşolunuyor, bunların hepsi ayrı ayrı bir perde oluyor, Hakk’tan uzaklaşmaya vesile oluyor, Hakk’ın kalbe tecellîsine mâni oluyor.” (7 Temmuz 1982)
Ahkâm Dahilindeki Sabır
Asıl Kardeşlik:
Yeri geldi bir ihvan: “Daha önceleri bir sohbetinizde buradaki kardeşliğin yalnız tanışmaktan ibaret olduğunu, asıl kardeşliğin orada başlayacağını söylemiştiniz.” dedi.
“Evet... Muhakkak...” buyurdular ve şöyle izah ettiler:
“Buradaki görüşmeler, buradaki haller orada uzun uzun anlatılacak. Yoksa burada her şey muvakkat. Görüyorsunuz ki yarından emin değiliz, kimin elinde senet var? Fakat muvakkat bir yer olmasına rağmen ahiretin bütün kazancı buradan götürüleceği için ve bir de saha-i imtihan olduğu için çok kıymetlidir. Asıl hayat asıl kardeşlik orada yaşanacak.” (24 Nisan 1976)
Alınma Yolu:
Kardeşimiz derse bir defa iştirak eden bir arkadaşının daha sonra gördüğü bir rüyâsını anlattı. “Allah’ımız alınanlardan etsin.” diye duâ ettiler ve akabinde buyurdular ki:
“Bu alınmak kelimesi sık sık geçiyor. Cidden çok mühimdir, çok esrarlı bir kelimedir. Bir kapı görünüyor, fakat girecek bir yeri olmadığı halde, bakıyoruz alınanlar alınıyor. Ne kapısı ne penceresi görünüyor. Etrafında senelerce uğraşsak, çatlağını bile göremeyiz. Alınanlar o kadar rahat alınıyor ki, alınıyor ve içeride kayboluyor.
Allah’ımız aldıklarının yüzü suyu hürmetine bizi de alınanlardan eylesin. O kimin ki gönlünü açarsa nasibini ihsan eder.” (12 Mart 1977)
Mânevî Ameliyat:
– Efendim mânâda gördüm ki, bir hastane odasında yalnız olarak yatıyormuşum. Onbeş gün sonra bir ameliyat olacakmış. Kafamı alıp yerine başka bir kafa takacaklarmış. Takılacak olan kafa da dolapta bir bohça içinde imiş. Merak ettim, dolaptan indirip masanın üzerine koydum ve bohçayı açtım. Baktım derisi yüzülmüş, nefes alıp veren canlı bir kafa. ‘Bu kafayı nasıl değiştirecekler?’ diye hayretler içinde iken uyandım.
– İnşaallah!.. İnşaallah!.. Belki Cenâb-ı Hakk lütfu ile yâd eder de değiştirir efendim. Cenâb-ı Hakk dilerse!.. İnşaallah!.. (14 Ağustos 1985)
Mânevî Yolda Bir Günlük Ders:
Bir ihvan, çok önceleri naklettikleri bir mevzuda ismi geçen bir hanımı, rüyâda Zât-ı devletleri ile beraber gördüğünü söyledi. Memnuniyetlerini arzettiler. Aynı mevzuyu tekrar anlattılar:
“Bilge’dir ismi. Evlerimiz karşı karşıya idi. Abisi arkadaşımız olduğu için, onlarla pek samimi idik, âilecek de görüşürdük. Bu kız da küçüktü ve çok hoş hâli vardı. Kız Enstitüsünü bitirdi. Abisi Allah rahmet eylesin, dünyaya çok meyal olduğu için Ankara’ya yüksek tahsile göndermek istedi. Biz râzı olmadık: ‘Bu kız Ankara’ya gitmesin!’ dedik. Fakat: ‘Gitsin gitsin!’ dediler ve gitti.
Bir gece onların evinde oturuyorduk. O da izinli gelmiş, yavaş yavaş durumu da değişmiş. Bir rüyâ anlattı. ‘Bilge dedik, Allahu âlem senin ömrün çok kısa, sen bu mektebi bırak, biraz tedarikli ol!’ Kız râzı oldu, annesi de gitmesin dedi. Fakat abisi dünya istikbali diye tekrar gönderdi.
Aradan zaman geçti tahsilini bitirdi. Bitirdi amma, kendi kendisinden de çıktı. Açılmış saçılmış, o Bilge değil. O bizden kaçıyor, biz de onu görmek istemiyoruz.
Bir gün emrolundu ki: ‘Bilge’ye ders ver!..’ Çok hayret ettik. Fakat emir olduğu için, annesi geçiyordu: ‘Bu ders kağıdını Bilge’ye ver, çalışsın çalışmasın bizi ilgilendirmez!’ dedik.
Bir hafta sonra âniden barsak düğümüne yakalandı, İstanbul’a götürdüler, fakat vefat etti.
Vefatından sonra annesi anlattı. Ders kağıdını almış: ‘Beni bırakmadı atmadı, hâlâ ilgileniyor!’ diye çok memnun olmuş. Bir odaya kapanır, içerden kilitler, dersine dikkatle çalışırmış. Bunun hepsi işte bir hafta sürdü.
O zaman, nefsimize mağlup olmayıp ders kağıdını verdiğimiz için, Rabb’imize çok şükrettik. Elhamdülillah o kız o kağıtla gitti.
Demek yanımızda gördünüz ha? Sübhanellah!.. Hamdü senalar olsun, Cenâb-ı Halik’ımız ezeli bağla o bağı bağlamış. Bunlar hep ezeli taksimattır.
