İSÂ ALEYHİSSELÂM’IN NÜZULÜ
VE SAHTELER
Hakk’a Uyanlar Bâtıla Sapanlar:
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in gerek kapalı ve gerekse açık olarak Hadis-i şerif’lerinde haber verdiği fitnelerin gün yüzüne çıktığı bir fitne devrinde yaşıyoruz.
Bakıyorsunuz kimi dini kaldırıyor, kimisi kendine malediyor. Bir diğeri namazı, bir diğeri orucu, bir diğeri zekâtı kaldırıyor.
İslâm dinine o kadar saldırılar olacak ki, kâfirler toplanıp Kur’an-ı azimuşşan’ın hükmünü kaldıracaklar, yani değiştirecekler.
Bir çok sapıklar türeyecek. Bu sapıkların içinde kimi uluhiyet, kimi peygamberlik, kimi dabbet’ül-arz, kimi mehdilik davasında bulunacak. Kimi zinayı, kimi faizi, kimi içkiyi mübah sayacak. Hırsızlar alkışlanacak. Hazine yağmalanacak, soygun alenî olacak. Sapık türemeler bir bir, arka arkaya türeyecek.
Hepsi emr-i ilâhi’yi değiştirip kendi kurdukları dinlerine kendi hükümlerine göre karar verecekler. Onlar münafık olduklarını göstermemek ve dini İslâm’ı bozmak için, bu emri almışlar. Herbiri bu icraatı yapıyorlar. Sahte İsâ’nın (Refet Kayserilioğlu) yaptığı gibi.
Allah-u Teâlâ kâfirlerin sapıklık, müminlerin de doğru yolu bulmalarının sebeplerini açıklamak üzere Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“İşte böyle, inkâra sapanlar bâtıla uydular, iman edenler ise Rabb’lerinden gelen Hakk’a uydular.” (Muhammed: 3)
Hakk’a uymak, Hakk ehline uymakla mümkün olur. Çünkü onlar hakkı gerçekleştirmekte ve ona yol göstermekte peygamberlerin vârisleridirler.
Hakk ehline uyan hakikatı bulmuş ve hidayete ermiştir, bâtıl ehline uyan da sapıtmıştır.
“Allah insanlara misallerini işte böyle anlatır.” (Muhammed: 3)
Allah-u Teâlâ her iki zümrenin durumunu bir berzah olarak apaçık beyan ediyor ki, insanlar ibret ve öğüt alsınlar.
Hazret-i İsâ Aleyhisselâm:
Allah-u Teâlâ’nın semaya çektiği, deccal’in fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne göndereceği bir peygamber olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkında, Kur’an-ı kerim’de, Hadis-i şerif’lerde pek çok beyan vardır.
Gerçek gelecek olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, kıyametin en büyük ve en bariz alametlerinden birisidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir.” (Zuhruf: 61)
Onun yeryüzüne inişi ile kıyametin kopmasının yakın olduğu bilinir.
İsâ Aleyhisselâm ölmemiş, semâya çekilmiştir. Cesedi ile birlikte semâda yaşamaktadır. Deccal’in fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne inecektir ve icraatlarını gerçekleştirecektir. Bu husus tevâtür derecesine ulaşmış; Kitap, sünnet ve icmâ ile sabit olmuştur.
Allah-u Teâlâ’nın ahirzamanda kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala göndereceği gerçek İsâ Aleyhisselâm hakkında diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle beyanı vardır:
“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şahit olacaktır.” (Nisâ: 159)
İman edecekler amma, imanları makbul değildir. Çünkü zamanın peygamberi o değil. Ancak Muhammed Aleyhisselâm’a yapılan iman makbuldür.
İsâ Aleyhisselâm’ın şahitlik yapması;
“Ben o zamanın peygamberi değilim, ben onlara Resulullah’ı tavsiye etmiştim.” şeklindedir.
İsâ Aleyhisselâm Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğini işaret etmişti, onun emrini dinlemediler, kendi arzularına uydular.
İman etse müslüman olacak, yahudi veya hıristiyan olmayacak.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde ulül-azm peygamberlerden İbrahim Aleyhisselâm’ın ne hıristiyan ne yahudi olduğunu, Allah’ı bir tanıyan bir müslüman olduğunu haber veriyor:
“İbrahim ne yahudi ne de hıristiyandı. Fakat o Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi.” (Âl-i imran: 67)
Allah-u Teâlâ İbrahim Aleyhisselâm’ın müşrik olmadığını beyan etmekle, yahudilerin ve hıristiyanların müşrik olduklarına işaret etmektedir.
•
Gerçek İsâ Aleyhisselâm’ı Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde tanıtıyor.
“Peygamberlerden söz almıştık. Resulüm! Senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsâ’dan pek sağlam bir söz aldık.” (Ahzab: 7)
Başta Resulullah Aleyhisselâm olmak üzere her biri azim sahibi peygamberlerdir.
“Zekeriyya, Yahya, İsâ ve İlyas’ı da (doğru yola iletmiştik) Hepsi de iyilerdendi.” (En’am: 85)
Hepsi de salâhda son derece kemâle erenlerdendi.
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ın gerçek kişiliğini Âyet-i kerime’sinde beyan buyurmaktadır:
“Meryem oğlu İsâ’ya açık mucizeler verdik ve kudsî ruh ile destekledik.” (Bakara: 253)
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ın peygamberliğini ve faziletini ortaya koyan açık delilleri, İncil’i, İncil’deki öğütleri ve etkileyici ikazları ifade eden Âyetleri; ayrıca beşikte iken konuşma, ölüleri diriltme, anadan doğma gözü kör olanları iyileştirme ve gaybtan haber verme gibi engin mucizeler vermişti.
İsâ Aleyhisselâm annesine nisbet edilerek ismi açıktan söyleniyor. Ki bunlarda İsrailoğulları’nın tam tersine ‘İlâh’ ve ‘Allah’ın oğlu’ diyen hıristiyanların iftiralarına açık bir ret vardır.
İsâ Aleyhisselâm İslâm’ı tebliğ etmiş, kendisine tâbi olmaya çağırmış, Allah’ı anlatmış, ahireti, hesabı, azabı hatırlatmış, sapıklıklarından saplantılarından kurtarmaya çalışmıştr.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Ben size hikmet getirdim. Bir de ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin, doğru yol budur.” (Zuhruf: 63-64)
Cebrâil Aleyhisselâm Ve Hazret-i Meryem:
İsâ Aleyhisselâm’ın dünyaya teşrifleri Cenâb-ı Hakk’ın ululuk ve azametinin bir eseridir. Bunu anlayamadıkları için Allah-u Teâlâ Cebrâil Aleyhisselâm ile Meryem vâlidemiz arasındaki konuşmayı Âyet-i kerime’lerinde şöyle haber veriyor:
“Resulüm! Kitapta Meryem’i de an. Hani o, âilesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti. Sonra onlarla kendi arasına bir perde çekmişti.
Derken biz ona ruhumuzu (Cebrâil’i) göndermiştik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.
Meryem ‘Senden çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkan bir kimse isen (çekil yanımdan!)’ dedi.
Cebrail ‘Ben yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.’ dedi.
Meryem ‘Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
Cebrail ‘Bu böyledir. Çünkü Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Biz onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Bu, önceden kararlaştırılmış bir iştir.’ dedi.” (Meryem: 16-21)
Onun babasız yaratılmasını ezelî ilmi ile takdir etmiş, olmasını kesin olarak kararlaştırmıştır.
“Öyle de olsa, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona ‘Ol!’ der, o da oluverir.
Ona kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek. Onu İsrail oğullarına bir peygamber yapacak.” (Âl-i imran: 47-48-49)
Cebrâil Aleyhisselâm Hazret-i Meryem’in korkusunu gidermek ve kalbini rahatlatmak için ona hakikatı anlattı. Sonra elbisesinin yakasından üfledi ve yanından ayrıldı. Hazret-i Meryem o anda İsâ Aleyhisselâm’a hamile kaldı.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim: 12)
“Irzını iffetle korumuş olan (Meryem’i) de an. Biz ona ruhumuzdan üflemiş, kendisini de oğlunu da âlemler için bir mucize kılmıştık.” (Enbiyâ: 91)
Hazret-i Meryem gönlünü o derece Allah-u Teâlâ’ya vermişti ki, melekler kendisine hitap etmeye müjdeler vermeye başlamıştı.
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ın doğumu hakkında şüpheleri gidermek için Âyet-i kerime’lerinde herşeyi uzun uzadıya açıklıyor:
“Melekler demişlerdi ki:
Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelime’yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ’dır. Mesih’tir, dünyada da ahirette’de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır.” (Âl-i imran: 45)
Mucize Doğum:
Nihayet zamanı geldiğinde Hazret-i Meryem doğum yaptı:
Bu mucize doğum hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Hiç şüphe yok ki, İsâ’nın babasız dünyaya gelişi de Allah nezdinde Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona ‘Ol!’ dedi, o da oluverdi.” (Âl-i imran: 59)
Halk arasında kocası olmayan bir bakire olarak bilinen Hazret-i Meryem’in kucağında çocukla görenler şaşırdılar. Hakkında kötü düşünceler beslemeye ve tahkir etmeye kınamaya başladılar.
Bu hadise de Kur’an-ı kerim’de veciz bir şekilde beyan buyurulmaktadır:
“Nihayet çocuğu kucağında taşıyarak kavmine getirdi.
Dediler ki:
Ey Meryem! Hakikaten sen çok tuhaf bir iş yapmışsın.
Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz değildi.” (Meryem: 27-28)
“Bunun üzerine çocuğu gösterdi. ‘Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?’ dediler.” (Meryem: 29)
“Çocuk şöyle dedi:
Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.
Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz kılmamı, zekât vermemi emretti. Beni anneme hürmetkâr kıldı, baş kaldıran bir bedbaht yapmadı.
Doğduğum gün de, öleceğim gün de, diri olarak kabirden kaldırılacağım gün de bana selâm olsun.” (Meryem: 30-33)
İsâ Aleyhisselâm bu sözleri söylediği zaman birkaç günlük bir bebek idi ve yaşıtları gibi konuşma zamanı gelinceye kadar bir daha da konuşmamıştır.
İsrailoğulları Hazret-i Meryem’in zinâ ettiğini sanarak, kendisini taşlayıp öldüreceklerdi. Fakat beşikteki çocuğun konuştuğunu görünce serbest bıraktılar.
Halbuki Allah-u Teâlâ Meryem vâlidemiz’in alemlerin kadınlarına üstün kıldığını açıklıyor.
“Melekler demişti ki;
Ey Meryem! Allah seni seçti, tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı.
Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et.” (Âl-i imran: 42-43)
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’dan haber vererek, hem onu hem de annesi Hazret-i Meryem’i insanlar için bir mucize, dilediğine güç yetirici olduğuna kesin bir delil kılmıştır:
“Meryem oğlunu ve annesini bir mucize kıldık.
Her ikisini de yerleşmeye elverişli, suyu bulunan, yüksek bir yere yerleştirdik.” (Müminun: 50)
Halkı Hakk’a Dâvet:
İsâ Aleyhisselâm otuz yaşlarında iken vahiy geldi, peygamberlikle vazifelendirildi.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Sonra onların izleri üzerinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsâ’yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil’i verdik. Ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk.” (Hadid: 27)
“Onların izleri üzerine arkalarından Meryem oğlu İsâ’yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik.
Ve ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önündeki Tevrat’ı tasdik eden İncil’i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.” (Mâide: 46)
•
Kendisini ve peygamberliğini İsrailoğullarına şöyle takdim etti:
“Ben size Rabbinizden bir mucize ile geldim. Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o hemen kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanmışsanız, bunda sizin için bir ibret vardır.
Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmekle beraber size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet getirdim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i imran: 49-51)
•
İsâ Aleyhisselâm’ın birçok mucizesi hakkında Kur’an-ı kerim’de şöyle haber veriliyor:
“Allah’ın, peygamberleri toplayıp da ‘Size ne cevap verildi?’ dediği gün onlar ‘Bizim hiç bir bilgimiz yok, şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin!’ diyecekler.
Allah o zaman şöyle diyecek:
Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Seni kudsî ruh ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.
Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor ve ona üflüyordun, benim iznimle hemen kuş oluyordu.
Anadan doğma körü ve alacalıyı benim iznimle iyileştiriyordun.
Ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun.
İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğin zaman, onlardan inkâr edenler ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.” (Mâide: 109-110)
“Meryem oğlu İsâ şöyle dedi;
Ey Rabbimiz! Bize gökten, bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun.
Bizi rızıklandır, zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.” (Mâide: 114)
Havârîler:
İsâ Aleyhisselâm’ın oniki kadar Havârî denilen talebeleri ve yakın arkadaşları vardı. Havârî, samimi dost ve yardımcı mânâsına gelmektedir. Bunlar Resulullah Aleyhisselâm’ın ashabı gibi, İsâ Aleyhisselâm’a, o hayatta iken iman eden ve sadâkat gösteren müminlerdir.
Allah-u Teâlâ onları Kur’an-ı kerim’inde anmış ve gelecek nesillere övgü ile duyurmuştur:
“İsâ onların inkârlarını hissedince;
‘Allah yolunda yardımcılarım kimlerdir?’ dedi. Havârîler ‘Biziz Allah’ın yardımcıları, Allah’a inandık, şâhid ol ki biz müslümanlarız!’ dediler.” (Âl-i imran: 52)
Havârîler Allah-u Teâlâ’ya karşı samimi imanlarını da şöyle ikrar ettiler:
“Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine inandık, Peygamber’e uyduk. Bizi şâhid olanlarla beraber yaz!” (Âl-i imran: 53)
Havârîlerin bu iman ve arzuları aslında Allah-u Teâlâ’nın kendilerine bir ilhamının neticesi idi.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Havarîlere ‘Bana ve peygamber’ime iman edin!’ diye ilham etmiştim. Onlar da ‘İman ettik, bizim müslümanlar olduğumuza şahid ol!’ demişlerdi.” (Mâide: 111)
Allah-u Teâlâ Ümmet-i Muhammed’e hitap buyurarak, Havarîleri bu fazilet ve meziyetlerinden dolayı onlara misal olarak göstermektedir:
“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun!
Nitekim Meryem oğlu İsâ Havarîler’e ‘Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir?’ demişti. Havarîler de ‘Biziz Allah’ın yardımcıları!’ demişlerdi.” (Saf: 14)
Havarîler daha önceleri makam sahibi, soylu ve zengin kimselerdi. İsâ Aleyhisselâm’a tâbi olduktan sonra, onun uyarması üzerine kendi kazandıkları rızıklarıyla geçinmeye başlamışlardır.
İsâ Aleyhisselâm göğe çekildikten sonra, vasiyetini muhafaza edip talimini yapanlar bunlar olmuş, çoğu, zamanla birer birer şehid edilmişlerdir.
Nezd-i İlâhîye Yükseliş:
İsrailoğulları Romalıların esareti altında zillet içinde yaşıyorlardı. İsâ Aleyhisselâm elinden o kadar parlak mucizeleri gördükleri halde, davetine icabet etmediler. Çünkü kurtarıcı bir Mesih bekliyorlardı. Bu Mesih’in çok mücadeleci bir kişi olacağına ve diğer milletlerin esaretinden kurtararak yahudileri dünyaya hakim kılacağına inanıyorlardı. İsâ Aleyhisselam’ı çok yumuşak ve merhametli gördükleri için, onun Mesih olduğuna inanmadıkları gibi, davetine kulak vermekten insanları alıkoymaya çalıştılar, Fakat başvurdukları her teşebbüs neticesiz kaldı. İman etmek şöyle dursun, Yahya Aleyhisselam gibi İsâ Aleyhisselam’ı da öldürmeye karar verdiler.
İçlerinden birini inanmış gibi göstererek havarîlerin arasına soktular. Toplandıkları yeri ve zamanı öğrenip baskın yapacaklardı.
Fakat Allah-u Teâlâ kendi kurdukları tuzağa kendilerini düşürdü, plânlarını boşa çıkardı.
Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“(Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.” (Âl-i imran: 54)
Allah-u Teâlâ kulu ve Resul’ü İsâ Aleyhisselâm’a vahiyle durumu haber verdi:
“O vakit Allah şöyle buyurdu: Ey İsâ! Ben seni eceline yetireceğim ve seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden tertemiz ayıracağım, sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra da dönüşünüz bana olacak.
İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
İnkâr edip kâfir olanları, dünyada da ahirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Onların hiç yardımcıları da olmayacak.” (Âl-i imran: 55-56)
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ı İdris Aleyhisselâm gibi göğe kaldırdı, onlara ruhsat vermedi. Casus olarak gönderdikleri münâfığı İsâ Aleyhisselâm zannederek yakaladılar ve astılar.
Göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen, olanları ve olacakları bilen Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde kesin bir ifade ile şöyle buyurur:
“Bir de inkâr etmelerinden, Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından ve ‘Allah’ın Resul’ü Meryem oğlu İsâ Mesih’i öldürdük!’ demelerinden ötürü...
Halbuki onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara, benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler.
Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ: 156-157-158)
Hıristiyanlık ve Teslis İnancı:
İsâ Aleyhisselâm göğe yükseltildikten sonra Havarîler İsâ Aleyhisselâm’ın vasiyeti üzerine dinini yaymaya çalıştılar. İnananlar hayli çoğaldı. Fakat zamanla hıristiyanlar da İsrailoğulları gibi yoldan çıktılar, tefrikaya düştüler.
Yahudiler İsâ Aleyhisselâm hakkında, babasız dünyaya geldiğini bahane ederek zinâ çocuğudur dediler, iftira ettiler. Hıristiyanlardan bir kısmı “İlâh” dediler, bir kısmı “İlâhın oğludur.” fikrine saplandılar. Bir başka fırka da “üçten biridir.” demişlerdi.
Hakikat Kur’an-ı kerim’in bildirdiği gibidir. Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm hakkında gerçek dışı beyan ve inançlarda ısrar eden ehl-i kitabın bu müfrit telâkkilerini reddeder, onun da mukarreb meleklerin de Allah’a kul olmaktan asla çekinmeyeceklerini beyan buyurur:
“Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur.
Allah’a ve peygamberine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.
Mesih de Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler.
Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ: 171-172)
Bir Âyet-i kerime’sinde ise şöyle buyurur:
“O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına nümune kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf: 59)
İsâ Aleyhisselâm bir beşerdir, insanlara hidayet yolunu göstermek için Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberlik vazifesi ise halkı Allah’ın birliğine ve yalnız O’na kulluk yapmaya dâvet etmekten ibarettir.
Allah-u Teâlâ hıristiyanların ona ve annesine ulûhiyet isnad etmelerini gözle görülür bir delil ile çürütmektedir.
Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de sıddîka bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi.
Bak! Onlara delilleri nasıl açıklıyoruz? Sonra da bak ki, nasıl yüz çeviriyorlar?” (Mâide: 75)
Kur’an-ı kerim’de Allah-u Teâlâ’nın çocuğu olmaktan münezzeh olduğuna dair beyanlar sık sık ifade buyurulmaktadır:
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Bakara: 116)
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O bundan uzaktır. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiç bir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
De ki: Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflah olmazlar.” (Yunus: 68-69)
“Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.” (Nisâ: 50)
“O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiç bir ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir.” (Furkan: 2)
“Yahudiler ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler. Hıristiyanlar da ‘Mesih (İsâ) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe: 30)
Bu iftiralarından dolayı Allah-u Teâlâ’nın ilâhî gadabına maruz kalmışlardır:
“Rahman çocuk edindi dediler. Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız.
