"Duâ ve İlticânız Olmasaydı Rabb'im Size Değer Verir Miydi?"
(Furkân: 77)
"Şüphesiz İnsan İçin Kendi Çalışmasından Başkası Yoktur."
(Necm: 39)
"Her Secde Yerinde Yüzlerinizi O'na Doğrultun ve Dini Yalnız
Kendisine Has Kılarak O'na Duâ Edin. İlk Önce Sizi Yarattığı Gibi, Yine O'na
Döneceksiniz." (A'râf: 29)
"Gerçek Duâ Ancak O'nadır." (Ra'd: 14)
"Allah-u Teâlâ'nın Katında Duâdan Daha Değerli Bir Şey
Yoktur." (Hadis-i Şerif)
DUÂ ve NİYAZ
Duâ etme fırsatı tanıması, hiç şüphesiz ki
kullarının kendi faydalarınadır. Bu da yapılmazsa, diğer yaratıklarla
insanoğlunun arasında hiçbir fark kalmaz. Kul ne için duâ edeceğini,
kime ve kimin karşısında duâ ettiğini iyice düşünmeli, Hakk'ın huzurunda
olduğunu daima hatırında tutmalı, kendi acziyetini göstermek için gereken
her şeyi yapmalı; O'nun kudret ve azametini düşünüp, mahcubiyet, tezellül
ve inkisar içinde duâ etmelidir. Duâ demek Hakk'ın kapısını çalmak
demektir, sadece dil alışkanlığı halinde bazı sözleri tekrarlayıp durmak
demek değildir. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz özlü duâları severdi. Dil ile yapılan duânın yanında bir de
fiilî duâ vardır. Bir kimse arzularını Rabb'inden dili ile istediği gibi,
fiilen de teşebbüs etmesi, aklın gösterdiği sebeplere başvurması gerekir.
|
Duânın Önemi:
Duâ Allah-u Teâlâ'nın ululuğu ve azameti karşısında kulun
aczini itiraf etmesi, O'na muhtaç olduğunu bilmesi, tazarru ve niyaz ile sevgi
ve tâzim duyguları içinde lütuf ve kereminden hayır ve rahmet dilemesi, dergâh-ı
ulûhiyetine yüz tutup ihtiyaçlarını yalnız O'na arzetmesidir.
Duâ sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın yüce Yaratıcı ile
kurduğu bir köprüdür.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre
Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde:
"Allah-u Teâlâ'nın katında duâdan daha değerli bir şey
yoktur." buyurmuşlardır. (Tirmizî - İbn-i Mâce)
Duâ namaz, oruç ve diğer ibadetler değerindedir. Hatta
ibadetlerin özüdür. Duâda Allah-u Teâlâ ile kul arasında bir vasıta olmadığı
için duâ kulluk makamlarının en önemlisidir.
Numan bin Beşir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i
şerif'lerinde:
"Duâ ibadetin kendisidir." buyurdular ve şu Âyet-i
kerime'yi okudular:
"Rabb'iniz buyurdu ki: Bana duâ edin, duânıza icâbet edeyim.
Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçaltılmış olarak cehenneme
gireceklerdir." (Mümin: 60)
Görüldüğü üzere Âyet-i kerime'de "İstemek" emredilmiş
olup, Allah-u Teâlâ'nın karşılık vermesi için kulun istemesi şart kılınmıştır.
Hem öyle şart kılınmıştır ki, şartın yokluğundan, şarta bağlanan şeyin yokluğu
gerekeceğinden terk edilmesine "Cehenneme gireceklerdir." diye tehdit
getirilmiştir.
Allah-u Teâlâ kullarını kendisine duâ etmeye teşvik etmekte,
duâlarını kabul edeceğine dair de teminat vermektedir.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine
göre Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Kulun kalbine duâ etme arzusu geldiğinde Rabb'ine duâ
etsin. Çünkü Allah onu kabul edecektir." (Tirmizî)
İmâm-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki;
"Allah-u Teâlâ vermeyi istemeseydi, istek
vermezdi."
Duâ etmeye yönelmek de Allah-u Teâlâ'nın bir
tevfikidir.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine
göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde
şöyle buyurmuşlardır:
"Kime duâ kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış
demektir." (Tirmizî: 3542)
Kişiye duâ kapısının açılması, çokça duâ etmeye muvaffak
kılınmasıdır.
Rahmet kapısının açılması, duâsı sebebiyle bazen dileğinin
aynen verilmesi, bazen de ona denk şekilde günahının affını ifade eder. Her
ikisi de rahmettir.
Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle
buyurmuşlardır:
"Bütün iyilikleri işlemek ibadetin yarısı, duâ da öbür
yarısıdır. Allah bir kulu için hayır murad ederse kalbini duâya meylettirir."
(İbn-i Mâce)
Duâ ve niyaz peygamberlerin, velilerin ve kâmil insanların
yoludur.
•
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde kullarına yakın olduğunu
bildirerek, onları duâ ve niyaza, ibadet ve taate teşvik etmektedir:
"Resul'üm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara
yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim.
Öyleyse onlar da benim davetime icabet etsinler, bana iman
etsinler ki, doğru yola gidebilsinler." (Bakara: 186)
İnsanlar Allah-u Teâlâ'dan uzak olsalar da O yakındır. Hatta
bize bizden yakındır.
Âyet-i kerime'sinde:
"Biz insana şah damarından daha yakınız." buyuruyor.
(Kâff: 16)
•
İnsanın şerefi Allah-u Teâlâ'ya mârifet ve iman iledir.
Âyet-i kerime'sinde:
"De ki: Duâ ve ilticânız olmasaydı Rabb'im size değer verir
miydi?" buyuruyor. (Furkân: 77)
Duâ etme fırsatı tanıması, hiç şüphesiz ki kullarının kendi
faydalarınadır. Bu da yapılmazsa, diğer yaratıklarla insanoğlunun arasında
hiçbir fark kalmaz.
Kul ne için duâ edeceğini, kime ve kimin karşısında duâ
ettiğini iyice düşünmeli, Hakk'ın huzurunda olduğunu daima hatırında tutmalı,
kendi acziyetini göstermek için gereken her şeyi yapmalı; O'nun kudret ve
azametini düşünüp, mahcubiyet, tezellül ve inkisar içinde duâ etmelidir.
Duâ demek Hakk'ın kapısını çalmak demektir, sadece dil
alışkanlığı halinde bazı sözleri tekrarlayıp durmak demek değildir. Cenâb-ı
Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz özlü duâları severdi.
Dil ile yapılan duânın yanında bir de fiilî duâ vardır. Bir
kimse arzularını Rabb'inden dili ile istediği gibi, fiilen de teşebbüs etmesi,
aklın gösterdiği sebeplere başvurması gerekir.
Nitekim hastalıklardan kurtulmak için Allah-u Teâlâ'ya duâ
edilmesi meşru olmakla birlikte, ilâç almak, maddî olarak tedâvî yollarına
başvurmak Resulullah Aleyhisselâm tarafından tavsiye edilmiştir.
Helâl rızık talep edilmesini, rızkın bollaşması için Allah-u
Teâlâ'ya duâ edilmesini tavsiye eden, duâlarında bunlara yer vererek fiilen
numune olan Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz; rızkın meşru
yollarını da göstermiş, ziraat, ticaret ve sanatla meşgul olmayı, bunların helâl
rızık kapıları olduğunu söylemiştir.
Nitekim Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle
buyurur:
"Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası
yoktur." (Necm: 39)
Duâ tedbire mâni değildir. Her hususta tedbirini almakla
beraber, yine de duâ etmek zarureti vardır. Hatta tedbire başvururken, bunların
faydalı olması için duâ etmek lâzımdır. Duâsız tedbirin faydası yoktur.
Her duâ Cenâb-ı Allah'ın katında muhafaza edilir. Âhiret için
duâ eden kimse, elbette karşılığını âhirette görecektir. Duânın hayırlısı
Allah-u Teâlâ'dan mağfiret dilemektir.
Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şu şekilde duâ
edilmesini tavsiye etmişlerdir:
(Allahümme mağfiretüke evseu min zünûbî ve rahmetüke ercâ
indî min amelî)
"Allah'ım! Senin bağışlaman benim günahımdan daha
geniştir. Rahmetin benim yanımda amelimden daha ümit vericidir." (Hâkim)
•
Tam yerinde yapılmış olan, kabul edilip karşılık görecek olan
duâ ve niyaz, ancak Allah-u Teâlâ'ya yapılan duâ ve ibadettir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Gerçek duâ ancak O'nadır." (Ra'd: 14)
Nitekim şâyân-ı kabul olan duâ da ancak O'na yapılacak duâ ve
tazarrudan ibarettir.
"O'ndan başka duâ ettikleri, kendilerinin duâlarına
hiçbir karşılık veremezler." (Ra'd: 14)
Onlara beyhude yere duâ etmiş olurlar. Çünkü karşılık
veremezler, hiçbir dileklerini yerine getiremezler.
"Durumları ancak suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona
açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o hiçbir zaman suya kavuşamaz." (Ra'd:
14)
Ellerini suya uzatıp, suyun ellerinden ağzına kendiliğinden
ulaşmasını isteyen kimsenin bu arzusu, su tarafından ne kadar gerçekleştirilemez
ve imkânsız ise, onların Allah'tan başka duâ ettikleri şeylerin de bu
isteklerini yerine getirebilmesi ihtimali o kadar imkânsızdır. Çünkü su
cansızdır. Kendisine avuçlarını açıp uzatanın bu davranışını farketmez ve
susadığını da anlayamaz. Ağzına gelmesini isteyecek olsa, su onun isteğini kabul
edip ağzına kadar ulaşamaz.
"İşte kâfirlerin duâsı da ancak bunun gibi boşunadır."
(Ra'd: 14)
Çünkü onlar duâ edecek olsalar dahi, Allah-u Teâlâ onların
duâsını kabul etmeyecektir. Başkasına duâ edecek olurlarsa, onun da duâlarını
kabul etme gücü bulunmamaktadır.
Burada yalnız şuursuz putlara değil, Allah-u Teâlâ'nın dışında
ilâhlaştırılan bir takım önderler veya şahısların da o cansız putlar gibi,
hiçbir duâya cevap veremeyecekleri, Allah-u Teâlâ'nın irâdesi olmadan hiçbir
isteği yerine getiremeyecekleri beyan edilmektedir.
"İsteyen de âciz, istenen de..." (Hacc: 73)
•
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde yalnız kendisine
kulluk yapılmasını, duâ edilmesini emir buyurmaktadır:
"O halde sakın Allah ile beraber başka bir ilâh edinip
yalvarma.
Yoksa azaba uğratılanlardan olursun." (Şuarâ: 213)
Bu hitâb-ı ilâhî bütün ehl-i imana karşı en ulvî tâlimâtı
ihtivâ etmektedir.
