Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (13)
Bugün üstte yarın alttayız. Ne olur ne olmaz diye kitapların hazırlanmasına çok acele ediyoruz. İlk kitap yazıldığında kitapların başlangıcı da böyle oldu belki ahirete beni çekerler diye acele acele ikinci kitap hazırlandı.
Kabe-i Muazzama'daydım, bir gün Ravza-i Mutahhara'ya vardığım zaman benim işim bitti zannıyla; 'Beni lütfen alın!' dedim. O büyük bir cehaletti aslında. 'Ne zaman alacağımızı biz biliriz!" buyurdular.
'O zaman bana iki şey lütfedin' dedim. 'Birisi Resulullah Aleyhisselâm hakkında bir kitap yazayım; Nûr-i Muhammedî, hiç kimseye vermediğinizi bana verin.
İkincisi; İlâhi görüşe ait bir kitap yazayım, 'İlâhi Görüş Birliği'ne Dâvet' dedim.
Orada verildi bunlar. Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun ki, o zaman alsalardı bunların bir tanesi olmayacaktı. "Ne zaman alacağımızı biz biliriz!" dediler. O zaman işimiz bitti.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in şöyle bir niyazı var:
"Başına gelen bir musibetten dolayı hiç kimse ölümü istemesin. Eğer istemekten başka çare yoksa; 'Allah'ım! Benim için yaşamak hayırlı ise beni yaşat, ölüm daha hayırlı ise beni öldür' desin." (Müslim: 2680)
Çünkü hayır O'nun kudretinde. Orada yanıldım, burada yanılmayayım.
Sahibimize gerçekten çok şükredelim. Bizi buraya kapatmış, dünyadayken ahiret hayatını yaşatıyor. Dünyanın her şeyinden bizi uzaklaştırmış. Çünkü bugün seyyiat zamanı, afât zamanı. Bizi gizlemiş buraya koymuş, ahiret hayatıyla meşgul. Bunlar ahiret hayatının bir benzeri. Bu ahiret hayatı şöyle; huzurla kâim. Fakir ikinci sohbette şöyle bir şey söylemiş; 'Ulvi hayat, sufli hayat. Ulvi hayatı yaşayanlar karınları açtır, gözleri yaşlıdır, boyunları büküktür amma gönül zenginliğinde yaşarlar. Sufli hayatı yaşayanlar ise yiyeyim içeyim. Çukura girince eyvah!'
Bir Hadis-i şerif'te Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
"Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet marifetullahtır."
Onun için cennet dediğin ister dünyada, ister kabirde. Kabir bir perdedir zaten. O perdenin altına giren nereye girerse oraya koyar.
Bir diğer Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî)
Binaenaleyh o kabir bir perdedir. Ürkmemek lâzım. Ben kabri birkaç defa rüyâmda gördüm.
İlk görüşümde; kabirdeyim. Sırtımda küçücük bir taş, biz kabirden ne kadar korkuyorduk, kabir ne kadar rahatmış şu taş olmasa. Uyandım o taş yatakmış onu attım. Hayatım boyunca halı üstünde yattım. Çünkü o beni uyutmuyordu. Kış-yaz üç saat uykum vardı. Bir de örtünmezdim. Dolayısıyla zaten vücudun aşağıya fazla tahammülü yoktu. Amma ayakta durmak zorundayım.
Nasıl olurdu bilmiyorum amma bir çok defa vücudum yığılırdı. Yalnız kendimi yerde bulurdum. Kalktığım zaman hemen devam ederdim. Binaenaleyh o âlem de başka bir âlem. Şimdi vücudumun takati yok. O zaman beş-altı saat ayakta dururdum, şimdi üç-dört saatte zorlanıyorum ve böyle yattığım zaman pide gibiyim. Bitmiş oluyor, yorulmuş oluyor.
Fakat o hayat güzel bir hayat. Yalnız O'nunla meşgulsün, O'nunla berabersin. Dünyada geçim için çalışıyorsun, amma O'nunla hayat hiçbir şeye benzemez, onun için:
"Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet marifetullahtır."
Niçin? O'nunla olduğu için. O'nunla olanın cennetle ne işi var?
Amma hayat bu hayat. Şükredelim sahibimize.
