Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (15)
Zât-ı âlileri'ne mektup yazan bir kardeşimize cevaben gönderdikleri bir mektuplarını istifadenize arz edelim:
"Pek Muhterem ve Aziz kardeşimiz!
Göndermek lütfunda bulunduğunuz tahrirname-i münevverenizi alıp mütalâasıyla mahzuz oldum. Mâlum-u fazilaneleriniz olduğu üzere kitabın bazı yerlerinde geçer. "Nefis kâfirdir."
Zira Âyet-i kerime'de:
"Nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder." buyuruluyor. (Yûsuf: 53)
Her fırsatta küfrünü izhar etmek ister. Bu düşmanla en güzel, en ciddi şekilde mücadele etmek için gönderilmiş bulunuyoruz. Ve o size küfrü tanıtmaya çalışırken siz de hemen onun karşısına geçin ve ona imanı telkin edin. Zayıf duruma düşürmek için en mühim iki ilâç vardır.
Birisi; onu aç bırakmak, çokca aç bırakmak, diğeri de ölümü düşünmek. Çünkü bu iki şeyden nefis hiç hazetmez.
Tedavi şekline gelince;
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Şeytan insanoğlunun kalbine nüfuz etmek için istilâ eder. Lâkin kalp Cenâb-ı Allah'ı zikredince ümitsiz olarak geri çekilir. Unutursa istilâ eder." (Nevâdir-ül usûl)
Şeytan kalbi boş bulursa istila eder ve hükmünü icra eder. Kalpte Allah'ın zikri, Resulullah'ın salât-ü selâm'ı ve Râbıta bulunursa yani bu üçünden herhangi biri bulunursa nefis kalbi istilâ edemez meyus olur geri döner.
Zikrullah şeytanı uzaklaştırır, kişiye Allah-u Teâlâ'nın hoşnutluğunu kazandırır.
"Zikrullah kalplerin şifâsıdır." (Münâvî)
Hadis-i şerif'i mucibince, Allah-u Teâlâ'yı çok zikretmek gerekmektedir.
Zikrullah ile; kalp, ruh, sır, hâfâ, ahfâ odaları nefsin işgalinden kurtulur. En son nefs-i kül odası da kurtarılırsa, hâkimiyet ruhun eline geçer, letâif ampulleri yanar, kişi bütün kötülüklerden pişmanlık duyar, bir daha yapmadığı gibi düşünmekten de sıyrılır.
Artık o kişi ahlâk-ı zemimeden arınmış, hayvânî sıfatlardan kurtulmuş olur. Kemâl yollarını bulur. Bütün uzuvları ahkâm çerçevesinde hareket etmeye başlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Mümin-i kâmil olanlar Allah katında bazı meleklerden de efdaldir." (İbn-i Mâce)
Bu fazilet, kişinin nefsine galebe çalması ile mümkündür.
Bunun sırf sebebi, nefisle mücadele ettiğinden, ruhunu yükseltmesinden ileri gelir. Bunun için bu hâl geldiğinde, nereden ve kimden geldiğini anlamış olacağız. Hemen o anda kâfiri kalpten çıkarmak için Hazret-i Allah'a sığınacağız. Zikir ve fikirle meşgul olacağız. Allahümme salli, Allahümme barik salât-ü selâmlarını euzü besmele ile çokça okuyacağız. Râbıta yapacağız. O kâfir ancak dize gelir.
Şu Hadis-i şerif'i de hatırlatmayı arzuluyoruz ki;
"Benim şeytanım müslüman oldu."
Onunla çok çarpışacağız ki müslüman oluncaya kadar.
Burada hatm-i maruzat eyler, hürmet ve selâmlarımızı arz eder, duâ-i sâlihadan mahrum etmemenizi rica ederim.
Kâfire kızıp orucu bozanlardan etmesin Mevlâ'mız.
Binaenaleyh; nefsin hareketiyle çoluk çocuğa hakaret etmeyelim, hakkımız yok.
Şerefiyle hulul eder, mübarek geceyi tebrik-i müsarat eyler, emsal-i kesiresiyle müşerref olmanızı, feyz ve bereketine mazhar olmanızı niyaz ederiz.
Efendim, sizinle görüştüğümüz zaman muhakkak size okumamız icapeder ve hususiyetle meşgul olacağız."