Onlar o Rahman olan Allah’a çocuk iddia ettiler diye, bu sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp çökecekti.
Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek asla yakışmaz.” (Meryem: 88-92)
İsâ Aleyhisselâm kendisine insan olmanın dışında bir sıfat yakıştırmak istiyenlere kul olduğunu hatırlatmak ihtiyacı duymuş ve:
“Ben ancak Allah’ın kuluyum.” buyurmuştur. (Meryem: 30)
Muhataplarına “Beni ilâh edinin.” dememiş:
“Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.” buyurmuştu. (Meryem: 36)
Allah-u Teâlâ Tevhid akidesini temelinden yıkan Üç İlâh (Teslis) inancının doğuracağı elim akibeti haber vermektedir. Allah’tan başka iki ilâh edinenlerle İsâ Aleyhisselâm ilâhî huzurda yüz yüze getirilecekler, Allah’a ve Peygamber’ine iftira edenler hak ettikleri cezayı görecekler.
Kıyamet gününde Allah-u Teâlâ ile İsâ Aleyhisselâm arasında geçecek olan muhavere Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulmaktadır:
“Allah ‘Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara ‘Beni ve anamı Allah’tan başka iki ilâh edinin!’ dedin?’ demişti.
O şöyle dedi:
Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, şüphesiz sen onu bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gaybları bilen ancak sensin.
Ben onlara sadece ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!’ diye bana emrettiğini söyledim.
Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şâhid idim. Beni aralarından aldığında, artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şâhidsin.
Eğer onlara azab edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki sen izzet ve hikmet sahibisin.” (Mâide: 116-117-118)
Yahudiler vaktiyle Allah-u Teâlâ’ya verdikleri sözde durmadıkları gibi hıristiyanlar da ahidlerini bozmuşlar, bunun içindir ki kıyamete kadar aralarına kin ve düşmanlık salınmıştır.
Muhammed Aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiğinde, ehl-i kitabın gizledikleri ve sakladıkları şeylerin çoğunu kendilerine açıklamıştır. Şu kadar var ki yahudi ve hıristiyanlar kendilerini “Allah’ın oğulları ve sevgilileri” sayarak dâvetine karşı çıkmışlardır.
Bu hususta Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Biz hıristiyanız diyenlerden de söz almıştık. Onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık.
Yakında Allah yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (Mâide: 14)
“Ey ehli kitap! Size Resul’ümüz geldi. Kitap’tan gizleyip durduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir çoğundan da geçiyor.
Gerçekten size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.” (Mâide: 15)
“Allah Meryem oğlu Mesih’tir diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır.
De ki: Eğer Allah Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a kim bir şey yapabilecektir?
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah’ın kudreti her şeye yeter.” (Mâide: 17)
“Yahudi ve hıristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilisiyiz.’ dediler.
De ki: O halde neden Allah günahlarınız sebebi ile size azâbediyor? Hayır! Siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.
O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de O’nadır.” (Mâide: 18)
İsâ Aleyhisselâm’a “Allah’ın oğlu” demekle yetinmeyip, daha da ileri giden “Meryem oğlu Mesih rabdır.” diye tutturan, hahamlarını, rahiplerini rabler edinen ehl-i kitabın bu durumları Âyet-i kerime ile ortaya konulmaktadır:
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti.
Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe: 31)
Bu emri dinlemediler, azdılar ve saptılar, şirke düştüler.
Halbuki İsâ Aleyhisselâm’ın dili ile kendilerine şöyle seslenilmişti:
“Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.
Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.” (Mâide: 72)
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamları ve râhipleri rabler edindiler.” Âyet-i kerime’sinin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.
Şöyle ki:
Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine’ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm’a bazı sorular sordu. “Bu âyet bizi âlimlerimizi, rahiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir?” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm;
“Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?” diye sorunca Adiy “Evet böyledir.” diye tasdik etti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir.” (İbn-i Kesir)
Dolayısı ile bu Hadis-i şerif, Allah’ın Kitab’ını kenara iterek; haramı helâl, helâli haram yapanların nefislerini ilâh ve rab ittihaz ettiklerini, onlara uyup peşinden gidenlerin de onları rabler edindiklerini göstermiş olmaktadır. Allah’a inandık deseler bile, bu iddiâlarının inandırıcı olmadığı ortadadır.
İsâ Aleyhisselâm’ın Muhammed Aleyhisselâm’ın Geleceğini İhbârı:
İsâ Aleyhisselâm göğe yükselmeden önce bütün insanlara en büyük müjdeyi vererek şöyle söylemişti:
“Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
Yani;
“Ben, Allah tarafından size bunları bildirmek ve açıklamak için gönderilen bir peygamberim.” diyor.
Görülüyor ki Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin geleceğini bütün peygamberlerine ismiyle ve cismiyle nasıl tanıtmış ve bildirmiştir.
Bu o kadar büyük bir vebaldir ki, hiç bir hıristiyanın ve hiç bir yahudinin bu vebalin altından kurtulması mümkün değildir. Hazret-i Allahın ve ulül-azm bir peygamberin açık bir fermanı var. “Ben bilmiyordum, duymadım.” gibi bir itiraz kabul edilmeyecektir. Binaenaleyh onların İsâ Aleyhisselâm’a yaptıkları iman hiç bir zaman makbul değildir.
Muhammed Aleyhisselâm’ın İsâ Aleyhisselâm’ın Geleceğini İhbârı:
Buraya kadar ki yazımızda İsâ Aleyhisselâm’ı tanıtmaya çalıştık.
İsâ Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğine dair Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem oğlu İsâ âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1018)
Haçın kırılması, hıristiyanlığın yeryüzünden kaldırılması demektir. Dinleri iptal edilince, diğer bir çok bâtıl inançlarının yanında domuz yeme âdetleri de kaldırılmış olacak.
Bu Hadis-i şerif’i teyid eden diğer bir Hadis-i şerif’te ise şöyle buyruluyor:
“Vallahi Meryem oğlu İsâ âdil bir hakem olarak mutlaka inecek ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar, küsüşmeler ve hasetlikler muhakkak surette kalkacak.
(İsâ Aleyhisselâm) İnsanları mala dâvet edecek, fakat malı hiç kimse kabul etmeyecektir.” (Müslim: 155)
Çıkan harplerde çok az insan kalacak. Çünkü 3. dünya harbi bitmiş, yahudiler gitmiş, Çinliler yok olmuş, İsâ Aleyhisselâm gönderilmiş, bir çok hadiseler olmuş, her şey meydanda kalmış.
Yani dünya yüzünde insan az, mal ve servet çok. Hazineler var, fakat insan yok.
•
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Ümmetimden bir tâife, kıyamet gününe kadar hakk için muzaffer bir şekilde mücadeleye devam edecektir.
O zaman Meryem oğlu İsâ da iner. Müslümanların emiri ‘Gel bize namaz kıldır!’ der. Fakat o ‘Hayır! Allah-u Teâlâ’nın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz.’ buyurur.” (Müslim: 155)
Yani Allah-u Teâlâ’nın ona verdiği lütfu tebeyyün ediyor. “Siz Allah-u Teâlâ’nın Resulü’nün nûrunu taşıyorsunuz.” mânâsına gelir.
İsâ Aleyhisselâm dahi Mehdi Aleyhisselâm’ı kabul edecek ve Allah-u Teâlâ’nın tayini olduğu için öne geçmeyecek.
İsâ Aleyhisselâm ki önüne geçmiyor, onun önüne kim geçebilir? Veya karşı gelebilir? Geçtiği zaman durumu ne olur?
Onun nûrunu, onun vekâletini taşıdığı için ulül-azm bir peygamber dahi öne geçemiyor.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te şöyle buyurulmaktadır:
“İnsanlar arasında Meryem oğlu İsâ’ya dünyada ve ahirette en yakın olan benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan doğmuş evlatları gibidir. Dinleri birdir.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1403)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“O’nun peygamberlerinden hiç birini ayırmayız.” buyuruyor. (Bakara: 285)
Onları birbirinden ayırmak emr-i ilâhiye muhalefet etmek demektir.
Onlar gerçek dinde kardeştir, muteber olan da dinde kardeş olmaktır, karında değil. Eğer karında kardeşlik muteber olsaydı Nuh Aleyhisselâm’ın oğlu da dahil olurdu.
Aynı zincir, son bakla...
Yalnız şu var ki, Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm’ın nûrunu Âdem Aleyhisselâm’a taktı. Onun şeref bulması, o nûr sayesindedir. O nûr bütün peygamberan-ı izam hazeratına geçti. Nûr nûra gelince bütün âlemleri kapladı. Sonra o nûr hangi vekile geçtiyse, yine o aynı âlemlerin nûrunu taşıyordu.
Meselâ bir Hadis-i şerif’te buyuruluyor ki:
“Ümmetimin âlimleri benî İsrâil’in peygamberleri gibidir.” (K. Hafâ)
Bu ise yalnız o nûru taşıyana şâmildir.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen diğer bir Hadis-i şerif’lerinde İsâ Aleyhisselâm’ı açık ve net bir şekilde tarif buyuruyorlar.