Nasıl şükretmeliyiz? Allah'ım şükrümüzü artırsın. Bize şükür sermayesi ihsan versin. O'nunla O'na şükretmiş olalım. Çünkü beşerin şükretmesi mümkün değil. Bazen göz yaşlarım şükreder. Çünkü mahlûk olduğum için vücudum aciz, sözlerim aciz kalıyor. Allah'ım kendi katından bize şükür ihsan et.
Rüyâmda ikinci kez kabir gördüğümde; kabirde floresanlar vardı.
Üçüncü gördüğümde; uzun bir koridordan geçiyordum. Bir oda, odada karyola var. Güneş var, perdelerini dahi çekebiliyorsun. Orayı gösterdiler, geniş bir yer, güneş vuruyor.
Sıkıntıya, üzüntüye lüzum yok. O'na teslimiyet göster, O'nunla olmak hayattır, O'nsuz yaşamak vefattır. Kabir bir perdedir.
Allah'ım kabirde de ubudiyet için bana bir yer hazırla diyorum. Çünkü hayat ibadetle kaim.
•
Ziyarete gelenlere şöyle buyurdular:
Yukarda oturun, aşağıda oturmak daha iyi, fakat ben yukarıda oturduğum için birisi aşağıda oturduğu zaman utanıyorum ve üzülüyorum.
Aşağıda oturmanın iyiliği şöyle;
Düzce'de misafir odasında kapının yanında bir puf var. Ben hep o pufta oturdum. Niçin? Rabb'im bana orayı sevdirmiş. Erkek gelir, kadın gelir, çocuk gelir, herkes yukarda otururdu. Fakat o halden Hakk Celle ve Alâ Hazretleri hoşlanmış ve bana oranın sırrını açıverdi bir gün: "Bilseydim diz üstünde otururdum." dedim. Rabb'imin böyle hoşlandığını görünce.
Rabb'imin açık olarak râzı olduğu iki yer var; eskiden İzmir'e giderdik, sohbet yapar dönerdik. Fakat bu sohbetlerde yemek dahi yemezdik, çay içer dönerdik. Bir gün Bornova'ya erken gittik. Erken gidince dedik ki: "Ev sahibine külfet etmeyelim. Bir boğaz değil mi doyarız." Peynir, domates, ekmek aldık, bir kenara çekildik yedik. Gideceğimiz yere gittik, iki oda tıklım tıklım dolmuş. Geleceğimizi biliyorlar: "Buyrun yemek yiyelim" dediler. "Biz yemek yedik" dedik. Rabb'im ondan o kadar hoşlanmış ki.
Şuradan anlaşılıyor ki, beşeriyete külfet olmamayı ve herkesten aşağı, küçük olmayı nefse alıştırmalı.
Bu Hadis-i şerif şöyle gelir:
"Allah için tevâzu gösteren kimseyi Allah yükseltir." (Camiüssağir)
Ama;
"Bir kimse kendini büyük zannedip insanları küçük görürse Cenâb-ı Allah o kimseyi hakir eder." (İbn-i Mace)
Onun için o hâl gözümün önünden gitmiyor. Aşağıda oturmak çok iyi amma burada birisi oturursa ben üzülüyorum ve mahcup oluyorum. Aşağıda oturmama benim vücudum ve ayağım müsait değil. Burada dahi siz farkında değilsiniz, burada oturduğum zaman arkadan kuvvet alıp öyle konuşuyorum. Ses telleri artık bitmiş, Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun yaş seksen beni ayakta tutuyor. Burada çok iş var. Bir doktor var diyor ki: "Sen burada Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla ayaktasın. Yoksa mümkün değil."
Şükretmeyim mi Rabb'ime? Yaş seksen iş çok ama ben her tarafı idare etmek zorundayım. Artık bitmiş vücut gitmiş. Buna rağmen beni ayakta tutana sonsuz şükürler olsun.
•
Büyüklük O'na mahsus, yükseklik O'na mahsus. Kula mahcubiyet, mütevazilik gerek. Bizi yaratışına bir bakın! Zerre hakir.
"Ey kulum! Yaratılışına bir bak, bir de sahibini tanı. O halden seni bu hale çevirene şükret."
Ama tekrar oraya döndürecek. O bir tohumdur. Tekrar oradan gideceksin. Bu merhaleleri düşün. Âkıbetine yönel!