Nitekim Allah-u Teâlâ bir başka Âyet-i kerime'sinde şöyle
buyurmaktadır:
"Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma! O'ndan
başka hiçbir ilâh yoktur." (Kasas: 88)
Duâ'nın Edepleri:
• Diğer ibadetlerde olduğu gibi; duâ için de, duânın
kabulü için de şeklî ve ahlâkî âdâb ve şartlara riâyet etmek lâzımdır. Duâ eden
kişinin engin bir edeb içinde olması gerekir.
• En mühim şart, sağlam bir itikada sahip olmaktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Kâfirlerin hoşuna gitmese de siz Allah'a, dini yalnız O'na
hâlis kılarak duâ edin." (Mümin: 14)
İbadet ve duânızı yalnızca Allah-u Teâlâ'ya halis kılınız ki
dininizin vazifesini eda etmiş olasınız.
Diğer Âyet-i kerime'lerinde ise şöyle buyuruyor:
"De ki: Bana, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk
etmem emrolundu." (Zümer: 11)
"Her secde yerinde yüzlerinizi O'na doğrultun ve dini yalnız
kendisine has kılarak O'na duâ edin.
İlk önce sizi yarattığı gibi, yine O'na döneceksiniz."
(A'râf: 29)
• Duâ esnasında Allah-u Teâlâ'dan gayrı hiçbir şeye itimat
etmeyerek tam bir teveccühle, sıdk ve sadâkatle boyun bükmeli, âciz ve muhtaç
olduğunu ibraz etmeli, bütün himmetini Allah-u Teâlâ'ya bağlamalıdır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Allah ganîdir, siz fakirsiniz." (Muhammed: 38)
• Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Allah-u
Teâlâ'nın en büyük sevgilisi olduğu için onu duâlarda vesile kılmak şarttır.
Nitekim Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip de
Allah'tan tevbekâr olarak günahlarının bağışlanmasını isteselerdi, sen Peygamber
de kendileri için af isteyiverseydin, elbette Allah'ı affedici ve merhametli
bulurlardı." (Nisâ: 64)
Allah-u Teâlâ sıkıntılı halleri, dünya ve âhirete dair
gam ve hüzünleri, onun şefaatı ve ilticâsı ile kullarından kaldırır. Çünkü o
rahmet peygamberidir.
Bunun içindir ki duâların başında ve sonunda salât-ü selâm
getirmek, enbiyâ ve evliyâya tevessül etmek lâzımdır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i
şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"Sizden biriniz duâ etmek istediği zaman, önce Allah-u Teâlâ'ya
hamd-ü senâ ile başlayıp, sonra Peygamber'e salavât getirsin, sonra da istediği
duâyı yapsın."
"Aleyhisselât-u vesselâm Efendimiz'le ehl-i beytine salât-ü
selâm okunmadıkça okunan duâ kabul makamına vâsıl olamaz." (C. Sağir)
• Allah-u Teâlâ'ya yakın olan kimselerin maiyyetinde
bulunulduğu zamanlar fırsat bilinmelidir.
Nitekim bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"İyiliği, yüzleri güzel (nûrlu bir simaya sahip)
insanların yanında arayın." (Taberânî)
• Duânın kabul olunmasında helâl kazancın, helâl lokmanın çok
mühim yeri vardır.
Allah-u Teâlâ salih amelden, faydalı işler yapmaktan önce helâl
olan şeylerden yemeyi emrederek:
"Helâl ve temiz rızıklardan yiyiniz ve sâlih ameller
işleyiniz." buyurmuştur. (Müminûn: 51)
Haramlar, duâ ve ibadetlerin kabulüne mâni olur.
"Yâ Resulellah! Allah'a benim için yalvarıver de, duâsı
makbul olanlardan olayım." diyen bir zâta Cenâb-ı Fahr-i Kâinat
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Helâl yemek ye, duân kabul olsun." buyurdular.
(Taberânî)
Diğer bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
"Bir insan ki, büyük bir iştiyakla (Hacc ve Umre için) yola
çıkar. Bir çok eziyetlere katlanır, toz toprak içinde kalır. Ellerini semâya
doğru açıp 'Yâ Rabb'i yâ Rabb'i!' diye yalvardığı halde; yediği haram, içtiği
haram, giydiği haram ve her türlü gıdası haramdır. Böyle bir adamın duâsı nasıl
kabul edilir?" (Müslim)
• Varsa hak sahipleri ile helâllaşmak, zulümden kaçınmak,
duâdan önce sadaka vermek de duânın kabulü için gereklidir.
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edilen bir Hadis-i
şerif'lerinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle
buyurmuştur:
"Sadaka Rabb'inin gadabını söndürür." (Tirmizî)
• Duâ ederken abdestli bulunmalı, kıbleye müteveccih olarak
huşû ile diz çökmeli, ısrarla ve azimle Allah-u Teâlâ'ya yalvarmalıdır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i
şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Duâ ve tazarru zamanında ziyâde ilhâh ve ısrâr edenleri
Cenâb-ı Hakk sever." (C. Sağîr)
Abdullah bin Mes'ud -radiyallahu anh- der ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duâyı üç kere
yapmaktan, istiğfârı üç kere yapmaktan hoşlanırdı." (Ebu Dâvud: 1524)
• Duâ günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için de
acele edilmemeli, kabul edileceğine inanılarak duâ ısrarla sürdürülmelidir.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Eğer bir kul Cenâb-ı Hakk'tan bir şey istirhâm eyler de
arzusuna nâil olmazsa Cenâb-ı Allah onun için bir sevâb yazar." (C.
Sağîr)
"Cenâb-ı Allah buyurur ki: Bir kul, ellerini kaldırıp benden
taleb etmezse ona gadab ederim. (Zira bu hâl ya gafletinden veyahut kibrinden
ileri gelir.)" (Münâvî)
• Kur'an-ı kerim'de ve Hadis-i şerif'lerde geçen me'sur
duâlarla duâ edilmelidir.
• Duâ esnasında sesi fazla yükseltmemelidir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Rabb'inize yalvara yakara gizlice duâ edin. Çünkü O, haddi
aşanları sevmez." (A'râf: 55)
• Korku halinde ümidi, ümit halinde korkuyu bırakmayarak, daima
ikisinin denklik noktasını gözeterek duâ etmelidir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Korkarak ve umarak O'na duâ edin. Muhakkak ki Allah'ın
rahmeti muhsinlere yakındır." (A'râf: 56)
Böyle duâ edenler, duâda ihsan mertebesine ermiş muhsinlerden
olurlar. Duânın güzelliği de kalbin bu istikametiyledir.
• Duânın kabul olunacağına samimi bir kalp ile inanmalı,
Allah-u Teâlâ'dan dilediği şeyi kesin bir lisan ile istemelidir.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde
şöyle buyurmuştur:
"Allah'a duânızın kabul edileceğine kesinlikle inanmış
olarak duâ edin. Şunu da bilin ki Allah kendisinden gafil ve başka işlerle
meşgul bir kalbin duâsını kabul etmez." (Tirmizî)
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle
buyurmuştur:
"Biriniz duâ ettiği zaman, duâda kesinlik göstersin,
isteğinde kararlı olsun. 'Allah'ım dilersen bana ver!' demesin. Çünkü Allah'ı
zorlayacak hiç kimse yoktur." (Müslim: 2678)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayet
edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i
şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Biriniz Allah'tan dilekte bulunduğunda bolca istesin. Çünkü
Rabb'inden istemektedir." (C. Sağîr: 532)
Makbul Olan Duâ Zamanları:
• Günün her saatinde duâ ve niyaz halinde bulunulmakla
birlikte, duâ etmek için şerefli vakitler gözetilmelidir.
• Üç aylar diye bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları
Rabb'imizin af ve mağfiretinin, feyiz ve bereketinin bol bol ihsan edildiği
mübarek aylardır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Receb ayı
girince:
(Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa'bâne ve belliğnâ
Ramazâne)
"Allah'ım! Receb ve Şâban'ı bize mübarek kıl, bizi Ramazan'a
kavuştur." diye duâ ederdi. (C. Sağîr)
Ramazan ayında yapılan duâlar çok kıymetlidir.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyuruluyor:
"Kim ki faziletine inanarak ve mükâfâtını Allah'tan umarak
Ramazan ayını ihyâ ederse geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî -
Müslim)
"Ramazan'daki Cuma gününün diğer Cuma'lara olan üstünlüğü,
Ramazan'ın diğer aylara üstünlüğü gibidir." (C. Sağîr: 5854)
• Arefe günü:
"Duâların en hayırlısı Arefe gününde yapılandır."
(Tirmizî)
• Mübarek gün ve geceler, Bayram geceleri:
"Beş gece vardır ki, o gecelerde yapılan duâlar geri
çevrilmez:
1. Receb'in ilk gecesi,
2. Şaban'ın yarısı gecesi,
3. Cuma gecesi,
4. Ramazan bayramı gecesi,
5. Kurban bayramı gecesi." (Beyhakî)
• Cuma geceleri:
"Cuma gününde öyle bir an vardır ki, şayet bir müslüman o
saate denk gelir de Allah'tan bir hayır isterse, Allah onu kendisine mutlaka
verir." (Müslim: 852)
"Cuma gününde öyle bir an vardır ki, kul o saate denk
gelecek şekilde Allah'tan bağışlanmasını isterse mutlaka bağışlanır." (C.
Sağîr: 5914)
Eşref saatinin Cuma günü İkindi-Akşam arası olması ihtimali
vardır.
• Seher vakitlerinde:
"Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ gecenin son üçte biri kaldığında
dünya semâsına inerek 'Bana kim duâ ederse, duâsına icâbet ederim. Kim benden
isterse dilediğini veririm. Kim günahlarının bağışlanmasını isterse mağfiret
ederim.' buyurur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 590)
• Ezan ile ikamet arası:
"Ezân ile ikamet arasında okunan duâ kabul edilir, o esnâda
duâ ediniz." (Tirmizî)
• Farz namazlardan sonra:
"Bir farz namazını huşû ile edâ eden kimsenin o namazın
akabinde vâki olacak duâsı kabul olunur." (Münâvî)
• Kur'an-ı kerim hatminden sonra:
"Kur'an-ı Azîmüşân her ne vakit hatmolunursa akabinde okunan
bir duâ kabule lâyık olur." (C. Sağîr)
• Secde esnasında:
"Secdede duâ etmeye çalışın. Zira secde halinde duânın
müstecap olması umulur." (Müslim: 479)
• Oruçlu iken:
"Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbih, ameli kat kat
sevaplı, duâsı makbuldür, günahları ise bağışlanır." (C. Sağîr: 9293)
• İftar açarken:
"Şüphesiz ki oruçlu için iftar vaktinde geri çevrilmeyen bir
duâ hakkı vardır." (İbn-i Mâce)
• Kalpler rikkate geldiği, tüyler ürperdiği, Allah korkusu ile
gözlerden yaş akarken:
"Kalbiniz rikkate gelip yumuşadığında duâ etmeyi fırsat
biliniz. Çünkü bu hâl rahmettir." (C. Sağir: 1211)
• Sıkıntılı anlarda, hastalıklı günlerde:
"Musibete uğramış müminin duâsını ganimet biliniz." (C.