“Bir gece rüyamda kendimi Kâbe’nin yanında gördüm. Derken öyle karayağız güzeli bir zât gördüm ki, erkeklerden gördüğüm karayağızların en güzeli! Kulaklarına inmiş öyle saçları vardı ki gördüğüm uzun saçların en güzeli! Saçlarını taramış, üzerlerinden su damlıyordu. İki zâta (yahut iki zâtın omuzlarına) dayanarak beyti tavaf ediyordu. ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘Meryem oğlu Mesih’ dediler. Sonra birdenbire son derece kıvırcık saçlı, sağ gözü şaşı bir herifle karşılaştım. Zannedersin ki, gözü salkımdan dışarı fırlamış bir üzüm tanesi. ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘Bu da Mesih Deccal’dir’ dediler.” (Müslim: 169)
İsâ Aleyhisselâm geldiğinde Deccali öldürecektir.
“Allah’ın düşmanı deccal, İsâ’yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi erir.” (Müslim)
Zülmaniyet nûr ile eriyecek.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde de İsâ Aleyhisselâm’ın yeryüzüne indikten sonra hacc ve umre yapacağını haber vermişlerdir:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Meryem oğlu hacc veya umre yahut ikisini birden yapmak için mutlaka fecc-i Ravhâ’da telbiye getirecektir.” (Müslim: 1252)
Ümmet-i Muhammed’in her asırdaki âlimlerinin ileri gelenleri, İsâ Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceği hakkında icmâ etmişler, muhalefette bulunmamışlardır. Ancak bir takım filozoflar inkâra kalkışmışlardır.
İsâ Aleyhisselâm’ı çok sevmeli ve gelmesini de beklemeliyiz, ancak henüz daha gelmiş değil. Bu yüzden bu çıkanların hepsi sahtedir, yalancıdır, soytarıdır.
•
İsâ Aleyhisselâm, göğe yükselmeden önce bütün insanlara en büyük müjdeyi vererek şöyle söylemişti.
“Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
Âyet-i kerime’de buyurulduğu üzere; İsâ Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin geleceğini haber verdiği gibi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğini duyurmuştur.
Biz de size bunları duyurmaya çalışıyoruz. Ve hemen ona uymanızı tavsiye ediyoruz. Ancak sahtelere değil.
Ey kardeş!
Hıristiyan âlemi hakikatı arıyor ve bir gün bulacak. Sen de bu bölücüleri bırak ve hakikatı bul!
Onlar bölücüler kadar muhalefet edemez. Çünkü o “İsâ geldi.” der, “Ben onu bekliyordum.” der, amma bölücü kendi imamını bekler. Onların akibeti çok daha kötü. Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz dinden çıkacaklarını ve bir daha dine girmeyeceklerini, onların hayvandan da daha aşağı olduklarını haber veriyor.
Hıristiyan, İsâ Aleyhisselâm’ın gelmesiyle aradığını beklediğini bulmuş olacak ve fakat bölücü dinden çıktığından ötürü, ne arayacak ne de bekleyecek.
Kurtuluşa ermen için sana bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle hakikatı açıkça beyan ediyoruz.
Yetmişiki fırka dalâlette ve cehennemde olduğu için o bir fırkayı bul. Bölücülerin arasında bulunursan; o bir fırkayı bulamadığın gibi, İsâ Aleyhisselâm’a uymana da mâni olurlar.
Mehdi Aleyhisselâm:
Yalancı imamlardan size çok bahsettik. Gerçekten bir imam gelecek, fakat fakirin tahminine göre bu zamana daha otuz-kırk sene var. Nasibi olan bu hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biat edin.
Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde onun hakkında şöyle buyuruyor:
“Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu İsâ yanınıza indiği zaman durumunuz nasıl olur?” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1406)
Herkes imtihan olacak, böylece iman ile küfür ayrılacak.
Allah-u Teâlâ kime o lütuf nurunu koymuşsa ona tâbi olacak, kime koymamışsa olmayacak.
Önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar, çok büyük harpler var. Şimdiden Hazret-i Allah ve Resulüne sığınmaya bakın.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi esbab-ı istirahat mükemmel olduğu bir zamanda Cenâb-ı Hakk’a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki,) muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun.” (Ahmed bin Hanbel)
Binaenaleyh İsâ Aleyhisselam inecek ve Mehdi Aleyhisselâm’ın arkasında namaz kılacaktır. Beraberce cihad edecekler. Deccali öldüreceklerdir.
“İsâ bin Meryem’in arkasında namaz kılacağı kişi bizdendir.” (İmâm-ı Suyûtî)
Daha Mehdi Aleyhisselâm gelmediği ve daha otuz-kırk sene olduğu bilindiği halde İsâ Aleyhisselâm’la Mehdi Aleyhisselâm’ın beraber olacakları Hadis-i şerif’lerde arzedildiğine göre, bu sahte İsâ nereden çıktı?
Bir diğer Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
“Mehdi bu ümmettendir ve İsâ Aleyhisselâm’a imam olacaktır.” (İmâm-ı Suyûtî)
Ebu Ümame -radiyallahu anh-den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize hitab etti. Deccal’i anarak şöyle buyurdu:
“Medine, körüğün demirin pasını giderdiği gibi içindeki pisliği giderir, o güne kurtuluş günü denir.”
Ümmü Şüreyk:
“Yâ Resulellah! O gün Araplar nerede?” diye sordu.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Onlar o gün az olurlar, imamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytül Makdis’e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği sıra, bir de bakarlar ki İsâ bin Meryem Aleyhisselâm sabah vaktinde inmiştir. Bu imam (Mehdi) İsâ’yı öne geçirmek için arka arka çekilir. İsâ Aleyhisselâm onun omuzlarına elini koyar ve ona der ki: ‘Geç öne namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir.’ Bunun üzerine imamları (Mehdi) onlara namazı kıldırır.” (İbn-i Mâce, Hâkim)
Hülasâ-i kelâm İsâ Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm beraberce İslâm dininin muzafferiyeti için çalışacaklar. Kendilerine verilen vazifeyi bihakkın yapacaklardır.
Sahtelere ise bu vazifeyi kim veriyor? Şeytan...
Ve onlar şeytanın yardımcısı, askeridirler. Bunlar çıkacak fakat biz her zaman olduğu gibi bu mevzuda da Hadis-i şerif’lerin nûr ışığı üzerinde ümmet-i Muhammed’e gerçek İsâ Aleyhisselâm’ın alametlerini belirtiyor ve izah ediyoruz.
•
Şeytanın gönderdiği yalancı İsâ’ların çıkacağını haber veren Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
“Hepsi de Allah’ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz.” (Tirmizi: 2219)
Şimdi deccaliyet devrinin içindeyiz, en son deccale gelinceye kadar devam edecek.
“Şüphesiz ki kıyametin önünde yalancılar zuhur edecektir.” (Müslim)
İşte bu yalancılar bu zamanda mevcuttur. Onların her şeyi yalan ve dolandır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde bu gibilerin durumunu şöyle açıklamaktadır:
“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)
Ey müslüman!
Şeytanın istila ettiği bu sahteler şeytan taraftarıdırlar. Onlara tâbi olan da onlarla beraberdir ve şeytan fırkasındandır. Bu yalancılara kanmayın, onları iyi tanıyın.
Çünkü bunlar yalancıdır, sahtedir, soytarıdır.
Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Ümmetimden yalancılar deccaller vücuda gelir.” (Münâvî)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde onları bize şöyle tanıtıyor:
“Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.” (Kasas: 41)
Allah-u Teâlâ’nın, meleklerin ve müminlerin lâneti üzerlerine olacak, rahmet-i ilâhîden tardedileceklerdir.
Bunlar kimlerdir?
“Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları. Hakk’tan nasıl çevriliyorlar?” (Münâfikun: 4)
Onları halk seçer. Seçtikleri halkı da cehenneme götürürler. Bütün iş ve icraatlarının hepsi ahkama ters düşer. Para toplarlar. Nam, şöhret peşinde koşarlar. Bunların ahirette hiçbir nasipleri olmaz.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Eğer onlara uyarsanız siz de müşrik olursunuz.” (En’am: 121)
“Hainlerden taraf olma!” (Nisâ: 105)
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir?
Muhakkak ki biz zalimlerden öç alacağız.” (Secde: 22)
“Her yalancı, günah yüklü kimseye veyl!” (Câsiye: 7)
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde bu sapmışların zâlim olduklarını, cehaletin koyu karanlıklarına daldıklarını, hidayetten uzaklaştıklarını haber vermektedir:
“Hayır!.. O zulmedenler bilgisizce keyiflerine uydular. Allah’ın saptırdığını kim hidayete getirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur.” (Rum: 29)
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- dan rivayet edildiğine göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İleride genç bir grup ortaya çıkacak. Bunlar Kur’an’ı okuyacaklar, ancak okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek.
Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır. Nihayet onların bu sürdürdüğü hile ve aldatma esnasında deccal çıkacaktır.”
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- der ki:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- in; ‘Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır.’ ibaresini yirmi kereden fazla işittim.” (İbn-i Mâce: 174)
Yani türemeler türeyecek, kökü kesilecek, yine türeyecek yine kökü kesilecek. Bu o kadar devam edecek ki, deccal çıkıncaya kadar bu türeme devri devam edecek.
Deccal çıkınca artık İslâm’ı yaşamak isteyenlere büsbütün büyük güçlükler gelecek. Devr-i deccalde yaşıyoruz ve bu devir otuz deccale kadar devam edecek. Otuzuncusu çok büyük fitne ve fücurla gelecek. Hazret-i Allah İsâ Aleyhisselâm’ı gönderecek, gerek bu deccalı, gerek bu fitne fücuru kaldıracak.
Ey kardeşler! Önümüzde bu kadar tehlikeli devirler var. Hazret-i Allah’a ve Resul’üne sığının.
Kitapları daima okuyun ve böylece bu devirleri aşmaya bakın.