•
"Kalblerin Anahtarı" Külliyatının "Sözler ve Notlar" serisinin "Sözler ve Notlar 2" isimli büyük boy ciltli kitap baskıdan yeni çıkmış, kendilerine kardeşler tarafından takdim edildiğinde ağlamışlar ve şükür etmişlerdi. (1987)
Zât-ı âlileri kitabın getirildiği ilk günü bir sohbetleri esnasında şöyle anlatmışlardı:
"Pazar günü Bursa'dan kardeş telefon etti; 'Kitap çıktı, müsaade ederseniz geleceğim ve kitabı da getireceğim.' dedi.
'Memnun olurum!' dedim. Takriben bir buçuk iki saat sonra Almanya'dan idareci kardeşten telefon alıyorum.
Diyor ki:
"Burada rahmetli Mustafa Kaplan kardeş bir rüyâ görmüş, onu size arzedeceğim."
Onlar daha yeni ihvan, kitaptan ve kitabın çıkacağından bile haberleri yok.
Kardeşimiz görmüş ki; "Ev kadar yüksek bir kayanın üzerinde sanki sehpa gibi imiş, üzerinde bir kitap var, beğenilmiş. Cebrâil Aleyhisselâm o esnada yukarıdan aşağıya indiriyormuş ve: 'Bu kitap Hakk, bu kitap elbet doğrudur, elbet doğrudur, elbet doğrudur!' diyormuş. Cebrâil Aleyhisselâm'ın kanatları var, uçak gibi ama insan şeklinde ve sonra kitabı alıp götürüyormuş..."
Daha elime geçmedi, nasipse biraz sonra gelecek inşallah dedim.
İlâhî takdirden, ilâhî tasdikten geçmiş. Üç saat sonra kitap elime geçti."
Bu rüyâ üzerine ilk basılan kitabın o anda gelmiş olması mânidardır. Zira ciltli kitapların ilki olarak "Sözler ve Notlar 2" çıkmış daha sonra 1. cilt çıkmıştır. Bu ciltler daha sonra 10. cilde kadar devam etmiş Külliyat'ta 40'a yaklaşmıştır.
Külliyata Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla Kur'an-ı kerim'in tamamı girmiştir. Bu nedenle bu külliyat; Âyet-i kerime'lerin zâhiri, bâtıni ve ledûni tefsiri mahiyetindedir elhamdülillah...
Hep O'nun ihsanı hep O'nun ikramı...
Bir şey bilmiyordum ki söyleyeyim. Bir gün tahsilim yok ki okuyayım. Bu ilim benim değil. Bu ilim ne verilmiş ise ne dökülmüş ise odur. Doğrudan doğruya İlmullah'tır. Bu yüzden bu kitaplar ilâhi tasdikle mühürlenmiştir.
•
Bir kardeşimizin hanımına "Kızım sen benim kızımsın, sen benim kızımsın!" buyurmuşlardı.
O gece o "Kızım!" dedikleri hanımın annesi bir mânâ görüyor.
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir kızı olmuş ve bu kız kendi yatağında yatıyormuş."
Memleketlerine döndüklerinde annesi dün gece böyle böyle rüyâ gördüm deyince karı-koca ağlamışlar.
•
İnmiş ve inecek belâları Allah-u Teâlâ dilerse sevdikleri ile kaldırır.
Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır." (Nevâdir-ül Usül)
Bunun kalkması için nasıl duâ ederim:
"Allah'ım! Sen affedicisin, affı seversin bizi affeyle. Vech-i kerim'in nuru hürmetine, Arş-ı azim'in hakkı için isyanımızı, günahımızı bağışla bizi rüsva eyleme..."
•
"Bizim gayemiz ürkütmek değil çekmektir. Fakir de ki: 'Sen her şeyden evvel kişiyi kendisi ile barıştır, sonra Hakk'a ulaştır.'
Allah-u Teâlâ'yı sevdirmeye çalışmalı. Bu iş 'Sev!' demekle olmaz, sevdirmek için lüzumlu iş ve hareketleri onun önüne koy, o yemeği yesin, yedikten sonra lezzetini duysun."
•
"Sen azâmet-i ilâhîyi ikrar etmezsen, âcizliğini itiraf etmezsen, Resulullah Aleyhisselâm'ın nur olduğunu, sebeb-i mevcûdât olduğunu kabul etmezsen, sana nur nereden gelecek?"
•
"Dünya bir gemidir, içine su girerse batacağı gibi, dünya muhabbeti kalbe girerse kişi batmaya mahkûmdur. Dünyadan murad Allah'tan gayrı şeyin kalbe girmesidir. Yoksa kalbin haricinde bulundurulduğu zaman her şeye mâlik olsa bile zarar vermez. Bu noktayı ayırmak lâzım.