Sağîr: 1212)
• Ayrıca yağmur yağarken, rüzgâr eserken, düşmanla
karşılaşıldığı, harbin kızıştığı, Kâbe-i muazzama'nın görüldüğü, namaza
durulacağı zaman, namazların sonunda, evinden ve âilesinden uzakta bulunduğu
sırada, Çarşamba günleri öğle ile ikindi arasında yapılan duâlar da
makbuldür.
Duâsı Makbul Olanlar:
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
bir çok Hadis-i şerif'lerinde;
Misafirin ev sahibine,
Babanın evlâdına,
Din kardeşlerinin birbirleri için yaptıkları duâların,
Ve ayrıca;
Ulemâ ve sülehânın,
Adaletli âmirlerin,
Gazilerin,
Mazlumun,
Yetimlerin,
Hastaların,
Ana-babalarını râzı eden evlâtların,
Kocalarına itaat eden saliha hanımların,
Hacc'dan yeni dönmüş olanların yaptıkları duâların
reddolunmayacağını haber vermektedir.
"Kaçınmak, kaderi def'edemez. Lâkin sâlih kulların duâsı
inmiş ve inecek olan belâ ve musibeti ortadan kaldırmaya vesîle olur. Öyle
olunca, ey Allah'ın kulları duâ ediniz." (Ahmed bin Hanbel)
"Bir babanın oğlu için duâsı, bir peygamberin ümmeti
hakkındaki duâsı gibi makbuldür." (İbn-i Mâce)
"Din kardeşi hakkında gıyâbî olarak yapılan duâ dergâh-ı
icâbetten geri çevrilmez." (Ebû Dâvud)
"Bir müslümanın yanında yokken din kardeşi için yapmış
olduğu duâ kabul olunur.
Onun başında bu iş için görevli bir melek bulunur. Din
kardeşi için hayırla duâ ettikçe o görevli melek 'Âmin! Kardeşin için
istediğinin bir misli de sana verilsin.'der." (Müslim: 2733)
"Üç durum vardır ki, onlarda hiçbir kulun duâsı geri çevrilmez:
Issız ve Allah'tan başka hiç kimsenin kendisini görmediği yerde
kalkıp namaz kılan kimse.
Savaşta bir grupla beraber çarpışırken arkadaşları kaçtığı
halde kendisi sebat eden kişi.
Gecenin sonuna doğru ibadet yapan kişi." (C. Sağîr:
3513)
"Nimete ermişlerin nimeti verenler hakkındaki hayır duâsı
reddolunmaz." (C. Sağîr)
"Üç kimse vardır ki, duâlarını geri çevirmemek Allah'ın
üzerine bir hakdır:
Orucunu açıncaya kadar oruçlu, hakkını alıncaya kadar
mazlum, evine dönünceye kadar misafir." (C. Sağîr: 3452)
"Bir hastanın yanına vardığında sana duâ etmesini iste.
Çünkü onun duâsı meleklerin duâsı gibidir." (İbn-i Mâce)
"Bir kimsenin sevgilisi aleyhinde olan duâsının kabul
buyrulmamasını Cenâb-ı Hakk'tan istirhâm eyledim." (Münâvî)
Bedduâ:
Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde
şöyle buyurmuşlardır:
"Kendiniz aleyhine duâ etmeyin, çocuklarınız aleyhine duâ
etmeyin, hizmetçileriniz aleyhine duâ etmeyin, mallarınız aleyhine duâ etmeyin.
Ola ki, Allah'ın duâları kabul ettiği saate rastgelir de istediğiniz kabul
ediliverir." (Ebu Dâvud: 1532)
Burada yasaklanan aleyhe duâ, bedduâdır, yani kötü temennilerde
bulunmaktır. Kişinin kendisi için "Gözlerim kör olsun!", çocukları için "Allah
canını alsın!", malı-mülkü için "Yok olsun!" gibi sözler sarfetmesidir.
Hadis-i şerif'te bu sözler Allah-u Teâlâ'nın duâları kabul
ettiği bir ana rastlayacak olursa, kötü bir netice ile karşılaşılabileceği
belirtiliyor.
Bir başka Hadis-i şerif'te, duâlara meleklerin "Âmin!"
demeleri sebebiyle bir müslümanın kendisi için hayırdan başka bir temennide
bulunmaması tavsiye edilmektedir.
Mazlumun bedduâsı da mutlak surette reddedilmez.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyuruluyor:
"Mazlumun duâsından sakınınız. Zirâ hızlılıkta şimşek gibi
kabul olunma makamına yükselir." (C. Sağîr)
"Mazlumun duâsı makbuldür, velev günâhkâr olsun."
(Buhârî)
Zikrin Mânâ ve Önemi:
Zikrin mânâsı, Allah-u Teâlâ'nın yüceliğini meth-ü senâ
etmek maksadı ile dilden ve gönülden gelen güzel kelimelerle anmak demektir.
Zikrullah; mârifetullah yolunun esası, kâlbin ve ruhun
kavuşturucusu, imanın alâmeti, ibadetlerin özüdür.
Zikrullah; kâlplerin nûru, ruhların huzurudur. Gözlerin cilâsı,
her derdin devâsıdır.
Zikrullah; kâlbe itminandır, enistir, en iyi arkadaştır.
Zikrullahla meşgul olmak, kâlbin düzelmesinin aslıdır. Geceleri
zikrullahla ihyâ etmek, amellerin üstünü, hallerin en güzelidir.
Zikrullah ile gönül mâsivâdan, her türlü pisliklerden
temizlenir. Zikrullahla kâlbi mâmur olanın iş ve ahlâkı güzel olur.
Zikri Allah olanın fikri de Allah olur. Zikrullaha devam Allah
dostlarının âdetidir, Allah-u Teâlâ'nın bir nimetidir. Hakk'ı zikredeni Hakk da
zikreder.
İlâhî Emir:
Zikrullah ilâhî bir emir gereğidir.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri:
"Benim zikrim için namaz kıl!" (Tâhâ: 14)
Âyet-i kerime'si ile namazı emretmiş olduğu gibi:
"Ey iman edenler! Allah'ı çok çok zikredin." (Ahzâb:
41)
Âyet-i kerime'si ile de kendisini zikretmeyi emretmiştir. Namaz
da ilâhî bir emirdir, zikrullah da ilâhî bir emirdir.
Kur'an-ı kerim'de diğer ibadetler için "Çok çok namaz
kılınız!", "Çok çok oruç tutunuz!" gibi ifadeler olmamasına karşılık
"Allah'ı çok çok zikrediniz!" gibi ifadelerin bulunması, zikrullahın ne
kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir.
Âyet-i kerime'de:
"Zikrullah elbette en büyük (İbadet)tir." buyuruluyor.
(Ankebût: 45)
Zikrullahtan daha büyük bir şey yoktur.
Allah-u Teâlâ Mâide sûre-i şerif'inin 91. Âyet-i kerime'sinde
"Zikrullah" ile "Namaz"ı ayrı ayrı beyan etmiştir:
"Şeytan, içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin
sokmak, sizi zikrullahtan ve namazdan alıkoymak ister."
Bir Âyet-i kerime'sinde de şöyle buyuruyor:
"Namazı bitirdiğiniz zaman, ayakta iken, otururken ve
yanlarınız üzerinde yatarken de Allah'ı zikredin." (Nisâ: 103)
Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk'ın sevgisini
kazanırlar.
Namaz ibadetlerin büyüğüdür, fakat her zaman kılınmaz.
Zikrullah ise ayakta iken, otururken, yatarken... her zaman yapılabilir.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Sabah akşam Rabb'inin ismini zikret!" (İnsan: 25)
Âyet-i Kerime'ler:
Allah-u Teâlâ Hazretleri:
"İman edenlerin zikrullah için kalplerinin saygı ile
yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi?" (Hadîd: 16)
Âyet-i kerime'si ile müminlerin kalplerini Allah'ın zikrine
vermelerini emir buyurmaktadır. Kalplerin Hazret-i Allah'tan gafil olma
tehlikesinden korunması, ancak zikrullah ile mümkündür.
•
Diğer Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Allah'ı çok çok zikredin. Tâ ki umduğunuza
kavuşabilesiniz." (Enfâl: 45 ve Cum'a: 10)
Dünyada da ahirette de muvaffakiyetlere, saâdet ve selâmete
eresiniz.
Allah-u Teâlâ mümin kullarına zâtını çokça zikretmelerini
bildirerek, mal ve evlâtlara aldanma hususunda münafıklara benzemekten onları
sakındırmaktadır:
"Ey iman edenler! Ne mallarınız ne evlâtlarınız sizi
zikrullahtan alıkoymasın.
Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır."
(Münâfikûn: 9)
Zikrullahı bırakıp da dünya hayatının geçici zevklerine
aldananların, ahirette çok büyük kayba uğrayacakları şüphesizdir.
"Rabb'ini gönülden, yalvararak, boynu bükük ve ürpererek
hafif bir sesle sabah-akşam zikret! Sakın gafillerden olma!" (A'râf:
205)
Kalbin daima uyanık olsun ve Allah-u Teâlâ'yı zikretmeye devam
et.
"Hacc ibadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı andığınız
gibi, hatta daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı zikrediniz." (Bakara: 200)
Hacc'ın tamamı zikrullahtan ibarettir. Her yerde zikrullah ile
emredilmiştir. Telbiye, Tekbir, İstiğfar, Salâvat... hepsi zikrullahtır.
"Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i haram'ın
yanında Allah'ı zikredin." (Bakara: 198)
Kulun bu zikirleri Rabb'ine lâyık olan saygı ile ve en güzel
bir şekilde yapması gerekir.
"Rabb'inin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na
yönel." (Müzzemmil: 8)
İşlerini bitirince kendini her şeyden çekerek Rabb'ine çekil,
samimi bir şekilde O'na ibadet için vakit ayır, dünya alâkaları gönlünü meşgul
etmesin.
Kur'an-ı Kerim'de Geçen
Peygamber Efendimiz'in
Duâları:
(Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ hû aleyhi tevekkeltü ve hüve
Rabbül-arşil-azîm)
"Allah bana yeter, O'ndan başka ilâh yoktur, O'na
tevekkül ederim, O büyük arşın sahibidir." (Tevbe: 129)
•
(Rabbiğfir ver-ham ve ente hayrür-râhimîn)
"Ey Rabb'im! Bağışla, merhamet et, sen merhamet
edenlerin en hayırlısısın." (Müminûn: 118)
•
(Rabbi eûzübike min hemezâtiş-şeyâtîn. Ve eûzübike Rabbi
en-yahdurûn)
"Ey Rabb'im! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey
Rabb'im! yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." (Müminûn: 97-98)
•
(Allahümme fâtıres-semâvâti vel-ardi âlimel ğaybi
veşşehâdeti, ente tahkümü beyne ibâdike fîmâ kânû fîhi
yahtelifûn.)
"Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de âşikârı da bilen
Allah'ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen
verirsin." (Zümer: 46)
Hadis-i Şerif'lerde Geçen
Peygamber Efendimiz'in
Duâları:
Enes -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu duâyı çok
yapardı:
(Yâ mukallibel-kulûbi sebbit kalbî alâ dinike)
"Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzerine
sabit kıl!"
Ben bir gün kendisine:
"Yâ Resulellah! Biz sana ve senin
getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?"
dedim.
Bana şöyle cevap verdi:
"Evet! Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları
istediği tarafa çevirir." (Tirmizî: 2141)
•
Abdullah bin Amr bin el-Âs -radiyallahu anhümâ-dan:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle duâ
ederlerdi:
(Allahümme ya musarrifel-kulûbi sarrif kulûbena alâ
taatike)
"Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalplerimizi senin
taatına çevir." (Buhârî)
•
Enes -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz'in, şu duâyı çok yaptığını rivayet etmiştir:
(Allahümme Rabbenâ âtinâ fid-dünyâ haseneten ve fil-âhireti
haseneten ve kınâ azâben-nâr)
"Ey Allah'ım! Ey Rabb'imiz! Bize dünyada iyilik ve
güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru."
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1682)
•
Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah
Aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:
"En üstün duâ, Rabb'inden dünya ve âhirette af ve
âfiyet dilemendir.
Çünkü af ve âfiyet dünyada ve âhirette sana verilirse
kurtuldun demektir." (Tirmizî - İbn-i Mâce)
•
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir
duâları:
(Allahümme lâ tekilnî ilâ nefsî tarfete aynin velâ tenzî'
minnî sâliha mâ a'taytenî)
"Ey Allah'ım! Gözümü açıp kapatıncaya kadar beni
nefsime bırakma ve bana verdiğin iyi şeyleri geri alma." (Bezzâr)
•
Diğer bir duâları ise şöyledir:
(Lâ tekilnî ilâ nefsî feinneke in tekilnî ilâ nefsî tükarribünî
mineş-şerri ve tübâidünî minel-hayri)
"Beni nefsime bırakma. Eğer sen beni nefsime
bırakırsan, nefsim beni kötülüğe yaklaştırır ve iyilikten
uzaklaştırır."
•
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle duâ ederdi:
(Rabbi eınnî velâ tuin aleyye vensurnî velâ tensur aleyye
vemkürlî velâ temkür aleyye vehdinî ve yessirlîl-hüdâ vensurnî alâ men beğa
aleyye, Rabbic'alnî leke şekkâran, leke zekkârân, leke rehhâban leke mitvâan,
leke muhbiten ileyke evvâhan münîben. Rabbi tekabbel tevbetî vağsil havbetî ve
ecib da'veti ve sebbit huccetî Ve seddid lisânî vehdi kalbi. Veslül sehîmete
sadrî)
"Ey Rabbim! Bana yardım et, aleyhime yardım etme!
Beni muzaffer kıl, aleyhime zafer verme! Lehime tertip kur, aleyhime kurma! Bana
hidayet et ve hidayeti bana kolaylaştır! Üzerime saldırana karşı bana yardım
et!
Ey Rabbim! Beni sana çok şükreden, seni çok zikreden, senden
çok korkan, sana pek çok itaat eden, senin için eğilen ve sana yönelerek
yakarışta bulunanlardan eyle!
Ey Rabbim! Tevbemi kabul eyle, günahlarımı yıkayıver, duâmı
kabul buyur, delilimi sabit kıl, dilimi doğru kıl, kalbime hidayet et, göğsümün
kin ve hasedini çıkar." (Tirmizi: 3551)
•
Ebu Ümâme -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- çok değişik
duâlar yapardı. Biz bu duâlardan hiçbirini ezberleyemiyorduk. "Yâ Resulellah!
Çok değişik duâlar yapıyorsun. Biz bunlardan hiçbirini ezberleyemedik."
dedik.
Buyurdular ki:
"Bunların hepsini içine alan öz bir duâyı size haber vereyim
mi? Şöyle duâ edersin:
(Allahümme innî es'elüke min hayri mâ seeleke minhu nebiyyüke
Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem ve eûzü bike min şerri mesteâze minhu
nebiyyüke Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem ve entel-müsteânu ve
aleykel-belâğu ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâh)
"Ey Allah'ım! Peygamberin Muhammed'in senden dilediği
hayırlardan ben de dilerim. Peygamberin Muhammed'in sığındığı şeylerden ben de
sığınırım. Yardımına sığınılacak ancak sensin ve ancak senin yardımınla
hayırlara ulaşılır. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir." (Tirmizi)
Diğer Peygamber Aleyhimüsselâm
Hazerâtı'nın
Duâları:
Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile Hazret-i Havvâ Vâlidemiz'in
duâları:
(Kâlâ Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ veinlem tağfirlenâ ve
terhamnâ lenekûnenne minel-hâsirîn)
"Dediler ki: Ey Rabb'imiz! Biz kendimize zulmettik, eğer
bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen ziyan edenlerden oluruz." (A'râf:
23)
Nuh Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbi innî eûzübike en es'eleke mâ leyse lî bihi ilmün ve
illâ tağfirlî ve terhamnî ekün minel-hâsirîn)
"Ey Rabb'im! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana
sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden
olurum." (Hûd: 47)
•
(Rabbiğfirlî velivâlideyye velimen dehale beytî mü'minen
velil-mü'minîne velil-mü'minâti velâ tezidiz-zâlimîne illâ tebârâ)
"Ey Rabb'im! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime
girenleri inanan erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin de helâkini artır!"
(Nuh: 28)
İbrahim Aleyhisselâm ile oğlu İsmail Aleyhisselâm Kâbe-i
muazzama'nın temellerini yükseltirken şöyle duâ ediyorlardı:
(Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entessemîul-alîm. Rabbenâ
vec'alnâ müslimeyni leke vemin zürriyyetinâ ümmeten müslimeten leke ve erinâ
menâsikenâ ve tüb aleynâ inneke entet-tevvâbürrahim. Rabbenâ veb'as fîyhim
rasûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtike veyüallimühümül-kitâbe vel-hikmete ve
yüzekkîhim inneke entel-azîzül-hakîm)
"Ey Rabb'imiz! Yaptığımız bu hayırlı işi bizden kabul buyur,
şüphesiz ki sen işitensin bilensin.
Ey Rabb'imiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl. Neslimizden de
sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibâdet yerlerimizi göster.
Tevbelerimizi kabul buyur. Tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak
sensin.
Ey Rabb'imiz! Onlara kendi içlerinden senin âyetlerini
okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları tezkiye edecek temizleyecek
bir Peygamber gönder. Şüphesiz ki Aziz ve Hakim olan ancak sensin." (Bakara:
127-128-129)
•
(Veiz kale İbrâhîmu Rabbic'al hâzêl-belede âminen vecnübnî ve
beniyye en na'büdel-esnâme. Rabbi innehünne ezlelne kesîran minen-nâsi femen
tebianî feinnehu minnî vemen asânî feinneke gafûrur-rahîm. Rabbenâ innî eskentü
min zürriyyetî bivâdin ğayri zî zer'in inde beytikel-harâmi Rabbenâ
liyukîmüsselâte fec'al ef'ideten minennâsi tehvi ileyhim ver-zukhüm
mines-semerâti leallehüm yeşkürûn. Rabbenâ inneke ta'lemu mâ nuhfî vemâ nu'linu
vemâ yahfâ alellâhî min şey'in fil-ardi velâ fis-semâi. Elhamdülillâhillezî
vehebe lî alel-kiberi İsmâîle ve İshâka inne Rabbî lesemîudduâî. Rabbic'alnî
mukîmessalâti ve min zürriyyetî Rabbenâ vetekabbel düâi. Rabbenâğfirlî
velivâlideyye velil-mü'minîne yevme yekûmül-hisâb)
"İbrahim şöyle demişti:
Ey Rabb'im! Bu şehri emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara
tapmaktan uzak tut.
Ey Rabb'im! Çünkü o putlar insanlardan bir çoğunu saptırdılar.
Bana uyan bendendir. Bana karşı gelen kimseyi sana havale ederim, şüphesiz ki
sen çok bağışlayan çok merhamet edensin.
Ey Rabb'imiz! Ey Sâhibimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz
kılabilmeleri için senin Beyt-i haram'ının yanında ekinsiz bir vâdiye
yerleştirdim. İnsanların gönüllerini onlara meylettir, çeşitli meyvelerden
bunlara rızık ver. Umulur ki bu nimetlere şükrederler.
Ey Rabb'imiz! Doğrusu sen bizim gizlediğimizi de açığa
vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.
İhtiyarlık çağımda bana İsmail'i ve İshak'ı bağışlayan Allah'a
hamdolsun! Şüphesiz ki Rabb'im duâları işitendir.
Ey Rabb'im! Beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan
eyle! Ey Rabb'imiz! Duâmı kabul buyur.
Ey Rabb'imiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı,
bütün inananları bağışla." (İbrahim: 35-41)
•
(Ellezî halekanî fehüve yehdîn. Vellezî hüve
yüt'imunî ve yeskîn. Veizâ meriztü fehüve yeşfîn. Vellezî yümîytünî sümme
yuhyîn. Vellezî etmeu en yağfira lî hatîetî yevmed-dîn. Rabbi heblî hükmen ve
elhıknî bissâlihîn. Vec'al lî lisâne sıdkin fil-âhırîn. Vec'alnî min vereseti
cennetin-naîm. Vağfir liebî innehû kâne mineddâllîn. Velâ tuhzinî yevme
yüb'asûn.)
"Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Bana yediren, bana
içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra
beni diriltecek O'dur. Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da
O'dur.
Ey Rabb'im! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat.
Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle! Beni nâim
cennetinin vârislerinden kıl! Babamı da bağışla, çünkü o sapıklardandır.
İnsanların diriltileceği gün beni utandırma!" (Şuarâ: 78-87)
Lût Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya'melûn.)
"Ey Rabb'im! Beni ve âilemi bunların
yapageldiği kötülükten kurtar!" (Şuarâ: 169)
•
(Rabbinsurnî alel-kavmil müfsidîn)
"Ey Rabb'im! Fesatçılara karşı bana yardım et!"
(Ankebût: 30)
Yusuf Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbissicnü ehabbü ileyye mimmâ yed'ûnenî ileyhi ve illâ
tasrif anhi keydehünne asbü ileyhinne ve ekün minel-câhilîn)
"Ey Rabb'im! Zindan benim için bunların isteklerini
yapmaktan daha sevimlidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara
meyleder ve câhillerden olurum." (Yusuf: 33)
•
(Rabbi kad âteytenî minel-mülki ve allemtenî min
te'vîlil-edâdîsi fâtırassemâvâti vel-ardi ente veliyyi fid-dünyâ vel-âhireti
teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn)
"Ey Rabb'im! Sen bana hükümranlık verdin. Rüyâların tabirini
öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da âhirette de benim yârim ve
yardımcım sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat!"