VE SAHTELER
Hakk’a Uyanlar Bâtıla Sapanlar:
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in gerek kapalı ve gerekse açık olarak Hadis-i şerif’lerinde haber verdiği fitnelerin gün yüzüne çıktığı bir fitne devrinde yaşıyoruz.
Bakıyorsunuz kimi dini kaldırıyor, kimisi kendine malediyor. Bir diğeri namazı, bir diğeri orucu, bir diğeri zekâtı kaldırıyor.
İslâm dinine o kadar saldırılar olacak ki, kâfirler toplanıp Kur’an-ı azimuşşan’ın hükmünü kaldıracaklar, yani değiştirecekler.
Bir çok sapıklar türeyecek. Bu sapıkların içinde kimi uluhiyet, kimi peygamberlik, kimi dabbet’ül-arz, kimi mehdilik davasında bulunacak. Kimi zinayı, kimi faizi, kimi içkiyi mübah sayacak. Hırsızlar alkışlanacak. Hazine yağmalanacak, soygun alenî olacak. Sapık türemeler bir bir, arka arkaya türeyecek.
Hepsi emr-i ilâhi’yi değiştirip kendi kurdukları dinlerine kendi hükümlerine göre karar verecekler. Onlar münafık olduklarını göstermemek ve dini İslâm’ı bozmak için, bu emri almışlar. Herbiri bu icraatı yapıyorlar. Sahte İsâ’nın (Refet Kayserilioğlu) yaptığı gibi.
Allah-u Teâlâ kâfirlerin sapıklık, müminlerin de doğru yolu bulmalarının sebeplerini açıklamak üzere Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“İşte böyle, inkâra sapanlar bâtıla uydular, iman edenler ise Rabb’lerinden gelen Hakk’a uydular.” (Muhammed: 3)
Hakk’a uymak, Hakk ehline uymakla mümkün olur. Çünkü onlar hakkı gerçekleştirmekte ve ona yol göstermekte peygamberlerin vârisleridirler.
Hakk ehline uyan hakikatı bulmuş ve hidayete ermiştir, bâtıl ehline uyan da sapıtmıştır.
“Allah insanlara misallerini işte böyle anlatır.” (Muhammed: 3)
Allah-u Teâlâ her iki zümrenin durumunu bir berzah olarak apaçık beyan ediyor ki, insanlar ibret ve öğüt alsınlar.
Hazret-i İsâ Aleyhisselâm:
Allah-u Teâlâ’nın semaya çektiği, deccal’in fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne göndereceği bir peygamber olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkında, Kur’an-ı kerim’de, Hadis-i şerif’lerde pek çok beyan vardır.
Gerçek gelecek olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, kıyametin en büyük ve en bariz alametlerinden birisidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir.” (Zuhruf: 61)
Onun yeryüzüne inişi ile kıyametin kopmasının yakın olduğu bilinir.
İsâ Aleyhisselâm ölmemiş, semâya çekilmiştir. Cesedi ile birlikte semâda yaşamaktadır. Deccal’in fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne inecektir ve icraatlarını gerçekleştirecektir. Bu husus tevâtür derecesine ulaşmış; Kitap, sünnet ve icmâ ile sabit olmuştur.
Allah-u Teâlâ’nın ahirzamanda kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala göndereceği gerçek İsâ Aleyhisselâm hakkında diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle beyanı vardır:
“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şahit olacaktır.” (Nisâ: 159)
İman edecekler amma, imanları makbul değildir. Çünkü zamanın peygamberi o değil. Ancak Muhammed Aleyhisselâm’a yapılan iman makbuldür.
İsâ Aleyhisselâm’ın şahitlik yapması;
“Ben o zamanın peygamberi değilim, ben onlara Resulullah’ı tavsiye etmiştim.” şeklindedir.
İsâ Aleyhisselâm Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğini işaret etmişti, onun emrini dinlemediler, kendi arzularına uydular.
İman etse müslüman olacak, yahudi veya hıristiyan olmayacak.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde ulül-azm peygamberlerden İbrahim Aleyhisselâm’ın ne hıristiyan ne yahudi olduğunu, Allah’ı bir tanıyan bir müslüman olduğunu haber veriyor:
“İbrahim ne yahudi ne de hıristiyandı. Fakat o Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi.” (Âl-i imran: 67)
Allah-u Teâlâ İbrahim Aleyhisselâm’ın müşrik olmadığını beyan etmekle, yahudilerin ve hıristiyanların müşrik olduklarına işaret etmektedir.
•
Gerçek İsâ Aleyhisselâm’ı Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde tanıtıyor.
“Peygamberlerden söz almıştık. Resulüm! Senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsâ’dan pek sağlam bir söz aldık.” (Ahzab: 7)
Başta Resulullah Aleyhisselâm olmak üzere her biri azim sahibi peygamberlerdir.
“Zekeriyya, Yahya, İsâ ve İlyas’ı da (doğru yola iletmiştik) Hepsi de iyilerdendi.” (En’am: 85)
Hepsi de salâhda son derece kemâle erenlerdendi.
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ın gerçek kişiliğini Âyet-i kerime’sinde beyan buyurmaktadır:
“Meryem oğlu İsâ’ya açık mucizeler verdik ve kudsî ruh ile destekledik.” (Bakara: 253)
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ın peygamberliğini ve faziletini ortaya koyan açık delilleri, İncil’i, İncil’deki öğütleri ve etkileyici ikazları ifade eden Âyetleri; ayrıca beşikte iken konuşma, ölüleri diriltme, anadan doğma gözü kör olanları iyileştirme ve gaybtan haber verme gibi engin mucizeler vermişti.
İsâ Aleyhisselâm annesine nisbet edilerek ismi açıktan söyleniyor. Ki bunlarda İsrailoğulları’nın tam tersine ‘İlâh’ ve ‘Allah’ın oğlu’ diyen hıristiyanların iftiralarına açık bir ret vardır.
İsâ Aleyhisselâm İslâm’ı tebliğ etmiş, kendisine tâbi olmaya çağırmış, Allah’ı anlatmış, ahireti, hesabı, azabı hatırlatmış, sapıklıklarından saplantılarından kurtarmaya çalışmıştr.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Ben size hikmet getirdim. Bir de ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin, doğru yol budur.” (Zuhruf: 63-64)
Cebrâil Aleyhisselâm Ve Hazret-i Meryem:
İsâ Aleyhisselâm’ın dünyaya teşrifleri Cenâb-ı Hakk’ın ululuk ve azametinin bir eseridir. Bunu anlayamadıkları için Allah-u Teâlâ Cebrâil Aleyhisselâm ile Meryem vâlidemiz arasındaki konuşmayı Âyet-i kerime’lerinde şöyle haber veriyor:
“Resulüm! Kitapta Meryem’i de an. Hani o, âilesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti. Sonra onlarla kendi arasına bir perde çekmişti.
Derken biz ona ruhumuzu (Cebrâil’i) göndermiştik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.
Meryem ‘Senden çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkan bir kimse isen (çekil yanımdan!)’ dedi.
Cebrail ‘Ben yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.’ dedi.
Meryem ‘Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
Cebrail ‘Bu böyledir. Çünkü Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Biz onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Bu, önceden kararlaştırılmış bir iştir.’ dedi.” (Meryem: 16-21)
Onun babasız yaratılmasını ezelî ilmi ile takdir etmiş, olmasını kesin olarak kararlaştırmıştır.
“Öyle de olsa, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona ‘Ol!’ der, o da oluverir.
Ona kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek. Onu İsrail oğullarına bir peygamber yapacak.” (Âl-i imran: 47-48-49)
Cebrâil Aleyhisselâm Hazret-i Meryem’in korkusunu gidermek ve kalbini rahatlatmak için ona hakikatı anlattı. Sonra elbisesinin yakasından üfledi ve yanından ayrıldı. Hazret-i Meryem o anda İsâ Aleyhisselâm’a hamile kaldı.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim: 12)
“Irzını iffetle korumuş olan (Meryem’i) de an. Biz ona ruhumuzdan üflemiş, kendisini de oğlunu da âlemler için bir mucize kılmıştık.” (Enbiyâ: 91)
Hazret-i Meryem gönlünü o derece Allah-u Teâlâ’ya vermişti ki, melekler kendisine hitap etmeye müjdeler vermeye başlamıştı.
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ın doğumu hakkında şüpheleri gidermek için Âyet-i kerime’lerinde herşeyi uzun uzadıya açıklıyor:
“Melekler demişlerdi ki:
Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelime’yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ’dır. Mesih’tir, dünyada da ahirette’de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır.” (Âl-i imran: 45)
Mucize Doğum:
Nihayet zamanı geldiğinde Hazret-i Meryem doğum yaptı:
Bu mucize doğum hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Hiç şüphe yok ki, İsâ’nın babasız dünyaya gelişi de Allah nezdinde Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona ‘Ol!’ dedi, o da oluverdi.” (Âl-i imran: 59)
Halk arasında kocası olmayan bir bakire olarak bilinen Hazret-i Meryem’in kucağında çocukla görenler şaşırdılar. Hakkında kötü düşünceler beslemeye ve tahkir etmeye kınamaya başladılar.
Bu hadise de Kur’an-ı kerim’de veciz bir şekilde beyan buyurulmaktadır:
“Nihayet çocuğu kucağında taşıyarak kavmine getirdi.
Dediler ki:
Ey Meryem! Hakikaten sen çok tuhaf bir iş yapmışsın.
Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz değildi.” (Meryem: 27-28)
“Bunun üzerine çocuğu gösterdi. ‘Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?’ dediler.” (Meryem: 29)
“Çocuk şöyle dedi:
Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.
Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz kılmamı, zekât vermemi emretti. Beni anneme hürmetkâr kıldı, baş kaldıran bir bedbaht yapmadı.
Doğduğum gün de, öleceğim gün de, diri olarak kabirden kaldırılacağım gün de bana selâm olsun.” (Meryem: 30-33)
İsâ Aleyhisselâm bu sözleri söylediği zaman birkaç günlük bir bebek idi ve yaşıtları gibi konuşma zamanı gelinceye kadar bir daha da konuşmamıştır.
İsrailoğulları Hazret-i Meryem’in zinâ ettiğini sanarak, kendisini taşlayıp öldüreceklerdi. Fakat beşikteki çocuğun konuştuğunu görünce serbest bıraktılar.
Halbuki Allah-u Teâlâ Meryem vâlidemiz’in alemlerin kadınlarına üstün kıldığını açıklıyor.
“Melekler demişti ki;
Ey Meryem! Allah seni seçti, tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı.
Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et.” (Âl-i imran: 42-43)
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’dan haber vererek, hem onu hem de annesi Hazret-i Meryem’i insanlar için bir mucize, dilediğine güç yetirici olduğuna kesin bir delil kılmıştır:
“Meryem oğlunu ve annesini bir mucize kıldık.
Her ikisini de yerleşmeye elverişli, suyu bulunan, yüksek bir yere yerleştirdik.” (Müminun: 50)
Halkı Hakk’a Dâvet:
İsâ Aleyhisselâm otuz yaşlarında iken vahiy geldi, peygamberlikle vazifelendirildi.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Sonra onların izleri üzerinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsâ’yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil’i verdik. Ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk.” (Hadid: 27)
“Onların izleri üzerine arkalarından Meryem oğlu İsâ’yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik.
Ve ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önündeki Tevrat’ı tasdik eden İncil’i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.” (Mâide: 46)
•
Kendisini ve peygamberliğini İsrailoğullarına şöyle takdim etti:
“Ben size Rabbinizden bir mucize ile geldim. Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o hemen kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanmışsanız, bunda sizin için bir ibret vardır.
Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmekle beraber size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet getirdim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i imran: 49-51)
•
İsâ Aleyhisselâm’ın birçok mucizesi hakkında Kur’an-ı kerim’de şöyle haber veriliyor:
“Allah’ın, peygamberleri toplayıp da ‘Size ne cevap verildi?’ dediği gün onlar ‘Bizim hiç bir bilgimiz yok, şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin!’ diyecekler.
Allah o zaman şöyle diyecek:
Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Seni kudsî ruh ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.
Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor ve ona üflüyordun, benim iznimle hemen kuş oluyordu.
Anadan doğma körü ve alacalıyı benim iznimle iyileştiriyordun.
Ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun.
İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğin zaman, onlardan inkâr edenler ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.” (Mâide: 109-110)
“Meryem oğlu İsâ şöyle dedi;
Ey Rabbimiz! Bize gökten, bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun.
Bizi rızıklandır, zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.” (Mâide: 114)
Havârîler:
İsâ Aleyhisselâm’ın oniki kadar Havârî denilen talebeleri ve yakın arkadaşları vardı. Havârî, samimi dost ve yardımcı mânâsına gelmektedir. Bunlar Resulullah Aleyhisselâm’ın ashabı gibi, İsâ Aleyhisselâm’a, o hayatta iken iman eden ve sadâkat gösteren müminlerdir.
Allah-u Teâlâ onları Kur’an-ı kerim’inde anmış ve gelecek nesillere övgü ile duyurmuştur:
“İsâ onların inkârlarını hissedince;
‘Allah yolunda yardımcılarım kimlerdir?’ dedi. Havârîler ‘Biziz Allah’ın yardımcıları, Allah’a inandık, şâhid ol ki biz müslümanlarız!’ dediler.” (Âl-i imran: 52)
Havârîler Allah-u Teâlâ’ya karşı samimi imanlarını da şöyle ikrar ettiler:
“Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine inandık, Peygamber’e uyduk. Bizi şâhid olanlarla beraber yaz!” (Âl-i imran: 53)
Havârîlerin bu iman ve arzuları aslında Allah-u Teâlâ’nın kendilerine bir ilhamının neticesi idi.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Havarîlere ‘Bana ve peygamber’ime iman edin!’ diye ilham etmiştim. Onlar da ‘İman ettik, bizim müslümanlar olduğumuza şahid ol!’ demişlerdi.” (Mâide: 111)
Allah-u Teâlâ Ümmet-i Muhammed’e hitap buyurarak, Havarîleri bu fazilet ve meziyetlerinden dolayı onlara misal olarak göstermektedir:
“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun!
Nitekim Meryem oğlu İsâ Havarîler’e ‘Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir?’ demişti. Havarîler de ‘Biziz Allah’ın yardımcıları!’ demişlerdi.” (Saf: 14)
Havarîler daha önceleri makam sahibi, soylu ve zengin kimselerdi. İsâ Aleyhisselâm’a tâbi olduktan sonra, onun uyarması üzerine kendi kazandıkları rızıklarıyla geçinmeye başlamışlardır.
İsâ Aleyhisselâm göğe çekildikten sonra, vasiyetini muhafaza edip talimini yapanlar bunlar olmuş, çoğu, zamanla birer birer şehid edilmişlerdir.
Nezd-i İlâhîye Yükseliş:
İsrailoğulları Romalıların esareti altında zillet içinde yaşıyorlardı. İsâ Aleyhisselâm elinden o kadar parlak mucizeleri gördükleri halde, davetine icabet etmediler. Çünkü kurtarıcı bir Mesih bekliyorlardı. Bu Mesih’in çok mücadeleci bir kişi olacağına ve diğer milletlerin esaretinden kurtararak yahudileri dünyaya hakim kılacağına inanıyorlardı. İsâ Aleyhisselam’ı çok yumuşak ve merhametli gördükleri için, onun Mesih olduğuna inanmadıkları gibi, davetine kulak vermekten insanları alıkoymaya çalıştılar, Fakat başvurdukları her teşebbüs neticesiz kaldı. İman etmek şöyle dursun, Yahya Aleyhisselam gibi İsâ Aleyhisselam’ı da öldürmeye karar verdiler.
İçlerinden birini inanmış gibi göstererek havarîlerin arasına soktular. Toplandıkları yeri ve zamanı öğrenip baskın yapacaklardı.
Fakat Allah-u Teâlâ kendi kurdukları tuzağa kendilerini düşürdü, plânlarını boşa çıkardı.
Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“(Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.” (Âl-i imran: 54)
Allah-u Teâlâ kulu ve Resul’ü İsâ Aleyhisselâm’a vahiyle durumu haber verdi:
“O vakit Allah şöyle buyurdu: Ey İsâ! Ben seni eceline yetireceğim ve seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden tertemiz ayıracağım, sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra da dönüşünüz bana olacak.
İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
İnkâr edip kâfir olanları, dünyada da ahirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Onların hiç yardımcıları da olmayacak.” (Âl-i imran: 55-56)
Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’ı İdris Aleyhisselâm gibi göğe kaldırdı, onlara ruhsat vermedi. Casus olarak gönderdikleri münâfığı İsâ Aleyhisselâm zannederek yakaladılar ve astılar.
Göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen, olanları ve olacakları bilen Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde kesin bir ifade ile şöyle buyurur:
“Bir de inkâr etmelerinden, Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından ve ‘Allah’ın Resul’ü Meryem oğlu İsâ Mesih’i öldürdük!’ demelerinden ötürü...
Halbuki onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara, benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler.
Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ: 156-157-158)
Hıristiyanlık ve Teslis İnancı:
İsâ Aleyhisselâm göğe yükseltildikten sonra Havarîler İsâ Aleyhisselâm’ın vasiyeti üzerine dinini yaymaya çalıştılar. İnananlar hayli çoğaldı. Fakat zamanla hıristiyanlar da İsrailoğulları gibi yoldan çıktılar, tefrikaya düştüler.
Yahudiler İsâ Aleyhisselâm hakkında, babasız dünyaya geldiğini bahane ederek zinâ çocuğudur dediler, iftira ettiler. Hıristiyanlardan bir kısmı “İlâh” dediler, bir kısmı “İlâhın oğludur.” fikrine saplandılar. Bir başka fırka da “üçten biridir.” demişlerdi.
Hakikat Kur’an-ı kerim’in bildirdiği gibidir. Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm hakkında gerçek dışı beyan ve inançlarda ısrar eden ehl-i kitabın bu müfrit telâkkilerini reddeder, onun da mukarreb meleklerin de Allah’a kul olmaktan asla çekinmeyeceklerini beyan buyurur:
“Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur.
Allah’a ve peygamberine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.
Mesih de Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler.
Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ: 171-172)
Bir Âyet-i kerime’sinde ise şöyle buyurur:
“O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına nümune kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf: 59)
İsâ Aleyhisselâm bir beşerdir, insanlara hidayet yolunu göstermek için Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberlik vazifesi ise halkı Allah’ın birliğine ve yalnız O’na kulluk yapmaya dâvet etmekten ibarettir.
Allah-u Teâlâ hıristiyanların ona ve annesine ulûhiyet isnad etmelerini gözle görülür bir delil ile çürütmektedir.
Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de sıddîka bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi.
Bak! Onlara delilleri nasıl açıklıyoruz? Sonra da bak ki, nasıl yüz çeviriyorlar?” (Mâide: 75)
Kur’an-ı kerim’de Allah-u Teâlâ’nın çocuğu olmaktan münezzeh olduğuna dair beyanlar sık sık ifade buyurulmaktadır:
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Bakara: 116)
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O bundan uzaktır. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiç bir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
De ki: Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflah olmazlar.” (Yunus: 68-69)
“Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.” (Nisâ: 50)
“O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiç bir ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir.” (Furkan: 2)
“Yahudiler ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler. Hıristiyanlar da ‘Mesih (İsâ) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe: 30)
Bu iftiralarından dolayı Allah-u Teâlâ’nın ilâhî gadabına maruz kalmışlardır:
“Rahman çocuk edindi dediler. Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız.