Daha açık arzetmek gerekirse; ihsân-ı ilâhî deniz gibidir, beden ise bir gemi gibidir. Her şeyin O'nun ve O'ndan olduğunu bilirsen, o nimetleri yerinde kullanırsan, o denizin içinde geminin yüzdüğü gibi yüzersin. İçinde O'nun ihsanı olduğu halde, o ikram ile beraber Hakk yolda yürürsün. Fakat bunlara muhabbet ettiğin bir anda batmaya ve cehenneme düşmeye mahkûm olursun."
•
"Biz ancak Allah'tan korkarız, başka kimseden korkmayız."
•
"Önderlik liderlik gayesi güdüp de kendisini beğenenleri Allah-u Teâlâ hiç beğenmez. Makam ve rütbeye sarkanlar, liderlik ve önderliği ön tutanlar, acaba huzur-u ilâhiye nasıl ve ne ile çıkacaklar?
Çünkü bunlar hep kendini beğenmekten ileri gelir. Kendini beğeneni Allah-u Teâlâ beğenmez. Bugün bu hastalık çok sârîdir. Dikkat edin herkesin nefsinde bu yaşıyor. Avamdan tut, müridandan tut herkes böyle. Avam der ki: 'İnsan kendisini beğenmezse çatlar!' Müridan ise kendisini mürid kabul ederek başkasını küçük görür. Halbuki Allah-u Teâlâ bunları katiyetle beğenmiyor.
İşte terakkiyat bunun için lâzım. Amma kim terakki eder? Hafif olan terakki eder, ağır olan terakki edemez. Demir uçmaz, amma tüy uçar. Kendini beğenende varlık olduğu için katiyyen terakki edemez. Bu temsili unutmayın. O beğenmeler lâf! O beğenmelerin Allah-u Teâlâ'ya yaklaşmamaktan başka hiç faydası olmaz. Bütün beğenmeler Allah-u Teâlâ'ya karşı perdedir. O kendisini beğenir, Allah-u Teâlâ da onu beğenmez."
•
"Cenâb-ı Hakk'tan şunu isteyin. 'Allah'ım! beni mânen öyle erdir ki, bir zerre hakir olduğumu bileyim.'
Bunu isteyin. Ben size bunu tavsiye ediyorum. Evvelâ kâmil iman, sonra bu. Bu iki noktayı O'ndan isteyin."
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (15)
Zât-ı âlileri'ne mektup yazan bir kardeşimize cevaben gönderdikleri bir mektuplarını istifadenize arz edelim:
"Pek Muhterem ve Aziz kardeşimiz!
Göndermek lütfunda bulunduğunuz tahrirname-i münevverenizi alıp mütalâasıyla mahzuz oldum. Mâlum-u fazilaneleriniz olduğu üzere kitabın bazı yerlerinde geçer. "Nefis kâfirdir."
Zira Âyet-i kerime'de:
"Nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder." buyuruluyor. (Yûsuf: 53)
Her fırsatta küfrünü izhar etmek ister. Bu düşmanla en güzel, en ciddi şekilde mücadele etmek için gönderilmiş bulunuyoruz. Ve o size küfrü tanıtmaya çalışırken siz de hemen onun karşısına geçin ve ona imanı telkin edin. Zayıf duruma düşürmek için en mühim iki ilâç vardır.
Birisi; onu aç bırakmak, çokca aç bırakmak, diğeri de ölümü düşünmek. Çünkü bu iki şeyden nefis hiç hazetmez.
Tedavi şekline gelince;
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Şeytan insanoğlunun kalbine nüfuz etmek için istilâ eder. Lâkin kalp Cenâb-ı Allah'ı zikredince ümitsiz olarak geri çekilir. Unutursa istilâ eder." (Nevâdir-ül usûl)
Şeytan kalbi boş bulursa istila eder ve hükmünü icra eder. Kalpte Allah'ın zikri, Resulullah'ın salât-ü selâm'ı ve Râbıta bulunursa yani bu üçünden herhangi biri bulunursa nefis kalbi istilâ edemez meyus olur geri döner.
Zikrullah şeytanı uzaklaştırır, kişiye Allah-u Teâlâ'nın hoşnutluğunu kazandırır.
"Zikrullah kalplerin şifâsıdır." (Münâvî)
Hadis-i şerif'i mucibince, Allah-u Teâlâ'yı çok zikretmek gerekmektedir.
Zikrullah ile; kalp, ruh, sır, hâfâ, ahfâ odaları nefsin işgalinden kurtulur. En son nefs-i kül odası da kurtarılırsa, hâkimiyet ruhun eline geçer, letâif ampulleri yanar, kişi bütün kötülüklerden pişmanlık duyar, bir daha yapmadığı gibi düşünmekten de sıyrılır.