(Yusuf: 101)
Musâ Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Kâle Rabbiş-rahlî sadrî ve yessirlî emrî vahlül ukdeten min
lisâni yefkahü kavlî)
"Musâ dedi ki:
Ey Rabb'im! Göğsüme genişlik ver, işimi bana kolaylaştır.
Dilimin düğümünü çöz ki sözümü anlasınlar." (Tâhâ: 25-28)
•
(Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirlî)
"Ey Rabb'im! Ben nefsine zulmettim, beni bağışla."
(Kasas: 16)
•
(Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn)
"Ey Rabb'im! Beni şu zâlimler güruhundan kurtar!"
(Kasas: 21)
•
(Rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr)
"Ey Rabb'im! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım."
(Kasas: 24)
•
(Rabbiğfirlî veliahî ve edhilnâ fî rahmetike ve ente
erhamürrâhimîn)
"Ey Rabb'im! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin
içine dâhil et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin." (A'râf: 151)
•
(Rabbi lev şi'te ehlektehüm min kablü ve iyyâye etühlikünâ
bimâ fealessüfehâu minnâ in hiye illâ fitnetüke tuzillu bihâ men teşâu ve tehdî
men teşâu ente veliyyünâ fağfirlenâ verhamnâ ve ente hayrül-ğafirîn. Vektüblenâ
fî hâzihid-dünyâ haseneten ve fil-âhireti innâ hüdnâ ileyke)
"Ey Rabb'im! Dileseydin onları da beni de daha önce helâk
ederdin. Aramızdaki bazı beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk edecek
misin? Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini
saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim dostumuzsun, bizi
bağışla ve bize merhamet et! Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Bu dünyada da
bize iyilik yaz âhirette de! Çünkü biz sana yöneldik!" (A'râf: 155-156)
Eyyûb Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Ennî messeniyeddurru ve ente erhamürrâhimîn)
"Bana bir dert gelip çattı. Sen
merhametlilerin en merhametlisisin." (Enbiyâ: 83)
Yunus Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Lâilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü
minez-zâlimîn)
"Allah'ım! Senden başka ilâh yoktur, sen bütün noksan
sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zâlimlerden oldum." (Enbiyâ: 87)
Süleyman Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbi evzi'nî en eşküra ni'metekelletî en'amte aleyye ve alâ
vâlideyye ve en a'mele sâlihan terdâhü ve edhılnî birahmetike fî
ibâdikes-sâlihîn)
"Ey Rabb'im! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi,
ve hoşnud olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ihsan eyle. Rahmetinle beni sâlih
kullarının arasına kat!" (Neml: 19)
Zekeriyyâ Aleyhisselâm'ın duâsı:
(Rabbi heblî min ledünke zürriyyeten tayyibeten inneke
semîud-duâi)
"Ey Rabb'im! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla.
Doğrusu sen duâyı işitensin." (Âl-i imrân: 38)
•
(Rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrül-vârisîn)
"Ey Rabb'im! Beni yalnız bırakma! Sen vârislerin en
hayırlısısın." (Enbiyâ: 89)
•
(İz nâdâ Rabbehu nidâen hafiyyen. Kâle:
Rabbi innî vehenel-azmü minnî veştealer-re'sü şey'en velem ekün
biduâike Rabbi şakiyyâ. Veinnî hıftül-mevâliye min verâî ve kânetimraetî âkiran
feheblî min ledünke veliyyâ. Yerisünî veyerisü min âli Yâ'kûbe vec'alhü Rabbi
radiyyâ)
"Zekeriyyâ gizli bir seslenişle Rabb'ine
yalvarmıştı:
Ey Rabb'im! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, baş ihtiyarlık
aleviyle tutuştu, saçlarım ağardı.
Ey Rabb'im! Sana yalvarmak sayesinde şimdiye kadar bedbaht olup
bir şeyden mahrum kalmadım.
Doğrusu ben, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi
hareket etmeyeceklerinden korkuyorum.
Karım da kısırdır. (Ne olur) tarafından bana, yerime geçecek
bir oğul bağışla, O bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Ey Rabb'im! Onu
beğendiğin bir insan yap, rızânı kazanmasını sağla." (Meryem: 3-6)
İsâ Aleyhisselâm'ın duâsı:
(İn tüazzibhüm feinnehüm ibâdüke ve in tağfirlehüm feinneke
entel-azîzül-hakîm)
"Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin
kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki sen izzet ve hikmet
sahibisin." (Mâide: 118)
En Önemli Kulluk Görevi:
İstiâze; sığınma, korunma, talep etme mânâlarına gelir.
Şeytandan, kötülük ve şerlerden, haramlardan günahlardan, cehennemden... Allah-u
Teâlâ'ya sığınmak, kulluğun en mühim hususiyetlerindendir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'a sığın!.." buyuruyor. (Mümin: 56)
Hıfz-u himayesine sığınılacak, yardım istenecek, kapısına
başvurulacak yegâne mâbud O'dur.
Şeytan kıyamete kadar insanları iğva edeceğine yemin ettiği
için, insanın etrafını çevirmekten vesveseler vermekten bir an olsun boş
bulunmamaktadır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde tekrar tekrar duâ edip
yalvaran kişinin söyleyeceği lâfızlarla şeytanın iğvalarından, hile ve
desiselerinden kendisine sığınmayı emir buyurmuştur:
"De ki: Rabb'im! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.
Rabb'im! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." (Müminûn: 97-98)
Her insan daha hayatta iken noksanlıklarını gidermeye
çalışmalı, her zaman için şeytanın şerrinden Allah-u Teâlâ'ya sığınarak
muvaffakiyet dilemelidir.
•
İstiâze; Allah-u Teâlâ'ya yaklaşanların vasıtası, O'ndan
korkanların sarıldığı ip, suçluların barınacakları çare, musibete uğrayanların
merciidir. Kalp ve ruhu şeytanın istilâsından kurtarmaya ve Allah-u Teâlâ'nın
hıfz-u himâyesi altına girmeye vesiledir.
•
İstiâze "Firâr-ı ilâllah" makamıdır. Şirkten Tevhid'e,
küfürden imana, zulümden adalete, nifaktan sadakate, riyâdan ihlâsa, kibirden
tevâzuya, cimrilikten cömertliğe, israftan kanaate, adâvetten muhabbete,
tefrikadan ittifaka, kötülükten iyiliğe, günahtan sevaba... kaçıp
sığınmaktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'a kaçınız.!." buyuruyor. (Zâriyât: 50)
O'nun Zât-ı ulûhiyetine ilticâ edin, her işinizde O'na itimat
ve teslimiyette bulunun.
Hıfz-u himayesine sığınılacak, yardım istenecek, kapısına
başvurulacak yegâne mabud O'dur.
Bir Âyet-i kerime'sinde ise şöyle buyuruyor:
"Allah, rızâsını arayanları onunla kurtuluş yollarına
eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru
bir yola iletir." (Mâide: 16)
Allah-u Teâlâ'nın ism-i şerif'lerinden birisi de
"Mümin"dir. İmanı ihsan buyuran, emniyet bahşeden, kendisine iltica edip
sığınanları hususi himayesine alıp muhafaza eden ve huzura erdiren demektir.
Emniyet ve eman kaynağı O'dur, her şey her an O'na yönelip sığınmaya
muhtaçtır.
Başta Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olmak üzere, Allah
dostları bütün ibtilâlara, meşakkatlere, ezâ ve cefâlara karşı Hazret-i Allah'a
tevekkül etmişler, huzuru O'na sığınmakta bulmuşlardır.
Nuh Aleyhisselâm cehalet ve bilgisizlikten, sebeplere
bağlanmaktan Allah-u Teâlâ'ya sığınarak ilticâda bulunmuştur.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"De ki: Ey Rabb'im! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten
sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden
olurum." (Hûd: 47)
Onun bu sığınışı sayesinde Allah-u Teâlâ da kendisine emniyet
vermiş, hem kendisini, hem de beraberinde olanları denizin şiddetli
dalgalarından kurtarmıştır.
•
Yusuf Aleyhisselâm Züleyha'nın kendisine musallat olup zinaya
düşürmesinden endişeli olduğu bir zamanda huzur içinde:
"Allah'a sığınırım." dedi. (Yusuf: 23)
Bu gönülden gelen istiâze sayesinde Allah-u Teâlâ onu böyle bir
felâkete düşmekten korumuş hem de Mısır'a vezir yapmış, din ve dünya şerefine
ulaştırmıştır.
•
Musa Aleyhisselâm, Firavun'un kendisini öldürmek için teşebbüs
ettiğini duyunca, görünüşte Firavun ve hanedanına karşı çok zayıf görüldüğü
halde, sebepleri yürüten Allah-u Teâlâ'ya sığındı.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Musa dedi ki:
Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabb'im
sizin de Rabb'iniz olan Allah'a sığınırım." (Mümin: 27)
Musa Aleyhisselâm'ın bu yüksek beyanatı gösteriyor ki, her
mümin her zaman her hususta Allah-u Teâlâ'ya sığınmalı, daima O'nun hıfz-u
himayesine iltica etmelidir.
•
Allah-u Teâlâ Felâk ve Nas sûre-i şerif'lerinde kendisine
sığınmayı tavsiye buyurmaktadır.
İstiâze (Sığınma) Duâları:
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir
çok Hadis-i şerif'lerinde istiâze duâları mevcuttur:
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururdu:
(Eûzü, biızzetikellezî lâilâhe illâ entellezî lâ yemûtu
vel-cinnü vel-insü yemûtûn)
"Senin izzetine sığınırım. Sen o izzet sahibisin ki, senden
başka ilâh yoktur, yalnız sen varsın. Sen ebedî hayat sahibisin. Cinler ve
insanlar ise ölür giderler." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2181)
•
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- buyururlar ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in duâsından birisi de
şu idi:
(Allahümme innî eûzü min zevâli ni'metike ve tehavvüli
âfiyetike ve fücâeti nikmetike ve cemîi sehatike)
"Ey Allah'ım! Nimetin zevâlinden, âfiyetinin (belâya)
dönüşmesinden, azabının ansızlığından, gadabını celbedecek bütün davranışlardan
sana sığınırım." (Müslim)
•
Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayete göre Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- duâlarında şöyle söylerdi:
(Allahümme innî eûzübike min şerri mâ amiltü ve min şerri
mâlem a'mel)
"Ey Allah'ım! Bütün yaptıklarımın şerrinden de
yapmadıklarımın şerrinden de sana sığınıyorum." (Müslim)
•
Zeyd bin Erkam -radiyallahu anh- buyururlar ki:
Size ancak Resulullah Aleyhisselâm'ın söylediği gibi
söylüyorum. O şu duâyı yapardı:
(Allahümme innî eûzübike minel-aczi vel-keseli vel-cübni
vel-buhli vel-heremi ve azâbil-kabri. Allahümme âti nefsî takvâhâ ve zekkâhâ
ente hayrun men zekkâhâ. Ente veliyyehâ ve mevlâhâ. Allahümmi innî eûzübike min
ilmin lâ yenfeu vemin kalbin lâ yahşeu vemin nefsin lâ teşbeu vemin da'vetin lâ
yüstecâbü lehâ)
"Ey Allah'ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan,
cimrilikten, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana
sığınırım.