Onlar o Rahman olan Allah’a çocuk iddia ettiler diye, bu sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp çökecekti.
Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek asla yakışmaz.” (Meryem: 88-92)
İsâ Aleyhisselâm kendisine insan olmanın dışında bir sıfat yakıştırmak istiyenlere kul olduğunu hatırlatmak ihtiyacı duymuş ve:
“Ben ancak Allah’ın kuluyum.” buyurmuştur. (Meryem: 30)
Muhataplarına “Beni ilâh edinin.” dememiş:
“Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.” buyurmuştu. (Meryem: 36)
Allah-u Teâlâ Tevhid akidesini temelinden yıkan Üç İlâh (Teslis) inancının doğuracağı elim akibeti haber vermektedir. Allah’tan başka iki ilâh edinenlerle İsâ Aleyhisselâm ilâhî huzurda yüz yüze getirilecekler, Allah’a ve Peygamber’ine iftira edenler hak ettikleri cezayı görecekler.
Kıyamet gününde Allah-u Teâlâ ile İsâ Aleyhisselâm arasında geçecek olan muhavere Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulmaktadır:
“Allah ‘Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara ‘Beni ve anamı Allah’tan başka iki ilâh edinin!’ dedin?’ demişti.
O şöyle dedi:
Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, şüphesiz sen onu bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gaybları bilen ancak sensin.
Ben onlara sadece ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!’ diye bana emrettiğini söyledim.
Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şâhid idim. Beni aralarından aldığında, artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şâhidsin.
Eğer onlara azab edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki sen izzet ve hikmet sahibisin.” (Mâide: 116-117-118)
Yahudiler vaktiyle Allah-u Teâlâ’ya verdikleri sözde durmadıkları gibi hıristiyanlar da ahidlerini bozmuşlar, bunun içindir ki kıyamete kadar aralarına kin ve düşmanlık salınmıştır.
Muhammed Aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiğinde, ehl-i kitabın gizledikleri ve sakladıkları şeylerin çoğunu kendilerine açıklamıştır. Şu kadar var ki yahudi ve hıristiyanlar kendilerini “Allah’ın oğulları ve sevgilileri” sayarak dâvetine karşı çıkmışlardır.
Bu hususta Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Biz hıristiyanız diyenlerden de söz almıştık. Onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık.
Yakında Allah yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (Mâide: 14)
“Ey ehli kitap! Size Resul’ümüz geldi. Kitap’tan gizleyip durduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir çoğundan da geçiyor.
Gerçekten size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.” (Mâide: 15)
“Allah Meryem oğlu Mesih’tir diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır.
De ki: Eğer Allah Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a kim bir şey yapabilecektir?
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah’ın kudreti her şeye yeter.” (Mâide: 17)
“Yahudi ve hıristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilisiyiz.’ dediler.
De ki: O halde neden Allah günahlarınız sebebi ile size azâbediyor? Hayır! Siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.
O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de O’nadır.” (Mâide: 18)
İsâ Aleyhisselâm’a “Allah’ın oğlu” demekle yetinmeyip, daha da ileri giden “Meryem oğlu Mesih rabdır.” diye tutturan, hahamlarını, rahiplerini rabler edinen ehl-i kitabın bu durumları Âyet-i kerime ile ortaya konulmaktadır:
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti.
Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe: 31)
Bu emri dinlemediler, azdılar ve saptılar, şirke düştüler.
Halbuki İsâ Aleyhisselâm’ın dili ile kendilerine şöyle seslenilmişti:
“Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.
Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.” (Mâide: 72)
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamları ve râhipleri rabler edindiler.” Âyet-i kerime’sinin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.
Şöyle ki:
Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine’ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm’a bazı sorular sordu. “Bu âyet bizi âlimlerimizi, rahiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir?” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm;
“Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?” diye sorunca Adiy “Evet böyledir.” diye tasdik etti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir.” (İbn-i Kesir)
Dolayısı ile bu Hadis-i şerif, Allah’ın Kitab’ını kenara iterek; haramı helâl, helâli haram yapanların nefislerini ilâh ve rab ittihaz ettiklerini, onlara uyup peşinden gidenlerin de onları rabler edindiklerini göstermiş olmaktadır. Allah’a inandık deseler bile, bu iddiâlarının inandırıcı olmadığı ortadadır.
İsâ Aleyhisselâm’ın Muhammed Aleyhisselâm’ın Geleceğini İhbârı:
İsâ Aleyhisselâm göğe yükselmeden önce bütün insanlara en büyük müjdeyi vererek şöyle söylemişti:
“Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
Yani;
“Ben, Allah tarafından size bunları bildirmek ve açıklamak için gönderilen bir peygamberim.” diyor.
Görülüyor ki Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin geleceğini bütün peygamberlerine ismiyle ve cismiyle nasıl tanıtmış ve bildirmiştir.
Bu o kadar büyük bir vebaldir ki, hiç bir hıristiyanın ve hiç bir yahudinin bu vebalin altından kurtulması mümkün değildir. Hazret-i Allahın ve ulül-azm bir peygamberin açık bir fermanı var. “Ben bilmiyordum, duymadım.” gibi bir itiraz kabul edilmeyecektir. Binaenaleyh onların İsâ Aleyhisselâm’a yaptıkları iman hiç bir zaman makbul değildir.
Muhammed Aleyhisselâm’ın İsâ Aleyhisselâm’ın Geleceğini İhbârı:
Buraya kadar ki yazımızda İsâ Aleyhisselâm’ı tanıtmaya çalıştık.
İsâ Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğine dair Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem oğlu İsâ âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1018)
Haçın kırılması, hıristiyanlığın yeryüzünden kaldırılması demektir. Dinleri iptal edilince, diğer bir çok bâtıl inançlarının yanında domuz yeme âdetleri de kaldırılmış olacak.
Bu Hadis-i şerif’i teyid eden diğer bir Hadis-i şerif’te ise şöyle buyruluyor:
“Vallahi Meryem oğlu İsâ âdil bir hakem olarak mutlaka inecek ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar, küsüşmeler ve hasetlikler muhakkak surette kalkacak.
(İsâ Aleyhisselâm) İnsanları mala dâvet edecek, fakat malı hiç kimse kabul etmeyecektir.” (Müslim: 155)
Çıkan harplerde çok az insan kalacak. Çünkü 3. dünya harbi bitmiş, yahudiler gitmiş, Çinliler yok olmuş, İsâ Aleyhisselâm gönderilmiş, bir çok hadiseler olmuş, her şey meydanda kalmış.
Yani dünya yüzünde insan az, mal ve servet çok. Hazineler var, fakat insan yok.
•
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Ümmetimden bir tâife, kıyamet gününe kadar hakk için muzaffer bir şekilde mücadeleye devam edecektir.
O zaman Meryem oğlu İsâ da iner. Müslümanların emiri ‘Gel bize namaz kıldır!’ der. Fakat o ‘Hayır! Allah-u Teâlâ’nın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz.’ buyurur.” (Müslim: 155)
Yani Allah-u Teâlâ’nın ona verdiği lütfu tebeyyün ediyor. “Siz Allah-u Teâlâ’nın Resulü’nün nûrunu taşıyorsunuz.” mânâsına gelir.
İsâ Aleyhisselâm dahi Mehdi Aleyhisselâm’ı kabul edecek ve Allah-u Teâlâ’nın tayini olduğu için öne geçmeyecek.
İsâ Aleyhisselâm ki önüne geçmiyor, onun önüne kim geçebilir? Veya karşı gelebilir? Geçtiği zaman durumu ne olur?
Onun nûrunu, onun vekâletini taşıdığı için ulül-azm bir peygamber dahi öne geçemiyor.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te şöyle buyurulmaktadır:
“İnsanlar arasında Meryem oğlu İsâ’ya dünyada ve ahirette en yakın olan benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan doğmuş evlatları gibidir. Dinleri birdir.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1403)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“O’nun peygamberlerinden hiç birini ayırmayız.” buyuruyor. (Bakara: 285)
Onları birbirinden ayırmak emr-i ilâhiye muhalefet etmek demektir.
Onlar gerçek dinde kardeştir, muteber olan da dinde kardeş olmaktır, karında değil. Eğer karında kardeşlik muteber olsaydı Nuh Aleyhisselâm’ın oğlu da dahil olurdu.
Aynı zincir, son bakla...
Yalnız şu var ki, Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm’ın nûrunu Âdem Aleyhisselâm’a taktı. Onun şeref bulması, o nûr sayesindedir. O nûr bütün peygamberan-ı izam hazeratına geçti. Nûr nûra gelince bütün âlemleri kapladı. Sonra o nûr hangi vekile geçtiyse, yine o aynı âlemlerin nûrunu taşıyordu.
Meselâ bir Hadis-i şerif’te buyuruluyor ki:
“Ümmetimin âlimleri benî İsrâil’in peygamberleri gibidir.” (K. Hafâ)
Bu ise yalnız o nûru taşıyana şâmildir.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen diğer bir Hadis-i şerif’lerinde İsâ Aleyhisselâm’ı açık ve net bir şekilde tarif buyuruyorlar.