Değil bir haftalık, bir günlük dahi olsa, orduya ilhak etti mi iş değişiyor. Allah’ımız lütfundan ayırmasın. İş orduya alınmakta...” (24 Nisan 1976)
Ahkâm Dahilindeki Sabır:
Yeni bir ihvan hanımı ile olan ibtilâsından bahsetti, bu arada bir de rüyâ anlattı. İçi toprak dolu bir saksı varmış, çiçek yokmuş, içini kurtcuklar kaplamış.
Buyurdular ki:
“Tamam işte efendim. Sizin evinizde çiçek var amma, içerisinde kurt var. O saksıyı ya boşaltmanız lâzım, veyahut Cenâb-ı Hakk hidayet verir de sizi kurtarır.
Âile hayatındaki bu sıkıntıları bildiğim için, çekene çok acıyorum ve kalben üzüntümü size bu şekilde ifâde ediyorum. Allah’ım ya ıslah etsin, ya da kurtarsın. Öyle kadın var ki yakını yabancıdır, yabancı ise yakınıdır. Nefsimden ve kadının şerrinden Allah’ıma sığınırım.
Ahkâmdan dışarı çıktığı zaman iş değişir. Biz sizi üzüyor diye üzülmüyoruz, Ahkâm hâricindeki hareketlerine üzülüyoruz. Attığı adımı takip edin, ahkâm haricinde hareket ettirmeyin.
Ahkâmı çiğnemediği müddetçe diğer hususlarına sabretmeniz gerekir. Yoksa sizi üzmüş, sizi kırmış, bunlar mevzu değil efendim. Size hakaret etmekle zarar etmiş olmazsınız. Sabredeceksiniz, derecenizi alacaksınız. Sabır çok iyidir, yalnız ahkâm dahilinde iyidir.
Efendi Hazretleri belki de vâlide hanım yüzünden ermiştir. Derecesinin artmasına vesile olmuştur. Çünkü vâlide hanım çok celâlli idi. Efendi Hazretleri ise çok kemâlli idi. Celâliyet, kemâliyetin yükselmesine vesile oluyor.”
Kardeşimize ayrıca şu sözü de söylediler:
“Fazla ileriye giderse, size çok acırsam ona iyilik getirmez. Atlar atlar, ondan sonra da kuyuya düşer.” (3 Şubat 1983)
Dargınları Barıştırmak:
Zât-ı devletlerinin de tanıdığı birkaç müslüman ortaklık kurmuşlar, fakat zamanla aralarında şiddetli bir çekişme başlamış. Onları yakından tanıyan bir kardeşe şu sözleri söylediler:
“Kâmil insanlarda dargınlık pek yaşamamalı. Hakk Celle ve Alâ Hazretleri kelâm-ı kadim’inde buyurur ki:
‘Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya bir iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin sözünde hayır vardır. Kim Allah’ın rızâsını kazanmak için bunları yaparsa, biz ona büyük bir makâfat vereceğiz.’ (Nisâ: 114)
Dargınları barıştırmada çok hayır var. Onu da siz alırsınız inşaallah. Siz onları yakından tanıyorsunuz, meseleye vâkıfsınız.
Araya şeytan girmiş, başka bir şey değil. Yusuf Aleyhisselâm aradan bir çok hadiseler geçtiktan sonra babası ile karşılaştığı zaman:
‘Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozdu.’ buyurdu. (Yusuf: 100)
Kardeşlerini hiç suçlamadı. Şeytan aradan çıkarılırsa bu iş hallolur.” (4 Temmuz 1983)
Kurbandaki Hikmetler:
– Efendim bir hanım ihvan bugün mühim bir ameliyat geçirecek. Bu gece mânâda bu hususla ilgili olarak: ‘Yâhu şu kızın kurbanının kesin de kurtulsun!’ buyurdunuz.
– Hemen bir kurban kessinler efendim, hemen kessinler. ‘Allah’ım sırf senin rızân için kesiyorum, bu kadının kurtuluşuna vesile kıl!’ diye niyaz edilip o niyetle kesilecek.
Bir kardeşimizin ikiz çocuğu olmuştu. Baktık bir tehlike görünüyor. Onlar bize durumun iyi olduğunu söylemişlerdi. “Hayır dedik, Cumartesi’ye kadar tehlike büyük. O zamana kadar kurtulup kurtulmayacağı belli değil.”
Cumartesi günü annesinin adını verdikleri çocuk öldü. Küçüğü gitti, büyüğü kaldı. Bu sefer baktık diğerinin de durumu nazik. “Hemen kurban kesin! Allah-u Teâlâ dilerse bu kurbanın yerine onu bağışlar.” dedik. Hemen kestiler, ötekisini kurtardı Hazret-i Allah. (4 Temmuz 1983)
Lâfzatullah’ın Nuru:
“Bir sohbetlerinden:
Gizli bir hususu arzedelim:
Farz-ı muhal ki birisini seviyorsun, o sevgi ve sureti senin kalbine nakşediliyor. Lâfzatullah çektiğin zaman kalbine nakşolduğu gibi, o sevgi de kalbe nakşediliyor. Ehl-i hakikat baktığı zaman senin kalbini görebiliyor, o nakışları da görüyor.
Hakk’ı seversen, zikrini yaparsan, Hakk’ın tecelliyâtına mazhar olursun. Lâfzatullah’ın nuru kalbine nakşolunur.
Nefsin haz ve istekleri de böylece kalbine nakşolunuyor, bunların hepsi ayrı ayrı bir perde oluyor, Hakk’tan uzaklaşmaya vesile oluyor, Hakk’ın kalbe tecellîsine mâni oluyor.” (7 Temmuz 1982)