Ey Allah'ım! Nefsime takvâsını ver ve onu pâk eyle! Onu pâk
edecek yegâne sen varsın. Onun velisi ve mevlâsı sensin.
Ey Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten,
doymayan nefisten, kabul olunmayan duâdan sana sığınırım." (Müslim)
•
Şekel bin Humeyd -radiyallahu anh-in "Yâ Resulellah! Bana
bir duâ öğretiver." demesi üzerine ona şöyle duâ etmesini söylediler:
(Allahümme innî eûzübike min şerri sem'i vemin şerri basarî
vemin şerri lisânî vemin şerri kalbî vemin şerri meniyyin)
"Ey Allah'ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden,
dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden, tenasül uzvumun şerrinden sana
sığınırım." (Ebu Dâvud)
•
Sa'd bin Ebi Vakkas -radiyallahu anh-den rivâyete göre
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle duâ edilmesini tavsiye
ederdi:
(Allahümme innî eûzübike minel-buhli ve eûzübike minel-cübni
ve eûzübike en eradde ilâ erzelil-umuri ve eûzübike min fitnetit-dünyâ ya'nî
fitnetet-deccâli ve eûzübike min azâbil-kabri)
"Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan da sana
sığınırım, perişanlık veren uzun ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesi olan
Deccal'den ve kabir azabından da sana sığınırım." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh:
2153)
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle duâ ederlerdi:
(Allahümme innî eûzübike minel-aczî vel-keseli vel-cübni
vel-heremi vel-buhli ve eûzübike min azâbil-kabri ve eûzübike min fitnetil-mahyâ
vel-memâti)
"Ey Allah'ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan,
düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Kabir
azabından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım."
(Buhârî)
•
Abdullah bin Abbas -radiyallahü anhümâ-dan:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hasan ve
Hüseyin'in üzerine şu duâyı okur ve onlara "Ceddiniz İbrahim de bu duâyı
oğulları İsmâil ve İshak'ın üzerine okurdu." buyururdu:
(Eûzü bikelimâtillâhit-tâmmeti min külli şeytânin ve
hammetin ve min külli aynin lâmmetin)
"Allah'ım! Bütün insanların, cinlerin, şeytanların ve
zararlı şeylerin ve kem gözlerin şerrinden şifâ veren kelimelerine
sığınırım." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1384)
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in yanı sıra uyumakta
idim. Geceleyin uyandığımda yatakta yoktu. Karanlıkta elimle yokladım, elim
ayağının altına rastladı.
Secdede idi ve şöyle duâ ediyordu:
(Allahümme innî eûzü birızâke min sehatike. Ve eûzü
bimuâfâtike min ukûbetike ve eûzübike minke, lâ uhsî senâen aleyke ente kemâ
esneyte alâ nefsike)
"Ey Allah'ım! Rızânı şefaatçı kılarak gadabından sana
sığınıyorum. Affını şefaatçı yaparak vereceğin cezadan sana sığınıyorum. Senden
sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini senâ ettiğin
gibisin." (Tirmizî)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre bir zât
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-e gelerek "Yâ Resulellah! Dün gece
beni sokan akrepten neler çektim." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm;
"Eğer sen akşama erişince:
(Eûzü bikelimâtillâhit-tâmmâti min şerri mâ haleka)
'Yarattıklarının şerrinden Allah-u Teâlâ'nın tam
kelimelerine sığınırım.' diye duâ etseydin, o akrep sana zarar vermezdi."
buyurdu. (Müslim)
Diğer bir rivayette Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz; bir kimse bir yere indiği zaman bu duayı okursa, oradan ayrılıncaya
kadar kendisine hiçbir şeyin zarar veremeyeceğini beyan buyurmuşlardır.
(Müslim)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle duâ ederlerdi:
(Allahümme inni eûzü bike mineş-şikâki ven-nifâki ve
sûil-ahlâki)
"Ey Allah'ım! Ayrılık yapmaktan, münafıklıktan ve kötü
ahlâktan sana sığınırım." (Ebu Dâvud)
İmanı Korumak İçin İstiâze:
"Hatmü'l-Evliyâ" kitabının müellifi Hakîm-i Tirmizî
-kuddise sırruh- Hazretleri şöyle söylemiştir:
"Allah-u Teâlâ'yı rüyâmda gördüm ve
O'na;
'Yâ Rabb'i! Ben imanımı kaybetmekten korkuyorum.' dedim.
O da bana; sabahın farzı ile sünneti arasında bir kere şu duâyı
okumamı emretti:
(Yâ Hayyu yâ Kayyûm, yâ bedîussemâvâti vel-ard, yâ
zel-celali vel-ikrâm, es'elüke en tuhyiye kalbî binûri mağrifetike ebeden. Yâ
Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!)
"Ey Hayy! Ey Kayyûm! Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Ey
Celâl ve ikram sahibi! Senden, kalbimi marifetinin nuruyla ebediyyen diriltmeni
isterim. Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!"
Günlük Sığınma Duâsı:
Osman bin Affân -radiyallahu anh-den rivayete göre,
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:
"Bir kul her günün sabahında ve gecenin akşamında üçer kere
şu duâyı okursa kendisine hiçbir şey zarar vermez."
(Bismillâhillezi lâ yedurru meas-mihi şey'un fil-ardi velâ
fissemâi vehüvessemîul-aliym)
"O Allah'ın adıyla sığınırım ki, yerde ve
göktekilerinden hiçbir şey zarar veremez. O işitendir ve bilendir." (Ebu
Dâvud)
Hazret-i Osman -radiyallahu anh-in oğlu Eban
-radiyallahu anh- kısmî felce uğramış idi. Babasından bu Hadis-i şerif'i rivayet
ettiğinde, orada bulunanlardan bir kimse ona bakmaya başladı. Bunun üzerine şu
sözü söyledi:
"Ne bakıyorsun? Dikkat et, Hadis-i şerif sana
anlattığım gibidir. Fakat ben, Allah kaderini bana geçireceği için o gün bunu
söyleyemedim." (Tirmizî)
Salât-ü Selâm İçin İlâhî Emir:
Allah-u Teâlâ, kulu ve Resul'ü Hazret-i Muhammed
Aleyhisselâm'ın fazilet ve meziyetini, şeref ve haysiyetini, yüceler yücesindeki
mevkiini çok açık bir şekilde beşeriyete ilân etmiştir.
"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber Muhammed'e çok salât
ve senâ ederler. Ey inananlar! Siz de ona salât-ü selâm getirin ve tam bir
teslimiyetle gönülden teslim olun." (Ahzâb: 56)
Peygamber'ine Allah-u Teâlâ'nın salâtı; onu en yüce makamda
yâdetmesi, onu rahmeti ile rızâsı ile tebcil ve tebrik etmesidir.
Meleklerin salâtı ise; istiğfarda bulunmalarıdır. İnsanların ki
de öyledir.
Ne yüce mertebedir ki, onu yaratan ona salât-ü selâm getiriyor,
sevgili Peygamber'ini anıyor. Ulvî makamındaki melekler de onun için mağfiret
diliyorlar, senâ ediyorlar.
Bu nimet ve şereften üstün bir ikbal ve ikram düşünülemez.
Sonra da süfli âlemdeki insanlara Habib-i Ekrem -sallallahu
aleyhi ve sellem-ine salât-ü selâm getirmelerini emrediyor.
Müminler bu sayede kendilerini zulmetten nûra kavuşturan, ulvî
ufukların kapılarını açan peygamberlerine; salât ve selamlarını, hürmet ve
tazimlerini övgü ve senâlarını, minnettarlıklarını arzetmiş oluyorlar.
Bu vesile ile de Allah katında itibar kazanmış, birçok ecir ve
mükafatlara nâil olmuş oluyorlar.
Sâdık müminler asırlar boyu o Nûr'un aşkında ve şevkinde
yaşamışlar, ona karşı besledikleri muhabbet bağından bir an olsun ayrılmamışlar,
salât-ü selâm ile tebcil etmekten geri durmamışlardır.
•
Binaenaleyh Cenâb-ı Fahr-i Kainat -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz'in İsm-i şerif'leri anılınca "Allahümme salli ala seyyidina
Muhammed" diye salâvât-ı şerife getirmek her müminin üzerine vâcibdir,
bundan fazlasını söylemek sünnettir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i
şerif'lerinde:
"Cenâb-ı Allah'a, O'nun razı olduğu halde kavuşmak
isteyenler bana çokça salâvât göndersinler." buyuruyorlar. (Münavî)
Bir kimseyi çok anan, onu çok seviyor demektir. Kişi her zaman
sevdiği ile beraber olur.
Bir Hadis-i şerif'te:
"Kıyamet günü insanların bana en yakın olanı, üzerime çok
salât gönderendir." buyuruluyor. (Tirmizî)
Emr-i Peygamberî:
Ebu Talha -radiyallahu anh- buyurur ki:
Bir gün Resulullah Aleyhisselâm yüzü sevinçli olduğu halde
geldi. "Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!" dedik.
Buyurdular ki:
"Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi. Ya Muhammed! Rabb'in
diyor ki: Sana salâvât okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selâm okuyan
herkese de benim on selâm okumam sana yetmez mi?" (Nesaî)
Diğer Hadis-i şerif'lerde ise şöyle buyuruluyor:
"Bir şeyi talep edip de hasıl olmasından güçlük ve sıkıntı
çeken kimse, bana çokça salât-ü selam göndersin. Gerçekten salât-u selâm
sıkıntıların giderilmesinde, rızıkların çoğalmasında ve müşkillerin
halledilmesinde yegane vesiledir." (Nevadir-ül Usûl)
"Bir kimse nezdinde ismim zikrolunduğu halde, bana salât-ü
selam göndersin. Şüphesiz bana bir kere salât gönderenlere Cenâb-ı Allah on defa
rahmet eder." (C. Sağir)
"Peygamber'e salât-ü selâm göndermek köle azad etmekten
efdaldir." (Münâvî)
"Bana salât gönderenlere Cenâb-ı Hakk sırat köprüsü üzerinde
bir nûr ihsan eder. Ehl-i nûr ise ehl-i nardan olmayacağı açıktır."