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (13)
Bugün üstte yarın alttayız. Ne olur ne olmaz diye kitapların hazırlanmasına çok acele ediyoruz. İlk kitap yazıldığında kitapların başlangıcı da böyle oldu belki ahirete beni çekerler diye acele acele ikinci kitap hazırlandı.
Kabe-i Muazzama'daydım, bir gün Ravza-i Mutahhara'ya vardığım zaman benim işim bitti zannıyla; 'Beni lütfen alın!' dedim. O büyük bir cehaletti aslında. 'Ne zaman alacağımızı biz biliriz!" buyurdular.
'O zaman bana iki şey lütfedin' dedim. 'Birisi Resulullah Aleyhisselâm hakkında bir kitap yazayım; Nûr-i Muhammedî, hiç kimseye vermediğinizi bana verin.
İkincisi; İlâhi görüşe ait bir kitap yazayım, 'İlâhi Görüş Birliği'ne Dâvet' dedim.
Orada verildi bunlar. Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun ki, o zaman alsalardı bunların bir tanesi olmayacaktı. "Ne zaman alacağımızı biz biliriz!" dediler. O zaman işimiz bitti.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in şöyle bir niyazı var:
"Başına gelen bir musibetten dolayı hiç kimse ölümü istemesin. Eğer istemekten başka çare yoksa; 'Allah'ım! Benim için yaşamak hayırlı ise beni yaşat, ölüm daha hayırlı ise beni öldür' desin." (Müslim: 2680)
Çünkü hayır O'nun kudretinde. Orada yanıldım, burada yanılmayayım.
Sahibimize gerçekten çok şükredelim. Bizi buraya kapatmış, dünyadayken ahiret hayatını yaşatıyor. Dünyanın her şeyinden bizi uzaklaştırmış. Çünkü bugün seyyiat zamanı, afât zamanı. Bizi gizlemiş buraya koymuş, ahiret hayatıyla meşgul. Bunlar ahiret hayatının bir benzeri. Bu ahiret hayatı şöyle; huzurla kâim. Fakir ikinci sohbette şöyle bir şey söylemiş; 'Ulvi hayat, sufli hayat. Ulvi hayatı yaşayanlar karınları açtır, gözleri yaşlıdır, boyunları büküktür amma gönül zenginliğinde yaşarlar. Sufli hayatı yaşayanlar ise yiyeyim içeyim. Çukura girince eyvah!'
Bir Hadis-i şerif'te Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
"Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet marifetullahtır."
Onun için cennet dediğin ister dünyada, ister kabirde. Kabir bir perdedir zaten. O perdenin altına giren nereye girerse oraya koyar.
Bir diğer Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî)
Binaenaleyh o kabir bir perdedir. Ürkmemek lâzım. Ben kabri birkaç defa rüyâmda gördüm.
İlk görüşümde; kabirdeyim. Sırtımda küçücük bir taş, biz kabirden ne kadar korkuyorduk, kabir ne kadar rahatmış şu taş olmasa. Uyandım o taş yatakmış onu attım. Hayatım boyunca halı üstünde yattım. Çünkü o beni uyutmuyordu. Kış-yaz üç saat uykum vardı. Bir de örtünmezdim. Dolayısıyla zaten vücudun aşağıya fazla tahammülü yoktu. Amma ayakta durmak zorundayım.
Nasıl olurdu bilmiyorum amma bir çok defa vücudum yığılırdı. Yalnız kendimi yerde bulurdum. Kalktığım zaman hemen devam ederdim. Binaenaleyh o âlem de başka bir âlem. Şimdi vücudumun takati yok. O zaman beş-altı saat ayakta dururdum, şimdi üç-dört saatte zorlanıyorum ve böyle yattığım zaman pide gibiyim. Bitmiş oluyor, yorulmuş oluyor.
Fakat o hayat güzel bir hayat. Yalnız O'nunla meşgulsün, O'nunla berabersin. Dünyada geçim için çalışıyorsun, amma O'nunla hayat hiçbir şeye benzemez, onun için:
"Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet marifetullahtır."
Niçin? O'nunla olduğu için. O'nunla olanın cennetle ne işi var?
Amma hayat bu hayat. Şükredelim sahibimize.