Artık o kişi ahlâk-ı zemimeden arınmış, hayvânî sıfatlardan kurtulmuş olur. Kemâl yollarını bulur. Bütün uzuvları ahkâm çerçevesinde hareket etmeye başlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Mümin-i kâmil olanlar Allah katında bazı meleklerden de efdaldir." (İbn-i Mâce)
Bu fazilet, kişinin nefsine galebe çalması ile mümkündür.
Bunun sırf sebebi, nefisle mücadele ettiğinden, ruhunu yükseltmesinden ileri gelir. Bunun için bu hâl geldiğinde, nereden ve kimden geldiğini anlamış olacağız. Hemen o anda kâfiri kalpten çıkarmak için Hazret-i Allah'a sığınacağız. Zikir ve fikirle meşgul olacağız. Allahümme salli, Allahümme barik salât-ü selâmlarını euzü besmele ile çokça okuyacağız. Râbıta yapacağız. O kâfir ancak dize gelir.
Şu Hadis-i şerif'i de hatırlatmayı arzuluyoruz ki;
"Benim şeytanım müslüman oldu."
Onunla çok çarpışacağız ki müslüman oluncaya kadar.
Burada hatm-i maruzat eyler, hürmet ve selâmlarımızı arz eder, duâ-i sâlihadan mahrum etmemenizi rica ederim.
Kâfire kızıp orucu bozanlardan etmesin Mevlâ'mız.
Binaenaleyh; nefsin hareketiyle çoluk çocuğa hakaret etmeyelim, hakkımız yok.
Şerefiyle hulul eder, mübarek geceyi tebrik-i müsarat eyler, emsal-i kesiresiyle müşerref olmanızı, feyz ve bereketine mazhar olmanızı niyaz ederiz.
Efendim, sizinle görüştüğümüz zaman muhakkak size okumamız icapeder ve hususiyetle meşgul olacağız."
•
"Kalblerin Anahtarı" Külliyatının "Sözler ve Notlar" serisinin "Sözler ve Notlar 2" isimli büyük boy ciltli kitap baskıdan yeni çıkmış, kendilerine kardeşler tarafından takdim edildiğinde ağlamışlar ve şükür etmişlerdi. (1987)
Zât-ı âlileri kitabın getirildiği ilk günü bir sohbetleri esnasında şöyle anlatmışlardı:
"Pazar günü Bursa'dan kardeş telefon etti; 'Kitap çıktı, müsaade ederseniz geleceğim ve kitabı da getireceğim.' dedi.
'Memnun olurum!' dedim. Takriben bir buçuk iki saat sonra Almanya'dan idareci kardeşten telefon alıyorum.
Diyor ki:
"Burada rahmetli Mustafa Kaplan kardeş bir rüyâ görmüş, onu size arzedeceğim."
Onlar daha yeni ihvan, kitaptan ve kitabın çıkacağından bile haberleri yok.
Kardeşimiz görmüş ki; "Ev kadar yüksek bir kayanın üzerinde sanki sehpa gibi imiş, üzerinde bir kitap var, beğenilmiş. Cebrâil Aleyhisselâm o esnada yukarıdan aşağıya indiriyormuş ve: 'Bu kitap Hakk, bu kitap elbet doğrudur, elbet doğrudur, elbet doğrudur!' diyormuş. Cebrâil Aleyhisselâm'ın kanatları var, uçak gibi ama insan şeklinde ve sonra kitabı alıp götürüyormuş..."
Daha elime geçmedi, nasipse biraz sonra gelecek inşallah dedim.
İlâhî takdirden, ilâhî tasdikten geçmiş. Üç saat sonra kitap elime geçti."
Bu rüyâ üzerine ilk basılan kitabın o anda gelmiş olması mânidardır. Zira ciltli kitapların ilki olarak "Sözler ve Notlar 2" çıkmış daha sonra 1. cilt çıkmıştır. Bu ciltler daha sonra 10. cilde kadar devam etmiş Külliyat'ta 40'a yaklaşmıştır.
Külliyata Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla Kur'an-ı kerim'in tamamı girmiştir. Bu nedenle bu külliyat; Âyet-i kerime'lerin zâhiri, bâtıni ve ledûni tefsiri mahiyetindedir elhamdülillah...
Hep O'nun ihsanı hep O'nun ikramı...