(Nevadir-ül Usûl)
"Sizden cennette en ziyâde hûri kazanan kimse bana çokça
salât-u selâm gönderenlerdir." (Münâvî)
"Bir kere bana salât gönderenlere Cenâb-ı Allah on defa
rahmet eder." (Ebu Dâvud)
"Kim bana bir salât getirirse, Allah ona on defa rahmet
eder. On hatasını siler, on derecesini yükseltir." (Nesâi)
Mânevî İrtibat:
Salât-ü selâm her zaman getirilebilir. Kerahat vakitlerinde
bile okunmasında mahzur yoktur. Bilhassa Cuma gecesinde ve gündüzünde salâvât-ı
şerif okumakla fazla meşgul olunmalıdır.
Evs bin Evs -radiyallahu anh-den rivâyete göre, Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür. O günde benim
üzerime çok salâvât getirin. Zira sizin salât ve selâmlarınız bana arz
olunur." buyurdu.
Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm-:
"Yâ Resulellah! Getirdiğimiz salâvât size nasıl arz
olunur, halbuki siz çürümüş bulunacaksınız." dediklerinde, Resul-i Ekrem
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle cevap verdiler:
"Allah-u Teâlâ peygamberlerinin cesetlerini yeryüzüne haram
kılmıştır." (Ebu Dâvud)
Diğer Hadis-i şerif'lerde ise şöyle buyurulmaktadır:
"Yeryüzünde Allah'ın gezici melekleri vardır. Ümmetimin
selâmını bana tebliğ ederler." (Nesâî)
"Üzerime salâvât getirin. Zirâ nerede olsanız, getirdiğiniz
salât-ü selâmlar bana ulaşır." (Ebu Dâvud)
Burnu Yerlerde Sürünecek Üç Kişi:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- Hazretleri'nden rivayet
edildiğine göre Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
minbere çıkıp "Âmin, âmin, âmin..." buyurdular. "Yâ Resulellah!
Bunu neden yaptın?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdiler:
"Cibril bana şöyle dedi: 'Anası babası yanında ihtiyarladığı
halde onlara yaptığı evlâtlık sayesinde cennete giremeyen kimsenin burnu
yerlerde sürünsün!' Ben âmin dedim. Sonra Cibrîl 'Ramazan ayına erdiği halde
kendisini af ettirmeye muvaffak olamadan bu ayı çıkaran kimsenin burnu yerlerde
sürünsün!' dedi. Ben de âmin dedim. Sonra şöyle dedi: 'Yanında anıldığım halde
bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!' Ben de âmin dedim."
(Müslim)
Salli-Bârik Duâları:
Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm-dan bir zât "Yâ
Resulellah! Allah-u Teâlâ bize senin üzerine salât-ü selâm göndermemizi emir
buyurdu. Size nasıl salât-ü selâm getirelim?" diye sordu. Bunun üzerine
bir müddet sükut etti. Orada bulunanlar bu sükutun uzamasından dolayı "Keşke
sormasa idi." diye temenni ettiler. Daha sonra Resul-i Ekrem -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz Salli-Bârik duâlarının okunmasını söylediler.
(Müslim)
(Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.
Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm inneke hamidün
mecîd)
"Ey Allah'ım! Rahmetini Muhammed Aleyhisselâm'ın ve onun
akraba ve taallûkatının, itaatkâr ümmetinin üzerine indir. Nasıl ki İbrahim
Aleyhisselâm ve onun âile efradına nâzil buyurmuşsun. Şüphesiz ki bütün hamdler
ve yücelikler sana mahsustur."
(Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.
Kemâ bârekte alâ İbrâhîm ve alâ âli İbrâhîm inneke hamîdün
mecîd)
"Ey Allah'ım! Muhammed Aleyhisselâm'ın onun akraba ve
taallûkatının, itaatkâr ümmetinin bereketlerini daima artır. Nasıl ki İbrahim
Aleyhisselâm ve onun âile efradının bereketlerini artırdığın gibi. Şüphesiz ki
bütün hamdler ve yücelikler sana mahsustur."
Numune Bir Salâvat:
Ebu Hümeyd es-Saîdî -radiyallahu anh-den rivayete göre,
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- "Yâ Resulellah sana nasıl salâvât
getirelim?" diye sordular. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz ise buyurdular ki:
(Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve
zürriyyetihi kemâ salleyte alâ İbrahim ve bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi
ve zürriyyetihi kemâ bârekte alâ İbrahim inneke hamidün mecid)
"Ey Allah'ım! Muhammed'e, zevcelerine ve zürriyetine rahmet
kıl, İbrahim'e rahmet kıldığın gibi.
Muhammed'in, zevcelerini ve zürriyetini mübarek kıl, İbrahim'i
mübarek kıldığın gibi.
Şüphesiz ki bütün hamdler ve yücelikler sana mahsustur."
(Buhârî-Müslim)
•
(Ve salla'llâhu alâ Hâtemü'r-rusül ve'l-enbiyâ ve
vârisehu'l-ekmele fî husûsi Hatmiyyetühû
Hâtemi'l-evliyâ'i'l-Muhammediyyîn)
"Allah'ın salâtı resullerin ve nebilerin Hâtem'inin ve onun
Hatemiyyet hususundaki en kâmil vârisi olan, Muhammedî velilerin Hâtem'inin
üzerine olsun!"
Salâvat Getirmemek:
Salât-ü selam getirmeyenler hakkında da Hadis-i şerif'lerde
şöyle buyurulmaktadır:
"Şüphesiz insanların en ziyade cimrisi ismimi işitip de bana
salât-ü selâm göndermeyen kimsedir." (Tirmizî)
"Bir kimse ismimi işitir de bana salât-ü selâm getirmezse
bana cefâ etmiş olur." (C. Sağir)
"Bir kimse indinde ismim zikrolunur da bana salât-ü selam
göndermezse o kimse şakidir." (Münâvî)
"Bana salâvât vermeyi unutan kimse cennetin yolunu şaşırır."
(İbn-i Mâce)
Salât-ı Münciye:
Sıkıntılı ve tehlikeli zamanlarda okunacak bir salâvât-ı
şerife:
(Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin salâten tüncinâ bihâ
min cemîil-ahvâli vel-âfât. Ve takzî lenâ bihâ cemîal-hâcât. Ve tütahhirunâ bihâ
min cemîisseyyiât. Veterfeunâ bihâ a'ledderecât. Vetübelliğunâ bihâ aksal-ğâyât.
Min cemîil-hayrâti fil-hayâti ve ba'del-memât)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve onun âline salât eyle.
Onun hürmetine bizi her türlü korku ve musibetlerden kurtarasın. Bütün
ihtiyaçlarımızı o salâvât hürmetine gideresin. Bütün günahlardan o salâvât
hürmetine temizleyesin. O salâvât hürmetine bizi derecelerin en üstününe
erdiresin. O salâvât hürmetine hayatta ve öldükten sonra bütün hayırların en son
gayesine ulaştırasın."
Salât-ı Tefriciye:
Sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarda, işlerde kolaylık,
zarar ve tehlikelerden halâs için okunacak bir salâvat-ı şerife:
(Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tammen
alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihil-ukadü ve tenfericu bihil-kürebü
vetükzâ bihil-havâicü ve tünâlü bihir-rağâibü ve hüsnül-havâtimü ve
yüsteskâl-ğamâmü bivechihil-kerîmi ve alâ âlihi ve sahbihi fî külli lemhatin ve
nefesin biadedi külli ma'lûmün leke)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed üzerine kusursuz bir salât,
mükemmel bir selâm ve selâmet ihsan buyur.
O peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür, sıkıntılar ve
belâlar onun hürmetine açılıp dağılır. Hacetler ve ihtiyaçlar onun hürmetine
yerine getirilir. Maksatlara onun hürmetine ulaşılır, güzel neticeler onun
hürmetine elde edilir. Onun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur
istenilir.
Ey Allah'ım! Onun âline ve ashâbına her göz kırpacak zamanda,
her nefes alacak zamanda, sana malum olan varlıklar sayısınca salât kıl!"
Sabah ve Akşam
Okunabilecek Duâlar:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Ashab'ına duâ öğretir ve şöyle
buyururdu:
Sizden biriniz sabaha erdiği zaman:
(Allahümme bike esbahnâ ve bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike
nemûtü ve ileykel-masîr)
"Ey Allah'ım! Seninle sabaha vardık, seninle akşama vardık.
Seninle yaşıyor, seninle ölüyoruz, dönüş sanadır." desin.
Akşama erdiği zaman da şöyle desin:
(Allahümme bike emseynâ ve bike esbahnâ ve bike nahyâ ve bike
nemûtü ve ileyken-nüşûr)
"Ey Allah'ım! Seninle akşama vardık, seninle sabaha
vardık, seninle yaşıyoruz, seninle ölüyoruz. Diriltmek sana mahsustur."
(Tirmizî)
•
Enes -radiyallahu anh-den; Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Kim akşama ve sabaha erdiği zaman;
(Radiynâ billâhi Rabben ve bil-islâmi dînen ve bi Muhammedin
sallallahu aleyhi ve selleme resûlen)
''Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Peygamber
olarak Muhammed -sallallahu aleyhi ve selem-e râzı olduk.' derse, onu râzı etmek
de Allah'ın üzerine bir hak olmuş olur." (Ebu Dâvud)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den; Ebu Bekir Sıddık -radiyallahu
anh- Resulullah Aleyhisselâm'a "Yâ Resulellah! Bana sabah ve akşama
eriştiğimde söyleyeceğim bir kaç kelime emir buyur." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm:
(Allahümme fâtıres-semâvatî vel-ardi âlimel-ğaybi veş-şehâdeti
Rabbe külli şey'in ve melikehu eşhedü en lâilâhe illâ ente eûzü bike min şerri
nefsî ve şerriş-şeytâni ve şirkihi)
"Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi ve âşikârı
bilen! Ey her şeyin Rabb'i ve Melik'i! Şehâdet ederim ki senden başka Mabûd-u
bil-hakk yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden sana
sığınırım." de ve bunları sabaha çıktığında, akşama eriştiğinde ve yatağa
girdiğinde söyle." (Ebu Dâvud)
Ezandan Sonra:
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anhümâ-dan rivayete
göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
"Her kim ezanı işittiği zaman:
(Allahümme Rabbe hâzihid-da'vetit-tammeti
ves-salâtil-kâimeti âti Muhammedenil-vesîlete vel-fazîlete veb'ashü makamen
mahmûdenillezî veattehu)
"Ey Allah'ım! Bu tam dâvetin ve kılınacak namazın Rabb'i!
Muhammed'e vesile ve fazilet ver, onu kendisine vâdettiğin Makam-ı Mahmud'a
ulaştır." derse, kıyamet günü şefaatıma erişir." (Buhari. Tecrid-i Sârih:
365)
Sıkıntılı Zamanlarda:
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in üzüntülü, sıkıntılı ve felâketli
zamanda şu şekilde duâ buyurduğunu söylemiştir:
(Lâilâhe illâllahül-azîmül-halîm. Lâilâhe illâllahu
Rabbül-arşil-azîm. Lâilâhe illâllahu Rabbüs-semâvâti ve Rabbül-ardi ve
Rabbül-arşil -kerîm)
"Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka, ibâdete
lâyık hiçbir ilâh yoktur. Arş-ı Âzam sahibi Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir
ilâh yoktur. Göklerin ve yerin sahibi ve Arş-ı kerim'in mâliki Allah'tan başka
ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2150)
Taberî der ki:
"Selef-i sâlihin bununla duâ eder ve buna Sıkıntı duâsı
adını verirlerdi."