Nasıl şükretmeliyiz? Allah'ım şükrümüzü artırsın. Bize şükür sermayesi ihsan versin. O'nunla O'na şükretmiş olalım. Çünkü beşerin şükretmesi mümkün değil. Bazen göz yaşlarım şükreder. Çünkü mahlûk olduğum için vücudum aciz, sözlerim aciz kalıyor. Allah'ım kendi katından bize şükür ihsan et.
Rüyâmda ikinci kez kabir gördüğümde; kabirde floresanlar vardı.
Üçüncü gördüğümde; uzun bir koridordan geçiyordum. Bir oda, odada karyola var. Güneş var, perdelerini dahi çekebiliyorsun. Orayı gösterdiler, geniş bir yer, güneş vuruyor.
Sıkıntıya, üzüntüye lüzum yok. O'na teslimiyet göster, O'nunla olmak hayattır, O'nsuz yaşamak vefattır. Kabir bir perdedir.
Allah'ım kabirde de ubudiyet için bana bir yer hazırla diyorum. Çünkü hayat ibadetle kaim.
•
Ziyarete gelenlere şöyle buyurdular:
Yukarda oturun, aşağıda oturmak daha iyi, fakat ben yukarıda oturduğum için birisi aşağıda oturduğu zaman utanıyorum ve üzülüyorum.
Aşağıda oturmanın iyiliği şöyle;
Düzce'de misafir odasında kapının yanında bir puf var. Ben hep o pufta oturdum. Niçin? Rabb'im bana orayı sevdirmiş. Erkek gelir, kadın gelir, çocuk gelir, herkes yukarda otururdu. Fakat o halden Hakk Celle ve Alâ Hazretleri hoşlanmış ve bana oranın sırrını açıverdi bir gün: "Bilseydim diz üstünde otururdum." dedim. Rabb'imin böyle hoşlandığını görünce.
Rabb'imin açık olarak râzı olduğu iki yer var; eskiden İzmir'e giderdik, sohbet yapar dönerdik. Fakat bu sohbetlerde yemek dahi yemezdik, çay içer dönerdik. Bir gün Bornova'ya erken gittik. Erken gidince dedik ki: "Ev sahibine külfet etmeyelim. Bir boğaz değil mi doyarız." Peynir, domates, ekmek aldık, bir kenara çekildik yedik. Gideceğimiz yere gittik, iki oda tıklım tıklım dolmuş. Geleceğimizi biliyorlar: "Buyrun yemek yiyelim" dediler. "Biz yemek yedik" dedik. Rabb'im ondan o kadar hoşlanmış ki.
Şuradan anlaşılıyor ki, beşeriyete külfet olmamayı ve herkesten aşağı, küçük olmayı nefse alıştırmalı.
Bu Hadis-i şerif şöyle gelir:
"Allah için tevâzu gösteren kimseyi Allah yükseltir." (Camiüssağir)
Ama;
"Bir kimse kendini büyük zannedip insanları küçük görürse Cenâb-ı Allah o kimseyi hakir eder." (İbn-i Mace)
Onun için o hâl gözümün önünden gitmiyor. Aşağıda oturmak çok iyi amma burada birisi oturursa ben üzülüyorum ve mahcup oluyorum. Aşağıda oturmama benim vücudum ve ayağım müsait değil. Burada dahi siz farkında değilsiniz, burada oturduğum zaman arkadan kuvvet alıp öyle konuşuyorum. Ses telleri artık bitmiş, Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun yaş seksen beni ayakta tutuyor. Burada çok iş var. Bir doktor var diyor ki: "Sen burada Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla ayaktasın. Yoksa mümkün değil."
Şükretmeyim mi Rabb'ime? Yaş seksen iş çok ama ben her tarafı idare etmek zorundayım. Artık bitmiş vücut gitmiş. Buna rağmen beni ayakta tutana sonsuz şükürler olsun.
•
Büyüklük O'na mahsus, yükseklik O'na mahsus. Kula mahcubiyet, mütevazilik gerek. Bizi yaratışına bir bakın! Zerre hakir.
"Ey kulum! Yaratılışına bir bak, bir de sahibini tanı. O halden seni bu hale çevirene şükret."
Ama tekrar oraya döndürecek. O bir tohumdur. Tekrar oradan gideceksin. Bu merhaleleri düşün. Âkıbetine yönel!