Bir şey bilmiyordum ki söyleyeyim. Bir gün tahsilim yok ki okuyayım. Bu ilim benim değil. Bu ilim ne verilmiş ise ne dökülmüş ise odur. Doğrudan doğruya İlmullah'tır. Bu yüzden bu kitaplar ilâhi tasdikle mühürlenmiştir.
•
Bir kardeşimizin hanımına "Kızım sen benim kızımsın, sen benim kızımsın!" buyurmuşlardı.
O gece o "Kızım!" dedikleri hanımın annesi bir mânâ görüyor.
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir kızı olmuş ve bu kız kendi yatağında yatıyormuş."
Memleketlerine döndüklerinde annesi dün gece böyle böyle rüyâ gördüm deyince karı-koca ağlamışlar.
•
İnmiş ve inecek belâları Allah-u Teâlâ dilerse sevdikleri ile kaldırır.
Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır." (Nevâdir-ül Usül)
Bunun kalkması için nasıl duâ ederim:
"Allah'ım! Sen affedicisin, affı seversin bizi affeyle. Vech-i kerim'in nuru hürmetine, Arş-ı azim'in hakkı için isyanımızı, günahımızı bağışla bizi rüsva eyleme..."
•
"Bizim gayemiz ürkütmek değil çekmektir. Fakir de ki: 'Sen her şeyden evvel kişiyi kendisi ile barıştır, sonra Hakk'a ulaştır.'
Allah-u Teâlâ'yı sevdirmeye çalışmalı. Bu iş 'Sev!' demekle olmaz, sevdirmek için lüzumlu iş ve hareketleri onun önüne koy, o yemeği yesin, yedikten sonra lezzetini duysun."
•
"Sen azâmet-i ilâhîyi ikrar etmezsen, âcizliğini itiraf etmezsen, Resulullah Aleyhisselâm'ın nur olduğunu, sebeb-i mevcûdât olduğunu kabul etmezsen, sana nur nereden gelecek?"
•
"Dünya bir gemidir, içine su girerse batacağı gibi, dünya muhabbeti kalbe girerse kişi batmaya mahkûmdur. Dünyadan murad Allah'tan gayrı şeyin kalbe girmesidir. Yoksa kalbin haricinde bulundurulduğu zaman her şeye mâlik olsa bile zarar vermez. Bu noktayı ayırmak lâzım.
Daha açık arzetmek gerekirse; ihsân-ı ilâhî deniz gibidir, beden ise bir gemi gibidir. Her şeyin O'nun ve O'ndan olduğunu bilirsen, o nimetleri yerinde kullanırsan, o denizin içinde geminin yüzdüğü gibi yüzersin. İçinde O'nun ihsanı olduğu halde, o ikram ile beraber Hakk yolda yürürsün. Fakat bunlara muhabbet ettiğin bir anda batmaya ve cehenneme düşmeye mahkûm olursun."
•
"Biz ancak Allah'tan korkarız, başka kimseden korkmayız."
•
"Önderlik liderlik gayesi güdüp de kendisini beğenenleri Allah-u Teâlâ hiç beğenmez. Makam ve rütbeye sarkanlar, liderlik ve önderliği ön tutanlar, acaba huzur-u ilâhiye nasıl ve ne ile çıkacaklar?
Çünkü bunlar hep kendini beğenmekten ileri gelir. Kendini beğeneni Allah-u Teâlâ beğenmez. Bugün bu hastalık çok sârîdir. Dikkat edin herkesin nefsinde bu yaşıyor. Avamdan tut, müridandan tut herkes böyle. Avam der ki: 'İnsan kendisini beğenmezse çatlar!' Müridan ise kendisini mürid kabul ederek başkasını küçük görür. Halbuki Allah-u Teâlâ bunları katiyetle beğenmiyor.
İşte terakkiyat bunun için lâzım. Amma kim terakki eder? Hafif olan terakki eder, ağır olan terakki edemez. Demir uçmaz, amma tüy uçar. Kendini beğenende varlık olduğu için katiyyen terakki edemez. Bu temsili unutmayın. O beğenmeler lâf! O beğenmelerin Allah-u Teâlâ'ya yaklaşmamaktan başka hiç faydası olmaz. Bütün beğenmeler Allah-u Teâlâ'ya karşı perdedir. O kendisini beğenir, Allah-u Teâlâ da onu beğenmez."
•
"Cenâb-ı Hakk'tan şunu isteyin. 'Allah'ım! beni mânen öyle erdir ki, bir zerre hakir olduğumu bileyim.'
Bunu isteyin. Ben size bunu tavsiye ediyorum. Evvelâ kâmil iman, sonra bu. Bu iki noktayı O'ndan isteyin."