Şifa Âyet-i Kerime'leri:
(Ve yeşfi sudûra kavmin mü'minin. Ve yüzhib ğayza
kulûbihim)
"Allah müminler topluluğunun gönüllerine şifâ versin ve
onların kalplerindeki öfkeyi gidersin." (Tevbe: 14 -15)
(Ve nünezzilü minel-kur'âni mâ hüve şifâun ve rahmetün
lil-mü'minîne ve lâ yezîdüzzâlimîne illâ hasâra)
"Biz Kur'an'dan öyle şeyler indiriyoruz ki, müminler için
şifâ ve rahmettir. Zâlimlerin ise yalnızca ziyanını artırır." (İsrâ:
82)
(Ve izâ meriztü fehüve yeşfîn)
"Hastalandığım zaman bana şifâ veren Allah'tır." (Şuarâ:
80)
(Yâ eyyühennâsü kad câetküm mev'izatün min Rabbiküm ve şifâun
limâ fis-sudûri ve hüden ve rahmetün lil-mü'minîn)
"Ey insanlar! Size Rabb'inizden bir öğüt, hastalanmış
gönüllere bir şifâ ve müminler için hidayet rehberi ve rahmet gelmiştir."
(Yunus: 57)
(Kul hüve lillezîne âmenû hüden ve şifâun)
"De ki: Kur'an müminler için hidâyet ve şifâdır."
(Fussilet: 44)
Ağrılara Karşı:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
Sağ elini vücudundan rahatsız olan yere koyup; yedi defa mesh
etmeli ve her mesihde şu duâyı okumalıdır. Allah'ın izni ile şifâ bulur:
(Eûzü biızzetillâhi ve kudretihi min şerri mâ ecidü)
"Acısını duyduğum hastalığın şerrinden Allah'ın izzet
ve kudretine sığınırım." (C. Sağir)
Her Türlü Hastalıklara Karşı:
Ebu Said el-Hudrî -radiyallahu anh- buyurur ki:
Cebrâil Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimizin yanına geldi ve "Yâ Muhammed! Hasta mısın?" diye sordu.
"Evet" cevabını alınca Cebrâil Aleyhisselâm şu duâyı okudu:
(Bismillahi erkîke min külli dâin yü'zîke ve min şerri külli
nefsin ev ayni hâsidin Allahü yeşfîke bismillâhi erkîke)
"Allah'ın adıyla. Sana ezâ veren bütün hastalıklara
karşı, bütün kötü nefis ve hasetçi gözlere karşı sana okuyorum. Allah sana şifâ
versin. Ben Allah'ın adı ile sana duâ ediyorum." (Müslim)
Yolculuklarda:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- buyurur ki:
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir seferde olduğu ve
seher vakti kalktığı vakit şöyle duâ ederdi:
(Bihamdillâhi ve hüsni belâihi aleyh. Rabbenâ sâhibnâ ve efdil
aleynâ)
"Biz Allah'a nimetlerinden ve güzel imtihanından
dolayı hamdederiz. Ey Rabb'imiz! Bizi muhafaza eyle! Üzerimize bol nimetlerin
fazlasını ver!"
Ve şöyle buyurdu:
"Bir dinleyen şu sözümü başkalarına işittirsin. Bu sözlerimi
cehennemden Allah'a sığınarak söylüyorum." (Müslim)
İş Yerini Açarken:
(Allahümme yâ müfettihal-ebvâbi iftah lenâ hayral-bâb.
Allahümmerzuknâ rizkan halâlen ve rizkan vâsian birahmetikme yâ erhamerrâhimîn)
"Ey kapıları açan Allah'ım! Bize hayır kapısını aç!
Rahmetinle bize helâl ve geniş rızık ver, ey merhametlilerin en merhametlisi!"
(Tirmizî)
Borç Ödeme:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-e bir kimse gelerek borçlu
olduğundan ve sıkıntısından bahsetti.
Ona buyurdu ki:
Resulullah Aleyhisselâm'dan öğrendiğim şu kelimelerle
sığınırsan, dağ gibi borcun olsa bile sıkıntı duymadan ödersin.
(Allahümme ekfinî bihalâlike an harâmike ve eğninî bifazlike
ammen sivâke)
"Allah'ım! Helâl kıldıklarınla, beni haram
kıldıklarından uzak tut. Fazl-u kereminle beni senden gayrıya karşı müstağnî
kıl." (Tirmizî)
Yemek Duâsı:
(Allahümmerzuknâ ıyşen bilâ belâin, ve amelen bilâ riyâin,
ve dînen bilâ hevâin, ve afven bile ikâbin, ve mağfiraten bilâ azâbin, ve
cenneten bilâ hisâbin, ve rü'yeten bilâ hicâbin, bilütfike ve keremike yâ
ekremel ekremine veyâ erhamerrâhimin. Ni'meti celîlullah, bereketi halîlullah,
şefaat yâ Resulellah. Elhamdülillâhillezi et'amenâ vesekânâ ve cealenâ
minel-müslimin. Verahmetullahi ve berekâtühu alâ sâhibit-taâm vel-âkilin
vel-hâdimin vel-hâzirin. Allahümme zid velâ tenkus bini'metike
bihürmetil-fâtiha)
"Ey Allah'ım! Belâsız bir geçim, riyâsız bir amel, hevâsız
bir din, cezasız bir af, azapsız bir bağışlama, hesapsız bir cennet ve perdesiz
bir rü'yet ile bizi rızıklandır. Lütfunla ey keremlilerin en keremlisi ve ey
merhametlilerin en merhametlisi!
Allah'ın celâletinin nimeti, Allah'ın Halil'inin bereketi,
şefaat ey Allah'ın Resul'ü!
Bize yedirip içiren ve bizi müslümanlardan kılan Allah'a
hamdolsun!
Allah'ın rahmeti ve bereketi yemek sahibine, yiyenlere, hizmet
edenlere ve hazır olanlara olsun.
Allah'ım! Nimetini çoğalt, eksiltme bihürmetil-fâtiha."
Cinlerden Allah'a Sığınma:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre,
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Miraç gecesi cinlerden bir ifrit gördüm. Elinde ateşten bir
şule ile beni takip ediyordu. Her bakışımda onu görüyordum. Cibril bana
'İstersen sana bir duâ öğreteyim, o duâyı okursan, şulesi söner ve ağzının
üstüne düşer.' dedi. 'Peki öğret!' dedim. 'Şu duâyı oku.'
buyurdu:
(Euzü bivechillâhil-kerim, ve
bikelimâtillâhit-tâmmâtilletî lâ yücâvizühünne berrun velâ fâcirun min şerri mâ
yenzilü minessemâi ve şerri mâ ya'ricü fîhâ vemin şerri mâ zeree fil-ardi vemin
şerri mâ yahrucü minhâ vemin fitenilleyli ven-nehârî vemin tavârikıl-leyli
ven-nehâri illâ târikan yetruku bihayri yâ Rahman)
"Allah'ım! Kerim olan vechi hürmetine, muttakî olsun
fâcir olsun hiç kimsenin onu aşıp daha güzelini söyleyemediği eksiksiz mükemmel
kelimâtullah hakkı için; belâ olarak semâdan inen, semâya yükselen (cezaya
mucip) şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yerden çıkan şerden, gece ve
gündüz fitnelerinden, hayır getiren hadiseler hariç gece ve gündüz gelen
musibetlerden Allah'a sığınırım. Ey Rahman!" (Muvattâ)
Hadis-i şerif'in başka rivayetinde "Bu duâyı okur okumaz
ifrit ağzının üzerine düştü, ışığı da söndü." buyurulmaktadır.
•
Şeytan ve cinlerin şerrinden korunmak için Allah-u Teâlâ'ya
sığınmalı, sabah-akşam şu sûre ve duâları okumalıdır:
• 1 Fâtiha Sûre-i Şerif'i,
• 1 Âyet-el Kürsi,
• 1 Amenerresulü (Bakara: 285-286),
• 3 İhlâs-ı Şerif,
• 5 Felâk Sûre-i Şerif'i,
• 6 Nas Sûre-i Şerif'i.
• (Euzü bikelimâtillâhit-tammâti min şerri mâ
halâkallâhu.)
• (Euzü bikelimâtillâhit-tammâti min şerri mâ halâka
ve zeraa ve berae.)
• (Euzü bikelimâtillâhit-tammeti min külli şeytânin
ve hammetin ve min külli aynin lâmmetin.)
"Allah'ın yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın şifâ veren
kelimelerine sığınırım.
Allah'ın yarattığı, ektiği ve var ettiği şeylerin şerrinden
Allah'ın şifâ veren kelimelerine sığınırım.
Bütün insanların, cinlerin, şeytanların, zararlı şeylerin ve
kem gözlerin şerrinden Allah'ın şifâ veren kelimelerine sığınırım."

Muhterem Ömer Öngüt'ün "Kalblerin Anahtarı" Külliyatı'nın
bir cildi olan
"Hazret-i Kur'an'dan, Hazret-i Resulullah'ın -sallallahu
aleyhi ve sellem- Dilinden, Zevât-ı Kiram'dan DUÂLAR"
isimli eseri büyük
boy ve küçük boy olarak neşredilerek Ümmet-i Muhammed'in istifadesine
sunulmuştur.
Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerin nur ışığı altında, selis
bir üslupla kalpleri itminana kavuşturan izahların yapıldığı bu müstesna eserden
başlıklar:
• Besmele-i Şerif'e • Duâ • Kur'an-ı Kerim • Kur'an-ı Kerim'de
Geçen Duâ Âyet-i Kerime'leri • Zikrullah • Tehlil ve Tekbir • Tesbihat • Esmâ-i
Hüsnâ • İsm-i Âzam Tercümanı • İstiâze • Tevbe ve İstiğfar • Salâvat-ı Şerif'e •
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Mübarek Dilinden Duâlar
• Abdest • Namaz • Sabah ve Akşam, Yatıp Kalkarken Okunacak Duâlar • Sıkıntılı
ve Üzüntülü Zamanlarda Okunacak Duâlar • Hastalık ve Tedavi • Yolculuk ile
İlgili Duâlar • Muhtelif Vesilelerle Okunacak Duâlar • Cinler • Cin
Tasallutundan Korunma • Sihir • Göz Değmesi (Nazar) • Cevşenü'l-Kebir • Evrad-ı
Bahâiyye • Kenzül-Arş.
| Hakikat'te Bu Ay |
Diğer Sayılar | Ana Sayfa
|