“Bir gece rüyamda kendimi Kâbe’nin yanında gördüm. Derken öyle karayağız güzeli bir zât gördüm ki, erkeklerden gördüğüm karayağızların en güzeli! Kulaklarına inmiş öyle saçları vardı ki gördüğüm uzun saçların en güzeli! Saçlarını taramış, üzerlerinden su damlıyordu. İki zâta (yahut iki zâtın omuzlarına) dayanarak beyti tavaf ediyordu. ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘Meryem oğlu Mesih’ dediler. Sonra birdenbire son derece kıvırcık saçlı, sağ gözü şaşı bir herifle karşılaştım. Zannedersin ki, gözü salkımdan dışarı fırlamış bir üzüm tanesi. ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘Bu da Mesih Deccal’dir’ dediler.” (Müslim: 169)
İsâ Aleyhisselâm geldiğinde Deccali öldürecektir.
“Allah’ın düşmanı deccal, İsâ’yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi erir.” (Müslim)
Zülmaniyet nûr ile eriyecek.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde de İsâ Aleyhisselâm’ın yeryüzüne indikten sonra hacc ve umre yapacağını haber vermişlerdir:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Meryem oğlu hacc veya umre yahut ikisini birden yapmak için mutlaka fecc-i Ravhâ’da telbiye getirecektir.” (Müslim: 1252)
Ümmet-i Muhammed’in her asırdaki âlimlerinin ileri gelenleri, İsâ Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceği hakkında icmâ etmişler, muhalefette bulunmamışlardır. Ancak bir takım filozoflar inkâra kalkışmışlardır.
İsâ Aleyhisselâm’ı çok sevmeli ve gelmesini de beklemeliyiz, ancak henüz daha gelmiş değil. Bu yüzden bu çıkanların hepsi sahtedir, yalancıdır, soytarıdır.
•
İsâ Aleyhisselâm, göğe yükselmeden önce bütün insanlara en büyük müjdeyi vererek şöyle söylemişti.
“Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
Âyet-i kerime’de buyurulduğu üzere; İsâ Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin geleceğini haber verdiği gibi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğini duyurmuştur.
Biz de size bunları duyurmaya çalışıyoruz. Ve hemen ona uymanızı tavsiye ediyoruz. Ancak sahtelere değil.
Ey kardeş!
Hıristiyan âlemi hakikatı arıyor ve bir gün bulacak. Sen de bu bölücüleri bırak ve hakikatı bul!
Onlar bölücüler kadar muhalefet edemez. Çünkü o “İsâ geldi.” der, “Ben onu bekliyordum.” der, amma bölücü kendi imamını bekler. Onların akibeti çok daha kötü. Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz dinden çıkacaklarını ve bir daha dine girmeyeceklerini, onların hayvandan da daha aşağı olduklarını haber veriyor.
Hıristiyan, İsâ Aleyhisselâm’ın gelmesiyle aradığını beklediğini bulmuş olacak ve fakat bölücü dinden çıktığından ötürü, ne arayacak ne de bekleyecek.
Kurtuluşa ermen için sana bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle hakikatı açıkça beyan ediyoruz.
Yetmişiki fırka dalâlette ve cehennemde olduğu için o bir fırkayı bul. Bölücülerin arasında bulunursan; o bir fırkayı bulamadığın gibi, İsâ Aleyhisselâm’a uymana da mâni olurlar.
Mehdi Aleyhisselâm:
Yalancı imamlardan size çok bahsettik. Gerçekten bir imam gelecek, fakat fakirin tahminine göre bu zamana daha otuz-kırk sene var. Nasibi olan bu hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biat edin.
Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde onun hakkında şöyle buyuruyor:
“Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu İsâ yanınıza indiği zaman durumunuz nasıl olur?” (Buharî. Tecrid-i sarih: 1406)
Herkes imtihan olacak, böylece iman ile küfür ayrılacak.
Allah-u Teâlâ kime o lütuf nurunu koymuşsa ona tâbi olacak, kime koymamışsa olmayacak.
Önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar, çok büyük harpler var. Şimdiden Hazret-i Allah ve Resulüne sığınmaya bakın.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi esbab-ı istirahat mükemmel olduğu bir zamanda Cenâb-ı Hakk’a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki,) muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun.” (Ahmed bin Hanbel)
Binaenaleyh İsâ Aleyhisselam inecek ve Mehdi Aleyhisselâm’ın arkasında namaz kılacaktır. Beraberce cihad edecekler. Deccali öldüreceklerdir.
“İsâ bin Meryem’in arkasında namaz kılacağı kişi bizdendir.” (İmâm-ı Suyûtî)
Daha Mehdi Aleyhisselâm gelmediği ve daha otuz-kırk sene olduğu bilindiği halde İsâ Aleyhisselâm’la Mehdi Aleyhisselâm’ın beraber olacakları Hadis-i şerif’lerde arzedildiğine göre, bu sahte İsâ nereden çıktı?
Bir diğer Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
“Mehdi bu ümmettendir ve İsâ Aleyhisselâm’a imam olacaktır.” (İmâm-ı Suyûtî)
Ebu Ümame -radiyallahu anh-den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize hitab etti. Deccal’i anarak şöyle buyurdu:
“Medine, körüğün demirin pasını giderdiği gibi içindeki pisliği giderir, o güne kurtuluş günü denir.”
Ümmü Şüreyk:
“Yâ Resulellah! O gün Araplar nerede?” diye sordu.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Onlar o gün az olurlar, imamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytül Makdis’e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği sıra, bir de bakarlar ki İsâ bin Meryem Aleyhisselâm sabah vaktinde inmiştir. Bu imam (Mehdi) İsâ’yı öne geçirmek için arka arka çekilir. İsâ Aleyhisselâm onun omuzlarına elini koyar ve ona der ki: ‘Geç öne namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir.’ Bunun üzerine imamları (Mehdi) onlara namazı kıldırır.” (İbn-i Mâce, Hâkim)
Hülasâ-i kelâm İsâ Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm beraberce İslâm dininin muzafferiyeti için çalışacaklar. Kendilerine verilen vazifeyi bihakkın yapacaklardır.
Sahtelere ise bu vazifeyi kim veriyor? Şeytan...
Ve onlar şeytanın yardımcısı, askeridirler. Bunlar çıkacak fakat biz her zaman olduğu gibi bu mevzuda da Hadis-i şerif’lerin nûr ışığı üzerinde ümmet-i Muhammed’e gerçek İsâ Aleyhisselâm’ın alametlerini belirtiyor ve izah ediyoruz.
•
Şeytanın gönderdiği yalancı İsâ’ların çıkacağını haber veren Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
“Hepsi de Allah’ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz.” (Tirmizi: 2219)
Şimdi deccaliyet devrinin içindeyiz, en son deccale gelinceye kadar devam edecek.
“Şüphesiz ki kıyametin önünde yalancılar zuhur edecektir.” (Müslim)
İşte bu yalancılar bu zamanda mevcuttur. Onların her şeyi yalan ve dolandır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde bu gibilerin durumunu şöyle açıklamaktadır:
“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)
Ey müslüman!
Şeytanın istila ettiği bu sahteler şeytan taraftarıdırlar. Onlara tâbi olan da onlarla beraberdir ve şeytan fırkasındandır. Bu yalancılara kanmayın, onları iyi tanıyın.
Çünkü bunlar yalancıdır, sahtedir, soytarıdır.
Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Ümmetimden yalancılar deccaller vücuda gelir.” (Münâvî)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde onları bize şöyle tanıtıyor:
“Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.” (Kasas: 41)
Allah-u Teâlâ’nın, meleklerin ve müminlerin lâneti üzerlerine olacak, rahmet-i ilâhîden tardedileceklerdir.
Bunlar kimlerdir?
“Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları. Hakk’tan nasıl çevriliyorlar?” (Münâfikun: 4)
Onları halk seçer. Seçtikleri halkı da cehenneme götürürler. Bütün iş ve icraatlarının hepsi ahkama ters düşer. Para toplarlar. Nam, şöhret peşinde koşarlar. Bunların ahirette hiçbir nasipleri olmaz.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Eğer onlara uyarsanız siz de müşrik olursunuz.” (En’am: 121)
“Hainlerden taraf olma!” (Nisâ: 105)
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir?
Muhakkak ki biz zalimlerden öç alacağız.” (Secde: 22)
“Her yalancı, günah yüklü kimseye veyl!” (Câsiye: 7)
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde bu sapmışların zâlim olduklarını, cehaletin koyu karanlıklarına daldıklarını, hidayetten uzaklaştıklarını haber vermektedir:
“Hayır!.. O zulmedenler bilgisizce keyiflerine uydular. Allah’ın saptırdığını kim hidayete getirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur.” (Rum: 29)
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- dan rivayet edildiğine göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İleride genç bir grup ortaya çıkacak. Bunlar Kur’an’ı okuyacaklar, ancak okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek.
Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır. Nihayet onların bu sürdürdüğü hile ve aldatma esnasında deccal çıkacaktır.”
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- der ki:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- in; ‘Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır.’ ibaresini yirmi kereden fazla işittim.” (İbn-i Mâce: 174)
Yani türemeler türeyecek, kökü kesilecek, yine türeyecek yine kökü kesilecek. Bu o kadar devam edecek ki, deccal çıkıncaya kadar bu türeme devri devam edecek.
Deccal çıkınca artık İslâm’ı yaşamak isteyenlere büsbütün büyük güçlükler gelecek. Devr-i deccalde yaşıyoruz ve bu devir otuz deccale kadar devam edecek. Otuzuncusu çok büyük fitne ve fücurla gelecek. Hazret-i Allah İsâ Aleyhisselâm’ı gönderecek, gerek bu deccalı, gerek bu fitne fücuru kaldıracak.
Ey kardeşler! Önümüzde bu kadar tehlikeli devirler var. Hazret-i Allah’a ve Resul’üne sığının.
Kitapları daima okuyun ve böylece bu devirleri aşmaya bakın.